hesabın var mı? giriş yap

  • 80 yaşındaki sevin teyzenin bir gün barbaros bulvarında karşıdan karşıya geçmesi gerekir. sevin teyze, hem görmekte hem de yürümekte zorlanmaktadır. dolayısıyla karşıdan karşıya geçmek onun için çok zordur.

    kendisine yardım edecek birini arar gözleri. derken gözüne genç bir delikanlıyı kestirir. hemen yanına gider :

    sevin teyze : evladım seninle karşıya geçebilir miyim?
    delikanlı : peki teyze.

    beraber karşıya geçerler.

    sevin teyze : teşekkür ederim evladım.
    delikanlı : ne demek teyzeciğim. asıl ben size teşekkür ederim.
    sevin teyze : neden evladım?
    delikanlı : ben körüm.

  • cv'ye bakıp bakıp 3 kere reddedildiniz mesajı gönderen firma kadar üzmez.

    gerçektir. başıma geldi ve artık üçüncüsünde firmanın insan kaynakları sorumlusunu bulup mail attım.

    "kariyer.net'teki ilanınız üzerinden üçüncü kez olumsuz cevap dönüyorsunuz. ben başvurumu geri çektim. beni o kadar da reddetmenize gerek yok. ilki yeterliydi."

  • ucuz, pratik, basit ve çok miktarda kahve yapmaya yarayan alet. bir diğer adı ise otomatik drip kahve makinesidir.

    bu makineler percolatorlardan esinlenilerek geliştirilmiştir. çalışma mantıkları neredeyse aynıdır. makineye ihtiyaç duyulmasının sebebi ise percolator, suyun kaynamasını sağlardı ve bu kaynamış su 96-97 santigrat derecede olduğu için kahvedeki acı tatları ortaya çıkartıyordu.
    (bkz: percolator/@ridefort)

    elbette bu istenmeyen bir durumdu ve bunn şirketi ilk filtre kahve makinesini restaurantlar için üreterek yeni bir dönemi başlatmış oldu. aynı zamanda geleneksel bez filtre yerine kağıt filtre kullanmaya da başladı. bu makineyi ilk defa evlere sokan marka ise mr. coffee'dir. bu markanın arkasında ise vincent marotta vardır. marotta yaptığı makinenin isminin duyurulması için yollar arıyordu. bir cumartesi sabahı telefon rehberinden numarasını bulup efsane beyzbol oyuncusu joe dimaggio'yu aradı. marotta, reklam kampanyası için oynamasını istediğini söyledi. dimaggio ise bi golf turnuvasından mr. coffee makinesi kazandığını hatta şuan kız kardeşinin şuan o makine ile kahve yaptığından bahsetti. dimaggio ilk başta ilgilenmediğini söylese de sonrasında marotta onu reklamlar için ikna etti ve mr. coffee, dimaggio sayesinde büyük bir marka değerine sahip oldu.

    yahu ben suyun tanktan kahveye akışına dair birkaç cümle yazacaktım yine tutamadım kendimi. neyse çıkış hikayesi bittiğine göre artık teknik konulara geçebilirim.

    anlatmaya başlamadan önce bir tane resmin elimizde olması işleri kolaylaştıracaktır(filtre kahve makinesi). başta da bahsettiğim üzere çalışma prensibi percolator'a benzer. su ısınır, yukarı çıkar ve kahveye dökülür, filtreden geçip sürahide birikir. peki makinenin altında ısınıp nasıl yukarı çıkıp kahveye dökülür?

