hesabın var mı? giriş yap

  • insan hayatının sarsıcı donum noktalarından birisidir.
    uzun zamandır pesinden kostugunuz,icli dıslı olup bir türlü sevgili klasmanına sokamadiginiz kiz yavas yavas bıkkınlık vermeye baslamistir.
    daha az aramaya,daha az dusunmeye baslarsiniz.
    iste tam bu sirada evrenin gotos yasaları devreye girer ve kız sizin aramalarinizin yoklugunu hissetmeye baslar.icin icin sizi dusunmekte ve hatasını anlamaktadır.
    yorgun argın gecen bi is gunu sonrasi eve gelirsiniz.karnınız acikir.hersey olabilir yemek icin.yuzlerce cesit vardir elinizde.ama siz kuzu kelle yemeyi tercih ederseniz bilinmeyen bir icguduyle (evrenin gotos yasalari strikes back)
    siparis verilir kelle eve gelir.dil ayri damak ayri beyin ayri yenir.goz emilir.
    o sırada kapı calar.ah iste sigaranız da gelmistir.gider kapıyı acarsiniz.
    diliniz tutulur.elinizde tuttugunuz kuzu gozu yuzlerce ton cekmektedir sanki.agzınızın etrafindaki yaglari yalamaya calirsiniz ama nafile.
    hayran oldugunuz kiz kapinizdadir.mahcup bir sekilde gozlerini yere dikmistir.
    cok dusundum diye baslar soze
    cok dusundum ve sana haksizlik ettigimi anladim.gorundugunden cok farkli ve zarif biris... aa aa o ne elindeki goz mu o elindeki .ay goz yiosun sen yaaa

    kaltak ya.susi de yiyoruz.o zaman gelsene.

  • bazı önemli yazarlar, hayatlarını örtük olarak yazıya dökerler edebi şekilde tıpkı dostoyevski, bulgakov, sartre ve nihayetinde herman hesse gibi. işte bozkırkurdu’da bu türden önemli bir edebi klasiktir. bana göre hesse’nin en güçlü, en etkileyici kitabıdır.

    bir bakıma psikolojik bir romandır. 1. dünya savaşı sırasında kişisel sorunları nedeniyle bozulan ruh dünyası, sigmund freud ekolünden gelen meşhur jung’un öğrencisi lang tarafından tedavi edilmiştir. bu tedavi esnasından kullanılan psikanaliz yöntemi ve uygulamaları da bu eserin yaratılmasında etkin olmuştur. kendini hindistan gezileri sonrası doğu gizemciliğine kaptıran hesse’nin bu kitabında da bu gizemciliğin nüvelerine ulaşılabilir.

    klasik oğuz atay tutunamayanlar’da beni anlatmış klişesi, bu kitabı ilgiyle okuyan ve kendinden bir şeyler bulanlar için de geçerlidir. hatta oğuz atay’ın bir ölçüde bu kitaptan etkilendiğine inanıyorum. hesse’nin eserlerinde hem doğu gizemciliği, hem de yaşamının büyük kısmını alman militarizminden nefrete ederek isviçre’ye yerleşen ve hayatının geri kalan kısmını orda geçiren, zaman zaman sıla hasreti çeken bir yazarın ruh dünyası masaya yatırılır. bozkırkurdu rastgele seçilen bir imgelem değildir. yazarda önemli çağrışımlar yapar.

    bundan sonraki kısım spoiler içerir. kitabı okumayanların dikkatine!
    kitap harry haller namı diğer bozkırkurdu’nun bir dönem yaşantısını, ruh dünyasını çarpıcı bir üslupla bize aktarırır. bozkırkurdu herman hesse’nin kendisidir aslında. harry haller nietzsche’nin özdeyişlerini doğrular şekilde sınırsız ve korkunç acı çekme yeteneğine sahip bir başkahramadır. haller’in ruh hastalığı öyle güçsüz ve yetersiz kişilerde görülen şekilde değil, daha çok güçlü, aydın ve yetenekli kişilerde rastlanan türdendir. haller iç dünyası ve düşüncelerini notlarına döker. bu kişisel notlar da kitabın önemli bir kısmını oluşturur.

    şöyle der notların başında ve kendini şöyle tanımlar; “ amaçlarımdan hiçbirini paylaşmadığım, sevinçlerinden hiçbiri bana bir şey söylemeyen bir dünyanın ortasında bir bozkır kurdu ve sefil bir münzevi olmayacaktım da ne olacaktım. ne bir tiyatroda ne bir sinemada uzun süre oturmaya katlanabiliyorum; elime bir gazete ya da çağdaş bir kitap alıp okuduğum seyrek oluyor. tıklım tıklım trenler ve otellerde, bunaltıcı ve sırnaşık bir müziğin çaldığı hınca hınç kafeteryalarda, zarif ve lüks kentlerin barları ve varyetelerinde, dünyayı gezen sergilerde, geçit törenlerinde, bilgiye susamış kimseler için düzenlenen konferanslarda ve kocaman statlarda insanların aradığı nasıl bir haz, nasıl bir neşedir, aklım almıyor bir türlü. istesem ulaşabileceğim, benim dışımda binlerce kişinin ele geçirmek için itişip kakıştığı, uğraşıp didindiği bu neşe ve sevinçleri anlatmam ve paylaşmam olanaksız. ve doğrusu dünya haklıysa, kafelerdeki bu müzik, bu kitlesel eğlenmezler, az şeyle yetinen bu amerikalılaşmış insanlar haklıysalar, o zaman ben haksızım demektir, o zaman kaçık biriyim ben, o zaman sık sık kendime verdiğim bir isimle bir bozkırkurduyum ben, yolunu şaşırıp yabancı ve anlaşılmaz bir dünyada gözünü açan bir hayvanım, eski vatanının havası ve yiyeceği elinden çıkıp gitmiş bir hayvan”

