hesabın var mı? giriş yap

  • yuva kurmayı başarmak ne yahu? bir başarı mi evlenmek sizin için? aksine ben bekar ve yalnız yaşayan insanların hayatla başa çıkmak açısından daha başarılı olduklarını düşünüyorum.

    edit: oha. daha önce hiç 176 kişi beğenmemişti yazdıklarımı. vay anasını be.

    edit 2: günaydın. arkadaşlar napiyosunuz? 473 kişi olmuş. neyse hastaydım. birazcık sevindim. hehehe. artık nasıl garibansam; beğeni sayısına seviniyorum.

  • dün gece sinemada izleme fırsatım oldu. öncelikle söylemem gereken şey julie'in son derece bencil bir karakter olması. hayattan beklentiler belirli süreç ve şartlarda değişebilir, bunu julie'nin okuduğu bölümler arasında yaşadığı geçişler ve ulaştığı nihai sonuçta görebiliyoruz. buraya kadar sıkıntı yok ama birlikte olduğu insanlara karşı son derece bencil bir yaklaşım sergilemesi beni açmadı. filmin ilk bölümü bir woody allen filmi açılışı gibiydi, bu yönü hoşuma gitti.

    --- spoiler ---
    kendime en yakın bulduğum karakter aksel'den devam edelim. aksel, julie'e daha birlikte oldukları gecenin sabahında, aralarındaki yaş farkından hayattan beklenti ve çizilecek rota farklarından bahsederek bu olayın hiç ilişkiye dönmemesi gerektiğini açık bir şekilde ifade etti. ancak julie bu tavra aşık oldu ve aksel ile birlikte yaşamaya başladı. entellektüel anlamda kendisinden daha üst bir konumda ifade edilen aksel'in beraberinde son derece cinsiyetçi bir çizgi roman karakterine hayat vermesi oldukça güzel bir tezat. nitekim aksel ile çeşitli ortamlarda, eğitim ve iş hayatı sebebiyle ezilmeye başlayan julie, nihayetinde kendisi ile benzer bir mesleğe sahip eivind ile aksel'i aldattı ancak bu ilişkisine devam etmesine engel olmadı. taki eivind ile tekrar karşılaşına kadar, aksel'in düzenli bir hayat arzusuna sahip olması çocuk beklentisi ve aralarındaki yaş farkını (hayattan beklenti) öne sürerek aksel'i terk etti. işte bu süreçte alınan tüm kararlar bencilceydi çünkü aksel daha ilişkiye başlamadan kaygılarını açık bir şekilde julie'e ifade etmişti?

    beni en çok etkileyen kısım artık ölüme hızlı adımlar ile ilerleyen kanser hastası aksel'in julie ile hastane bahçesinde yaptığı konuşmaydı: ''ben eserlerim ile yaşamak istemiyorum, evimde yaşamak istiyorum... seninle'' yine objeler üzerinden hayatı anlamlandırma diyalogları muhteşemdi. ancak ölüm bilinci karşısında her şeyin anlamını yitirmesi ve tek gerçeğin hayata devam edebilme arzusu olması son derece iç karartıcı.
    julie bencilliğini yine burada gösterdi ve her çocuk istediği zaman reddettiği aksel'e hamile olduğunu söyledi. aksel, yaşamının son dönemecinde olsa bile yine son derece ılımlı ve yapıcı bir yaklaşım sergiledi.
    julie her zaman bir kaçış arıyor gibi geldi bana hiçbir zaman bir işi tamamlamayıp bununla ilgili konuşulmasından da zerre haz etmeyen.

    son olarak eivind'in çöpte julie'nin kaleme aldığı bir metni bulup onu övmesi sonrası yaşanan diyalog son derece ilginçti. kendi çapında olumlu değerlendirmeler yapan eivind'e, julie'nin yaklaşımı hayatında en son hangi kitabı okudun? birden okumaya merak mı sardın? ve sen benim kişisel çöpümü nasıl karıştırsın minvalinde söylemler oldu. ve sonucunda eivind'in garsonluk yapmasına gönderme yaparak onu aşağıladı. benzer bir karşılaştırma için julie, aksel ile birlikteyken bir metin kaleme aldığında ilk iş aksel'e okutarak ondan onay aldıktan sonra çevresine gönderme yolunu seçmesiydi.
    işte burada julie'nin yaklaşımı iki yüzlülük içeriyor çünkü aksel'i entelektüel olarak üstün görürken aksel'in çevresini oluşturan benzer entelektüel seviyeye sahip arkadaşlarının kendisine hayat ve işi hakkında sorular sormasından son derece rahatsızdı. kitapçıda çalışırkan aksel tarafından bir kere bile eleştirilmeyen hatta her giriştiği işte desteklenen bir julie var karşımızda. ancak kendisinden aşağı gördüğü, yazısını okutmaya bile layık görmediği eivind'i icra ettiği meslek ve entellektüel seviyesi üzerinden kolaysa yargılayıp eleştirebiliyor.
    --- spoiler ---

    nihayetinde fotoğraf sanatçısı olan julie'nin hayatında ne kendisine fazlasıyla değer veren o onunla bir gelecek planlayan entellektüel aksel, ne de entellektüel anlamda kendini geliştirememiş bir garson olan eivind vardır. tabi burada asıl öznemiz julie ama ben yukarıda ifade ettiğim üzere onun yaşadığı dönüşüm ve vardığı yerden çok bu süreç boyunca insanlara yaklaşımına takıldım.

    7/10

  • bana mı öyle geliyor bilmiyorum ama sanki müşteri temsilcisi veya satış elemanı değilse, yani üstününastı konumda bulunmuyorsa, iletişime geçtiğimiz her tip medeni cesaretten yoksun, devamlı kompleksli bir şekilde ters yapmasıdır.

    - ne yani kardeş biz godoş muyuz?

    - anlamadım kardeş, yani sen dinsiz misin tövbe haşa?!

    sürekli terslemeler. birader kafan basmıyor herhalde; sana kaç defa anlatacağız vs... bu ve buna benzer laflar. canımı sıkmasınlar bilmemne. trafikte de böyle mesela. yol boyu herkes yayalara ve birbirine sövüyor. gündelik yaşam sürekli restleşmeyle devam ediyor. herkes sinir küpü. herkes kompleksli. nasıl konuşuyon sen birader... yalnız erkekler de böyle değil. sürekli aşağılamalar; kalk oradan sen; çekil kenara; ben yapacağımı bilirim...

    her şey diken üstünde anlayacağınız.

  • bir sonraki boş metrobüs için bekleyen ön sıranın kurduğu barajı, real madridler barcelonalar kuramadı.

  • flört etmekten yorulduk çünkü. yeni insan tanımaktan, sürekli sil baştan kendimizi tanıtmaktan sıkıldık. aynı anda birden çok flörtümüz olmasından dolayı kafamız karıştı. flörtümüzün de flörtleriyle yarışmaktan, 4-5 kişi arasından sıyrılmaya çalışmaktan usandık.
    naçizane bir ricam olacak: eskisi gibi benimle çıkar mısınlı döneme mi dönsek acaba?

  • kayserili dede artık ölüm döşeğindedir, tüm ailesi yanındadır ve olay gelişir;

    + oğlum burda mı?
    - burdayım baba.
    + karım burda mı?
    - burdayım hayatım.
    + torunum burda mı?
    - burdayım dede.
    + hepiniz burdasınız, dükkana kim bakıyo lan !?!?