hesabın var mı? giriş yap

  • şimdi size bir olay anlatayım karakterler ve yaşları aşağıdadır.

    aliko ; esas oğlan (çünkü benim oğlan). 2 yaşı yeni geçti.
    ılgın : esas kız 2 yaşı yeni geçti oda (arkadaşımın kızı)
    çağan : bu da arkadaşın oğlu ve üç yaşına yaklaşıyor.

    şimdi; çağan, biraz büyük olmasından mütevellit biraz sert, oyuncaklarını çok paylaşmaz özellikle ılgın 'a karşı daha bir sert. biraz da artist. bizim aliko da oyuncak konusunda sıkıntı çıkarabiliyor ama sıkıya gelince verir, başka bir oyuncağa geçer. ben diyeyim efendi siz deyin tırsak. ılgın kızımız ise bu iki erkekten sıra bulursa oynuyor garibim. biraz da sessiz mizaçlı biz kızımız.

    neyse olaya dönersek;

    ılgın ısrarla o anda kimsenin yüzüne bakmadığı bir oyuncağı aldı. ev sahibi olmanın etkisi ile çağan onu elinden aldı ve yere attı. ılgın yine aldı. çağan bu sefer de yere atınca kızımız hali ile ağladı.

    işte o zaman devreye bizim oğlan girdi ve oyuncağı çağan 'ın yanından aldığı gibi ılgın ' a verdi.

    ve o zaman işte o acı gerçekle ilk defa karşılaştı;

    ılgın kızımız oyuncağı eline alır almaz bizimkinin kafasına geçirdi ve çağan 'a gülümsedi.

    aliko, hatunların efendi adam yerine piç tercihi ile ilk defa karşılaştı. bunun son olmayacağını da zamanla öğrenecek heralde.

    üçüne de allah uzun ömür versin bu arada.

  • bir dolu tanimadiginiz adamla ( ben diyim 20 siz diyin 50) bir kogu$a sokulursunuz, ustunuze giymeniz icin bir pijama vermi$lerdir ki eger minyon bir tipseniz 2 beden buyuk, car$aflar temiz gibi gorunsede ya $ilte... bir de ustune ustluk kogu$un pencereden uzak bir ko$esinde alt ranzaya du$tuyseniz...saat daha 8.30 ya da 9.00 dur. "ulan bu saatte yatilir mi" diye du$unmeyin, sabah erken kalkacaksinizdir. kogu$ta sigara icmek yasak. osuruk seslerine, ayak ve ter kokularina daha ali$mami$siniz.
    sevgilinizi du$unursunuz. onun $efkat, sevgi dolu kucagini. beyoglu' nu, kadikoy'u du$unursunuz, insanlar geceye hazirlik yapiyordur $u saatlerde, diye. cevrenize bakarsiniz, "insanlar her yerde, her yerde, her yerde, yalnizlik her yerde". burnunuzun diregi sizlar, "napiyosun lan burda aglanir mi?" diye kendinize gelirsiniz. "korkuyorum anne, al beni icine" diye telefon edesiniz gelir ama telefon yasak. her turlu bete sokan $arki, $iir, ani film $eridi gibi gozunuzden gecer, bir ara sizar kalirsiniz, gozlugunuzu bile cikaramadan.

  • cevabı "içeride değildir ki lan" olan sorudur.

    tam tersine bütün odaların düğmeleri içeride iken tuvaletlerinki dışarıdadır. ha siz oturma odasına sıçıyorsanız onu bilmem.

  • her iş çıkışı sonrası, illa bi a101’e uğrar; öyle eve giderim. bugün de perşembe olduğundan uğrayayım dedim. bilgisayar kampanyasını biliyorum ve bana yâr olmayacağını bildiğimden, alma düşüncesine bile girmedim.

    neyse, salına salına yürürken, bizim çengelköy şubesinin depo kapısı, hemen arka taraftadır. şube müdürü, battaniyeye sarılmış iki kutu ile çıktı depodan. şöyle takip ettim çıkışını ve örtüyü açınca hooop iki adet lenovo bilgisayar :)

    şaşırdım mı? tabii ki hayır... sistem böyle maalesef. adalet, hak, görgü, ahlak, erdem... bunları “ucuzluk” markette bekleyip de üzmeyin kendinizi...

    tanım: müşteri alsın diye numunelik gönderilen kampanya ürününü, battaniye ile dükkandan çıkartan müdürlere sahip marketler zinciridir... fazlası var; eksiği yok...

  • dickens 24 yaşında çok hızlı ünlü olan bir yazardı. o dönemde çok satan ama eleştirmenler tarafından az sevilen biriydi. hatta saturday review hakkında "şöhretinin kalıcı olduğunu düşünmüyoruz" bile demişti. "çocuklarımız dickens'ı günümüz romancılarının en tepesine yerleştirirken atalarının ne demeye çalıştıklarını anlamaya zorlanacaklar" ancak tolstoy, henry james, dostoyevski gibi yazarlar ise dickens'ı epey beğeniyordu. hatta tolstoy'a göre shakespeare'den sonra en iyi ingiliz yazar dickens'tı.

