hesabın var mı? giriş yap

  • okur-yazar oranının %5'lerden %95'lere çıkması,

    1925 - ankara hukuk fakültesi'nin kurulması

    1928 - hıfzısıhha müessesesi'nin kurulması

    1932 - türk dil kurumu'nun kurulması

    1935 - maden tetkik arama enstitüsü'nün kurulması

    yüksek ziraat enstitüsü, devlet istatistik enstitüsü, halkevleri, türk kuşu gibi bilim öğreten kurumların kurulması... saymakla da bitmez.

    en çarpıcı olanı ise, 1936 yılında ilk türk uçağının imali için araştırma geliştirme çalışmalarının başlatılıp, 1940 yılında ilk türk uçağının imal edilmesinden sonra, atatürk'ün ölümünün ardından 1950'de uçak fabrikasının adnan menderes tarafından amerikadan alınan maddi destek karşılığında kapatılması.

    bu kez kendi ayağına sıktın sıtark.

  • firefox kullanıcıları için hiç de şaşırtıcı olmayan durum.

    firefox'u da kapattıktan sonra bi 30-45 saniye daha kaynakları sömürmeye devam eder. hatta, "ulan artık bitmiştir" diyerek yeniden açmak istediğinizde "dur bakalım, firefox hala çalışıyor" diye uyarır sizi.

  • şu anda bizim evde var ve yaklaşık 8 saattir eve gitmeyi bekliyorum. öyle bir şey. yüz tane bile yerim. çerez niyetine. en sevdiğim koruk suyu ile yapılanı. karar verdim 35 tane yiyeceğim. 40 tane de olur. böyle ezilmiş gibi oluyor ya onları daha çok seviyorum. böyle ezik gibi. ince yani biraz. iyi ki doğmuşum bence, yoksa bunu nasıl yerdim ki. doğmasam midem bile olmazdı, midem olmasa yemek yiyemezdim. ağzım bile var. çok şanslıyım. iyi ki de antepli olmuşum işte. aferin babama. gidip tebrik edeceğim ama önce dolmaları yiyeyim. yolda başıma bir şey gelmese bari. kaza filan geçirsek iyileşene kadar dolmalar bozulur çok saçma olur. neyse anneme derim hastaneye getirir. gene de yerim yani. ok sorun yok.
    bizim evde dolma var yıhyıh. istesem hepsini yerim ve istiyorum. güzel şeyler sona bırakılmaz. hemen yenir. çünkü ölebiliriz.

  • bir yorgunluk vardi uzerimde. arka arkaya bir kac gun surunce, "doktora gideyim" dedim kendime, "bu yogun tempoda bu sekilde dayanmak zor". bir hafta kadar oyalandim, ve sonra, bir gun girdim o lanet pahali hastaneye..

    bir kac test yaptirdi doktor, sonra bir kac tane daha. ben "kimbilir ne bulacaklar?" diye dusunuyordum. ama daha cok, bir sonraki hafta yapacagim yurtdisi seyahatteydi aklim. zaten yorgundum, 5 gun toplanti, sonra geri donus, ve bir sonraki seyahat.

    geldi doktor, elinde bir dosyayla, ben kapinin onunde, "buyrun" dedi, "konusalim".

    sonrasi biraz bulanik. "soyleyebilirsiniz" diye cevap verdigimi hatirliyorum, "aileniz gelene kadar bekleyelim" dediginde. bir de "pankreas kanseri" dedigini. cok dinlemedim anlattiklarini, biraz da kacarcasina disari attim kendimi.

    tanidigim bir hastalik degildi, ama okumustum daha once neler yapabildigini, ne kadar hizli etkiledigini. ailem sehir disindaydi, kardesim yurtdisinda.. kimseyi arayamazdim, aramak istedigime de emin degildim zaten. 4 gun evden hic cikmadim, televizyon acmadan, kitap okumadan, muzik dinlemeden, sadece camdan disari bakarak gecen 4 gun. isyerinden ariyorlardi, acmiyordum. (kovmus zaten patron beni, 3 gunun sonunda). ne yapacagimi bilmezce yurudugum 3-4 gun geldi sonra. butun gun, yavas bir tempoyla yuruyup, eve sizacak kadar yorgun dondugum gunler.. baska turlu uyuyamiyordum cunku.

    sonra ne mi oldu? bir gun yururken, bir hastane gordum yolda, "ne yapabilirim?" diye sormak icin girdim, doktor soruyu yonelttigim anda "kocaman kanli canli adamsin sen, nasil olur, olmaz boyle sey" dedi, yeni testler, ve sonunda ortaya cikan bir enzim problemi. 3 ay hap kullandim, gecti. yilda bir kontrol dediler, onu bile yapmadim.

