hesabın var mı? giriş yap

  • cok sey bildigini sanan insan sanrisi. bak aci bir gercek soyleyeyim, 2000 yil once yasayan insan temel yasam konusunda senden bilgilidir. modern insan cok sey biliyor ancak kendisini hayatta tutacak, medeniyet olmadan da yasamini surdurecek bilgilerin pek azina sahip.

    200 yil onceye aynen bugunku bilgilerinle gittin mesela, hangi bilgin sana ustunluk saglayacak. hadi muhendis, doktor falan olursan bir nebze. iibf mezunu olup da hangi bilginle ustunluk saglayacaksin?

    modern insanin kendisini bir bok sanmasi beni bitiriyor yani.

  • öyle bir espri ki anlayabilmek için pek çok farklı konuya hakim olmalısınız.

    bilmeniz gerekenler;

    fettah can diye bir şarkıcı olduğunu bilmek.
    onun boş bardak adında bir şarkısı olduğunu bilmek.
    caner diye bir adam olduğunu bilmek.
    canerin kafasında bardak kırmak gibi bir hobisi olduğunu bilmek.
    meleklere iman.
    ahirete iman.

    burada gülüyoruz.

    edit:
    başlığın başa kalması.

    4 yıl sonra gelen edit:
    bu entrynin sırrı nedir çözemedim. üzerinen kaç bahar geçti hala oyluyorsunuz. sürekli hayatımda sizin yüzünüzden bu yazı. sözlük açıldığında ana sayfada mı karşılıyor sizi nereden buluyorsunuz da oyluyorsunuz. başlığı açan kişi bile kaçıp gitti ben burada sırık gibi dikiliyorum. mazide kötü bir şaka olarak kalsın rica ediyorum artık bu konu.

    6 yıl sonra editi:
    ülkede mizah anlayışı değişti, kıtalar kaydı hala oyluyorsunuz. her şeyden önce ayıp, ayrıca komik de değil. buna gülen beni msn'den silsin.

  • yıllardır o kadar ekonomik kriz geçirdik, bir tanesinin halen içinden geçiyoruz ama bu kafalar hiç değişmiyor. daha şimdi bir entry okudum ve zavallı çocuğa acıdım.

    https://i.vgy.me/jzcp3d.jpg

    yahu arkadaşım madem paran yok ne diye evlenmeye kalkıyorsun? hadi bir hata ettin evlendin, büyük bir yükümlülüğün altına girdin, bir de ne diye üzerine çocuk yapıyorsun? nerede yaşadığınızın biraz farkına varın artık. bu orta doğu ülkesinde bir sabah uyandığında %50 fakirleşmeyeceğinin garantisi yok. %50 zenginleşmeyeceğinin garantisi var ama.

    bu ülkede kenarda kendini garantiye alacak kadar parası, yatırımı, mülkü olmayan birinin evlenmesi, yuva kurması, çocuk yapması artık akıl alır bir iş değil. dediğim gibi bir sabah kalktığında cebindeki para yarı yarıya azalacak, masrafların ikiye katlanacak. üzerine belki de işsiz kalacaksın. bunun etkisini mesela 5 yıl hissetmeyecek kadar birikimin var mı? yok.

    seni ve eşini zerre umursamam da o çocuğa yazık değil mi? muhtemelen güzel bir gelecek de inşa edemeyeceksin. şimdi o çocuğu dünyaya getirerek iyilik mi yapmış oldun kötülük mü? "allah rızkını verir" salaklığından yıllarca hepimiz çok çektik. hatta bir kısım insan ömrünün yarısına geldiği halde fakir bir ailede büyüdüğü için halen çekiyor. yazıktır, artık bir orta doğu bataklığında, ekonomisi çokmüş bir ülkede yaşadığımızın farkına varalım, adımlarımızı ona göre atalım.

  • bazıları güldürürken düşündürür:

    "ateistlerin dindarlara, doğanın, ağacın önemini kuran ayetleriyle anlatmaya çalıştığı paranormal bir ülke burası"

  • insana açtığı kapılar, dingin, derinlikli anlatımı, özenli kurgusu ve alçakgönüllü, varsıl içeriğiyle olağanüstü bir kitabı andıran netflix dizisi. insanın evrenini genişleten gerçek bir sanat yapıtı.

  • 1957'de fotoğrafçılığa başladığında diğer tüm ciddi fotoğrafçılar gibi o da siyah beyaz çalışıyormuş. renkli fotoğraf denemeleri yapmaya 1965-66 yıllarında william christenberry vesilesiyle başlamış. '60'ların sonunda da çalışmaları artık ağırlıklı olarak renkli fotoğraf olmuş.

    bugün efsane ya da bir ikon olarak görülüyor. 1976'da new york modern sanat müzesindeki sergisi zamanında sert eleştiriler almış olsa da bugün kendisinden sıklıkla renkli fotoğrafın babası (the godfather of color photography) olarak bahsediliyor. eggleston'un o günler için yorumu: "eleştirmenler ve diğerleri belli ki bu çalışmalara gerçekten bakmıyorlardı. eleştirileri beni hiç rahatsız etmemişti. gülüp geçtim."

