hesabın var mı? giriş yap

  • (bkz: #72769597) bu entry'de bitcoin sahibi olan kişilerin profilindeki değişimin getirdiği tehlikeler ve çeşitli güvenlik risklerinden bahsetmiştim. çok mesaj geldi, ilgilenenler oldu ama sağolsun günde 2 lira kazanmak için referans link paylaşan, blockchain ile ilgili kutsal bilgiler veren arkadaşlar sayesinde entry baya gerilerde kaldı. ikinci kısmını bu entry'de girmiş olayım.

    --- spoiler ---
    bitcoin mining saldırıları
    --- spoiler ---

    ikinci konu daha teknik arkadaşlar için. mining amaçlı kurumlara ve kişilere yapılan saldırıların yöntemleri. bu kişiler başkalarının kaynaklarını kullanarak ekipman, lokasyon, elektirik gibi maliyetlerden kurtulmak amacıyla ele geçirdikleri sistemleri devasa mining ağlarına dahil ediyor.

    coin mining işi özetle bilgisayarınızın gücünü kullanan bir süreçtir.
    cpu'nuzu ve gpu'nuzu büyük hızlarda hash değerleri hesaplamak için kullanmanızdır. oluşturulan bu hash değerleri kripto para birimi ağında bütünlük oluşturur. mining yapan biri, kripto para birimi ağı üzerindeki işlemleri onaylar ve bu bilgiyi blockchaine yazar.

    e bunun güvenlikle ilgisi ne? bu kadar mining işi yapmak için sahip olmanız gereken gpu gücü bundan 2-3 sene önceki ile aynı değil. artık evinize aldığınız sistemler ateş edecek kadar güçlü olsa bile mining için karlı değildir. örnek vermek gerekirse, aldığınız antminer s9 gibi cihazların harcadığı elektrik, internet ücreti, çıkardığı ses, soğutma sistemleri için yapılan havalandırma yatırımı vs. gibi kalemler karlılığı azaltmaktadır.

    bu arkadaşlar ne yapıyor? mining işini tek bir kaynaktan yapmak yerine ele geçirilen sistemler ve şirketler aracılığı ile yapıyorlar. yani hacklenen sistemlere "hacked by comolokko" yazacakarı yere, sessizce bekleyip mining için kaynakları tüketiyorlar. kripto paraların madenciliğini yapan kişileri tespit etmek için çok sayıda katmanı izlemek gerekiyor. en basiti, evinize hırsız girmesi gibi, fiziksel olarak veri merkezine erişmek. yüzlerce sunucu ve ağ cihazı barındıran kabinlerin olduğu, çok kaliteli soğutulan sunucu odalarına mining cihazı yerleştiren, sunuculara taşınabilir mining usb'leri takan, gerekli konfigürasyonları yapan insanlar var. zaten koca şirkete ayda 10.000 lira elektrik faturası geliyor, klimalarla oynayan menapoz teyzeler sürekli fatura tutarını değiştiriyor. 11.500 lira olması kimin gözüne batar?

    önceki entry'de dediğim gibi, güvenlik kuralları kanla yazılıyor. yaşanan vakalar olmasa kimse o sunucu odalarını o kadar sağlam korumaya çalışmaz. öncelikle fiziksel erişimi ve sunucuların bios konfigürasyonlarını düzelemen lazım. yazarken fark ettim, sadece az önce özetlediğim madde hakkında onlarca farklı risk yazılabilir. denetim eksiklikleri, işletim sistmi ve ağ seviyesinde eklenebilecek kontroller, sunucu odasına girerken gösterilen kartlar vs. onlarca konu düşünülebilir.

    ağ seviyesine inelim. ne yaparsan yap, bu üretilen kripto para birimleri internet üzerinden sisteme dahil olmalı. yani ele geçirilen ağınız üzerinden bir takım istekler geçmek zorunda. mining işini yapan kişiler elbet belirli mining poollar ile iletişime geçmek zorunda. öncelikle sisteminizden en popüler mining pool'lara yapılan erişimleri izlemek gerekir. tabi ki bu erişimleri gizlemek adına tor veya ssh tünelleme gibi yöntemler ile yapılan erişimleri de gizlemek mümkün. yazdıkça kendimi çürütüyorum, ne yapsanız kaçabilirler aslında. o öve öve bitiremediğimiz sistemleri atlarmak ne kadar da mümkün aslında.

    ilave olarak 8333 gibi bitcoin ile anılan portları izlemek, ağ trafiğindeki anomalileri izlemek, elinizdeki sistemlerin ısı ve işlemci değerlerini izlemek bu gibi saldırılara maruz kalıp kalmadığınız hakkında bilgiler verebilir. özetle personelinizi de, içerideki ağ trafiğini de izlemek ve kontrol etmek çok önemli. binlerce kişinin çalıştığı bir şirkette herkes bu işleri yapmaz, bir gün sadece bir kişi yapar, haber olursunuz.

    bu entry atladığım tehditleri yazmak üzere editlenir mutlaka. bu risklerin sınırı olmadığını ve sürekli saldırılara karşı korumaların güncellenmesi gerektiğini unutmamak gerekir.

