hesabın var mı? giriş yap

  • hayattaki en büyük arzularımdan birisi şudur: bir gün tek başıma bir anket yapmak istiyorum. türkiye'yi il il gezip çocuklarla konuşacağım. bakalım en sevdikleri şarkıcı yonca evcimik mi... yeter lan. bu yonca evcimik'in yıllardan beri "beni en çok çocuklar seviyor, çocuklar bayılıyor bana, yoncimik'im ben zaten, bebeğim de çıktı, alıp oynuyorlar, fankulübümün çatısı çocuklar, çocuklar beni dinlemeden yemek yemiyormuş, kasetimi alan çocuklar erken konuşuyormuş, çocuklar beni çok seviyor, çocuklar bana bayılıyor, zaten beni çok seviyorlar, en çok beni seviyorlarmış, yonca abla diyorlar bana, çocuklar şöyle, çocuklar böyle..." demesinden fenalık geldi. gidip konuşacağım yarınımızın teminatları çocuklarımızla... diyeceğim ki böyle böyle diyor bu, hakikaten böyle böyle mi?

    yoncimik'in bu iddiasını araştırmaktır benim arzum, evet. bu araştırmanın hemen ardından bir başka araştırmaya girişmek istiyorum: jean claude van damme'ın alnındaki şişliğin nedeni ne? ilk filmlerinde "herhalde filmi çekerken darbe aldı van dam" diye düşünüyordum. ama adam toruna torbaya karıştı, alnındaki o pinpon topu büyüklüğündeki şişkinlik aynen duruyor. sebebi ne acaba? gerçekten merak ediyorum.

    üçüncü araştırma konum da şu olacak: izel 'i her görüşlerinde ya da izel'in herhangi bir parçasını her duyduklarında "izel yıllardır bir çare bulamadı şu cildine, aslında sesi de kendi de çok güzel, parası da var belli, ama çare bulamadı bir türlü kızcağız... demek ki bu kızın cildinin tedavisi zor" şeklinde geyik çevirenlerin ruhsal dünyalarını çözümlemek.

    son araştırma konum ise başlığımızda gizli. annemiz neden elektronik eşyaları dinlendirmek istiyor? sebep ekonomik gerekçelerse bunu neden açıkça söylemiyor bize? neden aşağıdaki diyaloğu yaşıyoruz?

    - oğlum kapat hadi şu bilgisayarını biraz...

    - bi' dakka bi' işim var.

    - oğlum kapat hadi, kaç saatir açık dinlensin biraz...

    - ya dur anne bi' dakka

    - kapat dinlensin... senin de gözün dinlenir...

    bilgisayar dinlense ne olur, dinlenmese ne olur? illa bir dinlendirme tutkusu. bilgisayar... o olmadı, gözümüz. illa dinlendirecekler. ha keza televizyonda da aynı şey. "kapat da biraz dinlensin televizyon"... şimdi bu nedir allahaşkına? televizyona duyulan bu şefkat, bu merhamet nedir? gerçekten anlaşılmaz bir tutku. ha şimdi bazılarınız çıkıp elektronik eşyaları dinlendirmek annelere özgü bir durum değil... bazı tv kumandalarında sleep tuşu var, yani mantık aslında aynı baboli derse; onlara da derim ki o televizyonu o kumandayı yapanların da bir annesi olduğunu unutmayın.

    unutmayalım ki bir soni'nin, bir toşiba'nın, bir elci'nin, bir filips'in, bir simens'in de annesi vardı ve bugün kumandamızda sleep tuşu varsa, bu büyük ihtimalle, bu televizyonu-kumandayı üretenlerin annesi yüzünden olmuştur. e sen adama iki de bir "toşiba oğlum kapat şu televizyonu da dinlensin biraz" dersen o da televizyon yaptığında, kumanda yaptığında oraya o sleep tuşunu koyar... haklı mı? bence haklı. delirttiniz çünkü...

  • usul esastan önce gelir.
    doğru bir şeyi yanlış şekilde söylemiş kişidir. yaptığı da net şekilde yanlıştır.

