hesabın var mı? giriş yap

  • neden bu kadar pahali? sorusuna verilecek bazi cevaplari olunan muthis oyuncak. bilirsiniz ki her lego parcasi bir digerine tam oturur ve oturdugunu bir ses(cit) veya hissiyat ile kullanicisina belirtir. ayrica legonun hicbir parcasinda baski sonrasi olusan ekstra plastik parcalarini gormezsiniz. ancak kutusunu acinca cebinizden cikan onca paranin kokusu, sol gozunuzden birkac damla yas olarak dokebilir. lego user experience mevzusunu uzun zaman once akil etmis ve kullanicilarindan bok gibi para almakta.
    ayrica herkes gormustur, her legonun altinda (yamulmuyorsam 3 haneli) bir kod yazar. bu kod o lego parcasinin ve modelinin yapildigi makinenin kodudur. bu kod, eger legolarinizdan bir tanesi tam oturmuyorsa ve sikayetci olursaniz, lego muhendisleri ilgili makineyle ilgili ince ayar yapabilsin diye vardir.
    megablok isimli son zamanlarda turemis bir rakibi de vardir. lego bu markaya dunya capinda davalar acmis, kimse benim trademarkimi satamaz falan diye. ancak kimse tarafindan sallanmayinca, olayin icine konsept katarak rakibinin onune gecme yoluna gitmis. son yillarda coklasan lego konseptlerinin cikis kaynagi da budur. lego bu anlasmalarda cok para harcamis olsa da, o artik bir bloklardan sekil yap markasi degil, bir hikaye anlatma araci.
    kaynak; gotum.

    seneler sonra gelen edit: smokinli ornitorenk'e gore, her legonun altindaki 3 haneli kod, makinenin degil plastik enjeksiyon kalibina ait kodmus.

  • muhalefet olmayabilirsin anlarım.
    tamamen tarafsız olabilirsin onu da anlarım.
    ancak; bu bal tutan parmağını yalar ya da böyle gelmiş böyle gider edebiyatı yapan insanlardan tiksiniyorum. sizin gibi "sessiz" kalmayı seçen insanlar da bugünkü türkiye'nin durumunda pay sahibiler. etliye sütlüye karışmayayım burdan da fakir edebiyatı yapayım diyorsan; yapma!

  • t: ankara'ya film çekmek için gelmiş turist.
    h: harun.

    t: bu şehre geldiğime geleceğime pişman ettiniz beni ya!
    h: e gelmeseydin keşke. niye geldin ankara'ya? gitseydin istanbul'da çekseydin filmini.
    t: daha da ankaraya asla gelmem ben!
    h: gelme! zaten ankaranın da çok sikindeydi ha. nolur gel. sen ne filmi çekiyon oğlum?
    t: taşrada hayatın monotonluğu.
    h: sen ankara'ya taşra mı diyon la! taşra mı diyon sen ankara'ya? oğlum burası başkent başkent. eskiden burda deniz varmış!*

  • gömleğinin son düğmesini kapatarak kendini hipster zannerken müezzine benzeyen arkadaşların kadınlara verdiği bir takım tavsiyeler.

  • taşak oğlanı olmaktan sıkılmıyorlar bir türlü.

    -> cübbeli ahmet hoca, demba ba'ya yüklendi: ''attıklarına kılıyorsun tamam da, kaçırdıklarının kazası ne olacak?''

    zaytung.

