hesabın var mı? giriş yap

  • fransız sosyolog roger caillois, oyunlar ve insanlar kitabında *oyun biçimlerini dört kategoride sınıflandırıyor:

    agon veya rekabet: örneğin, satranç neredeyse tamamen agonistik* bir oyundur.
    alea veya şans: örneğin, bir slot makinesinde oynamak neredeyse tamamen tesadüfi bir oyundur.
    mimesis veya rol oynama: örneğin, bir karakteri canlandırmak için dans etmek, taklit.
    ilinx: * veya vertigo, algıyı değiştirme, baş dönmesi, bozukluk veya kontrol kaybı anlamında. örneğin, halüsinojenler almak, hız trenlerine binmek, düşene kadar dönen çocuklar.

    ayrıca caillois, yapılandırılmış ve kuralları ortaya konulmuş oyunlar (ludus) ve yapılandırılmamış, kuralsız ve spontane gelişen aktiviteler (paidia) olarak da bir ayrım yapar. paidia'dan ludus'a doğru bir eğilim olduğunu söyler. yani, spontane gelişen aktivitelerde ve oyunlarda, kurallı olmaya doğru bir yönelim vardır. bunu da insanın doğası ile ilişkilendirir.

    caillois ayrıca, şans oyunları doğası gereği kısıtlama ve diğer oyuncuların hamlelerini bekleme oyunları olduğundan, paidia ve alea'nın bir arada var olamayacağını vurgular. benzer şekilde, ludus ve ilinx de uyumsuzdur, çünkü yapılandırılmış kurallar yoktur. uygulanan herhangi bir kural ise sadece ilinx'i frenlemek içindir.

    mesela poker hem alea hem de agon'u içerir. çünkü kartların karılması şans unsuruna dayanırken, kurallar çerçevesinde strateji geliştirmek rekabete dayanır. izleyicisi olan sporlarda oyuncuların rekabeti agon'a dayanırken kendilerini sahadaki oyuncuların yerine koyanlar mimesis'e dayanır.

    agon'da, rekabette bir tarafın üstünlüğü artarsa oyun bitebilir. alea'da yani şansta ise, oyuncunun etkisi tamamen belirsizleşirse ya da tamamen pasif, etkisiz olduğunu anlarsa oyun yine sonlanabilir. dolayısıyla oyun kimseye ait olmayan bir noktada konumlanmalıdır.

  • ingiltere rejiminin tarihini bilmeyenlerin hakkında yardırdığı sebep.

    ingiltere, her şeyden evvel bir teamül ve gelenek rejimidir. her şey gradually olarak gelişmiştir burada; işçi, kadın, öğrenci haklarından tutun, demokratikleşmeye kadar. yazılı bir anayasaları bile yoktur. çünkü gelenek, neyin nasıl yapılacağının tarihten belli oluşu, buna mahal bırakmaz.

    ingilizler hanedana saygı duymaz, kraliyet kurumuna saygı duyar. parlamento ve kral arasındaki güç mücadelesinde, parlamento galip gelmiş ve cromwell önderliğinde bir cumhuriyet ilan edilmiştir, henüz on yedinci yüzyılda. fakat daha sonra, alman kökenli başka bir hanedana bağlı prens getirilerek, monarşik düzenin devamı sağlanmıştır. zira ingiliz insanı, muhafazakâr bir mizaca sahiptir. dünyada muhafazakârlığın en güçlü olduğu yer daima ingiltere olmuştur.

    cumhuriyetlerde partili bir cumhurbaşkanı ''ben tarafsızım'' diye gelir ve seni bayağı bayağı taraflı olarak yönetir. fakat kraliyette, gerçekten monark tarafsızdır; tarihten süzülen bilgeliği ve halkının azametini, birliğini ifade eder. bu yüzden ingilizler, var olan düzene çomak sokmanın gereği yok demişlerdir. hatta bunların bir dönemki kralı ingilizce bilmiyordu, başka bir ülkeden getirmişlerdi; prime minister kurumu da böyle doğdu.

    ayrıca ingiltere'de kabinenin kolejyal ve siyasî mesuliyeti 19. yüzyılda doğmuştur, 1215 magna carta'sında değil. ingiltere kralının çok bilimci olduğu, ingiliz halkından olduğu, halkını ezmediği vesaire de saçmalıktır; zira ingiltere kralı ingiliz kökenli bile değildi.

    hülâsa, mesele prensip meseledir. ingilizler gerizekâlı ve cahil olmadığı için, ''krallık ne saçma yeaaaaaaaa'' diye cumhuriyeti ilan etmek yerine, müesseselerin devamına, istikrara ve geleneğin bilgeliğine taraftar oldukları için, başka bir kral getirip başlarına koymuşlardır.

  • --- spoiler ---

    our top three guesses for your english dialect:

    1. english (england)
    2. welsh (uk)
    3. us black vernacular / ebonics

    our top three guesses for your native (first) language:

    1. turkish
    2. portuguese
    3. russian

    --- spoiler ---

    o shan't'ı işaretlemeyecektim ya. dayanamadım.

  • silgi. okuldayken biri silgimi aldığı zaman, mahsus yanlış yazar, geri alırdım hemen. o silgi önümde durmazsa, sürekli geri alma planları yapar, ders dinleyemezdim.

  • anaokulunda>>> burasi kres degil
    ilkokulda>>> burasi anaokulu degil
    ortaokulda>>>burasi ilkokul degil
    lisede>>>burasi ortaokul degil
    universitede>>> burasi lise degil

    bi vakitlice yasayamadik hay .minakoyyim

  • henüz doğmadı, doğduysa da az sayıda doğdu ya da bizim eve henüz uğramadı. ben de istemez miydim böyle bir insan olayım. sabah ekmek almaya gitmek zulüm gibi bir şey. ama biliyorum var bir yerlerde bu tip insanlar, özlemle beklenen cinsten.

    bunu yapan insan alnından öpülesi bir insandır. böyle efendi efendi gidiyor, iki tane taze ata ekmeği alıp geliyor, hayal gibi. yıllardır bunun sorununu yaşamadan ağız tadıyla bir kahvaltı edemedik arkadaş. bak küçük erkek kardeşe verilen ekmek alma görevi denilmiş, kayıtlara bile geçmiş. sen daha neyin isyanındasın? bende var bir tane bu küçük erkek kardeşten. baya küçükken iyiydi bu, sessiz sedasız gidiyordu. ergen oldu eşitlikten ve haklarından bahsetmeye başladı. o gün bu gündür de pazar sabahlarına; ekmek almaya sen git, yok ben gitmem, hep ben gidiyorum, en son ben gitmiştim gibi kavgalarımız eşlik eder oldu. şimdi bir de çakallığa başladı iyiden iyiye, önceden kalkıyordu en azından kavga mavga bir şekilde biri gidiyordu. bizimki zamanla sabah ekmeği alındıktan sonra uyanan küçük kardeşe evrildi.

    gelmiş geçmiş en süper kahraman sabah ekmek almaya arıza çıkarmadan giden kahramandır; breadman.