hesabın var mı? giriş yap

  • dün çin'in borç riskini şu girdide yazmıştım;(bkz: #82474525) bugün de çin'in bu borcu nasıl biriktirdiğini yazayım.

    1980'lerde çin ekonomisinde ihracatın önemi arttı, 2000'lere kadar ihracat odaklı bir ekonomi olan çin ekonomisi 2000'li yıllarda ise çok büyük bir ihracat ülkesine dönüştü.

    yıllara göre çin'in ihracatı;

    1995- 200 milyar dolar
    2000- 360 milyar dolar
    2005- 926 milyar dolar
    2010- 1.075 milyar dolar
    2015- 2.037 milyar dolar

    çin'in cari fazlası ise yıllara göre şöyle gerçekleşmiş;

    1995- 15 milyar dolar
    2000- 21 milyar dolar
    2005- 133 milyar dolar
    2010- 238 milyar dolar
    2015- 305 milyar dolar

    2007 yılında çin'in cari fazlasının milli hasılasına oranı %10'nun bile üstüne çıktı; bu rakamların bir diğer önemli yanı ise çin'in ticaret fazlasının çok büyük kısmı abd ile olan ticareti sayesindedir; örneğin üstte rakamını verdiğim 2015 yılında çin'in sadece abd'e cari fazlası 400 milyar dolara yakın, yani o yıl çin abd dışındaki dünyaya cari açık vermiştir, son yıllarda çin'in cari fazlasının %80-%120'si hep abd'e karşı olmuş.

    peki çin bu cari fazlayı nasıl elde etti? aşama aşama işlem ve etkileri şöyle;

    (çin'in ticaret fazlasını abd üzerinden anlatmak daha kolay o yüzden abd üzerinden örnekledim zaten çin cari fazlasının neredeyse tamamını abd üzerinden sağlıyor/sağladı.)

    aşama-1: çin, abd'e 10 ürün sattı(dolar aldı), 8 ürün aldı.(yuan sattı) bu sayede çin para kazandı(refah) abd ise ucuz maliyet ile ürüne ulaştı(refah, düşük enflasyon) yani iki tarafında fayda gördüğü bir ilişki ile ticaret başladı. piyasadaki en temel kural ''çok olan ürün değer kaybeder, az olan ürün değer kazanır'' bu ilişkide piyasada devamlı yuan azalıp dolar artmalıydı ve tabii ki yuan değer kazanmalıydı. yuan değer kazandıkça da çin, abd'e ucuz ürün satamayacaktı.

    aşama-2: çin merkez bankası(pboc) devreye girdi ve piyasada eksik olan yuan'ı enjekte etti, sonra eli alışmaya başladı ve piyasanın ihtiyaç duyduğundan da çok piyasaya yuan enjekte etmeye başladı.(yuan/dolar 1980'den beri çin'in cari fazlasına rağmen 4-5 kat değer kaybetti !) pboc, piyasaya yuan enjekte etmek için de piyasadan dolar topladı.

    -pboc'un elinde döviz birikti.
    -çin, halkı hak ettiği zenginliğe ulaşamadı ama abd halkı ucuz ürüne ulaşmaya devam etti.(refah)
    - çin, piyasasında yuan likiditesi arttı ve doğal olarak kredi imkanları kolaylaştı, ekonomik büyüme kuvvetlendi, borçluluk arttı.
    -abd'nin cari açığı(borç ) büyümeye başladı.

    pboc'un elinde döviz birikiyordu, abd'nin ise borcu artıyordu; doğal olarak pboc'un elindeki dövizler abd tahvillerine aktı/akıyor yani abd'i borçlandıran durum aynı zamanda abd'nin borçlarını da finanse etti/ediyor.(finanse etti tam doğru ifade değilse en büyük finansör tabiri doğru olur.)

    aşama-3: çin, abd'de (ve dünyada) bütün rakiplerini piyasa dışına itti, bu arada devamlı olarak yuan'ı devalüe etmek için piyasaya para basması sebebiyle yuan değerlenmedi ama çin'de dolaşımdaki para ise devamlı olarak aşırı derecede arttı,bu para da devamlı olarak krediye dönüştü. bugün 12 trilyonluk çin ekonomisinde toplam borç 30 trilyonu aştı. şu an çin ekonomisi son derece gevşek piyasada bile bu borcu çeviremiyor ve bulabildikleri tek çözüm borcu daha artıracak önlemler.