  • kediler için ticari formda hazırlanmış kuru mamalar bulunduğu kedi sahibi olan herkese malumdur. kedimizi bunlarla beslemenin sağlıklı olup olmadığı konusunda bir münazara yıllardır sürüp gitmektedir. şahsi kanaatim her iki yönde öne sürülen görüşlerde de doğruluk payı bulunabildiğidir. kısaca özetlemek gerekirse:
    kuru mamalar:
    - bozulma bayatlama riski en az olan besinler olduğundan hızlı tempolu bir hayat yaşayanlar için kedilerine aynı dozda ve dengede besin sağlamak için en iyi kaynaktırlar.
    - kedisine evde mama hazırlayabilecek kadar zaman ayırabilecek durumda olanların bile bizzat hazırladıkları mamaların aynı oranlarda dengeli bir reçeteyi sürekli tutturabileceklerine dair kuşkuları varsa (ki ben böyleyim) yine kuru mama vermekte fayda söz konusudur. işte tam bu noktada yapılacak birkeç saptama mevcut:
    1) kedime asla süpermarket rafından alınacak mamaları vermiyorum. burada besin değerleri konusunda kuşkularım olduğu kadar besinin kaynağı konusunda da kuşkularım var. bir çok ucuz kuru mama örneğin "chicken byproducts" gibi aldatıcı tabirlerle kaynağı tavuk olsa da tavuğun eti ve hatta derisi dışında kalan kısımlarından üretiliyor.
    2) bunun yerine her zaman veteriner tavsiyesine uyarak mama veriyorum.
    3) yine de her kedi sahibine, kedisine verdiği mamaların paketlerini dikkatle okumasını, anlamını tam bulamadığı muğlak tabirler içeren mamalara rağbet etmemesini tavsiye etmek gerekiyor.
    4) kedime asla konserve mama vermiyorum. (özel hazırlanmış tıbbi amaçlı ıslak mamalar zorunlu olmadıkça). bunun yerine ödül vermek istediğimde kendim hazırladığım bir tabağı tercih ediyorum.
    5) kuru mama derken kediye özel mamalardan bahsediyoruz. köpek maması kedi için çok yetersiz bir besin kaynağı oluşturur. evcil köpek, bir etobur olan kedinin aksine bir omnivordur (hepobur) bu nedenle kedinizin protein gereksinimi bir köpeğinkinin kat be kat üzerindedir. bunun sebebi her iki canlının karaciğerlerinde proteinlerin parçalanma hızındaki farklılıktandır. aynı sebeple vejetaryen olan bazı kedi sahiplerinin vejetaryen kedi diyeti
    uygulama çabaları bence bir tür çılgınlık. kediler 22 çeşit amino aside gereksinim duyarlar ve bunların yarısı kendi bünyelerinde sentezlenebilir. arginine, histidine, isoleucine, leucine, lysine, methionine, phenylalanine, threonine, tryptophan, valine, taurine gibi çok gerekli olan amino asitleri kedinin ancak besin yoluyla elde etmesi mümkün olur.
    6) özellikle evde beslenen kediler için obezite bir sorun teşkil edebilir. bu nedenle verilen besinin miktarı da dikkatle kontrol edilmelidir. ister ödül mahiyetinde zaman zaman, ister sürekli olsun kedi için mama hazırlaken dikkat edilmesi gereken hususlar da şöyle sıralanabilir:
    1) öncelikle kedimizi onun tercih önceliklerine bakarak beslemek doğru bir karar değildir. aynı biz insanlar gibi kediler de lezzet duyguları ile sağlıklı besin seçenekleri arasında birebir korelasyon bulunmayan canlılar olduklarından koku ve tad önceliği ile seçilmiş bir menüyle beslendiklerinde sağlıklarına ciddi bir tehdit ortaya çıkacaktır.
    2) mamaya koymayı düşündüğümüz her türlü maddeyi kedi bünyesine zararlı olabilme kıstasıyla değerlendirmekte fayda var. çikolata, alkol, soğan öncelikle kaçınılması gereken kediler için zararlı olabilecek gıdalar. ancak şimdi sayacaklarım birçokları için kedi besini olarak rağbet gören gıdalardan:
    a) süt. evet özellikle inek sütü içerdiği yoğun laktoz ve yağ oranıyla tek başına (ya da ekmek doğrayarak) asla kedi mamasına dönüştürülemeyecek bir gıdadır. kedi mamasına az miktarda süt katılabilirse de hiç olmaması bence daha iyi.
    b) çiğ balık: thiaminase adı verilen ve tüm balıklarda bulunan ve pişirildiğinde kaybolan bir enzim, vitamin b-1 (thiamin)'i bağlayıcı etki yaparak kedinin beyin fonksiyonlarına zarar verecek etkiler doğurabilir. elbette arada sırada bir iki sardalyanın kimseye zararı olmaz. ama uzman görüşü evcil kedinin (felis silvestris catus) hiç bir vahşi akrabasının sürekli balıkla beslenmediğine işaret ederek ne kadar istekli olursa olsun balığın kedi için sürekli bir menü oluşturmasının doğal ve sağlıklı olamayacağını vurguluyor.

