ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
evlenme teklifi için 7 bin kilometre yürüyen erkek
-
japonca yerine neden ingilizce kullandığını merak ettiğim adamdır.
20 mart 2020 cezaevleri kademeli tahliye kararı
-
virüsle uğraşmak yetmedi, bir de sapıklarla, torbacilarla, katillerle uğraşacağız. aman ne güzel ne güzel (!)
marketlerde gıda dışı ürün satışının yasaklanması
-
marketler biraz daha ucuza veriyorlardı. yani devlet diyor ki vatandaşı biraz da ufak esnaf siksin.
benzinlikte külot değişiminde pompacıya yakalanmak
-
oldu o zaman biz kalkalım
tayyip erdoğan'ın tv'de tartışma çağrısına cevabı
-
bütün adaylar anlaşıp çıksınlar, tartışsınlar boş bir koltuğa da soyismiyle beraber adını koyun çağırdık gelmedi diyin bu kadar basit.
aşk acısı
-
tek çaresi umudu öldürmektir, başka bir yolu yoktur. eğer hala içinde umut saklıyorsan bu acı asla bitmez. hiçbir şey beklemeyeceksin. içinde hiç umut kırıntısı olmayacak. o zaman aşk acısı da biter. acı veren umuttur.
messi neymar podolski sneijder
kişisel gelişim kitaplarının tek cümlelik özeti
-
kitaplardan çok bu kitapları okumayı seçen insanlar yanlış yönlenmiş durumda. bazı insanlar travmalarına kişisel gelişim kitaplarıyla çözüm arıyor. haliyle olmuyor. biraz niye olmuyoru anlatmaya çalışacağım.
bir sorununuz var diyelim, kişisel gelişim alıp çözüm bulmaya çalışıyorsunuz. kitap size şunu öğütler:
"bunu bunu yaparsan, gelişirsin, şunu yaparsan şu hale gelirsin, planlı ol, hayal et... vs vs."
insanların psikolojik olarak bilmediği en temel konu: özellikle travma esaslı rahatsızlıkların motivasyonla değil sebep olan gerçek kaynağın ne olduğunu bulduğunuzda çözülmesidir.
kıscası terapi sizde şunu yapar:
"kötü hissetmene sebep olan gerçek sebep nedir?" bunu ancak bol bol konuşarak ve anlatarak hatırlayabilir, ilişkilendirebilir ya da terapist sayesinde bulmayı başarabilirsiniz. bu yüzden seanslar uzun sürebilir.
kısacası terapide amaç "gerçeği" bulmaktır. gerçek ortaya çıktığı anda semptomlar kaybolur. örneğin birine aşıksın, ayrılık acısı çekiyorsun fakat gereğinden fazla uzun sürdü ve sende bozuk bir süreç yarattı, bunun sebebi hiç düşünmediğin bilinçaltı bir süreç olabilir. bazı yetenekli insanlar bunu düşünerek ya da yazarak da bulup çözebiliyor. çok derinse tabii ki işe yaramıyor. mesela taciz sonrası ya da baba sorunları sebebiyle çok başarılı olan kadınlar mevcut. kendini değersiz hissettiği için devamlı motive durumda gelişiyor ama mutsuz. o kadar başarılı olmasına rağmen neden değersizlik hissini atamıyor? gelişim kitaplarında yazdığı gibi başarılı olabileceği her şeyi yapmış ama hala yetersiz hissediyor.
terapist sizi yaşam koçu gibi motive etmeye çalışmaz, "aslansın kaplansın, bırak ona mı kaldın" demez sadece fark etmeni sağlar. asında büyü olaylarına çok benziyor bu durum, zaten eskiden de psikolojik rahatsızlıklar büyüyle/musallatla ilişkilendirilirmiş. ortaçağda cadı diye yakılırmış insanlar. yine aynı durum var: mesela hoca/büyücü gelip o büyünün nerede olduğunu ve neden oluştuğunu bulmaya çalışır. yani gerçeği arar. büyünün kaynağı bulunduğu anda bozulur. etkisini yitirir. belki de psikologlar modern büyü bozanlardır diyebiliriz.
sense kişisel gelişim kitabı okuyarak örneğin "güçlü olmak" gibi bir şey okuyarak eğer bir travman varsa güçlü olamazsın. ancak koşullar uygunsa o kitabın sana faydası olur.
beyin ilginç bir organ... bir şeyi neden yaptığını anlayınca herşeyi çözüyor ve rahatlıyor. bir şeyi çözmeye çalışırken psikanaliz* veya bilişsel terapiler işe yarayabilir. psikanliz de esas amaç bilinçaltınızda bulunan konuyu açığa çıkartarak bilince getirerek gerçeğe varmakken; bilişsel de terapist yardımıyla "duygu durumunuza sebep olan davranışı değiştirmekle" ve içselleştirmekle ulaşabilirsiniz.
benzer şekilde koçluk hizmeti veren insanlar da size yardımcı olamaz. çünkü size dikte verirler. motivasyonla sorunlar çözülmez. siz doğruyu bilseniz bile ilişkilendirmeniz yanlışsa, bunu içselleştiremediyseniz çözüm bulamazsınız.
mesela freud özellikle psikanaliz konusunda çok çalışma yapmış bir psikolog ve şunları diyor:
--- spoiler ---
"...nevroz, bir tür bilgisizliğin, aslında bilmemiz gereken ama bilemediğimiz ruhsal bir sürecin sonucu olarak görülüyor."