    çin kendi borca sürüklenir iken ticaret ortaklarını ki özellikle abd'i de devamlı olarak cari açık vermek zorunda bıraktı ki abd'nin de cari açığı ve borçluluğu dönülmez noktalara gelmek üzere o yüzden abd, çin ile sorunlu ticaret ilişkisini sonlandırmak istiyor.üst paragrafta bahsettiğim gibi çin abd'e inanılmaz şekilde bağımlı. link yani çin bu sorunlu ilişkide fedakarlık yapamaz.

    abd'de mevcut sorunlu ilişkiyi devam ettiremez ama abd'nin de çin ile sorunlu ilişkisini düzeltebilme ihtimali şimdilik yok. link

    yani özetle iki ülke de bir diğerinin uyuşturucusu gibi ne onunla yapabiliyor ne de onsuz ve sorunlu ilişki uzadıkça ilişkinin zararı da iki taraf için artıyor.

    (abd için gerekli olan her şey dünya için de geçerli)

  • önceden terkokuyorsun ve kokuyorsun gibi siteler vardı. artık yalan olmuş. oraya kokan kişinin mail adresini girerdiniz. site de yerinize anonim mail atardı. bunları ikame edecek siteler var mı diye bakındım ama bulamadım malesef.

  • alsancak'taki bir organizma.

    bugün alsancak tansaş'ta (kıbrıs şehitleri'ndeki) güvenlik görevlisi ile birbirimize giriyorduk. akşam ofisten çıktım, dolmuşa binmeden önce çikolata almak için bornova sokağına yakın olan tansaş'a gireyim dedim. kasada para ödeyecekken bir baktım ki tansaş'ın içerisinde bir koşuşturma. içeri küçük bir kedi girmiş onu dışarı çıkarmaya çalışıyorlar. güvenlik görevlisi kediciği kasanın oraya sıkıştırıp tüm gücü ile tekmelemeye başladı. (tekmeleme dediysem; adam kedinin peşinde koşturuyordu kedi korkmuş kaçıyor. reyondan 20 metre koştu kasanın oradaki kediye gelişine tekme vurdu herif. sonra da tekmelemeye devam etti.) güvenlik görevlisinin önüne geçip "ne yapıyorsun sen" diye bağırdım. güvenlikçi tam yavuz hırsız ev sahibini bastırır cinsi çıktı. adam "sen kimsin! ne karışıyorsun!" diye bağırdı."vurmayacaksın hayvana" dedim. bizimki ağzından köpükler saçarak üzerime yürümeye yeltendi, sırt çantamı çıkardım. tam yakın temas sağlayacağız. diğer çalışanlar bunu yakalayıp geri çektiler. seninki hala bağırmaya, gelip beni de tekmelemek için, kendisini tutanlarla mücadele etmeye devam ediyor.

    neyse bu arada kedi dışarı çıktı. ben de parayı ödeyip çıktım. sonra baktım sinirimi de alamadım geri döndüm. mağazanın sorumlusunu çağırdım. siz ve güvenlikçiniz hakkında şikayet dilekçesi dolduracağım dedim. gittim dilekçe yazdım tansaş'a.

    "hayvanlara şiddet uygulamak ve bu uygulamaya karşı çıkan müşterilerinizin üzerine güvenlikçi salmak mağaza politikanız mı"

    diye sordum. telefonumu ve iletişim bilgilerimi de bıraktım. bakalım cevap bekliyorum. cevap gelmezse yaşanan olay mağaza kamera kayıtlarında nasıl olsa var, gidip savcılığa tansaş ve güvenlikçi hakkında suç duyurusunda bulunacağım.

    -----------son haberler editi:---------

    bugün 10:39 itibari ile tansaş mağaza müdürü konu ile ilgili beni aradı. yaşanılan olaydan duydukları üzüntüyü belirtip, sabah ilk iş olarak bahsi geçen güvenlikçinin iş akdine son verildiğini, bahsi geçen kişinin bundan böyle tansaş ve grup şirketleri içerisinde herhangi bir pozisyonda çalışamayacağını söyledi. müdür beyden konuyla ilgili açıklayıcı bilgiyi mail adresime göndermesini istedim. mail gelince screenshot'ını buraya koyarım.

    tansaş'a gerekeni yaptığı için teşekkür ediyorum.

  • sabah evde cm ( championship manager ) oynarken bırakılan arkadasın , ertesi gün eve gelindiğinde aynı sandalye de cm oynarken bulunması , arkadasın "oğlum bak ronaldinho yu figo yu aldım diye sevinmesi" ancak sınavını kaçırdıgını öğrenmesi ile üzülmesi ,yine de " zaten calışmadıydım stavridis i alıyorum hacı" söylemiyle oyununa devam etmesi.

