hesabın var mı? giriş yap

  • çağımızda saygınlığını yitirmiş bir kavramdır. bilimsel literatürde, 'scalar expectancy theory' olarak geçer.

    beyinde, çalışma mekanizması kalp piline benzeyen, bir tür "pacemaker" olduğu inanışına dayanır. bu insanlarda ve hayvanlarda biyolojik işlevlerin kontrol edilişinde rol oynayan bir zamanlayıcının var olduğuna ilişkin en eski teoridir. (biyolojik saat, beyindeki mekanik bir saat gibi düşünülmüş, literatürde "akümülatör modeli" olarak da geçiyor.)

    bildiğimiz gibi; 'biyolojik saat' modeline göre, beyindeki belirli 'karar verme' mekanizmaları 'davranış'ı zamanlamayı sağlıyor.

    hayvanlar üzerinde yapılan araştırmalar gösterdi ki, bir hayvan; harekete geçmeden önce sürekli mevcut zamanı (working memory'deki bilgi) beklenen zaman ile kıyaslıyor (reference memory'deki bilgi). iki zaman algısı birbirine yakın olduğu zaman, hayvan harekete geçerken; iki zaman algısı arasında yeterli bir fark oluştuğunda hayvan harekete geçmiyor. yani her davranış için, aşılması gereken bir tür "oran" var.

    yıllar boyunca insanlar olarak, hayvanların zaman algısının kendi zaman algımızdan farklı olduğunu biliyorduk. fakat şu sorular üzerinde fazla durmadık:

    1) biyolojik saatin gerçekten bir kalp pili kadar katı bir işleyişi mi var?
    2) zaman her insan için aynı hızda mı akıyor?

    modern nörobilim biyolojik saatin eskiden düşünüldüğü kadar skaler olmadığını kanıtladı. ayrıca yapılan onca araştırmaya rağmen, beyinde merkezi bir zaman kontrolü sisteminin var olduğuna dair herhangi bir kanıt bulunamadı.

    skaler modelden sonra zaman kontrolü için yeni bir model ortaya atıldı. beynin, beyin dalgası frekansları arasındaki senkronizasyonu izleyerek zamanı ölçtüğü öne sürüldü.

    fakat bu modellerin hiçbiri beyinde olan biten aktiviteler ile tam olarak uyuşmadı.

    yeni bakış açısı beyindeki zaman kontrolünün tüm bunlardan çok daha esnek olduğu yönünde.

    araştırmacılar, hayvanlardaki 3 beyin bölgesindeki nöron aktivitelerini kaydettikleri bir deney yaptılar. hayvanlardan bir görevi, 2 farklı zaman aralığında yapmaları beklendi: 850 milisaniye ve 1500 milisaniye. araştırmacılar, aktivitede karmaşık bir model buldular. bazı nöronlar daha hızlı ateşledi, bazıları daha yavaş ateşledi ve bazıları daha hızlı veya daha yavaş titreşmeye başladı. nöronların tepkileri her ne olursa olsun, aktivitelerini ayarladıkları hız, gereken belirli bir zaman aralığına bağlıydı.

    yani belirli bir zamanda, belirli bir davranış veya kararla ilişkili her 'nöron grubu' için hazırda bekleyen bir "nöral hâl" mevcut gibi görünüyor, ve her birey bu nöral aktiviteleri farklı bir şekilde şekillendiriyor. belli bir davranışı yürütmek için, sistemin tamamı önceden tanımlanmış bir "son hâl"e gelmeli.

    araştırmacılar, nöral hareketlerin başlangıç durumlarından son hallerine giderlerken hep aynı yörüngeleri izlediklerini buldular (zaman aralığı farketmeksizin). farklı kişiler arasında değişen şey, nöral hareketlerin bu belirli yörüngeleri gezme oranlarıydı.
    ihtiyaç duyulan zaman aralığı daha fazla olduğunda, nöral yörüngeler de uzuyordu. yani nöronlar "son hâl"e erişmek için daha fazla zamana ihtiyaç duyuyorlardı. (doğru orantı)

    buradan anlıyoruz ki; zamanlama, beyinde "dağılmış" bir süreçtir. insanların skaler biyolojik saatleri yoktur.
    * * *
    ps: mit