"...bu kişiler travmatik olayla işleri bitmemiş, sanki gerçekten önlerinde duran bir görevmiş gibi yapmaya devam eder."
"...söz konusu bilinçdışı süreç, bilinçli hale geldiği anda belirtiler kayboluyor."
--- spoiler ---
müthiş bir açıklama. bazı insanlar hatalı olduklarını biliyor, bunun engellenemez şekilde hayatlarını etkilediğini biliyor ama çözemiyor ve çözümü motivasyonda arıyor.
oysa ki çözüm sadece "neden olduğunu" anlamanızda saklı. bu sıkıntınızın neden olduğunu anlayamazsanız, hiç bir motivasyon işe yaramaz.
tek cümleyle özetlersek: "kişisel gelişim kitapları ise sadece motive edecek sistemler sunar, yol gösterir fakat farkındalığı vermez."
yurt dışında da böyle
-
ne zaman bir yasak, baskı bir şey gelse kullanılan savunma cümlesi. mesela beyoğlu'nda masalar kalkar "yurtdışında böyle", alkol yasaklanır "abd'de böyle", sigara yasaklanır "avrupa'da da aynen böyle".
buradaki mantıksal sıçış şu önkabulde:
"türkiye ile medeni devletler arasındaki uçurum bundan daha öncelikli tüm konular açısından kapandı ve sıra buna geldi".
durum bu olsa kimsenin yasaklar umrunda olmaz. olmayacak. zira ben bileceğim ki bu yasakta bir yanlış varsa benim okuduğum, takip ettiğim gazeteci hapse girmeyip hükümete benim için çıkışabilecek. o gazetecinin uyandırdığı halk gidip gaz yemeden taksim'de yürüyebilecek. o taksim'de yürüyeni gören devlet kendi halkına fırça atmak yerine geri adım atacak, hatasını düzeltecek.
ama eğitimde sondan ikinci, basın özgürlüğünde 154., insan haklarında sonuncu, aklına ne kadar temel hak ve değer gelirse onun listesinde sonlarda olup sonra kendi tabanını yalama operasyonunu "yurtdışında da böyle" diyerek savunmaya kalkmak... nasıl desem... bari ışığı söndürselerdi.
noterliklerin batmaya başlaması
-
bir gün noterlere acıyacağım hiç aklıma gelmezdi. yazık, 2-3 yıllık gelirleri ile ancak ev alıyorlarmış. yardım kampanyası filan mı düzenlesek.
bir lisede yaşanabilecek en dumur olaylar
-
yan okulun öğrencilerinden dayak yiyen müdürün, okula gelip 7 öğrenci ile anlaştıktan sonra, yan okulun müdürünü çay içmeye çağırıp,anlaştığı 7 öğrencinin yan okulun müdürünü dövmelerini gülerek izlemesi.
ağaç ömrü
-
bir ağacın yaşam süresidir. insan ömrünü ikiye-üçe-beşe-ona katlayabilir.
bazı ağaçların ortalama ömürleri:
şeftali: 30 yıl
vişne: 40 yıl
ayva: 50 yıl
kiraz: 60 yıl
kavak, söğüt: 100-150 yıl
fındık: 150-200 yıl
armut: 300 yıl
zeytin: 400-500 yıl
ceviz: 500 yıl
kayın: 900 yıl
çınar, sedir, meşe, ıhlamur, köknar: 1000 yıl
dünyanın en yaşlı porsuk ağacı zongulduk'ta yaşıyor. 4113 yaşında. bronz çağında filizlendiği söyleniyor. koruma altına alınmış geçen senelerde.
dünyanın en yaşlı ağaçlarından biri isveç'te yaşıyor. 9500 yaşında. "old tjikko" ismini vermişler bu ağaca. işte old tjikko.
tek bir kök ile büyüyerek koskoca orman oluşturan, abd'nin utah eyaletinde yaşayan "pando ağacı"nın en az 80.000 yaşında olduğu söyleniyor. hatta bu pandonun yaşının 80 bin ile 1 milyon yıl arasında olduğu tahmin ediliyor...
bir şantiyede yaşanabilecek en dumur olaylar
-
inşaat sahasına çok yakın bir kurumun güvenlikçisinin gelip herkesin adını soyadını ve görevini alırken işçilerden birinin kendini kürek operatörü olarak tanımlaması ve kayıtlara bu şekilde geçmesi.
olaydan sonra adamın adının operatör x olarak kalması da manidardır. patron bile operatör diyordu adama.