hesabın var mı? giriş yap

  • ne laga luga yapıyorsun hocam? samimiysen çık bildiğini anlat sonra da davutoğlu'na söylediklerim yalan mı? diye sor. bu siyasiler hep böyle.

  • bitmeyen fıkra

    patron, sekreterine talimat verir:
    - bir haftalığına iş için yurt dışına çıkacağız. ona göre hazırlan...
    sekreter kocasını arar :
    -patronla bir haftalığına yurt dışına çıkacağız. sen başının çaresine
    bakarsın artık...
    kocası sevgilisini arar:
    -karım bir haftalığına yok. bu haftayı beraber geçirelim.
    sevgili, özel ders verdiği minik çocuğu arar :
    -bu hafta sana ders veremeyeceğim. gelmene gerek yok.
    minik çocuk dedesini arar :
    - dedeciğim, bu hafta dersim yok. öğretmenim yok. bu haftayı beraber geçirelim.

    dede (1.bölümdeki patrondur) sekreterini arar:
    -bu haftayı torunumla geçireceğim. gezimiz iptal oldu. gidemeyeceğiz...
    sekreter kocasını arar:
    -gezimiz iptal oldu. gidemeyeceğiz!
    koca sevgilisini arar:
    -bu hafta beraber olamayacağız. karımın gezisi iptal oldu.
    sevgilisi ders verdiği minik çocuğu arar:
    -bu hafta sana ders verebileceğim. işlerim iptal oldu.
    minik çocuk, dedesini arar :
    -dedeciğim, öğretmenimin işleri iptal oldu. bu hafta beraber
    olamayacağız. çok üzgünüm!
    dede sekreterini arar:
    -merak etme! bu hafta yurt dışına çıkabileceğiz.

    debe editi: bir çok mesaj aldım. ilginize teşekkür ederim. fıkraların devamı gelecek... :)

    edit: bu fıkra mükerrerdir...

  • sözlük'e bilgi birikimini yansıtabilen ender yazarlardandı. sonraları, kendi iddiasına göre, karısıyla olan boşanma davasında kanzukun karşı tarafta olması sebebiyle, yani tamamen duygusal sebeplerden uçuruldu; dışarıya yüzlerce link veren varken, ufağını tefeğini topladığı kendi bloguna link veriyor diye örtbas edildi.

    şimdi, ahı tutmuş olacak ki, moderasyonun ve spesifik olarak o'nun faşizan tavırları yüzünden, sözlükten aralarında çokça bilgi olan 295.000 entry silindi.

    unutursak kalbimiz kurusun

  • yurt dışındakiler reklama, yurt içindekiler rakının fiyatına ağlıyor.

    reklamı seyrederken bile cebimden 20tl vergi çıktı

  • insanı daha mutlu eden bir şey yoktur sanırım. iki haftadır haftada 3-4 kez koşuyorum. hormonlardan mıdır nedir böyle deli sikmiş gibi mutluyum arkadaş. ne bir stres ne bir anksiyete kaldı. güne mis gibi başlıyorum. bir de bu yeme içme işini düzene soksam kimse tutamaz lan beni artık. sigarayı zaten bırakmıştım.

    yıllar sonra gelen edit: hala koşuyorum ve koşmaya da devam edeceğim. şehir değişti, çocuk doğdu bu süre zarflarında bir süre ara muhakkak verildi fakat özlendi. koşmaya devam. yeme içme de düzene girdi. sigaraya da bulaşılmadı. siz bir başlayın gerisi geliyor. huzur ve mutluluk sizinle olsun.

    daha da yıllar sonra gelen edit: ikinci çocuk doğdu, ilki 5 yaşını bitirdi. bir yurt dışına göçüp geri de geldim ama haftada 1 kez de olsa koşmaya devam. şu hayatta değiştirebileceğiniz tek şey kendiniz!

  • doğru olduğunu düşündüğüm bir iddiadır. aynı durum donanımlı kadın versiyonu için de geçerlidir. geçen günlerde yetkinreport'ta orta sınıflarla ilgili bir makaleye denk geldim.

    birtakım kalıpların bizi sınırlandırarak düşündürdüğünü deneyimlediğim bir yazı oldu. kendi adıma dar bir kalıba sahip olduğumu düşündüm. çünkü bugüne kadar orta sınıf dendiğinde aklıma gelen hep kendi sosyal çevrem olmuştu. halbuki bu biraz eski bir tanımdı. özellikle özal sonrası, daha doğrusu 12 eylül sonrası, dönemde orta sınıf kavramsal olarak ikili bir yapı kazandı.

    bu makale de ona değindi aslında. orta sınıfın ikili bir yapısı özellikle anap ve akp iktidarları sürecinde bir kesinlik kazandı. 70'li yılların geleneksel refleksleriyle akla gelen üst düzey memur, bürokrat, avukat gibi kariyer mesleklerin çağrıştırdığı orta sınıf ile daha düz memur diyebileceğimiz ailelerden oluşan kesim bu yapıların ilkidir. hatta tanzimat döneminden başlatacak olursak 200 yıllık türk modernleşme hareketinin taşıyıcısı da bu sınıftır. ankara'da çankaya, istanbul'da ise kadıköy, beşiktaş, bakırköy gibi merkezlerde yaşarlar.

    ikinci kesim ise refah yaratma kabiliyeti görece daha dar olan, kasabalardan şehre göç etmiş ikinci nesil ile beraber iktisadî kaynaklara erişiminde artış yaşanan, bir kısmı yerleşik istanbul sermayesinin taşrada bayiliğini üstlenerek bir diğer kısmıysa ağırlıkla inşaat olan türlü gelir dağıtım mekanizmalarıyla gelişerek güçlenen bir orta sınıftır. istanbul'da başakşehir, ankara'da çukurambar gibi semtler bu sınıfın merkezidir.