  • insanın kapı zili üstünden babanın isminin yazılı olduğu kağıdı söküp, kendi isminin yazılı olduğu kağıdı taktığı an. ufacık kağıt parçasının nasıl olur da bu kadar ağır olabileceğini açıklayabilecek herhangi bir bilim yok.

  • filmin baş tarafındaki yanık bölümün geçilmesi amacıyla ilk bir kaç pozun çok da gerekli olmayan çekimlere harcandığı, film makarasının sonunda ise "hadi yaaaa!.. bitti!.." diye hüzünlere gark oldunduğu zamanlardı. geziye gidildiğinde yanına bir kaç makara fazladan boş film almaktı. başkalarının pozlarını çektiğinde kendine de kalsın diye fotoğrafçıya "kafa + 1 sayıda basılacak usta!.." diye tembihlendiği, manzara pozlarında ise bazı şaşkın fotoğrafçıların "ulen kafa yok ama iyisi mi iki tane basayım bundan..." diyerek hesabı şişirdiği günlerdi. okul gezilerinden sonra fotoğraflar dağıtılırken para toplama ya da para verme telaşıydı. önce birer tane örnek baskı alınıp daha sonra çoğalttırılırken, "ulen bu da falancanın filanca kuzeniymiş, nerden görecem herifi bir daha?!?" deyip sayıya dahil edilmediği, sonra da o falancanın "aaaa, kuzenim için yok mu?!?" diye arıza çıkarttığı bir dönemdi.

    hey gidi hey.

  • gotye'nin de ayni adda bir eseri var. sabahtan beri dinledigim tek sarki. hala dinliyorum. sozleri;

    now and then i think of when we were together
    like when you said you felt so happy you could die
    told myself that you were right for me
    but felt so lonely in your company
    but that was love and it's an ache i still remember

    you can get addicted to a certain kind of sadness
    like resignation to the end
    always the end
    so when we found that we could not make sense
    well you said that we would still be friends
    but i'll admit that i was glad that it was over

    but you didn't have to cut me off
    make out like it never happened
    and that we were nothing
    and i don't even need your love
    but you treat me like a stranger
    and that feels so rough
    you didn't have to stoop so low
    have your friends collect your records
    and then change your number
    i guess that i don't need that though
    now you're just somebody that i used to know
    now you're just somebody that i used to know
    now you're just somebody that i used to know

    now and then i think of all the times you screwed me over
    but had me believing it was always something that i'd done
    but i don't wanna live that way
    reading into every word you say
    you said that you could let it go
    and i wouldn't catch you hung up on somebody that you used to know

    but you didn't have to cut me off
    make out like it never happened
    and that we were nothing
    and i don't even need your love
    but you treat me like a stranger
    and that feels so rough
    you didn't have to stoop so low
    have your friends collect your records
    and then change your number
    i guess that i don't need that though
    now you're just somebody that i used to know

    (somebody)
    i used to know
    (somebody)
    somebody that i used to know
    (somebody)
    i used to know
    (somebody)
    now you're just somebody that i used to know
    i used to know
    that i used to know
    i used to know
    somebody

    --

    youtube'den dinliyebiliyorum sarkiyi ve sarkinin altina girilen su yorum insanin suratina bir tebessum getiriyor.

    i spent 3 days listening to this song, smoking cigarettes and drinking cheap beer. at 5am this morning i stood up, put on my jacket, cycled to my ex girlfriends house and stood outside for an hour. when she seen me she came out. i walked over to her i said "i love you, i want you back and i am sorry" she said "i love you too". i am tired and off to bed now. thank you gotye i am? in your debt you opened my eyes. she is someone i will always know. zoe i do love you x

  • japonyada 1 milyona yakın kişide olduğu düşünülen problem. her ne kadar erkeklerde daha sık görüldüğü gibi bir düşünce varsa da bunun böyle olmayabileceği; sadece ailelerin erkekler ve kızlardan beklentilerinin farklı olması dolayısıyla rapor edilen hastaların daha çok erkeklerden oluşması gibi bir ihtimal söz konusu. yani aileler kızlarının odasına, eve kapanmasını daha normal buluyor gibi bir durum var ortada.