    (ps: söz konusu arkadas 48 saat ara vermeden cm oynamış kendi çapında bir rekora imza atmıştır)

  • montaigne ünlü olmadan önce ölüm hakkında çok kafa patlatan ve ölümden endişe duyan bir insanmış zira en iyi arkadaşı etienne de la boetie'yi, babasını, erkek kardeşini ve ilk çocuğunu kaybetmiş; sen ben kadar, belki daha fazla ölüm düşüncesi kafasını meşgul edermiş.

    bir gün malikanesinde çalışanlarla beraber çıktığı bir gezide atından düşmüş ve ölümle burun buruna gelmiş. ağzı burnu kan içinde kalmış, yerinden kıpırdayamamış. bilincini kaybetme noktasına kadar geldiğinde artık kendisi için sonun yaklaştığını, o anlarda aldığı her nefesin son nefes olabileceğini kabullenmiş. bu kabulleniş hayatı yeniden yorumlamasına sebep olmuş. 36 yaşında başına gelen bu olay sonrasında bordeaux yüksek mahkemesindeki görevinden istifa etmiş ve denemeler'i yazmaya başlamış. yaşam, ölüm, korku, arkadaşlık, erdem, vicdan vs aklına ne geldiyse, o gün başından neler geçtiyse, ne hakkında yazmak istediyse yazmış. önceden yazdığı düşüncesiyle/davranışıyla çelişkili bir durum ortaya çıktığında önceki yazısına dönüp değişiklik yoluna gitmemiş; insan hayatının tecrübelerden oluştuğunu, her tecrübenin düşüncelerimizi ve davranışlarımızı değiştirebileceğini ve bunun yaşamın bir parçası olduğunu anlatmış.

    başlık kendi içerisinde ölümü ve yaşamı özetliyor: bir gün ölecek olmak. montaigne yaşarken ölümü düşünmenin bir faydası olmadığını, aksine yaşamın kalitesini azalttığının farkına varabilmiş, bunu yazdıklarıyla aktarmaya çalışmış, bir gün ölecek olmayı kabullenip kalan bütün günlerde yaşamı olabildiğince tatlı yaşamayı öğütlemiş.

    yaşıyor olmanın nefes alıp vermekten ibaret olmadığını en iyi idrak eden ve en iyi aktaran yazarlardan biri montaigne. yaşadığı hayat ve yazdıkları, ölüm düşüncesi sizi korkutuyor olmasa dahi hayatınızı güzelleştirebilir.

    (bkz: nasıl yaşanır ya da bir soruda montaigne'in hayatı)

    http://www.idefix.com/…asp?sid=bm6wdd31ey2ymis44pte
    http://www.amazon.com/…stion-attempts/dp/1590514831

  • erdal bakkal: sen de şu çocuğu doğuracaksan doğur artık nurten ya. biraz şey yapmıyorsun gibi geliyor, bilmiyorum.
    nurten: hayırdır, ne oldu? acelen ne sabırsız bakkal.
    erdal bakkal: ya kaç ay geçti doğmadı bir türlü çocuk ya. bir an evvel doğsun bu kadar da bekletilmez ki insan.
    nurten: dört aylık çocuğun doğduğunu duydun mu hiç sen erdal?
    erdal bakkal: bilmiyorum nurten yav ama biraz ağırdan alıyorsun, böyle savsaklıyorsun gibi geliyor acele et biraz. *

  • “zavallı” diyorum çünkü müşteriden paket iptali için fax istemek için baya düşmüş olmak lazım.

    bir paketi iptal edeceğim. telefon ettim digiturk’e. kimliğimin fotokopisiyle dilekçeyi faxlamam gerektiğini söylediler. email olmuyormuş. hayır, memlekette fax diye bir şey kalmadı. işi yokuşa sürüp zaman kazanacaklar akılları sıra. 3 saattir fax makinesi arıyorum.

    her zaman yavşak bir işletmeydiniz. hiç de bir şey değişmedi.

    edit: hellofax.com digiturk’un numarasını kara listeye almış. gönderemiyorsunuz. digiturk hellofax’ı satın almışsa şaşırmam.

  • jazz ve blues, müzisyenlerin ruhlarını tam olarak ortaya koydukları bir asimetrik disiplindir. o mertebede olmayan anlayamaz. kimseyi küçümsemiyorum. bu tarz bir müzik dinleyip keyif alabilmek için öncelikle rahatlama ve rahatlık ilke olmalıdır. mutluluk ve huzur kendiliğinden gelir .