hesabın var mı? giriş yap

  • ali nesin'in paylaştığı utanç verici gelişme.

    --- spoiler ---

    sevgili dostlar,

    valilik banka hesaplarımızı bloke etti. bu vakıf’ta maaşlı çalışan var, okuyan, beslenen çocuk var demeden, acımasızca... bir yere kaçtığımız, kaçacağımız da yok, devlet istediği zaman istediğini alır zaten. banka hesaplarımızı bloke etmek en hafif deyimle ancak hoyratça bir tavır olabilir.
    konuyu kısaca anlatayım.

    2017’de sizlerin de katkısıyla komşu araziyi satın almış, böylece nesin vakfı’nı büyütmüştük. babamın hayaliydi, gerçekleştirdik. geçen yıl, ismailağa cemaatinden olduğu anlaşılan rabıta vakfı yeni aldığımız bu arazinin hemen yanına yerleşti. böylece onlarla komşu olduk. eksantirik ve hatta sevimli bulduğum bu cemaatin yanı başımıza gelmesinden hiç rahatsız olmadım, hatta aksine, gülümsemeyle karşıladım. türkiye farklı inançların, farklı görüşlerin, farklı yaşam tarzlarının bir arada barış içinde yaşayacakları bir ülke olmalı çünkü, aksi hâlde hiçbirimize huzur yok. 1995 temmuzunda ülkeye döndüğümde de bu düşüncedeydim, bugün de bu düşüncedeyim. siyasi tavırlarımı biliyorsunuz… ama olaylar hiç de umduğum gibi seyretmedi.

    yanı başımızda kalabalık ve yüksek sesli ayinler düzenlediler. bakışlarından ve hareketlerinden rahatsız olmamızı istedikleri anlaşılıyordu. fotoğraflarımızı çekip özel hayatımızı ihlal ettiler. tehdit ettiler. çatalca’da aleyhimize dedikodular çıkardılar. hiç nedensiz düşmanca bir tavır içine girdiler. kaçak bir cami (ya da mescit) inşaatına başladılar. içlerinden biri bize fiziken saldırdı. hiçbir zaman tahriklerine kapılmadık ama gerekeni yaptık; ne yazık ki şikayetlerimizin hepsi resmî mercilerden geri döndü. arkaları sağlam anlaşılan. buraya kadar olanlar o kadar önemli değil, biz bu tür mücadelelerle çok haşır neşir olduk, âdeta nasırlaştık. sonrası daha vahim.

    bir ay önce valilik, izinsiz bağış kampanyası yaptığımız gerekçesiyle banka hesaplarımızı bloke etti. şu anda paramıza ulaşamıyoruz. hem araziyi hem de o süreçte toplanan parayı istiyorlar. bir ay boyunca sorunu diyalogla, güzellikle, bu ülkeye ve insanlarına inanan uygar insanlar gibi çözmeye çalıştık, ama olmadı. izinsiz bağış kampanyası dedikleri de bir facebook duyurusundan ibaret. kaldı ki o zamanlar sosyal medya duyurularını kampanyadan sayan bir kanun maddesi de yoktu, üç dört yıl sonra çıktı.

    son bir söz: nesin ailesi bu ülkenin düşmanı değildir, aksine, birinci dünya savaşı’na, ardından gönüllü olarak kurtuluş savaşı’na katılan dedemi de sayarsak, üç kuşaktır karşılıksız bu halka hizmet ediyoruz, izin verirlerse daha da edeceğiz. yetti ama!

    ali nesin

    --- spoiler ---

    kaynak: https://www.facebook.com/…77/posts/3175182246095465

  • 'elit' sözlük anlamıyla seçkin, kullanım anlamıyla ayrıcalıklı demektir. kabaca iki temel kaynağı vardır; kişisel çaba veya içine doğulan konum. kişisel olarak, seçkin (elit) insanların çoğunun derdi 'elit' olmak bile değil, ilgi duyduğu alanda veya konuda iyi olmaktır; bu alan sanat olur, spor olur, bilim, sanayi, vs. herhangi bir alanda bir çabası, hırsı, hedefi vardır, koşullar da yardım etmiştir ve kişi kendisini seçkinler arasında bulur. bu tanım moderndir; kişisel çaba ile edinilen bir mevkiden bahseder ve anglosakson bir icattır "elite athlete" falan derler. bir de doğuştan, aileden, sınıftan gelen bir seçkinlik vardır ki bunun kişinin başarıları ile ilgisi yoktur, dünyaya gelir ve kendisini bir sınıfın, bir ailenin içinde buluverir, otomatik olarak 'seçkin' oluverir. burada seçkinlik payesi kişiye değil, sınıfının konumuna verilmiştir. elbette kişi bunun faydasını görür; en iyi okullara gider, en iyi özel dersleri alır, en güzide yerlerde tatil yapar, vs. seçkin mi seçkin. ingiltere'de kraliyet ve soyluluk mertebesinin hala etkin sayıldığı 19. yüzyılda para bulan yeni burjuvanın bu tür rütbeleri satın alarak bu seçkinler arasına katılma derdi vardı; çok para sahibi olarak en iyi ortamlara ve olanaklara sahiptiler, ama elit değillerdi.

