hesabın var mı? giriş yap

  • doldurdular şöyle tipleri silahlı kuvvetlere, verdiler ellerine binlerce lira parayı, köyde babasının traktör emanet etmediği tiplere orduyu emanet ettiler, şimdi bunların nasıl ayıklanacağını kendileri de bilmiyor.

    utanmaz arlanmaz herifler, o mesaj attığı tipi de iştirak ile yargılamaları gerek.

  • bu adamın hikayesi suriyeli ailelerin çektikleri zorluklar hakkında yapılmış röportaj serisinin sadece biriydi. röportajlarda bütün suriyeliler çektikleri sıkıntılardan ve gördükleri muameleden de bahsediyorlardı. bu adamın hikayesi tutunca başkan obama bu adamı ve ailesini abd'ye aldığını sosyal medyadan duyurdu.

    türkiye gibi milyonlarca suriyeliyi ülkeye doldurur ve hepsini sefil koşullarda yaşamaya mahkum edersen işte hem ülkene aldığın suriyelilere yaranamazsın, hem kendi vatandaşının tepkisini alırsın, hem de ülke dışında eleştirilirsin. ama başkan obama aradan bir tane cımbızla çekince insanlık yapmış olur. ingiltere 50bin mülteciyi 5 senelik bir süreçte gıda/barınma sorununu çözecek şekilde alacağını duyurduğunda insanlık yapmış olur. sen 3 milyon suriyeli ülkene gelişigüzel doldurarak türkiye'nin demografik haritasını değiştirirsin ama ne suriyeli'lere ne kendi ülkenin vatandaşına ne de dünyaya yaranamazsın. stratejik derinliğiniz için tebrikler.

  • arife akşamı (dün akşam) babam odama elinde iki sayfa, arkalı önlü dolu kağıtla gelir;

    babam: şunu yaz bilgisayarda, sonra da yayınla sayfanda.
    hisli: ne sayfası? ne ki o?
    babam: hani diyordun ya, sözlük müydü neydi?
    hisli: ekşi sözlük. e iyi de yayınlayamam orada başkalarının yazılarını falan. hem ne o yav?
    babam: bayram mesajım.
    hisli: ahuahuahu... baba ciddi misin?
    babam: hee, ne oldu?
    hisli: ahuauhuaa... (burada ölüyorum gülmekten) baba cidden bayram mesajımı yazdın?
    babam: ya hu yazdım evet. nedir yani? ne diye anırıyorsun? (alınır)
    hisli: ahaha... ya baba yayınlayabilecek olsam bile, bu ne allah aşkına? iki sayfa arkalı önlü bayram mesajı mı olur? obama'nın bile böyle tebrik mesajı yok. ne yaptın sen? ahah...
    babam: o yazamıyorsa bana ne? (vaaayyysss) sen yayınla şunu insanlar feyiz alsın.
    hisli: ahuahuahau... peki haşmetlum. ahuahua... padişahım çok yaşaaaaa... ahuhauah...

    feyiz almanız için yazmak isterdim ama çok üşendim vallahi. kısacası, babam diyor ki; "insanlığın bizden sonraki kısmını da düşünmeyi uzunca bir süredir unuttuk maalesef. kurduğumuz sistem çöktü. artık maddi ve manevi tüm insani değerlerimizi kaybettik. ne dini inançlarımız inanç artık ne de siyasi görüşlerimiz sabit ve sağlam. insanlık, onurunu düşünmeye zorunludur artık ve kendisinden başkalarını... ve geleceğini düşünmek zorunda. hiç olmazsa, dini bir vecibeden önce bir gelenek haline gelen bayramlarda insan olduğumuzu hatırlamak dileğiyle. iyi bayramlar..."

  • yabancı uyruklu nedir ya? sanki norveçli alman falan, düpedüz şuna mülteci desenize. anahaberlerde de durum aynı, mülteci suriler diyemiyorlar

  • sorun doktorun uygulamasında değil sağlık sistemindedir. mesai süresince 8:20'den 16:30'a kadar her 10 dakikada bir hasta veriliyor. tahlil istenen, film istenen, önceki gün veya günlerden sonuç getiren hastalar için herhangi bir süre ayrılmıyor. zaten 10 dakika bir hastanın hakkıyla değerlendirilmesi için yeterli değilken üstüne sonuç ve kontrol hastalarına da bu randevulu hastaların süresi içinde bakılmaya çalışılıyor. ek olarak her gün hastane çalışanlarından randevu alamayanlar ricacı oluyor. randevu almayı başaramamış engelli ya da çok yaşlı hastalar geliyor.
    bazen bir hasta dışarı çıktığında muayene bulguları, tetkiklerinin sisteme işlenmesi henüz bitmemiş oluyor dolayısıyla hasta çıkınca hemen bir sonraki hastayı çağrı butonuna basamıyorsun. sen çıkan hastanın işini bitirmeye çalışırken ya da başka poliklinikte muayene olmuş bir hastanın raporunu e-imza ile imzalamaya çalışırken birileri kapıyı açıp randevusuz bakılmak için ricada bulunuyor. her hastaya yukarda bahsettiğim şeyleri anlatmak da neredeyse muayene kadar sürdüğü için bir yerden sonra kısaca randevusuz bakamayacağınızı randevu alıp gelmelerini öneriyorsunuz.
    tabi hasta da kendi penceresinden bakınca “içerde kimse yok, boş boş oturuyor bize bakmıyor” diyor. hatta bazen “iki dakka baksanız ne olur “ diyorlar. iki dakikada ayak üstü bakılınca aslında çok şey oluyor. mesela basit bir bel ağrısı diye düşünüp yeterince zaman ayırıp muayene edemediğiniz hasta verdiğiniz ağrı kesici ile biraz rahatlayıp, bittikçe eczaneden tekrar tekrar alıp. sonrasında artık o ilaçlar etki etmediğinde geldiğinde yayılmış bir rahim kanseri olarak çıkabiliyor karşımıza. sonrasında “2 dakika baksanız ne olur” diyen hasta yakınları “anneme geç tanı koydukları için kanseri ilerledi , tedavi şansını yitirdi “ diye size dava açıyorlar, hasta da yeterli muayene edilmediği için tedavi şansını yitirmiş oluyor.

  • yaman çelişkiler yumağı insanlardır. kendilerini aciz gördüğü konulardaki sıkıntısından, kendisini üstün gördüğü konulardaki meydan okuyuşuyla kurtulmaya çalışan her daim huzursuz ruhlardır. kendisini tanıyan eksilerini artılarını keşfetmiş ve bunun sıradan yaşamın değişmez düsturu olarak kabul etmiş insan rahatlığından bihaberdir. sıradanlığı keşfetmek muhteşem varoluşun içinde muhteşemleşmekken; sıradan olmayı herkes gibi olmak bayağılığına eşitlemiştir. bunlara yapacak tek şey haddini bildirmektir, eğer tolore edilirse azarlar. kamu çalışanlarında sıkça görmekteyim bu eciş bücüş insan müsveddelerini. özellikle işe yeni başlamış kişilere ukalalık yaparlar. o kişi, işi öğrendiklerinde de o üstünlüğünü yitirirler. bu geçici saçmalıklarının farkına varamamalarına cidden çok şaşırıyorum. hep aynı sona ulaşan filmler gibi yoran, sıkan, koşarak uzaklaşma isteği uyandıran, hayattan bezdiren, yaşama sevincinin katilleri insanlardır işte kısaca.