hesabın var mı? giriş yap

  • üniversitelerden siyaseti temizlemek yerine ilkokuldan itibaren "farklı düşüncelere saygı" diye bir ders koyalım. daha çok işe yarayacaktır.

    8 yıl sonra gelen edit: başlık başa. yazar tüymüş ya da uçurulmuş.

  • üniversite, yüksek, askerlik derken...

    3-4 yıllık iş deneyimiyle birlikte kurumsal bir şirkette senior web developer falan olurdu şu yaşıyla. (bkz: alkış)

    iş çıkışı mochasını içer, boş vakitlerinde twitter'da karı-kız kovalar ve her zaman aklında olan kendi şirketini açma hayali toplum baskısı sonrasında yapmak durumunda kaldığı evlilikle biterdi.

    sonrasında ne bileyim... görümce, elti ne boksa işte onların evinde çoluk çocukla beraber beyaz çoraplarıyla bağdaş kurmuş vaziyette çay içerken, acun programlarına katıla katıla gülerdi.

  • ben bir gün bu adamın sohbet ettiği masaya oturdum. masada 12-13 kişi falan var. rakı masası haliyle tabi, kendisi bir oturuşta 2-3 büyük devirdiği için. zaten uzun rakı masalarıyla meşhurdur. 15 saat, 20 saat hatta daha fazla.

    neyse abi ben entelektüel bir insan görürüm kendimi. masaya oturdum iki saat içinde ağzım açık dinliyorum kendisini. müthiş bir insan. müthiş bir birikim. bilgi. kültür. entelektüellikte tavan. hikayeleştirerek anlatımlar. beş saat nasıl geçti anlamadım. inanılmaz donanımlı birisi.

    sordu bir ara neden hiç konuşmuyorsun diye. dedim benden fazla bilenlerin olduğu yerde susmayı öğrendim. yanlış değil ama eksik öğrenmişsin dedi. senden çok bilenlerin senin bildiklerinin hepsini bilmelerine imkan yoktur. konuş ki biz de senden öğrenelim, dedi. mütevaziliğe bakar mısın.

    diktatörlüğü desteklemediği sürece siyasi görüşü umrumda değil. ki entelektüellik muhalif olmakla neredeyse eşdeğerdir.

  • artık öyle bir hale gelmişsiniz ki, "ben mutluyum" diyen adama, "hayır sen mutlu değilsin! olamazsın! nasıl mutlu olursun lan!" diyorsunuz. bir de dalga geçmeler falan.. oğlum, adam mutlu hissediyor kendisini, ne güzel işte; bir dönün kendinize bakın hele, ne hale gelmişsiniz, sorun onda değil sizde, zavallılar.

  • öncelikle --> http://www.kivahan.com.tr/…um/showthread.php?p=3697

    bu da tıpkı bunun bir başka versiyonu olan brazil jacu bird kahvesi gibi bu hayvanların kahve ağaçlarına dadanması ve mahsulü talan etmesi ile ortaya çıkmıştır. yani basitçe anlatmak gerekirse. bugday ektiniz, 1/4'ünü kuşlar yedi büyük zarardasınız. sonra bir gün bir baktınız ki tarla ve civarı buğday tanelerinden örülmüş kuş pisliği ile dolu. dörtte bir zarar mı yoksa bunları ayıklayıp diğerlerine karıştırıp satmak mı? yoksaaa...

    - bok oldu mahsül bok!
    - abi üzülme bi çare buluruz..
    - lan nerde çare bulucaz bok oldu diyorum sana! tam anlamıyla bok! aha bak bok! cıvık afedersin...
    - abi celallenme, biz bunu allayıp pullayıp 100 katına bile satarız
    - bok kokusu ovalardan önce burnuna yayılıp aklını aldı senin heralde
    - abi bana güven.
    - ne güvenicem sana lan!? korkuluk dikelim dedim gerek yok dedin. bok ye ulan!
    - abi benim de planım o zaten. dinle şimdi.....

    ve böylece kopi luwak ile jacu bird coffee doğar. insanın tükettiği herhangi bir maddeye hayvan dilini uzatmayagörsün, allah gelecekte kahve yemeye niyetlenen tüm hayvanları korusun zira öyle bir patladı ki bu saçmalık, bu kedileri kafeslere tıkıp, daha iri, daha yağlı, daha çok foie gras elde etmek için boğazlarından aşağı boruyla mısır tıktıkları kazlar gibi bunları da kafesliyorlar artık --> http://img59.imageshack.us/…59/7837/attachmentr.jpg

    haa pazarlama açısından başarı mıdır? şöyle düşünüldüğünde başarıdır, endonezya kahvesinin (sumatra, sulawesi, java vs) diğer kahvelere oranla fiyatı daha düşüktür. tatsal açıdan topraksı ve çamurludur, asiditesi yok gibidir gövdesi oldukça güçlüdür. benim şahsen en babasını bile sevmekte zorlandığım bir kahvedir endonezyadan gelen kahveler. bu kahveleri bu fiyata satmayı başarmaları için anca bokun içinden ayıklamaları gerekiyordu.

    bir tarafta da şöyle bir gerçek var. bu hayvanlar kahveyi yediklerinde, tıpkı bizim ve diğer canlıların çekirdekli herhangi bir bitkiyi yemelerinde olduğu gibi, çekirdeği bozulmadan olduğu şekilde dışarı atmaktalar. yani kahve meyvesinin kiraz kısmı sindiriliyor, bizim tükettiğimiz çekirdek kısmına gelene kadar üzerinde parşomeni ve pelerini kalmış oluyor (bkz: çiğ çekirdek kahve) pelerin* zaten kavurma sırasında atılır ve ısı ile çekirdek yuzeyinden ayrılan zar gibi ince bir kabuktur. parşomen ise çok daha kalın bir kabuktur, çiğ çekirdek kahve çuvallara konulmadan önce bu kısım ayıklanarak atılır. daha net anlatmak gerekirse, bu hayvanlar çekidekleri ile beraber kabak yiyor diye düşünün, sonra kabak çekirdekleri dışkı ile çıkıyor, üreticiler bunları topladıktan sonra kabak çekirdeklerinin kabuklarını ayıklıyor atıyor kabak çekirdeğinin içini ya çiğ paketliyorlar yada kavurup paketliyorlar. bundan farklı değildir kopi luwak yada jacu bird kahvesi. yok o lab testiymiş bu lab testiymiş, gerçekten bir fermantasyon oluyor muymuş o kısımları bilemem, çekirdek yapısı düşünüldüğünde oldukça zor geliyor bana zira tüm bitkilerin çekirdekleri kendilerini erozyona karşı maksimum korumaya programlıdır. yine de dediğim gibi net ve emin konuşamıyorum zira belkide kahve ile ilgili daha detaylı araştırmayacağım tek şey bu hayvan kahvesi (ve elbette tüketmeyeceğim de)

    kopi luwak ve jacu bird benim gözümde tıpkı çocukken dinlediğimiz o masalda olduğu gibi, içinde daha altın yumurta var mı diye kesilen tavuktur.

  • ne yazıyor acaba diye ensesine doğru nefes vererek şöyle bir eğilip bakınca "n'apıyosun be" diye tersleyen kız. manyak mıdır nedir.