    benzer biçimde ton balığı konservesi de kedi için ne kadar sevse de sürekli besin kaynağı olamaz. ton balığı genellikle doymuş yağ asitleri içeren bitkisel yağların içinde satılır. bunların sonucu olarak kedinin yağ dengesi e vitamini aleyhine bozulabilir. sonuç yellow cat disease veya steatitis denen yağ dokusu hastalığıdır. yanı sıra sürekli ton balığı ile beslenen kedilerde kalsiyum eksikliğine dayalı iskelet dokusu problemleri olasıdır.

    c) ciğ yumurta benzer şekilde avidin adlı enzimi barındırır, bu kedinin vücudunda biotin (b vitamini) bağlayıcı bir etki yapar ve deri ve tüy problemlerine yol açabilir.
    d) çiğ et: bir görüş vahşi kedinin avını çiğ yediğinin ve kedi doğasında pişmiş besin bulunmadığının altını çizse de vahşi doğada bir çok kedinin çiğ besinlerden kaynaklanan sindirim problemlerinden veya çiğ besinlerden geçen parazitlerden dolayı ölmekte olduğuna ilişkin bir önseziyle kedimize pişmiş gıdalar vermekte fayda bulunduğuna inananlardanım. ancak besin değerlerini en minimal ölçüde bozacak bir pişirme biçiminin tercih edilmesi gerekmektedir
    e) sürekli ciğerle kedi beslemek de öncelikle zehirli doza ulaşabilecek a vitamini demek olduğundan kedi için zararlıdır.

    şimdi olması gerekenlere göz atalım:
    1) evde hazırlanacak bir mamada öncelikle hayvansal gıda ön planda olmalıdır. et, tavuk ve diğer kümes hayvanları, pişmiş yumurta,sakatatlar, pişirilmiş balık (özellikle somon) iyi birer protein kaynağıdır. verilen fazla protein atılamaz ise vücutta yağa dolayısıyla enerji kaynağına dönüşecektir. elbette bunun da zararları vardır ancak kedinizi fazla miktarda proteinle beslemenin karaciğer veya böbrek sorunları yaratabileceği sadece bir söylenceden ibarettir. bunun tek istisnası kedinizde protein sentezini etkileyecek bir hastalığı veya böbrek yetmezliği bulunmasıdır. böyle bir durum yoksa verilen besinin proteince zengin olmasından korkmayın. yanı sıra hayvansal yağlar, tavuk derisi de enerji kaynağı olarak sağlıklıdır. hazırlanacak mamaya öncelikle az miktarda havuç , brokoli gibi bitkisel besinlerin katılması bazı gerekli vitamin ve minerallerin sağlanması ve az miktarda lif ihtiyacını karşılaması için iyi olabilir. yemeğe peynir rendelemek de mümkündür.uzmanlar son zamanlarda kelp extrelerinin de köpek ve kedilerde olumlu sonuçlar verdiğini not ediyorlar.

    son olarak bütün bunların sonucunda sağlıklı bir kedi sahibi olmanın temel prensibi onunla sıkı ilişkide olmaktan geçiyor. kedinizi besleyin ve izleyin. olası her türlü olumlu ya da olumsuz gelişmeyi not edin ve bunları veterinerinizle paylaşın.

    http://www.felinefuture.com/nutrition/fish.php
    http://cats.about.com/…catfood/a/reading_labels.htm
    http://cats.about.com/…ndnutrition/f/byproducts.htm
    http://www.xmission.com/~emailbox/cat_treats.htm
    http://www.drsfostersmith.com/…1&acatid=297&aid=547

  • neredeyse tamami, devlet yetkililerinin kullandigi cumlelerin duruma uyarlanmasidir.

    olulerin arkasindan ironi yapilmasini dogru bulmuyorum, ama devletin 18 yasindaki gencleri sokak ortasinda esnafla birlik olup dove dove katlettigi ve valilerin cikip "arkadaslari yapmistir" diye insanlarla dalga gectigi bir ulkede, birilerinin de polis olumleriyle dala gecmesinde sasiracak bir sey yok.

    aslinda kimsenin sasirdigi da yok zaten, bunlar hep klavye milliyetciligi, lafa ola beri gele. cok seviyorsan polisini, halkini, daha fazla kan isteyecegine olumler karsisinda "yeter artik" diye tepki gosterirsin.