    çektiği fotoğraflara baktığınızda kendisine neden renkli fotoğrafın babası denildiği anlaşılıyor. ama bir fotoğraf hayranı olduğu söylenemez. diğer fotoğrafçıların çalışmalarını pek kıymetli bulmuyor. "etraftaki fotoğrafların yarısı işe yaramaz şeyler. sevdiğim fotoğraflar sadece kendi çektiğim fotoğraflar" diyor.

    bir röportajda gazeteci augusten burroughs, "peki ansel adams hakkında ne düşünüyorsunuz" diye sormuş. eggleston, "birbirimizi tanımazdık. ama tanıyor olsaydım ona da aynı şeyi söylerdim: çalışmalarından nefret ediyorum" cevabını vermiş. yine de henri cartier bresson'a olan hayranlığını daha önceden duymuş olan burroughs, eggleston'a bir de onu soruyor. eggleston onun bir keresinde bir partide kendisine, "bilirsin, william, renkler boktandır" dediğini hatırlıyor. burroughs: "peki bu kendine güveninizi zedeledi mi?" dediğinde eggleston, "ah, hayır. sadece 'müsadenizle' diyerek masadan ayrıldım ve başka masaya giderek partiledim" diye cevap vermiş.

    yalnız "renkli fotoğrafın babası" yakıştırması yalnızca william egglestone için yapılmıyor. diğer tarafta aynı ünvana sahip bir de joel meyerowitz var. meyerowitz 2012'de verdiği röportajda william eggleston'un 1968'de bir gece onun apartman dairesine bir ziyarette bulunduğunu anlatmış, "onun küçük kutusundaki siyah beyaz fotoğraflara ve benim yüzlerce renkli fotoğrafıma bakarak saatler geçirdik."

    eggleston o gecenin etkisini uzun yıllar sonra kabul etmiş ve onun bu konudaki uzun süren sessizliği meyerowitz'te bir çeşit bam teli noktası olmuş. tüm nezaketinin yanında bronx sokaklarında sert bir çocuk olarak büyüyen meyerowitz de tüm diğer fotoğrafçılar gibi empire state binası büyüklüğünde bir egoya sahip ve bu işin babası olma ünvanını kimseye vermek gibi bir niyeti yok. tüm hepsini bir kenara bırakırsak gerçek de sanırım bu şekilde. renkli fotoğrafın fotoğraf sanatında yer etmesi meyerowitz ile başlıyor. ama birkaç yılı görmezden gelebiliriz. eggleston'un da aynı dönemde bu işi iyiden iyiye harladığı çalışmalarından açıkça görülüyor.

    hala fotoğraf çekmeye devam eden eggleston ile 2017'de yapılan bir röportajdan birkaç alıntıyla sonlandıralım:

    "bir şeyin fotoğrafını yalnızca bir kez çekerim, hepsi bu kadar. böyle kişisel bir disiplinim var. bence bir kopya yeterlidir. eğer olmamışsa olmuyordur. bunu kafaya takmam."

    "şimdi hala fotoğraf çekiyorum. geçen hafta çektiğim fotoğrafları 20 yıl önce çektiklerimden ayırmakta zorlanıyorum. birbirlerine çok benziyorlar ve bunu söyleyebildiğim için mutluyum. kendi çalışmamı seviyorum."

    "ben genellikle leica kullanıyorum, çok iyi yapılmış makineler ve her şartta çalışıyorlar, hiç endişelenmem gerekmiyor. hala fotoğraf filmi de kullanıyorum, ama dijital makine hiç kullanmıyorum. filmlerdeki bekleme sürecini sevdiğimden değil, sadece onlardan çok iyi anlıyorum. birçok dijital fotoğraf makinem var, ama onları hiç kullanmadım. onlardan anlamıyorum."

    birbirinden güzel eggleston fotoğraflarının da görülebileceği kaynaklar:
    https://www.americansuburbx.com/…llow-and-cyan.html
    https://www.itsnicethat.com/…aphy-jody-rogac-010517
    https://www.theguardian.com/…king-my-time-interview
    https://www.nytimes.com/…ew-augusten-burroughs.html
    https://www.theartstory.org/…-joel/life-and-legacy/

  • "ya bu doktorların kafası çok garip.adam yıllarca benim vergilerimle tıp eğitimi almış ve 6 yıl okudum diye utanacağına ego yapıyor"

    serkancım senin vergileri hastalarla kadavralarla falan hiç ettik ya.helal et anam.

  • kendisi lise öğrencisiyken otobüste denk gelirdik. acaba filmde benim gençliğimi kim oynayacak? merakla bekliyorum.