hesabın var mı? giriş yap

  • maalesef bugün yaşadığım olay. günlerce tek başıma evde durduktan sonra karantina öncesi kapsamlı bir market alışverişi yapayım dedim. 4 tane aşırı tatlı kıza aşık olup eve döndüm. yazık gerçekten.

  • şüphesiz dünyanın en mal insanları tarafından yönetilen ülkedir. adamların becerebildiği tek şey, halktan alınan korkunç orandaki vergileri ayakkabı kutularına doldurabilmek.

  • tek eğlencesi 10 saat çalıştıktan sonra çay içip bol bakışmalı türk dizisi izlemek olan birinin sanrısıdır.

  • öncelikle cumartesi sabahınızdan yaklaşık 26 dakika çalacağım için özür dilerim, eğer bu zamanı kaybetmek istemiyorsanız aşağıda vereceğim linki tıklamayın. zira ben, video başlayınca sonuna kadar izlemekten alamadım kendimi.

    inşaat mühendisiyim, haliyle sektörü ve bu sektörde çalışanları iyi bilirim. hani, kırk yıllık fayansçıyım böyle usta görmedim desem yeridir. adamın disiplinine hayran kaldım ve bir kez daha almanlara olan hayranlığım arttı.

    yani adamlarla aramızdaki farkı görmek için bence bu video tek başına bile yeter.

    edit: eski link silinmiş, yeni link eklendi.

    26 dakikanız yoksa tıklamayın!

  • yıllarca "lider sultası", "parti içi demokrasi" kavramını ağzına sakız edenlerin nedense tek bir olumlu yorumla bile bahsetmediği seçim. eksikler olabilir, düzeltilmesi gereken hususlar olabilir. bu tecrübeden sonra bir dahaki seçimde daha da iyisi yapılır.

    kimse kusura bakmasın da türkiye'nin mevcut şartlarında, bunu takdir etmeyen aydın, demokrat falan değildir.

    tahminlere göre meclise girecek chp milletvekilerinin yaklaşık yüzde 80'i önseçimlerde gelmişlerden oluşacak.

    bu ne demek biliyor musunuz? seçilmek için, yerinde kalabilmek için genel başkana, parti üst yönetimine yalakalık yapmak zorunda kalmayacak milletvekilleri. ilk başta chp üyelerine yani halka karşı sorumlu olacaklar.

    işte bunu yapan adam da kendine güvenen ve gerçek bir demokratlık örneği gösteren kemal kılıçdaroğlu'dur.

  • tesadüfen de olsa yazım sırasına göre okuyarak , yazım sırasına göre okunması gerektigini tecrübe ettigim seri.
    asimov'un bu seriye 21 yasında basladıgını düsündükçe daha da heyecanlanıyorum her seferinde.

    yazım sırasına göre okumaya basladıgımızda ;

    --- spoiler ---

    1- vakıf

    on iki bin yıl boyunca egemenliğini sürdüren galaktik imparatorluk artık ölmektedir. sadece psikotarih biliminin yaratıcısı hari seldon geleceği öngörebilmektedir; en az otuz bin yıl sürecek olan savaş ve cehaletin batağında geçecek karanlık bir gelecek… insanlığın bilgi birikimini koruyabilmek ve yaklaşan karanlık çağı olabildiğinde kısaltabilmek için seldon, imparatorluk’un en iyi beyinlerini, gelecek kuşaklara bir umut ışığı oluşturabilmeleri için, galaksinin kenarındaki ıssız bir gezegende bir araya getirir. seldon bu sığınağa vakıf adını verir. vakıf dserisinin ikinci kitabında karanlık çağların başlamasıyla birlikte bilimin ve umudun, cehalet ve savaşa karşı vermeye başladığı mücadeleyi tanık oluyoruz.

    2- vakıf ve imparatorluk

    ikinci kitapta ser,ie damgasını vuran karakter katır ( mule ) ile tanısıyoruz. gerçekten bir üstün insan mıy, yoksa sadece bir yaratık mı soru kitap boyunca kafamızı kurcalıyor ? bin yıllık plan yapılmıstı evet kalelerini kurmak için şu kadar, galaksi imparatorluk’unun yıkılması için şu kadar, yeni ve daha iyi bir evrensel demokrasinin kurulması için ise şu kadar yıl geçecekti. ama sonra katır cıktı ortaya ; ! mutant bir dahi. her türlü hesabı alt üst edip , eski imparatorluğun hala için için yanan gezegenlerini boyunduruk altına almak isteyen bir diktatör.