    ikinci kesimi yaratmak için ihtiyaç duyulan kaynak genellikle ilk kesimin yarattığı artı değer üzerinden sağlanırdı. genellikle diyorum çünkü fed'in deli gibi para bastığı 2008-2013 arası dönemlerde kaynak bu sınıftan değil ucuz dolarlarla borçlanarak bulundu. bunların dışında bir de türkiye'de olmayan bir sınıf var: entelijansiya

    entelektüellerin sınıf olarak oluşturduğu bir sınıfsallaşma hareketi türkiye'de yok ve hiçbir zaman da olmadı, belki 12 eylül öncesinde olmaya çok yaklaşmıştı. zaten 12 eylül öncesinde türkiye'de birçok şey olmaya çok yaklaşmıştı. peki neden yok?

    aslında olmama nedeni geleneksel kentli orta sınıfın gerileme nedeniyle beraber hareket ediyor. türkiye'de gerçek anlamda entelektüel diyebileceğiniz kişi sayısı çok çok az. hatta öyle ki, entelektüel diyebileceğiniz t.c. vatandaşlarının kahir ekseriyetinin türkiye'de yaşamadığını düşünüyorum.

    entelektüel sınıf olarak gelişemiyor çünkü türkiye toplumu modernleşmenin öznesi değil nesnesidir. entelektüel olacak bir insanın yetiştiği aile ve geldiği kültür belirli bir gereksinimler setini zarurî kılar. dolayısıyla entelektüelin içinde yetişeceği ailenin belirli bir maddi olgunluğa sahip olması gerekir ama bu tek başına yetmez. refah yaratarak edinilmiş bir maddi olgunluk gerekir.

    dolayısıyla entelektüelin yetiştiği ailenin bir ya da iki alt neslinin üyesi olması gereken sınıf bizatihi seküler kentli orta sınıftır. bu orta sınıf mevcut iktidara kültürel açıdan en uzak olan toplumsal kesim olduğundan dolayı sürekli bir gerileme içerisindedir. bunun iki sonucunu yaşıyoruz. bunların ilki artan beyin göçüdür. ikincisi ise akamete uğrayan sivil toplum gücüdür.

    2000'lere kadar olan süreçte de beyin göçü vardı ama bu göç daha rafine işlerde oluyordu ve bunların başında da ağırlıkla akademi geliyordu zaten bir entelektüel akademi dışında bir yerde de zor yetişirdi. burada tabii yatırım tercihleri de bir zaruret yaratıyordu. birtakım mesleklerin icrasında ihtiyaç duyulan sabit sermaye yatırımı o kadar yüksek olur ki nitelikli çalışanın tek başına varlığı bir şey ifade edemeyebilir. bu durumda zaten gelişmiş bir ülkeye göç etmek kaçınılmaz olur. fakat doğası gereği bu tarz işler kentli orta sınıfı toplumsal bir cendereye sıkıştıracak kalibrede değildi.

    bu yüzden tek tük entelektüel bu ülkede hala yetişse bile sınıf olarak entelijansiya hiçbir zaman gelişemedi. günümüzde iş daha farklı bir boyuttadır. beyin göçü olgusunun içine direkt olarak kentli orta sınıfla özdeşleşmiş olan doktorluk, mühendislik, akademisyenlik gibi kariyer meslek sahipleri giriyor. bu kuşkusuz ki kentli orta sınıfın gerilemesinin bir nişanesidir. çünkü bu mesleklerden yeteri kadar refah üretimi elde edebilmek için yapılması gereken sabit sermaye yatırımı ve bu yatırımı yapacak iktidar mimarisi içinde rıza yaratılması artık imkansızdır.

    bu şartlar altında gelişecek bir toplumsal yapı içerisinde de akademi ile profesyonel hayat arasına sıkışmış bir insanın kendine uygun bir eş bulabilme ihtimali her geçen gün ortadan kalkar. ben bunu bizzat her gün yaşıyorum. ülkedeki en büyük kurumsal şirketlerden birinde çalışsam da insanlarla aramda derin bir kültürel uçurum olduğunu her an her dakika gözlemlemek mümkün. zihinler feodal, işleyiş katı hiyerarşik, bünyeler tüketime aç, hırslar nirvana...

    bunun için insanları suçlamak da pek olası değil. böyle yetiştirildiler, böyle güdülendiler. sonuçta ortaya konmuş bir toplumsal mühendislik projesinin çıktılarıyız ama insan yine de üzülmeden edemiyor. donanımlı erkek/kadın yok değil var ama büyük çoğunluğu türkiye cumhuriyeti sınırları içerisinde yaşamıyor. yeteri kadar kültürel/iktisadî üretim yapabilecek sabit sermaye yatırımı çekilemezse de bu donanımlı insanlar ülkeden tamamen kopacaklar. bunlar koptukça bu ülke içinde bu tip insanların yetiştirilmeleri azalarak bitecektir.

  • link

    --- spoiler ---

    6 ay önce birini başkan yapıp, 6 ay sonra göndermeye demokrasi değil, kaos denir. fenerbahçeliler görev almayı da görev bırakmayı da bilirler ve fenerbahçe başkanları kravatlı değil atkılıdır. sapla samanı karıştırmayın.

    --- spoiler ---

    aziz yıldırım'ın 20 sene başkan olduğu kulüp için 'görev bırakmayı bilirler' ifadesinin yer aldığı, türkiye'nin en zengin ailesinin üyesine kravatlı değil atkılı denilen bir tweet.