    tanim mi lazim? vereyim: doktor dovduren hastalik

  • benim kuzenler evlenmeye başladığında ben bacak kadar çocuktum. onun için hayatımda hiç ''olm kuzenle yarıldık gülmekten'', ''yine geçen yaz kuzenle...'' gibi hikayelerim olmadı, ağzımı yaydıra yaydıra ''kanka vuar yaa kuzeen bana bir karıa yuapmışş...'' gibisinden cümleler kuramadım. benim akranım iki tane kuzenim varsa da, bir tanesi müslüm gürses konserinde üstünü başını yırtıp kendini jiletleyen bir tip. diğeri de, denizli'de yaşayan kendi halinde, eline yareni versen ''gavurmalaa geynesın e-heyyy'' diye çalar, vermezsen ''nerde acep benim yarenim gaari'' demez, öyle mazbut gocıman bir çocuktur. yani öyle kuzenle ortamlara akalım gibi bir durumum olmadı hiç.

    tabi bu evlenen kuzenlerin ilk geceden itibaren icraata geçmesi ile bizim hanede elektrik, su, telefon faturasının yanına sabit gider kalemi olarak küçük altın da eklenmeye başladı ki, artık babam ''söyle yeğenlerine kunnamasınlar artık! şerefsizim boşarım seni'' diyerek annemi tehdit etmeye başlamış hale gelmişti. e haliyle annem de yeğenlerine gidip ''az düzüşün enişteniz kızıyor bak'' diyemediği için bunlar çılgınca üremeye devam etti. misal bayramlarda bizim antre lc waikiki nin ayakkabı reyonu gibi olurdu, her aile ferdi sırtına dört tane çocuk alma ile mükellefti.

    zaman ilerleyip geneli mütaasıp bir hayat süren kuzenlerimin çocukları büyüdükçe interneti kullanmaya başladı ve sülalenin batıya bakan ender yüzlerinden birisi olarak beni pek bi sevdikleri için internet faaliyetlerine beni de ortak etmeye başladılar. her gün facebook'tan onlarca arkadaş ekleme talebi geliyor, ben liseden berru'dur, eski işyerinden nihan'dır heyecanı ile açtıkça; safinaz ablamın 2 ve 4, ömer abimin 1 ve 3 numaralı çocuklarını arkadaş listeme ekleyip kendi içimde klanımı kurmaya başlıyorum. bazen bakıyorum bizim sabinin arkadaş durumu ne diye, listesinde 35 tane arkadaşı görünüyorsa bunların 22 tanesi mutual friend yani yaşları 13 ila 18 arasında değişen diğer yeğenler.

    ulan bir bakıyorum içinde onlarca şirinlerin olduğu fotoğrafta şirin baba olmuşum. bir bakıyorum leğenin içine yerleştirilmiş bebeklerin en çirkini olmuşum. profilime giriyorum bir bakmışım jelibonlar sıraya dizilmiş, ben en öndeki mor ayıcık. düşünmüyor da eşşoleşşekler ''-bu adamın yaşındayken babamızın dört tane bebesi vardı, ne hakkımız var bu herifi bekar kaldı diye maymun etmeye?'' diye. birisi görecek de rezil olacam diye günde yirmi kere sayfamı kontrol ediyorum yeminlen.

    kaç kere tehdit ettim sıpaları yine de beni çok sevdiklerini öne sürerek ısrarla yapıyorlar. alın şimdi de fıstık yeşili civciv olmuşum mınısikiim.

  • --- spoiler ---
    temel prensibi nedir?
    --- spoiler ---
    çok basit şekilde prensiplerini anlatmaya çalışacağım. mikrodalga fırın yaklaşık 2,5 ghz frekansta çalışan bir alettir. yani saniyede 2,500,000,000 defa titreşen bir ışığa sahiptir, bu dalganın yaklaşık uzunluğu 12 cm'dir. bu arada frekans ile ilgili temel bilgiler ve insanla etkileşimi üstüne ayrıntılı bilgi için:
    (bkz: frekans/@karanlikruya)

    bu frekans özel bir değerdir ve su, yağ, şeker gibi yalıtkan moleküller tarafından soğurulur. yani mikrodalga ışın bu moleküllerle etkileşime geçetiğinde rezonansa girer. bu titreşim sonunda sürtünmeyle ısı açığa çıkar ve yemeğiniz ısınır.

