hesabın var mı? giriş yap

  • şu soruyla olayı derinlemesine tepiklemek istediğimiz bir yargı : kaç gecelik ilişki aldatmaktır peki? ahksahgkgfk hesaba bak, gece sayısına göre pansiyonculuk yapıyo sanki adam. dostum o iş gündüz de olsa, gece de olsa, 3 saat de sürse, 5 dakka da sürse, yanında da yatsan, kalkıp evine de gitsen aldatmaktır. yani aldatmanın manifestosu var da biz mi bilmiyoruz? yapmayın gözün sevem. bazı şeylerde felsefe aramayı bıraksanız aslında yaşamak için bir hayli zaman dilimi artıyor.

    yani bir de bunu söyleyen adamın bu tür açıklamalar yapacak tıynette olduğunu sanmıyorum. doğrusunun bu olduğuna inanıyorsa kimseye laf anlatmak için uğraşmaz ki?

    ama tek gecelik ilişki aldatmaktır yani onu diyim ben.

    insanımız modernleştikçe niye bu kadar salaklaşıyor anlamak mümkün değil

  • abarttığımı düşünenler olabilir fakat türk spor tarihinin milli takımlar kategorisinde gördüğü görebileceği en güçlü en dirençli, mental açıdan çelik gibi ve kırılmayan tek takımı bu takım olabilir.
    farklı branşlarda iyi takımlara iyi kadrolara hep sahip olduk fakat sert deplasmanlarda rakibin bilendiği maçlarda kritik final ya da yarı finallerde hep mental açıdan kırılırdık.
    ama bu takım kırılmıyor, vuruyorlar fakat öldüremiyorlar.

  • pıtır pıtır boşanmakla son buluyor.
    kıtır kıtır da olabilir, bazen de şıkır şıkır.
    benimki patır kütür oldu mesela

  • zaman oyle bir zaman ki yolda birisi sana sovse durduk yere duymayip yola devam etmek gerekiyor.

    hic ugruna yasamini yitirmis.

  • söyleyeceği şeyi dolandırmada usta, ima yapmada işinin ehlidir:

    - seni buraya hangi rüzgar attı nina? yoksa "ağır" ve "pirinçten" bir rüzgar mı? ha?
    - nicholas'ı pirinç mumlukla benim mi bayılttığımı ima ediyorsun?
    - bilmiyorum nina, sen ne dersin, ha?

    hep böyle bir alaycı hava, abuk subuk imalar... hep böyle bir küçük dağları ben yarattım, siz de şans eseri oradan geçiyormuşsunculuk... "bilmem, sence de öyle mi?" 'ler, lafı şakacıktan bir tarafından anlıyormuşçuklar... cukcuklar, cikcikler...

    - bir içki hazırlamamı ister miydin richard? hah hah... ister misin?
    - evet, lütfen. sert olsun.
    - sert diyorsun... pirinçten bir mumluk gibi sert...
    - nicholas'ı benim bayılttığımı mı ima ediyorsun?
    - senin bayılttığını ima ettiğimi de nerden çıkarıyorsun?
    - ya kafasına ben vurmuşum gibi sürekli imalar bakışlar filan atıyosun...
    - nicholas'ın sadece bayıldığını biliyorduk richard... kafasına vurulduğunu değil! hah ha! kendin söyledin!

    sanki totoşuna vurulsa bayılacak nicholas, heralde kafasına vuruldu. bunu bilmiyor mu? tabi biliyor. ama tehditkar, alaycı, karşısındakini tiye alan, her an patlamaya hazır bir bomba imajını sarsacak bir hata yapmaması lazım.

    - sana bir şey itiraf edeceğim daniel. nicholas'ı ben bayılttım.
    - ne? sen mi? o zaman kaç bölümdür ne diye ima üstüne ima yapıyorsun? hasta mısın kuzum?
    - kuzun? kuzu mu? hah... pirinçten ve ağır bir kuzu heykeli mi ha? kuzu şeklinde bir mumluk mu?
    - rahatsızsın olm sen.