    3- ikinci vakıf

    bu noktadan sonra katır ve vakıf arasında gecen mucadeleye tanık oluyoruz. katır’ın mutant zihin gücüyle mahvolan vakıf harabeye dönmüştür. ama galaksi’nin bir köşesinde, insanoğlunun bilgi birikimini uzun barbarlık yüzyılları boyunca korumak için, gizlice ikinci bir vakıf oluşturulduğuna dair söylentiler vardır. katır ilk denemesinde başarısız olmuştur ama şimdi vakıf’ın nerede gizlendiğinden emindir. vakıf’ın kaderi müthiş bir sırrın ağırlığı altındaki genç arkady darell’in omuzlarındadır. vakıf’ın bilimadamları katır’la yapılacak son bir çatışmaya hazırlanırlarken, birinci vakıf’tan sağ kalanlar ikinci vakıf’ın mahvolmasını istemektedir… ikinci vakıf onları mahvetmeden önce.

    4- vakıf'ın sınırı

    iki vakıf arasındaki, ağır bedelleri olan savaş nihayet sona ermiş, birinci vakıf’ın bilim adamları savaştan zaferle çıkmıştır. hari seldon’un uzun zaman önce hazırladığı, eski uygarlığın yerine yenisini inşa etme planını hayata geçirmek için geri dönmektedirler. fakat ikinci vakıf’ın tamamen yerle bir edilmediğine ve hayatta kalan birkaç düşmanın intikam için hazırlık yaptığına dair söylentiler duyulmaya başlar. vakıf’tan sürülmüş iki kişi –eski bir encümen üyesi ve çelimsiz, yaşlı bir tarihçi– ikinci vakıf’ın hâlâ ayakta olduğunu gösteren kanıtları ve efsanelerdeki dünya gezegeni’ni bulmak için yola koyulur. bu arada, her iki vakıf’ın da dışında biri –ya da bir şey– uğursuz amacına ulaşmak için planlar yapmaktadır. çok geçmeden, hem birinci hem de ikinci vakıf’ın temsilcileri, gaia adlı gizemli bir gezegene ve aynı zamanda evrenin sonuna doğru dört nala koşmakta olduklarını fark edeceklerdir.

    5- vakıf ve dünya

    birinci vakıf’ın eski encümen üyesi golan trevize geleceği seçmişti ve bu gelecek gaia idi. bir süper organizma olan gaia bütünsel bir gezegendi ve ortak bilinci o kadar yoğun bir birliktelik içindeydi ki her bir çiğ tanesi, her bir çakıl taşı, her bir varlık herkes adına konuşabiliyor ve herkesin hissettiklerini hissedebiliyordu. burası mahremiyetin yalnızca istenmemekle kalmadığı, aynı zamanda anlaşılmaz olduğu bir diyardı.

    ama insanlığın geleceği için doğru karar mıydı? trevize bunun böyle olduğunu hissetse bile, bu yeterli değildi. bilmesi gerekiyordu.

    trevize bu sorunun cevabının insanlığın köklerinde, efsanevi arz’da yattığına inanıyordu… tabii orası hâlâ vardıysa. zira gaia’ya ilk yerleşenlerin geldiği bu gezegenin galaksi’nin sayılamayacak kadar çok yıldızı arasında nerede olduğundan kimse emin değildi. neden arz’a dair hiçbir kaydın korunmamış olduğunu, neden gaia’nın geniş gezegen hafızasında oradan hiç bahsedilmediğini hiç kimse açıklayamıyordu. bu trevize’nin çözmeye kararlı olduğu bir muamma ve her ne pahasına olursa olsun göze alacağı bir arayıştı.