  • vardır böyle insanlar. ama benim başıma bundan daha ağırı geldi.

    bir gün aynı ofiste çalıştığım bir kızla iş için beşiktaş'a gittik. arabayı kadıköy'de park edip vapurla geçtik karşıya ve bir saat verip beşiktaş iskelesi'nde buluşmak üzere sözleştik.

    ben saat yaklaşırken başladım beklemeye. sonra saat 5-10 dk geçince aradım bunu ve bana; ayh yoldayım geliyorum, çok sıcak, şöyle oldu, böyle oldu gibi şeyler söyledi. ben de beklemeye devam ettim. 10 dk oldu 20 dk, 20 dk oldu yarım saat... ben bunu tekrar aradım, ne kadar sürer gelmen diye ve yine aynı rahatsız ifade ile 10-15 dk sonra oradayım dedi.

    ben de beklemekten sıkıldığım için barbaros bulvarı'ndaki starbucks'a kadar yürüyeyim hem bir kahve alırım hem de vakit geçer dedim.

    starbucks'a bir girdim ki ne göreyim. bu, masasında bitmiş bir kahve bardağı elinde bir dergi oturuyor. yanına gidip selam verdim sakince.

    beni görünce şeytan çarpmışa döndü ama öyle bir hale geldi ki açıklama bile yapamadı. nedenini bile sormadım çünkü bu kötücüllükte olan insanlara asla "neden" diye sorulmaz.

  • ulan adam hem ülkenin mühendisinin, beyaz yakalısının ev alamadığını dile getiriyor hemde balonun olmadığını söylüyor. savunmak için kafayı çizdiler.

  • - 5 sene sonra kendinizi nerede görüyorsunuz?
    - mezarda..
    - anlayamadım?
    - neyini anlayamadın mına ğoyim, siyanürle altın aramıyo mu bu şirket?

  • koca ülkeyi parasız yatılı yurduna çevirdiler lan. aman burdan kültür savaşı çıksın da laikler kudursun. fakirler gelen zamları unutsun. ne bitmez çilesi varmış lan ülkenin. 20 senedir aynı filmi oynatıp halen bilet satıyorlar.

  • bayılırım.

    öncelikle bir konuda anlaşalım. sinema neden birileriyle gitmek zorunda olduğunuz bir aktivite olsun ki? kim demiş bunu? sinema, ne birileriyle gitmek ne de tek başına gitmek zorunda olunan bir aktivitedir. kimi o şekil sever, kimi bu şekil sever. ben tek başına gitmeyi daha çok severim, etrafımda bıdır bıdır konuşan, hışır hışır paket karıştıran, cart curt fermuar çeken tiplerden de pek hazzetmem. bu konularda tam bir emekli öğretmen huysuzluğundayımdır. dolayısıyla ilk kez seyredeceğim bir filmi, özellikle de sevdiğim bir yönetmenin merakla beklediğim bir filmiyse, tek başına izlemeyi başkalarıyla izlemeye daima tercih ederim.

    yanımda bir şeyler konuşan, anlamadığı yeri soran, dikkatimi dağıtan birini istemem. daha önce izleyip beğendiğim bir filmi yeniden izlemek istersem, o vakit biriyle gitmeyi -özellikle de filmi görmesini istediğim birini- tercih edebilirim.

    hiç tanımadığım şehirlerde tek başıma sinemaya gitmeyi de severim, tanıdığım şehirlerde sinemaya gitmeyi de severim.

    sinemaya gitmeyi severim bir kere. biriyle ya da yalnız, hiç fark etmez.