hesabın var mı? giriş yap

  • -evet sayin seyirciler, simdi de televizyonunu yeni acanlar icin haber bultenini tekrar sunuyoruz.
    - a-aa!
    - saka lan saka. sokayim televizyonunu yeni acanlara..
    - oha
    - hele televizyonu hala kapali olanlara iyice kafam girsin!
    - yuha!

  • küçüklüğümde babamın sorumsuzluğu yüzünden yaşadığım onca şeyin hepsini hatırlıyorum. hiç birisine üzülmüyorum. içimi burkanlar sadece annemin yaşadıkları. ilkokula başladığımda kalemtraş alacak parası olmayan annemin, ağlamaklı ağlamaklı bıçakla kalemi açmaya çalışması. portakal istediğimde onu da alamadığı için iş yerinde tatlı olarak portakal çıktığı gibi tüm arkadaşlarının hakkını da alıp eve bana getirmesi, babamın kumar borçları yüzünden gelen hacizler sonunda sırf ben üzülüp sıkılmayayım diye, mahalledeki beyaz eşyacı salih amca'ya maaş aldığı gün peşinatı ödeme sözü vererek bir yıl içerisinde eve 7 televizyon alıp, hiç çamaşır makinesi almaması ve koca bir yıl tüm çamaşırları elinde yıkaması.
    canım annem seni o kadar çok seviyorum ki... iyi ki de boşadın onu. artık biraz da sen mutlu ol.

    dipnot: bu arada bugün acayip melankoliğim. her an ağlayabilirim. bunun entrylerime yansımasını affeyleyin.

  • müzikal olmayan film. bir filmde bolca müzik var diye müzikal oluyorsa tüm arabesk yeşilçam filmleri müzikaldir. bir filmin müzikal olması için müziklerin olay örgüsüyle ilişkili olması gerekir. sahnede nostaljik şarkıları taklit ederek olmaz. (örnek müzikal: chicago, sefiller, muhteşem showman vs.)

    filmde ata demirer’in bir kaç işinde sıkça başvurduğu temel unsurları yine kullandığını görüyoruz. sahil kasabası, şive, bol müzik. bu durumla ilgili ‘’ata kendini tekrarlayıp duruyor’’ eleştirileri görüyorum. ata demirer aslında oldu olası yöre mizahından beslenen, bunu satmaya çalışan biri değildi. eyvah eyvah öncesi osmanlı cumhuriyeti var. sonra arada berlin kaplanı, niyazi dörtnala gibi başka işler var... bunlar olmamış filmlerdi tabi. nihayet hikaye anlatmaya en iyi bildiği şeyden, kendinden yola çıkarak devam etmeye karar verdiğini düşünüyorum. güzel bir müzikal yeteneği ve hem alaylı hem akademik geçmişi var. taklitte çok başarılı. trakya ege kültürüne de hakim, daha doğrusu çok seviyor besbelli. bütün bunları harmanlayıp benzer hikayeler anlatmasında benim için sakınca yok.

    filme gelirsek: muhtemelen anlattığı coğrafyadan olan, arabesk fantezi taverna seven insanlar için çok daha keyifli bir iş olmuştur. kendi adıma kültürel bağ kuramadığımdan, bu müziklerin de dinleyicisi olmadığımdan 3 defa mola verip ancak bitirebildim. olay örgüsüne bir artı eksisi olmadığından ve o şarkıları da 80’li bir bebe olarak bildiğim halde sevmediğimden şarkı söylenen kısımları atladım. ayrıca bülent ersoy’lu kısımları da atladım. hem bülent’in türk sanat müziğini korkunç nağmelerle adeta yırtınarak söyleyerek arabeskleştirmesinden hem de onu taklit edebilecek tek kişinin yine ata demirer olduğunu düşünmemden mütevellit direk ileri sardım.

    kendi filmlerindeki alışıldık finallerden yapmamasına sevindim. sanki ata demirer’in de ‘’hep aynı şeyleri tekrar ediyor’’ eleştirilerini öngördüğünü, her ne kadar belli bir tarz ve şema oturtmuş olsa da o alanda bile bazı farklılıklar yapmaya çalıştığını, bunun sadece izleyici için değil kendisi içinde böyle olmasını istediğini düşündüm.

    olmamışlıklar: ata demirer cast konusunda aslında iyidir. bu filmde de herkes yerli yerinde. tek sorun melek baykal. yıllar önceki cennet mahallesi tiplemesinin aynısı. filmi izlerken her an bir yerden alişan veya öteki manken çıkacak diye gerilmekten dikkatimi toplayamadım. buna gerek yok. yani buna ihtiyacın yok. daha önce kullanılmış bir karakteri getirip oraya temcit pilavı gibi yerleştirmek, hele ki çağrıştırdığı diğer karakterler açısından anlamsız. koy oraya 60’ında botokssuz, önceki rolleri üstüne yapışmamış birini. mis.

    diğer sorun dönem filmi olarak şu 80’ler ve yeşilçam garabetinden medet. anlatılan hiçbir şey güncel değil. zaten dönem filminde de güncellik beklemeyiz. ama bir bağ bağlantı ararız. bu filmi 45 yaş üstü türk izleyiciye yaptıysan başka. ancak genel izleyici için yüzde 80 anlaşılmaz bir film. kayıt yapmak, albüm çıkarmak, taverna müzik, gazino patronuna bel bağlamak... bunlar 30 yaş altı insanların kavramsal veya duygusal bağ kurabileceği işler değil. bunun yapıldığı en doğru zaman işi neredesin firuze’ydi. son vagondu o. çünkü biz bile o zamanlar 20’lerdeydik. herkes anladı o filmi. ancak şimdiki hedef kitlene bunlarla empati kurduramazsın. bir kızın annesi öyle istiyor diye kendinden 30 yaş büyük gazinocuyla evlenme ihtimalini anlatamazsın. inanmaz yani izleyici.