    iki dünya savaşı sonrası medeniyetin yeniden tanımlanması ile birlikte bu iki temel elitlik kaynağının yanına bir üçüncüsü eklemlenmiştir; bu yöntem belki de hep varolmuş, ancak son zamanlarda daha bir ön plana çıkmıştır: diyelim hiçbir alanda çok iyi denecek bir başarınız yok, ayrıcalıklı bir aileden de gelmiyorsunuz, gelgelelim işgal ettiğiniz bürokratik makamdan, tanıdık kontenjanından, parayı bulmaktan ya da popüler bir medya karakteri olduğunuz için ortamlarda sıra atladınız, öne geçtiniz, size indirim yapıldı vs. yani bir şekilde size 'ayrıcalıklı' davranıldı. şimdi elit oldunuz mu? sözlük anlamı olarak değil, ama keliminin kullanım anlamı olarak artık siz bir elitsiniz. "ama olmaz, sayılmaz, sözlük..." neden? elitlik doğal ya da ilahi değil, ama sosyal veya kültürel bir rütbe ise, elitliğin ne anlama geldiği de geçmişten değil, o an varolan toplumun tavrı ile belirlenir. eğer bir toplum size olumlu anlamda bir ayrıcalık yapıyorsa pratik olarak seçkinsiniz, yani elitsiniz.

    bugünün toplumunda bir konuda ya da alanda en iyiler arasında olmak ya da aile bağlantılarınız tek başına kesmez; bugün artık bunun havasının atılması, göze sokulması ve farkedilebilir bir getirisi olması önemlidir. diyelim seçkin (elit) bir bilim adamı oldunuz, alanınızda ses getirecek araştırmalar yaptınız, literatüre katkılarınız üst düzeyde, disiplininizi bir noktadan bir noktaya taşıdınız. yeter mi? yetmez. bir açılışta, bir köfteci kuyruğunda vs. sıranın önüne geçebiliyor musunuz, size kıyak yapılıyor mu? evet diyorsanız işte o zaman elitsiniz. eğer bu yoksa, eğer elit (seçkin) sayıldığınız o kendi bilim alanınız dışında bir avanta veya bir ayrıcalık edinemiyorsanız sizin elitliğinizin bir kıymeti yoktur, yani sözlük anlamından bağımsız olarak, siz bir elit sayılmazsınız. "ne olduğun değil nasıl kabul edildiğin" prensibine göre işleyen bir mekanizmada klasik anlamda bir elit sayılabilmek için gerekenleri yapsanız bile eğer ayrıcalıklı konumunuzu gösteremiyorsanız hayal kırıklığı ve tatminsizlik yaşayabilirsiniz.

    hadise dönüp dolaşıp şuna dayanır: bu hayatta gerçekten önemli olan nedir? her ne pahasına elit mertebesine erişmek mi? o zaman milletin gözüne sokup ayrıcalıklı sayılacağınız aksiyonlara girmek gerek, altının nasıl doldurulduğunun bir önemi, daha doğrusu bir 'getirisi' yok. bir zamanlar lordluk satın alan ingiliz burjuvazisinin derdi tasası bu rütbeleri edinip daha çok para ve güç edinmekti; yani elitlik bir araçtı, amaç değil. amaç gerçekten soylu bir aileden gelmek olamaz, çünkü bu kişinin isteğinden bağımsız birşey, bir şans. peki amaç kişinin kendisini bir alanda, ya da genel olarak hayatta, bulunduğundan daha iyi bir mertebeye getirmesi mi? o zaman elit olmaya çalışmak, artık her ne demekse, boş ve gereksiz bir hedeftir; sen bir şekilde hayatını zenginleştirir, renklendirirsin, yepyeni çabalara girişir, kısaca hayatını doldurur ve bir çeşit keyif alırsın, ama derin ve 'seçkin' bir tatmindir bu, ondan sonra eğer ortam uygunsa bu keyfinin toplumsal getirileri de olabilir.

    8 milyar nüfusun olması yanıltmasın; hakkıyla farkına varılır ve değerlendirilirse insan olarak varolmak tek başına çok seçkin bir mertebe, bütün rütbelerden öte bir varoluş hali, gerçek bir ayrıcalık. dünya işte bu ayrıcalığın anlamını kavramaktansa yeni statüler yaratıp bunların etrafında birbirlerine secde etmeye çabalayan insanlarla dolu. bob marley'in dediği gibi:

    "oh, it's a disgrace
    to see the human-race
    in a rat race, rat race!"

