hesabın var mı? giriş yap

  • 17 agustos'tan iki gün sonra dışişleri bakanlığının çağrısı ile atatürk havalimanına gitmiştim. sıra numarasına göre yurtdışından gelen yardım ekiplerinin yanına ingilizce bilen bir türk verip gönderiyorlardı. doctors without borders isimli kuruluştan bir doktor ekibi, tüm ameliyat malzemeleri ile gelmişlerdi. yunanlı 2 cerrah. bir iett otobüsü içinde tüm malzemeleri ile birlikte yalova'ya gitmemiz söylendi. akşam saatlerinde yalova'ya vardık. enkaz enkaz dolaştık, yardıma ihtiyacı olan bir yer aradık. sonunda bağımsız bir afet merkezi bulduk ve oraya gittik. bize bir yer gösterin yardım edelim dedik. "burada yeterince türk doktor var, yabancıya gerek yok" cevabını aldık her gittiğimiz yerden. 24 saat boyunca tüm yalova'da iett otobüsümüzle dolaştık amabir çok enkaz olmasına rağmen yardımımızı isteyen tek bir kişi dahi bulamadık. hepsi türk hekimlerine emanet edin bizi dedi. yunan doktorlar da bir süre sonra heveslerini yitirdiler ve iett şoforumuz ile kendilerini atatürk hava limanına geri bıraktık. organizasyonsuzluk, güvensizlik ve milliyetçilikten hoşlanmadığımı hatırlatan gün.

  • bisiklete binmeyen birisi olarak hiç görmediğim elitistlik. olm siz ne yiyip içiyorsunuz ya nereden kaynaklanıyor bu kadar eziklik? yeminle merakımdan soruyorum laf sokmak için değil.

    adam bisiklete biniyor amk. bi sik let. hatta mal sürücüler yüzünden ölüm tehlikesi falan da atlatıyor. adam gelmiş elitistlik diyor ya.

  • kendi ülkesinde cezası idam olan bir şeyden tutuklanan prens...

    iade edilirse idam edilmesi gerekir şeriat kanunları gereğince, lübnan hükümeti bir prensi hapiste tutup siyasi skandal yaşamak istemez, muhtemelen iade edecekler, suudiler de prensi idam edemeyecekleri için üstünü kapatacaklar...

    ağrı kesici yüzünden idam edilmiş türk tır şoförü vardı eskiden, ilaç türkiye'de reçete ile satılan, arabistan'da ise yasaklı bir ilaçmış, adamın kafasını kesmişlerdi...

    o kadar allah'ın emrini yerine getirmeye meraklılarsa prensin de kelle gitsin diyorum, çifte standart olmasın yani...

  • victor hugo benim şu halimi görseydi sefiller yerine buna da şükür adlı bir roman yazardı.

  • "sahte facebook kız profili açtım kendime, 44 numara toynak gibi ayağımın resmini koydum... 5 mal gelip beğenmiş resmi. şimdi anlıyo musunuz kızların neden bu kadar şımardığını?"

  • (bkz: #88804637)

    buradaki meriç tanımı eksik.

    sanılıyor ki meriçlik olarak kabaca tabir edilen şey sadece ilişkisi olmayan erkeklere has bir durum, sevgilisi ya da eşi olan erkek için geçerli değil. erdem sinyalleyen bireylerden çokça "taş gibi sevgilim var lan burada meriçlik yapmaya ihtiyacım yok" tepkisi geliyor.

    halbuki, meriçlik - temelde "nice guy syndrome" olarak tanımlanan bir hastalığın alt türüdür. buradaki temel ayırıcı, bu hastalıktan muzdarip kişilerin hayattaki istek ve ihtiyaçlarını gidermek için "gizli anlaşmalar" ile hareket etmesidir.

    "ben senin istediğin şeyi yapayım, sen de beni sev"
    "ben senin duymak istediğini söyleyeyim, sen de beni sev"
    "ben senin ihtiyaç duyduğun şeyi sağlayayım, sen de benim ihtiyaç duyduğum şeyi bana ver, yani beni sev"
    "ben seni kötülüklerden koruyayım, sen de beni sev".

    ancak bu anlaşmaların gizli olması, karşı tarafa şartlar ve yükümlülüklerin beyan edilmesini bırak ima bile edilmemesi sebebiyle nadiren beklentinin karşılanması sebebiyle meriç/nice guy'lar sürekli artan bir kızgınlık ve hayal kırıklığı ile yaşarlar.

    işin kötüsü, tuttukları yolun yanlış olduğunu düşünmedikleri için, yaptıkları şeyin derecesini artırma yoluna giderler. tıpkı "kötü not aldığım derse daha çok çalışmam lazım demek ki" mantığıyla "ayşe için yaptığım x y z yetmiyorsa o halde ben üstüne a b c şeylerini de eklemem lazım" diye düşünüp gizli anlaşmalarında kendilerine düştüğünü hayal ettikleri şeyleri daha büyük bir şevkle yaparlar.

    elbette karşılığında beklentileri de aynı orantıyla büyür.

    ilişki içerisinde bulunan erkek bile gizli anlaşmalarla hareket ettiği için esasen istediği gibi bir ilişki içerisinde kendini neredeyse asla bulamaz. zira istediği ve ihtiyacı olan şeyler konusunda muğlak bile olmadığı, doğrudan gizleme yoluna gittiği için, karşısındakinin bu istekleri karşılamaya niyetinin olup olmadığı, niyeti geçtim buna yeterliliği olup olmadığını bile anlaması imkansızlaşır.

    sen karşındaki insandan beklentilerini, bir ilişkiden isteklerini, ihtiyaçlarını net bir şekilde ortaya koyma, şartlar senin istediğin şekilde gelişmediği zaman bunu açık bir şekilde ele alma, onun yerine kendi kafandan "ben bunu yaparsam böyle karşılık görürüm, böyle olursam şöyle karşılık görürüm" gibi gizli anlaşmalar yarat, sonra karşı taraf bunlara uymadığı zaman mevzu patlasın.

    kuvvetle inandığım tahminim şudur ki erkeğin şiddete meylettiği durumların %99unun arkasında bu türden bir hayalkırıklığı ile sonuçlanmış gizli anlaşma modeli yatıyor.

    meriçlerin problemi tam olarak budur. gizli anlaşma ile isteklerini elde etme çabası. isteklerinin açıkça dile getirilmesi ve bunun kaçınılmaz neticesi olarak bazen reddedilmesi ile yüzleşmek istememek, reddedilmek yerine gizli anlaşmalarla ilişkilerini yürütmeye çalışmak.

    halbuki net olsa, açık olsa çok daha rahat edecek ve sinsi hareketlere ihtiyacı kalmayacak. ihtiyaçlarını kendine itiraf edemediği için, bu ihtiyaçları karşılama yetisi olan insanlarla birliktelik kurma gibi bir sonraki adıma geçemeyen meriç kardeşimiz hayatı boyunca torun torba sahibi de olsa, mutsuz bir şekilde yaşayıp gitmeye malesef mahkum.

  • 95 yaşında, üç kaburgası kırılmış, vücudunda kanser sıçramamış yer kalmamamış erkeğin buna rağmen "paran pulun var mı, keyfin yerinde mi oğlum, gel bi çay içelim de anlat" dediği andır. işte o erkekten güzel erkek, o adamdan güzel adam yoktur.

  • üretim sürecinde kullanılan faktörlerin bazılarının sürekli arttırımıyla saadet olmayacağını zamanla arttırılan o faktörün marjinal faydasının azalacağını ve negatife bile dönebileceğini anlatan kanun.