  • insanda atom fiziğine de profesörlüğe de lanet olsun diye haykırarak evi ateşe verme isteği uyandıran beyan.

    bıktım, yeminle bıktım. kendi kişisel deneyimlerini salt gerçekler olarak gören insanlardan bıktım. bilime dair hiçbir halt bilmeyen erkeklerin "tarihte niye hiç gadın bilim adamı yok ehehe" diyerek kendilerini tatmin etmelerinden usandım.

    tanrı sizi inandırsın, şu güne dek oturup adamakıllı bilim konuşacak bir erkek bile bulamadım. karşıma çıkan ve kendini bilim sevdalısı ilan eden erkeklerin hepsi ya "tesla süper adam ya ama salak insanlar onu tanımıyo bile:(" seviyesindeydi. düşün bak. yıl 2016, etraf tesla deprem makinesi yaptı, haarp, philadelphia deneyi masallarına inanan manyaklarla dolu, hatta hepsini boşver; christopher nolan gibi bir yönetmenin çektiği tesla'dan bahsedilen the prestige var fakat adam hala tesla'yı underground sanıyor.

    adamın elinde bilim teknik, iki lafından biri "bilim önemli abi yea" ama en basitinden schrödinger'in kedisini sorsan vereceği cevap şu; "ya bu bi düşünce deneyi tamam mı işte kedi hem ölü hem canlı ya süper olay"

    ee sonra?

    sonrası yok. zira bu kadarı karı kız düşürmek ve ortamda bilim sevdalısı pozları verip milleti eziklemek için yetiyor dimi? araya bir de laplace'ın şeytanı güzellemeleri sıkıştırınca olay bitiyor. ama yook, buraya kadar. bundan sonra bu sözde bilim duayeni erkekleri gördüğüm yerde rezil edeceğim yeminle. ha, olur da gerçekten bilim seven bir erkek görürsem onu da nikahıma alırım zaten.

    edit: entry'yi sinirle yazıp bayağı sağlı sollu girişmişim ama buradan bilimsel konularda uzman olduğum anlamı çıkmasın. ama en azından öğrenmeye çalışıyorum, öğrenmeyi seviyorum ta ki bir erkek gelip "zaaa kızlar ne anlar bilimden xd" diyene kadar. demeyin. :/

    iki sene sonra edit: bu bayağı popülist bi entry olmuş ya lan, tekrar okuyunca utandım şimdi ama silmeyeceğim yine de, kalsın böyle. *

    beş sene sonra edit: ahaha atara bak yav... aslında ergenlikte salak ama tatlı bir kızmışım, entry'yi okurken oy çen insanlara akıl mı veriyosun bıcırık diyesim geldi.

  • kişinin okuduğunu tesciller. hiç okumadan bütün gün konuşan adamdan fersah fersah öndedir. okuyan adam iyidir.

    edit: başlığı açan arkadaş acil bir işi çıktığı için bırakıp gitmiş.

  • yıllarca gözümün önünden gitmeyen travmatik sahne.

    fakirin zenginleştiği, zenginin fakirleştiği 90'lar dizilerinden biri olmasını takiben, marimar aynısını o illet kadına hamile hamile yaptırıp, hisse senetlerini çamurdan ağzıyla aldırmıştı.

    neyse nereden çıkılıyo?

  • valla çocukluğumdan beri gördüğüm limondur. fotoğraf yok şimdi çekip atamayacağım ama çok enteresandır.

    kurudur, soğuktur, taş gibidir. genelde de çay tabağındadır. yoğurt kutusunun falan üstüne koyulur.

  • senin gözyaşlarına kurban olurum canım kardeşim. giden 3 puan olsun.

    ekleme: kaleye geçtiği ilk maç olan fenerbahçe derbisinde yazmıştım bunu. gün geldi şimdi galatasaray maçında kaleye geçti. ve hatalı bir gol yedi. ağladı, üzüldü. değişen bir şey yok ne bende ne bizde.

    gözyaşlarına kurban oluruz senin. o yaşlar, senin bizimle birlikte hissettiğin o duygunun tarifidir. allah yolunu bahtını açık etsin kardeşim benim.