    üzgünüm yanlış tahmin, bir pompa yok. aksine oldukça basit ve ucuz bir mekanik sistemle çözülmüş bu problem. şöyle ki resimde görüldüğü gibi su tankına koyulan ılık su yer çekimi etkisi ile ısıtıcı elemana doğru bir borudan akar. ısıtıcıya gelmiş olan bu su ısınmaya başlar, ısındıkça basıncı artar, baloncuklar çıkarmaya başlar. bu da suyun boru içerisinde kahve yönüne doğru yükselmesini sağlar. suyun ilk yükselmeye başladığı yükseklikte de tek yönlü bir valf bulunur. bu valf suyun yukarı çıkışına izin verirken aşağı inmesini engeller. böylece kaynamış olmayan bir sıcak su elde edilmiş olur. ve bu sıcak su yavaşça kahvenin üzerine akar. sonuç olarak güzel bir kahve demlemesi olur ve ortaya lezzetli bir kahve çıkar.

    bu tarz makinelerde bence en iyi sonuçlar kaliteli bir kağıt filtre ile elde ediliyor. çeşit çeşit her bütçeye uygun yüzlerce filtre kahve makinesi var. hoşunuza gideni alıp bol bol kahve içebilirsiniz. ayrıca 1-2 ayda bir kirecini çözmeyi de unutmayınız. (bkz: descaling/@ridefort)

    afiyet olsun!

  • "oğlunun ölümünden 3 gün sonra tekirdağ’daki evlerine 2 kişinin geldiğini anlatan baba murat oğraş “tarım bakanlığı adına başsağlığına geldik’ dediler. bir kişi de adalet bakanı’nın danışmanı olduğunu söyledi. her türlü maddi manevi yardımı yapacaklarını fakat basında otelin adının kullanılmamasını istediler. antalya’ya savcılığa gidip olayı anlatıp dilekçeyi verdim. tehdit edenlerle ilgili soruşturma başladı” dedi."

    sen ne biçim bir adalet bakanlığı yetkilisisin ki öleni değil öldüreni korumanın derdine düşüyorsun?

  • yangınla baş başa bırakılan halkın, "hisarönü'ne kurtuldu demişsiniz dün" diye önce trt muhabirine hesap sorması ve ardından "yalan haber veriyorsunuz" söylemiyle dövmesi ve en sonunda "gidin buradan" diyerek kovması olayı.

    videoyu whatsapp'ta izlediğim ve twitter'da henüz bulamadığım için link veremiyorum. yüklemeye çalışacağım.

    https://streamable.com/641s1y

    ablanın son cümlesi: "burasına kadar geldi milletin, yeter artık yaaa!"

  • ev taşımanın değil toplamanın ve yerleştirmenin uzun sürdüğü gerçeği.
    taşınmak 2 saat sürüyor, oysa o evi kolileyip toplamak birkaç hafta, yerleşmek ise bir ay sürebilir.

  • aklıma şu hikayeyi getiren olay.

    zenginin biri ölümden ve kabirdeki yalnızlıktan çok korkuyormuş. "öldüğüm geceyi kim kabre girerek sabaha kadar benimle geçirirse servetimin yarısını ona bağışlıyorum" diye vasiyet etmiş. öldüğünde "kim birlikte kabre girip sabahlamak ister?" diye araştırmışlar. kimse çıkmamış. nihayet bir hamal,

    -benim sadece bir ipim var, kaybedecek bir şeyim yok. sabaha kadar durursam zengin olurum." diye düşünerek kabul etmiş.

    vefat eden zengin ile birlikte defnetmişler. sorgu sual melekleri gelmiş. bakmışlar kabirde bir ölü, bir canlı var. "nasıl olsa bu ölü elimizde... biz şu canlı olandan başlayalım" demişler ve hamalı sorgulamaya başlamışlar.

    -o ip kimin? nereden aldın? niye aldın? nasıl aldın? nerelerde kullandın?"

    sabaha kadar sorgu sual devam etmiş, adamın hesabı bitmemiş. sabahleyin kabirden çıkmış.

    - tamam, servetin yarısı senin, demişler.

    - aman, demiş hamal, istemem, kalsın. ben, sabaha kadar bir ipin hesabını veremedim. o kadar servetin hesabını nasıl veririm?

  • cumhuriyet'in kuruluş tarihini, atatürk'ün doğum ve ölüm tarihini, tbmm'nin açılış tarihini mutlaka bilin. bir gün yolda tv spikeri sorar, sonra bilemediniz mi 'üniversiteli öğrencilerin vahim durumu' diye haber olursunuz. çok fena.