  • kız evi arar. telefonu babası açar.
    + baba ben bu gece cenklerde kalabilir miyim?
    - kal kızım kal
    + sağol baba muckss
    - hanım sen de tüpçüye git. beni de muslukçu ziksin.

  • sokaga cıkıyor, kendi ulkesinde gormedigi kadınları goruyor. elde edemiyor deliriyor.
    elbette onları ahlaksızlıkla suclayacak.
    avrupaya gideni de boyle.
    heryerde boyle bu model.
    korede cuma namazına giderdim tek konu bu olurdu. nerde karıya kıza bakabaka delirmis ortadogulu var konu minietek olur.

  • uzun zamandır magazinsel bir başlığın tüm entrylerini okumuyordum.

    bunu okudum ve insanımıza ve insanlığımıza ait ümitlerim iyice azaldı.

    milli takımlar saygıdeğerdir ve her yerde saygı görmelidir orası ciddi bir mesele uluslararası arena filan ama bu net ergen şakası elinde de şahsi telefonu var bunun neresini izlanda halkına mal ediyoruz? hangi akıl ve izanla?

    olm biz ampute maçında rakibi ıslıkladık (ingiltere maçıydı) bunu afrika’da da, güney amerika’da da yapmaz kimse. milli marş ıslıklama olayımız da özellikle güçlü ülkelere karşı hep oluyor. nedeni de maalesef ezikliğimiz.

    valla kusura bakmayalım adamların salaklıkları bireysel oluyor bizimkiler toplumsal.

  • bu psikolojik meseleler konusunda en etkileyici isim olan freud şöyle söylüyordu: para bir çocukluk arzusu değildir ve bu yüzdendir ki para mutluluk getirmez. aşağı yukarı böyle bir cümle kurmuştu. freud'u takip eden çağdaş isimlerden birisi olan adam phillips şunu söylüyordu: psikanalitik bir seansın iki temel kuralı vardır: aklına geleni söyle ve çıkarken parayı ver. para ve psikanaliz arasındaki ilişkiler o denli yoğundur ki mesela, john forrester adında bir tarihçi "hakikat oyun ları" başlıklı kitabının altbaşlığı olarak "yalanlar, para ve psikanaliz" üçlüsünü seçmiştir. para ve psikanaliz ayrılmaz birşeydir ve bunu psikoloji düzeyinde de genelleyebiliriz. tarzını hayranlık uyandırıcı bulduğum bir başka psikanalist olan jacques lacan, bir sürü sıradışılığının yanında servetiyle de meşhurdur. psikanalizin kendisine kazandırdığı serveti açıkça ifade etmiştir.

    para vermezseniz seans olmaz. para verirseniz iyileşeceğinizi garanti etmez kimse ama psikoloji temelli bir seansın, bir iyileşme talebi olan terapi sözcüğünün içinde barınan kural budur: dertlerinin karşılığında para vereceksin. genelde parayı daha mutlu olmak için harcarız, dertlerimizi bir anlığına unutabilmek, mutlu görünmek için falan filan..para karşılığında bir parça mutluluk satın almaya çalışırız ancak para bir çocukluk arzusu olmadığı için hüsrana uğrarız. oysa terapiye dayalı bir seansta hem para verirsiniz hem de kendiniz için can sıkıcı olan, mahrem olan, sizi boğan, yaşamınızı daraltan, hayatınızı zindana çeviren sıkıntılardan bahsedersiniz. burada söz konusu olan paranın ve mutsuzluğun değiş tokuşudur, mutlu olmak değil, daha az mutsuz olmaktır amaç. adam phillips'in dediği gibi, anlatırsınız ve bunun karşılığında para ödersiniz. anlatabileceğiniz yakınlarınız olduğunda bu denli çetrefilliğe gerek kalmadan kendi kendinize sorunlarınızla başedebilirsiniz belki ama, yalnız hisseden, hayalkırıklığına fazlaca uğramış diğerleri için terapi bir iyileşme vaadidir.

