hesabın var mı? giriş yap

  • orta asya'nın bağrından kopup dünyanın gelmiş geçmiş en büyük imparatorluğunu kurma becerisi gösteren moğolların başarısının altında yatan nedenler bütünü.

    öncelikli olarak mobilite. moğolların kullandığı atlar oldukça hafif, belki tarih boyunca şahit olunan en hafifleri. atlı okçuları da düzenli olarak 4 veya 5 adet ata sahipler; böylece gün boyunca atların kapasitesini aşmadan eğitim yapma şansları var. standart bir moğol birliğinin bir günde yaklaşık 96 kilometre katedebilme imkanı var. bu iş için özel olarak yetiştirilmiş izci kuvvetler ise günde 320 kilometreyi sınırını aşabildiler. moğolların ulaklarının yemeklerini bile atın üzerinde yedikleri (atın sırtına çubuk batırıp atın kanını içmek suretiyle su içmekten kaynaklanan zaman kaybının bile önüne geçmişlikleri vardır), geçtikleri her moğol yerleşim biriminde en üst düzey atların kendilerine verildiği söylenir.

    moğolların kullandığı atlar, rakiplerinin kullandıklarına göre oldukça küçük ve hafif. bu küçük atlar hız yönünden dezavantajlı değiller. diğer atların otlanamadığı her türlü otla da otlanabilme gibi özellikleri var. bu özellik moğollara, herhangi bir at yemi yükünü taşımadan büyük miktardaki atlı birliklerle hareket etme kabiliyeti sağlıyor. atların yaşayamayacağı kara parçası neredeyse yok gibi.

    son zamanlarda yayımlanan bir akademik yayın* 13. yüzyılda meydana gelen küçük ölçekli bir iklim değişikliğinin moğol atlılarının başarısına katkı sağladığını ima ediyor. cengiz han'ın yükselmesinden önce ortaya çıkan kuraklık daha sonraki evrelerde yağış miktarının artıp ılıman iklimlerin yaşanmasına sebebiyet veriyor. yağışlar, moğol atlarını besleyebilecek otlakların ortaya çıkması; bir bakıma moğol atlarının çok uzun mesafe katedebilmesi demek. bir diğer görüş ise ortaya çıkan bu kuraklığın daha ileriki zamanlarda cengiz han'ın gücü ele almasına yardım edecek politik türbülansa sebebiyet vermesi.

    moğolların başarısını atlara bağlamak, o atları komuta eden savaşçılara haksızlık olur. moğol savaşçılarının at üzerinde büyüdüğünü söylemek pek yalan olmaz. göçebe bir kavim oldukları için çok erken yaştan itibaren ata binmeyi öğrenmek zorundalar moğollar. atları gibi kendileri de neredeyse her türlü kara parçasında yaşayabilme becerisi gösteriyorlardı. at üzerinde akrobatik hareket yapacak kadar çevik olduklarını eklemeden geçmemek gerek. savaşçılar çelik zırh yerine çelikten oldukça hafif olan deri zırhı kullanmış olmaları (savaş başlarındaki şok saldırılarında ekstra koruma sağlamak için çelik kullandıkları zamanlar da olmuştur) kendilerine fazladan bir mobilite ve çeviklik katıyordu.

    moğol savaşçılarının kullandıkları yaylar da oldukça spesifik yaylardı. kemik, odun ve tendon karışımı bir kompozit maddeden yapılma yayları küçük boyutlarına rağmen müthiş bir menzil ve delme gücüne sahipti. yayların küçüklüğü at üzerinde neredeyse her açıdan atış yapabilmesi sağlıyordu moğol savaşçılarına. 1,8 metrelik ingiliz yayları (william'ın hasting savaşı'nda rakiplerinin eline verme sebebi) ile at üzerinde atış yapmanın zorluğu düşünülünce moğolların meydan savaşlarındaki rakiplerine karşı olan üstünlüklerine çok da şaşmamak gerekir. 120 metrelik menzile sahip olan yayları ile moğollar pek de karşısında durmaya cesaret edilebilecek bir ordu değildi. bu çeviklik ve kuvvetli yaylarla hızlıca düşmanın çevresinde çember çizip düşmanı ok yağmuruna tutuyorlardı. şavaş meydenlarını da bu avantajlarını kullanacak şekilde seçerlerdi; bu avantajlarını kullanamayacakları meydan savaşına girmezlerdi. uygun alanın bulunamayıp savaşın da kaçınılmaz sona yaklaştığı durumlarda, uygun alan bulana kadar rakiplerinden kaçmaya çalışırlardı. uygun alanı bulduklarında kaçmayı bırakıp standart taktikleriyle rakiplerini bertaraf ederlerdi.