  • annenin yakın arkadaşlarından oluşan bir whatsapp grubuna katılmasıyla asıl etkilerini hissedersiniz. her gün kadim dostlar whatsapp grubunda neden onun da özlü sözler içeren görseller paylaşamadığı, o görselleri bulanların nasıl bulduğu (- "kızları buluyor tabi onların sen bana hiç bulmuyorsun") ama kendisinin bulamadığı, ayşe hanım'ın son gönderdiğine nasıl bir cevap yazması gerektiği ayrı bir olay oluyor. ama grubu okuması çok zevkli ehehe:

    - günaydın hanımlar bugün hava yağmurlu
    - günaydın neclacığım, evet hava yağmurlu
    - kızlar günaydın (her arkadaş grubundaki gönlü genç teyze) burada yağmur var (2 ilçe öteden bahsediyor asdf)
    - günaydın, nasılsınız, yağmur berekettir
    - günaydın gülerciğim, haklısın. şemsiyenizi almayı unutmayın.

    anne: acaba ben ne yazsam, bir şey söylesene.
    ben: hepiniz yazınca bugün havanın yağmurlu olduğunu nihayet anladım, saolun kızlar yaz ahahsd.
    anne: git.

  • white star line şirketinin inşa ettiği 3 büyük gemide çalıştı. olympic'de hosteslik yaparken gemibüyük bir kaza geçirdi ancak batmadı. daha sonra titanic'de hosteslik yapmaya başladı; koca gemi 2 saatte battı, kendisi kurtuldu. bundan 4 yıl sonra 1. dünya savaşı'nda hastaneye çevrilen britannic adlı devasa gemide hemşirelik yapmaya başladı. alman denizaltısı tarafından vurularak batırılan bu gemiden de sağ olarak kurtulmayı başardı.

    titanic'den filikaya binerken gemi görevlilerinden birinin, kucağına bir bebek bıraktığını ve ertesi gün bir kadının gelip bebeği kucaklayıp kaçtığını anlatmış. james cameron'un titanic'iğinde gemi batmadan önce mühendisin can yeleği vererek "gemideki diğer yolculara iyi bir örnek ol" dediği hizmetçi kız bu işte. gerçeğinin aksine filmde ölüyor.

    ancak, şimdi o bu değil de sen ne uğursuz bir kadınmışsın be abla! batmaz diye inşa edilen 3 gemi de sen içindeyken felakete uğramış. ikisi batmış. birinin şaftı kaymış.(kazadan sonra geminin gerçekten şaftı kaymış) gemide kadın uğursuzluk getirir inancının ana sebebi gibisin. hayır, titanic gibi bir felaketten kurtulduktan sonra nasıl gidip de başka büyük bir gemiye binebiliyorsun, insan azıcık korkar. ben olsam bir daha bırak gemiyi kayığa bile binmem mesela. cesaretine de hayranım ancak, bari son gemideki insanları önceden uyarsaydın; bakın benim bindiğim gemi kesin batar, savaşı kazansak bile bataaar, diye.

  • ulan bırak türkiye'de türklerin kurduğu şehri, ben hala tek başıma oyun kuramıyorum kendi bilgisarayıma. crack nedir ya. şu oyunu next next next diyerek kurdurtacak program bulamıyorlar mı hala. ben 3 yıl botsuz half-life oynamış adamım, gelmiş bana konya'yı vikingler kurdu diyor.

  • bir roportajinda rhythm 0 permansi ile ilgili sunlari soylemis " hic kirpirdamiyor, konusmuyor siyah tshirtum ve pantalonumla ayakta duruyordum. onumdeki masada 72 tane obje vardi. bir kagida yazdigim aciklamada, bu 72 objenin uzerimde nasil isterlerse kullanabileceklerini, benim de bir obje oldugumu ve tum sorumlugugu aldigimi belirttim. gosteri 6 saat surdu. hicbirsey yapmazsam izleyicilerin ne yapabilecegini gormek istiyordum. asiriya kactigim icin elestiriliyordum, ben de bu kez hicbirsey yapmayarak izleyicilerin sinirlarini gormek istedim. bir nevi cehennemdi. gosterinin basinda herkes cok utangac ve yumusakti, bana guller veriyorlardi. daha sonra kiyafetlerimi makasla ile yirtmaya, bicakla bogazimi kesip kanimi icmeye basladilar. herkes delirmisti. 6 saat sonra gosteri bitmisti, performansimdan cikip kendim olmaya basladim. yariciplaktim, heryerimde kan vardi. gozlerim yasarmisti. ızleyicilerin arasinda hareket etmeye basladim. kactilar. hepsi kacti. artik kendim olmama (performansin sona ermesine) katlanamiyorlardi. otele gidip aynaya baktigimda kendi kendime "halk seni oldurebilir, gercekten" dedigimi hatirliyorum.

    mutsuz gecen cocuklugu ile ilgili "bence kimse mutluluk ile bir yere varamaz. mutluluk bizi hic degistirmez, yaratici olmamizi saglamaz,mutluluk mutluluktur hepsi bu. bu yuzden mutsuz bir cocukluk gecirenler daha iyi bir sanatci olurlar, cunku calisacak cok malzemeleri vardir" demistir.