    hali pür melal:
    iş fena değil, abartacak bir şey yok. yapılanlara, niyete bakınca yeşilçam 80’ler falan nostaljik filmler arifv216 veya erşan kuneri bunun yanında geçemez. çünkü bu adam bir kere naif. ata demirer’de o var. samimiyetini izleyiciye geçirebilen biri. yaptığı farklı bir şey yok ama bir şekilde izletiyor, sevdiriyor. insan onun filmlerini yarıda bırakmak istemiyor veya hakkında acımasızca eleştiri yapma noktasına gelinemiyor. sanki kalbi kırılacakmış gibi bir duyguya sokuyor insanı. öyle hassas duygusal bir enerjisi var.

    imdb puanım: 6,5/10

  • kaçış için yaptırdığı tünelin duvarları pek çok türk evinin duvarlarından daha düz, daha fazla elektrik ve havalandırma tesisatına sahip.

    sanırım adamda bir steve jobs, bir walter white ruhu var, nasıl olsa bir defa kullanacağız demiyor, işçiliği ince yaptırıyor. öyle el feneriyle bul yolunu demiyor, aydınlatma tesisatı var. öyle portatif merdiven dayamamış çıkışa, avrupa birliği standartlarında merdiven yaptırmış.

    bu adam uyuşturucu şebekesi değil de herhangi bir legal ürün imalatıyla uğraşsa yine ortamların kralı olurdu.

    şu kaçış tünelie bakın: https://www.youtube.com/watch?v=pgyjbrwxxea

  • atatürk gibi ülkenin ortak değerini siyasi diye ötelemeye çalışan bu eleman diyor ki siyaset bizim işimiz değil.
    peki o zaman adama sorarlar niye erdoğan'nın cumhurbaşkanlığı adaylık toplantısında en önde yerini aldın?
    niye erdoğan'ın iftarına koşa koşa gittin?
    bak stad açılışını söylemiyorum bile.

  • bizdekilerin ülkemizin kurtarıcısı ve kurucusuna duyduğu nefretin yanında esamesi okunmaz.

    sayın milletvekilinin konuşmasında bir nefret göremedim ayrıca. eleştiri ne zaman nefret oldu? ha doğru siz eleştirilemezdiniz.

    türkiye cumhuriyeti kıbrıs türklerini kurtardı diye kıbrıs'a kendi oyuncağı muamelesi çekemez. demokrasi demokrasi diye yırtınırken iyi, kıbrıs türk halkı ne istiyor diye kulak vermeye gelince kötü. bu arada türkiye olmazsa kktc'yi ham yaparlar, onlar da bunu akıllarından çıkarmamalı.

  • demokrasi istiyoruz yazan bir pankart yapıp ilinizin meydanına çıkın. pankart 100 tl tutar.

    en az 1 ay gözaltında tutulursunuz.
    yemek verirler heralde.

    10 kişi yapsanız da 2 kişi alıyolar gözaltına. yada 2 güne salıyolar diğerlerini.
    2 kişi yaparsanız ikiniz için garanti.

  • perpa ticaret merkezi nde yaşadığım fantastik bir durumu anlatmak istiyorum;

    öncelikle perpa dönemin istanbul büyükşehir belediye başkanı bedrettin dalan tarafından, eski perşembe pazarının alternatifi olarak yaptırılmış bir ticaret merkezidir. istanbul avrupa yakasında darülaceze'nin yanındadır.

    arkadaş, bu nasıl mimaridir. yemin ediyorum simülasyonda sıkışıp kaldım zannettim. öyle şeyler yaşadım ki akla ziyan. birkaç tuhaf örnek;

    asansöre binmek için sıra bekledim, bindim ama çıkacağım katın tuşu yok. diğer asansör sanki miraca çıkmış gibi gelmek bilmedi. gelse de istediğim kata çıkıyor mu bilmiyorum. merdivenle çıktım, çok gariptir ama bir kat çıkıyorum üç kat çıkmış oluyorum. iki kat iniyorum bu sefer beş kat inmiş oluyorum.

    dört beş kat çıkıyorum ve ofislerin olduğu bir kata geliyorum. tabii aradığım yeri bulamayıp bir kat daha çıkıyorum ve sürpriz; otoparka girmişim. evet otoparka. neyse bir kat üste daha çıkıyorum ofisler var, sonra bir kat daha çıkıyorum ve sürpriz; yine otoparka gelmişim. matrix evreni gibi bir yer.

    bir yerden geçiyorum yol bitiyor. merdivenden iniyorum yine yol bitiyor, bir yere varmayan yol, bir yere inmeyen merdiven yapmışlar. örnek veriyorum 8. kattan 7. kata iniyorum ama yine 8. kattayım. geldiğim kata geri çıkayım diyorum bu sefer bir bakıyorum 10. kattayım.

    navigasyonsuz ülkeyi dolaşan adamım, yeminle perişan oldum. spor salonuna gitsem bu kadar kalori yakamazdım. allah aşkına biri söylesin bu nasıl bir mimari. kamera şakası niyetine kurulmuş büyük bir plato gibi.

    kızın biri benden yardım istedi, o da kaybolmuş. sonra birlikte tekrar kaybolduk. çıkışı tepeden görebiliyoruz ama oraya varamıyoruz. çok acayip bir deneyimdi.

    (gideceğim yeri arayıp kayboldum amk gelin beni alın diyemedim. sanırım biraz da hoşuma gitti.)