    haller bir gün gezinirken şehrin izbe bir sokağında, harabe bir duvarda şöyle bir duyuru görür: “sihirli tiyatro, herkes giremez, herkes için değil” ardından “yalnızca kaçıklar için!” harfleri gözünün önünden geçer ve bir ölçüde gerçeküstü olarak nitelendirebileceğimiz bir olaylar silsilesi başlar.

    yalnızlık sevenler için kitapta şöyle bir şey der haller: “yalnızlık bağımsızlıktır, yalnızlığı arzulamış, uzun yıllar içinde onu ele geçirmiştim. soğuktu bu yalnızlık, orası öyle ama sessizdi, yıldızların içinde dolanıp durduğu uzay gibi harikulade sessiz ve büyük. öğrenemediği tek şey, kendi kendisinden ve yaşamdan memnuniyet duymaktı. bir türlü üstesinden gelememişti. parası vardı, zengin sayılırdı ama burjuva değildi, çünkü ne bir aile yaşamı vardı ne de toplumsal bir hırsın sahibiydi. düpedüz yalnız ve acayip biriydi. bazen hasta bir münzevi bazen dahice yeteneklerle donatılmış normalin üstünde biriydi. goethe’nin faust’undan faust ve mephisto’nun ruhunu eşanlı taşıyan biri.

    şöyle der kendi için haller: “yıllar geçtikçe mesleğim, ailem, vatanım elimden çıkıp gitti, her türlü sosyal ilişkinin dışında aldım soluğu, kimse tarafından sevilmeyen, pek çok kişinin kuşkuyla baktığı, kamuoyu ahlakıyla sürekli ve amansız çatışma içinde tek başına biri oldum çıktım.”

    münzevi yolculuklarından birinde bir meyhanede bir kızla tanışır haller. o gece evine gitme kızın odasında kalır düşünde hayran olduğu goethe ile karşılaşır, derin bir sohbet eder onla. sonrasında gizemli kız ve arkadaşları ile dost olur ve gerçeküstü şeyler yaşamaya başlar, dans öğrenir ellili yaşlarında biri olarak. bu gizemli kızın adı hermine’dir hermann’dan mülhem. bir ölçüde hesse’nin ruhunun başka bir bölümüdür. hermine ve arkadaşları ile gizemli bir şekilde sosyalleşir.

    hermine yaşam konusunda müthiş bir tespit yapar haller için : “ yavaş yavaş anladın ki, dünya hiç te senden eylemlerde ve özverilerde bulunmanı istemiyor; yaşam, kahraman rollerine ve benzeri şeylere yer veren bir kahramanlık destanı değil, insanların yeyip içmeler, kahve yudumlamalar, örgü örmeler iskambil oynamalar ve radyo dinlemelerle yetinip hallerine şükrettikleri rahat bir orta sınıf evidir. zaman ve dünya, para ve güç, küçük ve sığ insanların elinde bulunacak her zaman, asıl insanların elinde ise hiçbir şey. yalnızca ölüm”

    bundan sonraki gizemli olayları da okuyucuya bırakalım…

  • "ama hdp tümüyle emanet oylarla buradadır, şeklinde bir yaklaşım doğru olmaz" demiş. sıfırdan gelmedik zaten bir tabanımız vardı, onun üstünde emanet oylar tabi ki var ve bizim için bunlar da çok değerli zaten diyor geri zekalı arkadaşım. ne desek de hdp'ye oy verenleri pişman etsek diye yırtınıyosunuz da, geçmiş olsun o işi geçeceksiniz. herkes verdiği oyun arkasında.

    gelen mesajlar üzerine edit: hiç mesaj gelmedi ya lan.

    bu arada ben hdp'ye de vermedim. niye bu kadar atarlanıyom belli değil.

  • istanbul'da yaşamaya başlayalı 2 hafta oldu. kendisini sabah işe gitmek için bir iki kez deneme mecburiyetinde kaldım.

    sanatçı ruhum boş durmadı;

    açtırdılar fanusu,
    yokladılar anüsü,
    her şeyi unutturur,
    avcılar metrobüsü.

    ne kaldı avcılara,
    katlandık acılara,
    ellettik hacılara,
    avcılar metrobüsü.

  • "bak canım aılende senın ıyılıgını ıstıyor cunku ahırette senın kapanmadıgın ıcın onlarada gunah gıdıo onlar senden sorumlu"

    bu pisliklerle mücadele edilmezse işin sonu yaş.

    debe editi: özelden mesaj atıp "adabınızla yazın, şuraya sıçmayın" diyenler olmuş. adabı islamcılardan öğrenecek kadar düşmedik çok şükür.

  • derhal bir bmw, mercedes sahibi olmak. hadi o olmadı audi bari olmalı. o da şık duruyor.

    ondan sonra yapacağı her hareket nasılsa iyiye yoruluyor.