    6- vakıf kurulurken

    ‘vakıf kurulurken’in ilk sayfalarından itibaren, yerleşilmiş on milyonlarca gezegeni kapsayan galaktik imparatorluk’un tembellik ve boşvermişlik nedenlerden ötürü birden fazla imparatorluğu batırmış bir ırkın evlatları bir örgütle insanlığın bilgi birikimini korumaya ve böylece çökmekte olan bu basit temel üzerine dev bir bina inşa eder. ama temelde üç-beş çürük tuğla da yok değildir… ‘vakıf kurulurken’ kaçıncı kitap? dizinin en etkileyici kitapları asimov’un 50'lerde yazdığı ilk üçlemedir. ‘vakıf’, ‘vakıf ve imparatorluk’ ve ‘ikinci vakıf’. daha sonra 1982'de ‘foundations edge’, 1986'da ‘foundation and earth’, 1988'de ‘prelude to foundation’ (vakıf kurulurken) ve son olarak da ‘forward the foundation’ gelir ki bu son roman yazarın ölümünün ardından eşi tarafından yayıma hazırlanıp basılır. peki biz niye dizinin birinci kitabı olarak aslında sondan bir önceki kitap olan ‘vakıf kurulurken’i okuyoruz. asimov hayatının son yıllarını ‘vakıf’ dizisindeki kurgusal uyuşmazlıkları toparlamaya çalışarak geçirmişti. ancak hem bu işten nefret ediyor hem de kendi deyişiyle işin içinden çıkamıyordu. bunun üzerine okurlarına diziyi dahi iyi anlayabilmeleri ve daha keyifle okumaları için yeni bir okuma sırası önerdi. ‘vakıf kurulurken’ bu listenin birinci kitabı oldu. ithaki yayınları da diziyi asimov’un önerdiği okuma sırasına göre basıyor. eğer diziyi asimov’un yazdığı sırayla okumayı tercih ederseniz artık biraz beklemeniz gerekecek. ‘vakıf kurulurken’, adından da anlaşılacağı gibi, vakıf’ın ve psikotarihin kuruluşunun, kahramanımız hari seldon’un galaktik imparatorluğun sahnesine ilk çıkışının hikâyesi. yirmi beş milyon gezegenden oluşan galaktik imparatorluğun baş gezegeni olan trantor’a bir matematik kongresi için gelmiştir heldon’lu hari seldon ve burada kendi oluşturduğu psikotarih kuramına dair etkileyici bir makale sunmuştur. bu sunumun hemen ardından da kendini kırk milyar nüfuslu baş gezegen trantor’un bekçiliğini yapan yirmi beş milyon gezegenin imparatoru cleon i’in karşısında bulur. hari seldon kısa bir süre içinde anlayacaktır ki hem iktidar hem de iktidar karşıtı tüm etkin güçler artık onun ve kuramının peşindedir. yani geleceği kontrol etmenin… ve kaçış başlar. henüz kendisinin bile emin olmadığı kuramını hiçbir gücün çıkarına kullanmamaya çoktan karar vermiştir. ancak garip bir şekilde yollarının kesiştiği hummin adlı gazeteci onu önce kuramını geliştirmeye ve sonra da en büyük güç olan insanlık adına kullanmaya ikna edecektir. zira büyük galaktik imparatorluk artık çökmek üzeredir. hari seldon kaçışı sırasında insanlığın çeşitli tarihi evrelerini andıran, farklı yapılardaki bölgelere gider. bu bölgelerin hepsi trantor gezegenindedir ancak hepsi bambaşka dünyalar gibidir. bu farklılıklar onun önünü açacak ve toplumların geleceğine dair karışık kafasında ışık yakacaktır. asimov bu bölgeler aracılığıyla insanlığın bugüne kadar kurduğu toplumsal ve siyasal sistemlere göndermeler yapar, onları olduğu gibi kabul eder, çeşitli çözümler sunar. hari seldon’ın kaçışı sırasında öğrendiği çok önemli bir şey daha vardır; robot efsaneleri. insanlık milyonlarca yıl önce kendilerine benzeyen robotlar üretip sonra da bunların kontrolden çıkmasıyla hepsini ve bu teknolojiyi yok etmişlerdir. ancak bazı bölgelerde insanlar yirmi milyon yıldır yaşayan tek bir robot olduğuna inanmaktadırlar. hari, işte bu inanışın peşine düşecek ve vakfını kuracaktır. ‘vakıf kurulurken’ kaçıncı kitap? ‘vakıf kurulurken’ son derece beklenmedik bir biçimde, sabırlı okuyucuya sabretmesinin mükafatını vererek sonuçlanıyor. asimov, oyununu hiç beklenmedik bir anda, tüm ümitlerin kırıldığı noktada oynuyor ve kısacası okurunu bir tanesi yaklaşık yedi yüz sayfa tutan dizisinin içine çekmeyi başarıyor. asimov’un galaktik imparatorluğu görkemli ama gereğinden fazla gerçek, her bilimkurgu eseri gibi, edebi bir kaçıştan ziyade, insanlığa bir uyarı niteliğinde, en önemlisi de asimov’un amacı ve inancıyla birebir örtüşüyor: toplumun başarıları ve sorunları insanlardan kaynaklanır sadece ve insanoğlu hem tüm sorunlarından kendisi sorumludur hem de bunları çözmeye muktedirdir.

    7- vakıf ileri

    psikotarih biliminin yaratıcısı hari seldon, devrimci kuramını geliştirip insanoğlu için yıldızların arasında bir yer sağlamaya çalışırken büyük galaksi imparatorluğu felaketin eşiğine gelmiştir. seldon’ı kontrol eden, psikotarihi ve tüm galaksinin geleceğini de kontrol edebilecektir. psikotarih bilimini insanoğlunun bildiği en tehlikeli silaha dönüştürmek isteyenlerin arasında kurnaz politikacı imparator cleon i ve acımasızlığıyla ünlü bir general de vardır. hari seldon bir yandan bütün yaşamını adadığı kuramını kötü niyetlilerin ellerinden kurtarmaya çalışırken bir yandan da yeni bir vakıf düşünü gerçekleştirmek için araştırmalara başlamıştır.