    --- spoiler ---
    biraz daha detaylı bilgi verelim
    --- spoiler ---
    siz cihazı çalıştırdığınız zaman yüksek voltaj fırın içindeki magnetron'u hareketi geçirerek mikrodalga frekanslarına çevirir. uluşan ışıma, dalga klavuzları yardımıyla hazneye gönderilir. bildiğiniz gibi fırın içinde dönen bir tabla vardır, bunun amacı daha fazla mikrodalga ışından yararlanmaktır. mikrodalganın yansıma ihtimali olan yerlere metal yansıtıcılar koyulur ve yemeğe isabet etmeyenler yansıyarak tekrardan yemeğe ulaştırılır.

    su, şeker, yağ gibi moleküller temelde yalıtkandır ve moleküllerine atomik olarak baktığımızda + ve - kutuplar görürüz, böyle bir yapıyı elektromanyetik bir alana koyduğumuzda kutuplar birbirinden ayrışacaktır ki buna polarizasyon diyoruz. yani bir taraf +, diğer taraf - olacaktır. eğer bunu saniyede 2,500,000,000 defa titreşen dalgalar ile sağlarsanız, haliyle bütün moleküller 1 saniye içinde devamlı yer değiştirmeye çalışır. sonuç olarak sürtünme sebebiyle yemeğiniz ısınır.

    --- spoiler ---
    yemek nasıl ısıtılır?
    --- spoiler ---
    mikrodalga fırınlarda genelde minimum'dan maksimuma değişen ayarlar olur, siz bu ayarları arttırdığınızda uygulanan elektromanyetik dalganın sıklığını arttırmış olursunuz. örneğin düşük modda 1 dakikada 2 defa 2,5ghz verirken, yüksek modda 60 defa verirsiniz yani kesintisiz olarak döngü tekrarlanır. (değerleri anlaşılması için verdim, gerçek değerler değildir.).

    mikrodalga yemeğin içindeki molekülleri ısıttığı için genelde içi sıcak, dışı pişmemiş olabilir, oysa ki normal bir fırında ısı kondüksiyon yardımıyla yemeğe ulaşır, bu sebeple dıştan içe doğru pişme gerçekleşir.

    yalnız bir şeye dikkat: mikrodalganın bulunduğu frekans, x-ışınları gibi yüksek sızma özelliğine sahip değildir, çünkü dalga boyu çok büyüktür. bu sebeple ancak belli bir derinliğe sızabilir. yani çok derin tabakalarda yemek ısıtmak zordur. bu arada
    (bkz: morötesi/@karanlikruya)

    ilgili frekans suyu hedef aldığı için yemeğinizden yüksek oranda su buharlaşacağını da unutmamanız gerekir ve tabii ki ilgili molekülün ısı kapasitesine göre yemeğinizin ısınma hızı değişecektir. yüksek spesifik ısı kapasitesine sahip yemek haliyle daha zor ısınacaktır. örneğin: çorba ısıtmak, et ısıtmaktan daha fazla zaman alır. hatta şöyle ilginç bir çalışma yapıp, bazı moleküllerin spesifik ısı kapasitesi değerlerini bulmuşlarreferans.

    --- spoiler ---
    neden mikrodalga fırın için metaller parlar?
    --- spoiler ---
    metaller temel olarak iletkendir ve yalıtkanlardan farklı olarak serbest hareket edebilen elektronlara sahiptirler. mikrodalga geldiğinde üstte anlatıldığı gibi moleküllerde polarizasyon yaratamaz, sadece serbest elektronlarla etkileşime geçer ve belli bölgelerde biriktirir. geri kalan dalga ise metal üstünen yansır ve yine geri döner. bir süre bu ışının etkisinde kalan metalde elektronlar özellikle ince-keskin uçlarda toplanır ve aniden fırına ait metal hedefe atlama yapabilir. buna "ark" diyoruz ve "parlama" olarak görüyoruz. yüksek enerji taşıyan bu atlama da fırına zarar verir.

    kaynaklar:
    https://www.explainthatstuff.com/…crowaveovens.html
    http://tera.yonsei.ac.kr/…t/microwaveoven_team1.pdf
    https://theappliancesreviews.com/…rating-principle/
    https://www.thekitchn.com/…-in-the-microwave-226064

  • benim evdeki zengin pici için zaten her gün dünya kedi günü (deliye her gün bayram). bu günü dışarıdaki fakir kedilerle kutlamak istiyorum. ver viskası dayı, aksın sütler, burası feline meyhanesi.