hesabın var mı? giriş yap

  • konu ile ilgili temel somut bilgilerin anlaşılmadığını gördüğüm başlık;
    bu bilgileri öğrenin de sonra ne savunacaksanız yine onu savunmaya devam edin;

    1) 1959 öncesinde yıl içinde türkiye çapında 2 organizasyon var. milli küme (1937-1950) ve türkiye futbol birinciliği (1924-1951) adlarıyla. yani her yıl 2 şampiyon oluyor.

    yani bugüne uyarlarsak hem türkiye kupası hem türkiye süper ligi gibi.. hangisinde şampiyon olursanız o yılın şampiyonu olarak yıldız hesabına katılmayı talep ettiğinizi düşünün..

    kaynak:

    2) 1905-1959 arasında oynanan istanbul ligi: milli küme ve türkiye futbol birinciliği organizasyonları 1950-1951 de sonlandırıldıktan sonra da devam ettiği görülüyor.

    bu şunun için önemli, daha köklü daha tarihsel olması itibari ile takımlar belli dönemlerde bu turnuvayı en prestijli turnuva gibi algılamışlar. eş zamanlı diğer turnuvalardaki kadro seçimlerinden bu durumu görmek mümkün.

    şampiyonları için

    --- neden 1959 sonrası profesyonel bir lig kurma süreci yaşanıyor?

    çünkü 1955 ile başlayan şampiyonlar ligi (şampiyon külüpler kupası) organizasyonunda uefa türkiye şampiyonu kim diye soruyor ve istanbul ligi şampiyonu galatasaray olduğu için galatasaray ülkeyi temsil ediyor.

    uefa türkiye şampiyonunu doğru kriterlerle seçilmesi gerektiği konusunda bastırınca ve sonraki yıl türkiye temsilcisini kabul etmeyince 2 yıl federasyon kupası şampiyonu olarak beşiktaş türkiye'yi temsil ediyor. 1959 ile birlikte artık lig şampiyonları ülkeyi temsil eder hale geliyor.

    1980'leri hatırlayan biri olarak takımların şampiyonluk sayıları her zaman 1959'da başlayan profesyonel futbol ligindeki şampiyonluk sayıları oldu. medya'da futbol kulübü yöneticilerinin konuşmalarında 1959 öncesinin de 1959 sonrası şampiyonluklarla aynı kategoride sayılması mevzu dahi edilmedi.

    1959 öncesi sadece derbi söz konusu olduğunda, iki takım arasındaki mücadelede şu kadar galibiyet bu kadar beraberlik vs gibi geçti..

  • mangal gibi yurekleri vardir ve her cesur insan gibi majestelerinin agiz dolusu hakaretine maruz kalmislardir.

    “şimdi geliyorum çok enteresan şurada bir grup, affedersiniz edebim müsaade etmiyor tabi de, sırtlarını dönerek işaret yapıyorlar. ya sizde zerre kadar nezaket varsa, haysiyet varsa, yani zerre kadar kabiliyetiniz varsa siyasette yer parlamentodur. orada konuşursunuz. meydanlarda konuşursunuz. kalkıp da bu tür tehditlerle bu tür affedersiniz ahlaki olmayan yöntemlerle bir yere varamazsınız."

    http://haber.sol.org.tr/…sizde-haysiyet-olsa-118308

  • her şeyi anladım da okulda ön sıraya oturan niye kıro oluyor onu çözemedim. derslerle ilgilenen insanlara çalışkan ya da uzağı iyi göremeyen insanlara miyop deniyor, kıro değil.

    derslerde ön sıraya oturan kızlara kıro diyenlere de cahil, laf olsun diye konuşan insan deniyor mesela.

  • bir dokunusla polati bayiltan paladin kilikli arkadaslarin cirit attigi dizi. meger polatin sah damari nahiyesinde on off dugmesi varmis. ama polati direk on off dugmesinden kapamasi ii olmadi kanaatimce. canpolat gecen bolumde otel odasinda uyaninca niye bes dakka tavana bos bos bakti simdi anladik, meger scandisk yapiyormus.

  • bu aralar ahmet hakan'la tartışan her dönemin yazarı varlık.

    ahmet hakan (11 mayıs)
    "dünya ne sana ne de bana kalmaz.
    sultan süleyman'a kalmadı.
    kenan evren'e kalmadı.
    sana da kalmaz.
    ona da kalmaz.
    böyle hiçbir kitap yazmaz.
    ne diyelim?
    barlasların başı sağ olsun."

    mehmet barlas (12 mayıs)
    "rahmetli erbakan'ın karşısında süt dökmüş kedi gibi beyaz çorapları ile otururken biraz sonra aydın doğan'ın sofrasında şarap servisi yapmayı sınıf atlamak zanneden dalaksız mürtediler, yine kaşınıyorlar. neticede bu gibilerin sonunun önce sözcü'ye gönderilmek ve sonra da aydın doğan'la davalaşmak olduğunu biliyoruz. bu sonu bekleyin, görürsünüz."

    ahmet hakan (14 mayıs)
    "seni cenazede neden göremedik mehmet?
    kenan evren ölünce, kenan evren'in en yakın arkadaşı mehmet barlas'a "başın sağ olsun" dedim. o da bana cevap verdi:
    "beyaz çorap, erbakan, nişantaşı, sınıf atlama, kafe falan..."
    zaten mehmet barlas'a ne zaman "sen kenan evren'in arkadaşı değil miydin, evinde ağırlamadın mı, millet zindanlarda çürürken sen kenan evren'le kah kah kih kih mavra çevirmiyor muydun" diye sorsam... aynı cevabı veriyor:
    "beyaz çorap, erbakan, nişantaşı, sınıf atlama, kafe falan..."
    sen bırak bunları da cevap ver:
    neden arkadaşının cenazesine gitmedin?
    muteber bir devlet başkanı iken evinde ağırlamakla hava attığın şahıs, itibarı kalmamış bir halde ölünce... neden sırtını çevirip kaçtın?
    hiçbir soruma doğru dürüst cevap vermiyorsun.
    bugünün muteberlerine de yarın öbür gün aynı muameleyi yapmayacağının bir garantisi var mı, bari bu soruma cevap ver."

  • ilkokul 3. sınıfta okuyan yeğenimin bugün bana yönelttiği soru.

    diyalog aynen şöyle;
    - dayı, öğretmen ödev verdi. sana soru sorabilir miyim?
    + tamam sor bakalım.
    - 15 temmuz gecesi neredeydin?
    + bu nasıl soru lan? bunu mu merak ettin?
    - hayır. öğretmen istedi.
    + öğretmen sizden 15 temmuz gecesi nerede olduğumuzu mu öğrenmenizi istedi?
    - evet ama zaten kitapta yazıyor. o soruları cevaplamamızı istedi.

    görsel
    görsel

    bence milli eğitim bakanlığı, tarih dersini müfredattan kaldırsın. "15 temmuz" adında bir ders koysun. ya da türkiye tarihini 15 temmuz'dan başlatıp anlatsınlar.

    edit: lazor'un dikkati sayesinde kitap kapağındaki okulun adının da 15 temmuz şehitleri ilkokulu olduğunu öğrendim.