    moğolların başarılı olmalarındaki bir diğer önemli etken ise ele geçirdikleri yerlerdeki öğrenebilecekleri şeyleri kendi içlerinde de uygulamaya geçirmeleriydi. (kubilay han'ın danışmanlarının çoğunun moğol harici milletlerden oluşması, şehir kuşatmalarında kullanılacak olan mancınıkların tasarımında çinliler ve harzemşahlılara yer vermeleri vs.)

    moğollar kabile kaynaklı sadakatlerin de yok edilmesine özen gösterdiler. fethettikleri yerlerde kendi ordularına katılan ve isyan etmeye meyilli olan savaşçıları yabancıların bulundupu birliklere yerleştirirlerdi. disiplin de asla taviz verilmeyen bir olguydu, en ufak suçun bile ölüm cezasını beraberinde getirmesi moğollar arasında oldukça yaygındı.

    hiç şüphe yok ki moğollar; mobilite kabiliyetleri, disiplinleri, sadakatleri ve sertlikleri olmadan dünyayı asla fethedemezlerdi.

  • biraz once denk geldigim haklı serzenistir.

    kaynak

    edit: uye olmayanlar icin ekran alintisi

    --- spoiler ---

    teklifimdir. bütün yeni mezunlar vatandaşlıktan dahi atılsın. gönderilsin yurt dışına. onların ülkede ne işi var ki. belki bişeyler öğrenir gelirler. çünkü onlar daha konuşmasını bile bilmezler. onlar senelerce eğitim almamıştır çünkü. hep yan gelip yatmışlardır. hatta dövün yeni mezunları ! neden yeni mezunsun diye. gördüğünüz yerde ihbar edin yaşamasın onlar, ne de olsa her gittikleri yerde istenmeyen insanlar onlar. hatta bu yeni sistemde suç sayılsın "yeni mezun olmak" . bir de bunların kardeşi var "tecrübesizler " etnik grubu. bunlar daha tehlikelidir. artık yüzsüzleşmişlerdir. kovulsada gitmezler. bunlarıda içeri atmak lazım üç beş sene. belki tecrübe ! kazanırlar. bunu okuyan sevgili işe alımcı beyefendi ve hanımefendi ler . çok merak konusu bu biz istenmeyen grupların içinde; acaba sizler hangi gezegenden geldiniz? orda da eğitim öğretim 16 sene mi? ışınlanmayı buldunuz mu? dünyamıza nasıl alıştınız? siz yazın ben size dönerim. !

    --- spoiler ---

  • bir fenerbahceli olarak oldukca ezik buldugum eylemdir. her anlamda yerin dibine soktu bizi sagolsun aziz baba. bu vesileyle fenere veya fenerlilere kufer etsin etmesin, tum galatasaraylilarin 4. yildizini kutlarim.

    buyukluk, kaybettigin zaman dahi kazanini tebrik edebilmektir. dunyada kimse herzaman ve surekli kazanamaz. cikar bir t-shirt, ezeli rakibimiz ama her daim dostumuz galataray'in 4. yildizini kutlariz. ama 5. yildizi ilk biz alcaz kusra bakmasin :)

    en azindan bir gerilimi azaltir, bir olgunluk gostermis olur, biraz da anlamli ve olma ihtimali olan mizah iceren bir espri yapmis olursun. cok mu zor anasini satayim. herkeste bir egolar, bir gerilim. cok mu zor lan soyle bir ortami tahsis etmek!?