    psikoloğa verilen para nereye gider? görünürde sadece oturur ya da uzanır ve konuşursunuz, içinizdeki sıkıntıyı anlatırsınız. seansın çıkışında maddi bir şey elde edemezsiniz tabi ki, ceketinizi alır ve çıkarsınız. bu anlamda çoğumuz için boşa verilen paradır bu. oysa işleyen bir terapide seansın girişi ve çıkışı arasında birşey olur: paranız azaldığı gibi sizi boğan, sıkıştıran dertleriniz de bir miktar azalır. dediğim gibi, işleyen bir süreç olursa mümkündür bu. yani nefes almaya başlarsınız, aslında yaşamlarımızı sürdürmek için en gerekli şeylerden birini, ruhsal bir rahatlama halini satın almışsınız demektir. para karşılığında nefes almak.. fena bir sözleşme değil bu bence.

    paranın şöyle de bir niteliği vardır ki, paradan konuştuğumuzda aslında hep başka şeylerden konuşuruz. psikologa verilen ücretten bahsettiğimizde, bir kişinin kazandığı parayı hesaplamaya başladığımızda, böyle bir süreçte cebimizdeki para eksilmeden bir kazanç elde etmeyi umduğumuzda, boşa verilen para gibi nitelediğimizde.. hep başka şeylerden konuşuruz. bir psikologun ücretini dillendirip durmak terapiye karşı gösterilen bir dirençtir. şunu söyler gibiyizdir psikolog ücretlerinin fahişliğinden bahsettiğimizde: yaşamımda sorunlar var ama bunları sadece ben biliyorum, içimde tutabilirim ve böylece param da cebimde kalır. sorunlarla yaşayıp gitmekten tutun da kendi kendine iyileşmeyi denemeye varana kadar pek çok bencillik vardır burada. belki de kendi kendimize bir yolunu bulmayı denediğimiz için bile hastalanmış olabilir ruhumuz ve şimdi bu sorunu da kendi kendimize çözmeyi denemek tam bir kısırdöngü gibi geliyor bana.

    şu ana kadar ödenen paranın miktarından hiç bahsetmedim. çünkü terapilerde elbette minimum bir ücret vardır ve bu ücret terapistin kendine göre belirlediği bir miktardır. fakat ne kadar para ödeyebileceğiniz de son derece konuşulabilir bir şeydir terapilerde. dışarıdan bakıp da bir psikologun 300 ,400,500 liralar almasına kafa yormak ve baştan vazgeçmek yerine bir konuşmak, durumu değerlendirmek daha sağlıklı olabilir. hiç para vermemek gibi birşey sözkonusu değildir çünkü öyle olsaydı terapi olmazdı ismi.

    son olarak şunu söyleyeceğim: bir psikoloğun seans ücreti kendi iç hesaplaşmanızın da yansımalarından biridir. buna değer mi diye sorup duruyoruzdur ücreti sorguladığımızda. o kadar para vereceğim ama elime ne geçecek diye düşünüyor gibiyizdir, bunun şüphesi vardır. oysa tüm bu hallerimizde söz konusu olan ruhumuzdan birşeylerin çıkıp gitmesinden, dile dökülmesinden, hiç tanımadığımız yönlerimizi keşfetmekten duyduğumuz korkudur. kendimize takıntılı derecede bağlıyızdır ve kendi kendimize çözebileceğimize inanmışızdır. oysa kendi kendine çözme halleri genelde yalnız kalmış olmanın yansımalarıdır. ve hissettiğimiz pek çok sıkıntının kaynağında da yalnız kalmış olmanın dehşeti ve sonrasında bir çözüm olarak kendi kendimize geliştirdiğimiz takıntılı savunmalar vardır.

  • -hangi okul?
    --hacettepe...
    -maaşallah! tıp yani!
    --yok alman dili ve edebiyatı.
    -ankara üniversitesi mi?
    -- yuoo! hacettepe...
    - e tıp o zaman!?
    --hayır teyzecim almanca bizim...
    -ama hacettepe demedin mi?
    -- evet teyze doktorum ben
    -maaşallah! tü tü tü...

  • instagram dışında siklenmedikleri içindir. gerçek hayatta ne bok olduğunu çevresindekiler zaten biliyor ama instagramda hem sevinsin gariban diye layk basan var hem de görmemiş abazalar var.

    kıçı kırık bi hatun 3-5 bin takipçiye ulaşınca kendini star falan zannediyor. sosyal medya dışında tatminsiz sidiklisin halbuki biz bilmiyor muyuz?