    1841'de the old cruirosity çıktığında yaklaşık 6 bin kişi new york limanında kitabı beklemişlerdi. çünkü kitap bir serinin devamıydı ve herkes küçük neil'in ölüp ölmediğini merak ediyordu. hatta limanda beklerlerken bağırarak "küçük neil öldü mü" diye birbirlerine soruyolardı. (spoiler : ölüyor. hatta oscar wilde şöyle demiş : küçük neil'in ölümünü okuyabilmek için taş yürekli olmak gerekir... gülmeden okuyabilmekten söz ediyorum)

    kitaplarını bu kadar çok insan beklediği için ve beklemesi için dickens kitaplarını bölümler halinde yazıyor ve bölüm başına para alıyordu. kısacası daha fazla para kazanmak için hikayelerini parçalayarak satıyordu.

    dickens, takıntılıydı. evindeki her eşyanın yerinin sabit olmasına çok özen gösterirdi. hatta saatlerce eşyaları doğru konumlarına getirmek için uğraşırdı. eve birileri geldikten sonra hemen evi düzenlerdi. ayrıca saçlarına çok özen gösterirdi. zaman içinde dökülen saçlarını çok uzun süre tarayabilirdi. hatta yemeğin ortasında cebinden tarağını çıkartıp saçını taramaya başlardı.

    dickens'ın takıntılı davranışlarını daha da arttıran özelliği batıl inançlarıydı. belirli sayılarda eşyalara şans getirsin diye dokunur, cumayı şanslı gün sayar, londra'dan kitabının son bölümü yayınlandığında ayrılır, kafası kuzey kutba gelecek şekilde yatardı. eğer kafası kuzey kutbuna bakmazsa uyuyumadığını söylerdi. bunu yapmasının diğer bir sebebi ise kafasının kuzey kutba bakmasının yaratıcılığını arttırdığına inanmasıydı.

    yazarın takıntısının başka bir yönü ise morglardı. morgların dickens için büyüleyici bir yönü vardı ve zamanını ölülerin arasında geçirmekten epey hoşlanıyordu. günlerce morglarda kalır ve burada yer alan ölüleri takıntısı haline getirir ve ölümleri üzerine uzun uzun düşünürdü. bunu "iğrençliğin çekiciliği" olarak tanımlıyordu.

    franz anton mesmer tarafından keşfedilen sözde bilim mesmerizm o dönemde epey ünlüydü. canlıların manyetik alanları ile hipnotize ederek hastalıkları tedavi etme yöntemi olan mesmerizm'i yazar katıldığı davetlerde eğlence olsun diye kullanıyordu. ancak panik ataklar geçiren birini bir haftalık bir süre ile tedavi etmişti. ayrıca yakın arkadaşı beyin sarsıntısı geçirdiğinde de onu iyileştirtirmişti. ancak kendi astım hastalığını yıllarca denemesine rağmen bir türlü iyileştiremedi.

    masal yazarı hans andersen ile dickens epey samimiydi. tanışmaları andersen'ın londra'daki imza gününde gerçekleşmişti ve birbirlerine hemen ısınmışlardı. anderson giderken tüm kitaplarını imzalı olarak dickens'a hediye etmişti. on yıl sonra andersen kendini dickens'a davet ettirdi. ancak dickens bu sırada karısından ayrılmış ve metresiyle eve çıkmak üzereydi. ayrıca andersen'a karşı mesefeli ve aksiydi. ancak yine de teklifi istemeden de olsa kabul etti. mektuplarında bir arkadaşına "andersen yanımızda olabilir ancak sen ona aldırış etme. kendi dili danca'dan başka bir dil bimiyor ve onu bildiğinden de şüpheliyim" demiş. andersen gelince ise evinde pek kalmamış londra'daki kendi işlerini halletmiş ve çok fazla andersen ile konuşmamış. evdekiler andersen ile dalga geçiyor ve yapılmasını istediklerini yapmıyorlarmış. üstüne üstlük kitapları hakkında yüzüne dalga geçiyorlarmış. hatta beş yaşındaki bir çocuk ile yazarla dalga geçip kitaplarını dışarıya atıyormuş. bu yüzden andersen'ın evin bahçesinde ağladığı bile olmuş. tüm bunlara rağmen andersen beş hafta evde kalmış. gitmesinin ardından dickens'ın kızı yazar hakkında "baş belası sıskanın tekiydi, gitmek bilmedi." demiş. ayrıca dickens ise yazarın kaldığı odaya şu notu bırakmış "hans andersen bu odada 5 hafta kaldı ve o beş hafta bu aileye asırlar gibi geldi."

  • ayni durumdan muzdarip oldugum hede.

    sirf asansoru kullanmak icin bazen tavuk doner alip gidip 4. kata cikip merdivenlerine oturup orda yiyorum sonra tekrar evime geliyorum

  • - iyi günler, nasıl yardımcı olabilirim?
    - x tarihindeki biletimi iptal ettiğimde, iade ücreti ne kadar oluyor onu sormak için aramıştım.
    - tabi kontrol ediyorum bilgilerinizi... efendim iade ücreti olarak 7.25 tl veriyoruz.
    - 7.25 ??? peki ben iptal ettirirsem, bilet başkasına satılacak değil mi?
    - tabiki efendim.
    - iyi güzel. şimdi ben o uçuşu gerçekleştiremeyeceğim ama biletimi de iptal ettirmiyorum...

    ulan paranın hepsini verin demiyorum, hatta hiç vermiyoruz deseniz onu da anlarım da; 7.25 ney lan? alenen testis geçiyorlar azizim.

    büdüt: overbook diye bir muhabbet varmış, gelmeyenin biletini satıyorlarmış son dakika. online check-in yapmayanı siksinler.

  • başlık: şu an üzerimdekilerin fiyatı 940 tl

    1. adidas adi specific ayakkabı- 165 tl
    french connection kot- 235 tl
    henleys gömlek- 110 tl
    ck boxer- 45 tl
    rayban gözlük- 385 tl

    2. yani üstünde bişi olmasa 5 para etmezsin.