  • ultrason odasında uzanmışsın. eşin ayağının dibinde. heyecan içinde ekrana bakıyorsunuz. doktor da çok umutlu. yüzü gülüyor. ve aleti karnına koyuyor. ekrana bakıyor. gözleriyle kısa bir arayış. birden yüzünde garip bir ifade. gözlerini kısarak bir kısa arayış daha. ve yutkunuyor. o yutkunmayı sen sanki ağır çekim izliyorsun. adem elması yavaşça aşağı iniyor, ardından daha da yavaş bir şekilde yukarı çıkıyor.

    eşinin yüzüne bakıyorsun. daha geçen hafta yine bu odada, yine şu an durduğu yerde, yine bu ekrana bakarken, gözleri dolmuştu mutluluktan. daha önce hiç ağlarken görmemiştin onu. "işte bu o anlardan biri" demiştin. "hafızana kazı bu anı, bu yüzü. en ince ayrıntısına kadar anlatacaksın yıllar sonra. sakın unutma bu yüzü."

    ama şimdi sadece endişe var gözlerinde. odada da bir ölüm sessizliği. kimse soru sormaya cesaret edemiyor. makinenin uğultusu. karanlık. sadece ekrandan doktorun ve eşinin yüzüne yansıyan ışık. hadi konuşun! biri bir şey söylesin! ya da hayır. susun. hiçbir şey söylemeyin. sessizlik devam etsin. makinenin uğultusu olsun sadece. kimse konuşmasa, zaman dursa burada. bu şekilde kalsak. biz sadece umutla ekrana baksak, kimse bir şey söylemese.

    ama doktor ölüm sessizliğini bozuyor. "maalesef yine kürtaj."

    ben o yüzü hala unutmadım. bir de doktorun yutkunduğu o anı. vücudumu yavaşça saran korku dalgasını. kollarımda ve bacaklarımda ılık ılık ilerleyişini. parmaklarımın buz kesişini. doktorun konuşmasını. o konuştukça benim boğulacak gibi olmamı. ve aklımdan geçenleri.

    "bir sussa. bir sussa. tamam. her şeye tamam lanet olsun. ne yapacaksan yap. ama sus şimdi. bir çıksak şurdan. şu kapıya bir ulaşsak. aynı acı tekrar içimde inanamıyorum. ben aynı şeyleri mi yaşıcam şimdi tekrar? yarım saat öncesine dönebilsem. umut dolu. elim karnımda. konuştum ben onunla. defalarca. bu sefer farklıydı çünkü. çok hissettim bu sefer. haksızlık. bu nasıl bir tokat? yarım saat önce bu kadar mutluyken, şimdi.. korkuyorum demiştim bir arkadaşıma. kendimi çok kaptırmak istemiyorum. ama dayanamıyorum da. bu sefer farklı çünkü. çok hissediyorum bu sefer. sıranızı savdınız siz demişti. boş ver. keyfini çıkar bu güzel anların. bu güzel anlar. tarih oldu bir saniye içinde. yıllar sonra anlatılacak bir anı oldular. nasıl olur? daha yarım saat önce yaşıyordum ben bunu. bir çıksak şu odadan. bir sussa. nasıl haber vericez millete? ne kadar aptalım. dayanamadım herkese söyledim. aptal! şimdi telefonlar. aynısı ayşeye, fatmaya da oldu şimdi üç çocukları varlar.. aptal! dayanamadın! tutamadın çeneni! ama bu sefer farklıydı. çok hissediyordum bu sefer. bir çıksak şurdan. bir sussa. yer ayaklarımın altından kaydı dedikleri bu muymuş?"

    edit: yeri ayaklarının altından kaydıran o günler tarih olur, bir de bakmışsın kucağında gülümsemene gülümseyerek karşılık veren minik bir yavru var. o zaman umut var, inadına umut var.