  • aşk mı para mı diyo. lan ben küçükken düşen dişimi yastığın altına koyup sabah para olduğunu görünce 3 sağlam dişimi söküyodum zor tuttular amk

  • kuşların çarpışından ve motorları etkisiz hale getirmelerinden sonra kalbinin deli gibi attığını ve son zamanları olduğunu düşündüğünü, fakat; soğukkanlılığını kazanması gerektiğini, yolculara paniksiz, kesin ve güven verici konuşması için 3-5 saniyesi olduğunu düşündüğünü, ve bunun ardından hemen işine koyulması gerektiğini anladığını belirtmiştir. ve tüm bu düşündüklerini eksiksiz başarabilmiştir.

    nehirden başka bir yere inme şansı olmadığını, piste çok uzak olduğunu ve bulunduğu bölgede de o kadar uzun ve o kadar yumuşak başka zemin olmadığını (smooth diye dillendiriyor tam yumuşak demese de) ve bu nedenle hudson nehrine indiğini belirtiyor.

    bu uçuşta motorlar durduğu için uçağın burnunu kaldırmaya çalışmak ya da sabit tutmaya çalışmak direk "ölüm" olacaktı. bu nedenle buradaki kritik nokta, uçağın önden hava gelmesine göre tasarlanmış aerodinamisini kullanmak ve dolayısıyla uçağın kendi kontrolünde kalması adına burnunu aşağı indirmektir.

    ki sullenberger öyle de yapmıştır. ta ki inene dek. inerken de ciddi bir hızda olduğu için en ufak yanlış açıyla inmesi uçaktaki herkesin ölmesi anlamına gelebilirdi. bu nedenle kendisi en mantıklı inişin önce uçağın kuyruğunu suya değdirmek olduğunu düşündüğünü belirtmiş, bunu uygulamış ve çarpışmanın büyük enerjini bu noktada bırakmıştır. bu nedenle hala ivmesi olan uçak suya kırılmayacağı bir açı ve yumuşaklıkla inmiş, gene de hızlı olduğu için burun suya değdikten sonra burnu doğal olarak suyun altına girmiş ve uçak bir süreliğine su fışkırmasından görünmez hale gelmiştir. gene de olabilecek en optimum hız ve açıyla gerçekleştiği için yaşamını kaybeden olmamıştır.

  • malezya’da kamu fonlarının başbakan necip rezak’ın şahsi banka hesaplarına aktarıldığı iddia edilmis. rakam 700 milyon dolar. başbakan "ülkenin demokratik yollarla seçilmiş başbakanını devirmek için siyasi bir sabotaj kampanyası” demis. olmaz ağa "montaj bunlar montaj" diyeceksin. "paralellerin işi" diyeceksin. hiç bir şey bilmiyorsan al 17-25 aralığı incele. paralel diyeceksin paralel, bu önemli. ha bir de mümkün mertebe bankalari kullanmayacaksin, evde saklayacaksin paraciklari

    edit: https://twitter.com/…tatus/1345134378498859009?s=20

  • bu olay "çocuktur bunlar kavga eder" kadar basit değildir. bir anne durduk yere çocuğu darp edildiği için "darp raporu" almaz. sorumsuz aileler yüzünden "zorba" denilen, ileride de bir boka yaramayacak insanlar yetişiyor. çocuğunuza azıcık eğitim verin de insan olsunlar. ver eline tableti, açsın youtube'u, oh ne ala "çocuk yetiştirmek".

  • yarı doğulu mistisizmden bıkmayan, senariste her şekilde baskı kuran, sanki televole dünyasındaymışız gibi hala "halk bunu istiyor" diyerek iş yapan, kendine çöpte yer bulmak konusunda başarılı, vasatı öven, kendi ülkesinden başka diziyi acaba hangi az gelişmiş ülkeye satarım diye düşünen, toplantıda oyuncuların insta takipçisi kaç diye öğrenmek isteyen, ülke sınırını geçtim global anlamda da rezil olmayı madalya kabul etmiş, sadece "büyük" hikaye peşinde olup küçük dünyalar kuran ve tüm parayı onun bunun palazlandırmasıyla bir yerlere gelmiş vasat oyuncuların maldivler tatilini finanse etmek için ayıran yapımcıların bize dayattığı son eser.

  • bazıları yararken hüzünlendirir. yeni mezun bir arkadaştan;

    "amk aylar oldu, aldığım puanla evdeki koltuğa bile yerleşemiyorum."