    --- spoiler ---

  • insanin duygulari kolayca duzenlenmis, rasyonel ve kolay tahmin edilir degil. ask, hayatin cogunda oldugu gibi örüntülerle dolu. matematikteki tahminlerde bu örüntüleri calismak ve bulmakla ilgili. ornegin, hava durumu, borsa dalgalanmalari, gezegenlerin hareketleri, sehirlerin gelisiminin örüntülerle anlamlandirilmasi gibi. matematigin, kisiye yeni bir bakis acisi verme potansiyeli var.

    askin matematiksel oruntulerinden cikan ilginc sonuclar:

    1. sosyal medyada eger birisini ortalama cekicilikte buluyorsaniz ona mesaj atip konusma ihtimalini daha yuksek buluyorsunuzdur. eger birisini cok cekici buluyorsaniz bir cok kisinin ona mesaj attigini dusunuyorsunuzdur. dolayisiyla rekabetin fazla oldugunu dusunerek cok cekici birine mesaj atmazsiniz. rekabetin daha az oldugu yere yonelirsiniz. isin ilginc kismi sosyal medyada hemen hemen herkes en iyi fotograflarini profil fotografi yapmaya meyillidir. dolayisiyla buradan cikan sonuc sudur: cekicilik belli bir yere kadar alinan mesaj sayisini artirirken belli bir seviyeden sonraki cekicilik alinan mesaj sayilarini dusurmektedir.

    2. optimum durma teorisi. diyelim 18 yasinda flort etmeye basladiniz ve 35 yasina geldiginizde evlenmeyi dusunuyorsunuz. hayatinizda o yas araliginda flort edebileceginiz birtakim insanlar var. farkli seviyelerde iyiler. arastirmalara gore flort doneminizin ilk yuzde 37'lik kismi ne yapmamiz gerektigini soyluyor. eger ilk yuzde 37'lik kisimdan cok daha iyi birini buldugunuzda evlenme ihtimaliniz artiyor. tabii, bu arada soyle bir kac durum var. hayatinizdaki en iyi insani yuzde 37'lik kisimda gormus olabilirsiniz. bu durumda bundan sonra herkesi reddedip yalniz olma ihtimaliniz var. bir de evlendikten sonra o kisinin en iyi kisi olup olmadigini bilemiyorsunuz. burada sunu da unutmamak gerekir: dogru insani bulmak yuzde yuz her seyiyle mukemmel insani bulmak veya sana tam olarak uygun olani bulmak degil. dogru insani bulmak kabaca yuzde ile ilgili. ornegin, bir kisi zamanin yuzde 18'inde karsidaki insani sinirlendirsin ve delirtsin. ama ayni kisiyle zamanin yuzde 82'sinde herkesle eglendiginden cok eglensin. bu yuzde kisi icin yeterse karsidaki dogru kisidir. kisaca dogru kisi, yuzde ve beklentiyle alakali. sayilar yeterliyse ona sans ver.

    3. gunumuzde tum dunyada yaklasik her iki evlilikten biri bosanmayla sonuclaniyor. evliligin bosanmayla sonuclanip sonuclanmayacagi tahmin etmek neredeyse parayi havaya atip yazi veya tura beklemek gibi. bazi matematikciler, evlilikleri gozlemledi. bosanmalarin nedenini soyle gozlemlendi: bosanmalar cogunlukla eslerin birbirlerine ne kadar olumlu ve olumsuz olmasiyla ilgiliydi. eger ciftler iliskilerinde olumsuz konusmalar daha coksa muhtemelen bosanacaklardir. cunku sonrasinda olumsuz dusunceler iliskiyi daha da negatif yapacaktir. matematikcilerde sadece bu oruntuyu kullanarak bir iliskinin bosanmayla sonuclanip sonuclanmayacagini %90 dogru tahmin ettiler. sonrasinda eslerin bu durumunu modellediler. konusmalar, tamamen eslerin reaksiyonuna bagliydi. (bkz: #71740323) peki, eslerin tepkileri matematiksel hangi parametrelere bagliydi? bu parametreler sunlardi:
    1) kisinin yalnizken modu
    2) esiyle birlikteyken modu
    3) esin kisinin uzerinde yaptigi etki.
    buradan cikan sonuc cok ilgi cekiciydi. basarili evlilikler, olumsuzluk esigi yuksek olanlar degil. aksine olumsuzluk esigi dusuk olanlardir. cunku bir iliskide olumsuzluk ne kadar azsa iliskinin olumsuzluk sarmalina girmesi de o kadar azalir. iliskilerinde sorun olanlarin iliskilerini olumlu yapmaya calismasi evliliklerini olumlu yapiyordu. kucuk meseleleri kartopu gibi buyutmuyorlardi.

    the mathematics of love | hannah fry