  • canim fadil;

    oturmus usenmemis yedi sayfa mektup yazmissin, bilmiyor musun ki okumayi sevmem ben gozlerine yazik cocugum.

    neyse ki yigit buradaydi okudu ozet gecti p*, paraya sikismissin, her bankerin dustugu tuzaga dusmus, vatandastan topladigin sermayeyi ic etmissin.

    cankusum,

    senin de bildigin gibi 17 aralik sonrasi bu paralelciler yuzunden artik herkes biliyor, bizim bilaloglana parlari sifirla demistim, bizim sehzade bilal evdeki o milyar dolarlari, ibrahmi hakki hazretlerinin memleketi olan pasinler de kecilere yedirmis. evet evet bildigin kecilere once ben de inanmadim, inanamadim hatta espri sanndigimizdan emine ve sumeyye iffetsizlik edip kahkahalarla guldu. ve lakin degilmis. anlayacagin nakit kalmadi.

    cingozum,

    biliyorsun hastane ilac firmasi falan filan da o donemde malezyalilara satildi, abi bu malezyalilar nasil pis adamlarmis, bak kac ay oldu daha odeme yapmadilar. ben de sabirla bekliyorum.

    karadutum, catalkaram cingenem,

    okumayi sevmeyen adam yazmayi da sevmez malum, cok uzun tutmayacagim, senin anlayacagin benden sana zirnik calismaz. haa diyorsan ki tuysuz yetimin hakki, havuzda toplanan paralar onlar da ancak bana kadar var.

    sevgilerimle yanaklarindan opuyorum.

    31 temmuz 2014 , 14 leman 1

    (bkz: 31 temmuz 2014 jet fadıl'ın rte'ye yazdığı mektup)

  • beren saatçi'nin sevinirken ağzı yamuluyor. hep anırma, ağlama olmamış, bir ara mutlu olmuşlar besbelli, flaşbekte izledim. şimdi behlül'ün amcasını gördüm. bihter'in kocası olması gereken bu adam savaş ay hırkalı bir devlet dairesi çaycısını andırıyor. normalde berenle bir münasebeti olabilmesi için en az 300 trilyon değerinde bir altın kaplama saylon kostümüyle gezmesi şart. ama seyirci bunu bu haliyle yemiş, kabullenmiş. zaten yakışıklı amca olsaydı otomatikman aldatmaya kıl olacaktık. madem geçkin, madem çaycıl, o zaman aldatıleybıl.

  • beyaz tenini, terden alnına yapışmış saçını, anthony kiedis'e benzeyen suratını, etrafındakilere oranla hayli küçük bedenini görüp de kim bu adamın bir zamanlar nba'i domine ettiğini düşünür.

    aklın hükmü her daim öndedir. rucker park'a bile sokulmayacak o tipiyle kariyeri boyunca çam yarması kas yığını adamları maymun etti yaptığı asistlerle. john stockton'ın bıraktığı yerden bugüne taşıdı o bayrağı. onun bıraktığı yerden kim devam edecek? muamma.

    özellikle sakatlıklarla geçirdiği son birkaç yılda kendisiyle ilgili var olan güzel anılar tazeliği yitirmiş olabilir ama 2000'lerin ortasında belki de tarihin izlemesi en keyifli takımı olan phoenix'e oynattığı o muazzam basketbol ne olursa olsun asla unutulmayacak.

  • meyveler en az 3'e ayrılır. en berbatları bu şekilde meyve suyu tesislerine verilir. biraz eli yüzü düzgün olanlar pazara, biblo gibi olanlar ise otellere vs dağıtılır. aynı şeyi salçada kullanılan domates için de söyleyebiliriz. bu tür tesislerde çalışanlar kolay kolay ürettikleri ürünleri tüketmezler.

    şahsımı hiç şaşırtmayan görüntülerdir.

    (bkz: şahsım)

    edit: bir de ihracat kısmı vardı doğru ya. en güzelleri yurtdışına.