    bu sorunun nedenleri arasında okulda dışlanma ya da kötü bitmiş bir ilişki olabileceğine inanılıyor. japonlarda sık görülmesinin nedeninin eski japon edebiyat yapıtlarının yalnızlık ve asalet gibi kavramlara çok önem vermesi olabilirmiş. ayrıca japonyanın istihdam durumu, yüksek seviyeli işler için uzun yıllar süren eğitimlerin gerekli olması, bu eğitimlerin sonrasında da zaten bu işlerin, bu çocukların babaları ya da dedeleri tarafından doldurulmuş olduğunu görmek gibi nedenler de bu sosyal geri çekilmeyi tetikleyen faktörlerden (bir an için bizim insanımız ne yapsın o halde diye düşünmedim değil). yine aynı şekilde hikikomori'ye sahip çocuklar genelde ailesinin uzun yıllar bakabileceği orta sınıfa mensup kişiler. çünkü daha dar gelirli olan ailelerde çocuk küçük yaşlarda çalışmaya başladığı ya da en azından sorumlulukları daha belirgin olduğu için bu sosyal çekilme ile karşılaşmıyorlar. japonların diğer ırklara göre biraz daha iyimser olmaları ve ailenin, çocuğa olan sabırlı ve oluruna bırakan yaklaşımı hikikomori'nin süresinin uzamasına sebep olabiliyor.

    hikikomori'li gençler nadir durumlarda aşırılığa kaçıp saldırgan hareketler sergileyebiliyor. bu saldırıların kendi sosyal eksikliklerinin, sosyal olabilen diğerlerine karşı nefret olarak dışavurumu olduğuna inanılıyor ama bu gibi durumlar çok da fazla olmuyor ve zaten şu an japonyada hikikomori hala öncelikle ailelerin ilgilenmesi gereken problemler listesindeymiş.

  • sedat peker’in iddialarıyla çalkalanması gereken bir içişleri bakanlığı varken gülşen’i hukuksuzca tutuklayan yargıya rağmen “yok kılıçdar aday olursa oy vermem, yok imamoğlu oyumu alamaz” gibi şımarıklıklarıyla artık yoran muhalif güruhtur.

    siyasal islamdan kurtulmak için, şeriat düzeninden önce son çıkışta bu şımarıklığı artık saçma bulmamız lazım.

    her gün yeni bir rezalet, her gün yeni zamlar, her gün yeni hukuksuzluklar gırla önümüze düşerken şuna oy vermem, o çıkarsa oyum reise demek; bu zehir altında eriyip gitmenin size müstehak olmasıdır.

  • sanki her hafta bütün şarkıcıların ibrahim tatlıses'i eğlendirmek için canlı yayına çıkmış izlenimi veren program.

    ibo oturuyor etrafına bakıp gülümsüyor, şarkıcılar da önünde şarkı söyleyip dans falan ediyor. konsepte bak mk.

  • hayatında hiç 60 yaşında insan tanımamış bir öküzün saçmalaması.

    nikola tesla'nın 60 yaşından sonra aldığı patent sayısını biliyormusun sen ? 60 yaşının altında ki senin kaç patentin var ki üretimden, katkıdan bahsediyorsun sen sığır?

    60 yaşından büyük kaç yönetmen var biliyormusun. stanley kubrik 60 yaşından sonra eyes wide shut' ı çekti. sen hangi filmi ürettin bu yaşına kadar.

    ben bu örnekleri çoğaltırım da, sen bana iki neden sayarmısın, sen ne işe yarıyorsun? dünyaya katkın nedir?

  • kızının gözlerini gülümsetmiş ailenin, içimi sızlatan duyarlılığı.
    ailenin ve fotoğrafta, videoda görünen herkesin yüreğinden öperim.