hesabın var mı? giriş yap

  • kuduz aşısı anadolu kırsalına ulaşmadan önce, kuduz köpek tarafından ısırıldığından şüphelenilen kişiler kilere kilitlenir ya da ağaçlara bağlanırdı. gözetim altında tutulurdu. hastanın delirme süreci başlarsa hastalığı kapan kişi, acı çekmesin diye köylülerce vurulurdu. her köyün böyle birkaç anısı vardır, bu dediğim durum 60-70 sene önce tamamen sonlanmış. yine de kuduz, insanlık tarihinin en korkunç virüsü olabilir. semptomların başlamasından sonra ne yaparsanız yapın, ölüm kaçınılmaz son maalesef. bir şey sizi ısırdıktan sonra derhal en yakın sağlık kuruluşuna koşun, hele ısırık kafaya yakınsa.
    edit: ayrıca bu videoda ölümü kesin bir adamı acı içinde yaşatıp kayıt altına almanın etik olmadığına inanıyorum.

  • yazılımcı bir arkadaştan geliyor;
    "20 sene boyunca bilgisayar kullan, bilgisayarın kurdu ol, koskoca şirketler sana sırf bu yüzden iş versin ama günün birinde annen kalkıp google'a "fatih harbiye bu akşam neden yok" diye yazdırsın. olacak iş değil! yayın günü değişmiş arkadaşlar, pazar günü yayınlanacakmış bundan sonra. "

  • + okan abi kikboks yapıyomuşsun?
    - hee başladık işte öyle..
    + abim aikido daha iyi bence, onu yapardım ben olsam, düşünmedin mi hiç?
    - yok lan onun felsefesi var, uğraşamam!
    + hahaha

  • insanların bir olaya farklı bakabileceğini gösteren düşünce tekniğidir..
    düşünme becerileri gelişimi için de önemli bir düşünme tekniğidir..

    --- spoiler ---

    kant'a göre; düşünme ve tartışma olgularının gelişimi için kritik yaş 15'tir.. insanların olay ve olgulara ne denli farklı bakabileceğini gösteren ve içerisinde empati kurabilmeyi de barındıran tekniktir.. bu sebeple 15 yaşı kritik dönem olarak kabul edebiliriz..

    --- spoiler ---

    çocuklara tartışma kültürünü kazandırmaya çalışırken, baktıkları açıların farklı olabileceğini de gösterirsek, daha nitelikli ve doyurucu ortamlar oluşturmada bir adım atmış oluruz..

    esasında hepimiz dönem dönem olay ve olgulara karamsar, iyimser, objektif ya da yaratıcı bakış açılarıyla bakabiliyoruz.. *** tabi bu bakışımızın biyolojik, psikolojik ve sosyokültürel faktörler de bulunmakta.. aynı olayı çok benzer biçimlerde yaşasak bile olaylar hepimizi farklı etkileyebiliyor ve birbirimizi anlayabilmenin bir yolu da farklı bakışları toleranstan geçiyor..
    nasıl mı?

    mavi düşünmek ile başlayalım..
    siz mavi düşünce nasıl olabilir diye düşünürken ben size başka bir algı oyunundan bahsedeyim..
    maviyi düşünme!
    burada kast edilen durum "mavi rengi" akla getirme eylemi değil, mavi rengi akla getirmeye yönelik yasak koyma durumudur.. beden dili kullanılmadığında ek bir açıklama yapmak gerekecektir.. belki basit bir mastar eki getirilmesiyle çözülebilecek bir durum, semantik bir kargaşaya neden olabilir..
    algı yönetimi olarak karşımıza çıkan bu durumda olduğu gibi algısal farklılıklarımız algılarımızı yönetilmeye mi mahkum kılıyor?

    peki olay ve olguları bu kadar farklı biyolojik, psikolojik ve sosyo-kültürel varlıklar olan insanlar nasıl benzer biçimlerde olsa da tam olarak aynı biçimde algılamıyor?

    nörofizyolojik açıdan duruma; beyin, öğrenme, algılama, iq ve nörotransmiter maddelerin neden olduğu biyo-kimyasal süreç olarak bakabilirsiniz elbet..
    ancak burada bir kavramdan daha bahsetmek istiyorum..

    çocukluğumuza inecek olursak temelde bizi şekillendiren unsurlar genlerimiz, temel fizyolojik ihtiyaçlarımızı karşılayan kişiler ve onların sosyoekonomik imkanları ile yaşam kültürleri, içerisinde bulunduğumuz çevre ve en önemlisi de bireysel tecrübelerimizdir.. farklı düşünme yolculuğunun önemini vurgulayan ve adını koyan bu tekniği tanıyalım mı?

    bu tekniğin kaşifi edward de bono'dur ve 1985 yılında kitabını yayınlamıştır..
    hala bu tekniğin üzerine alternatif bir teknik bulunmamaktadır kanımca..
    örnek olay yöntemiyle birlikte kullanıldığında, eleştirel düşünmenin kapısını aralayacak yegane tekniktir ancak eğitimde kullanılması mevcut sistemde zaman alıcı olduğundan pek tercih edilmemektedir.. neden mi? düşünmeden öğrenmek daha değerli çünkü!

    renklerin bir ruhu var mıdır o konuya girmeyelim ancak renklerin insan psikolojisi üzerine etkileri malumunuz.. gelelim şapkalara ve hangi bakış açısını yansıttıklarına:

    beyaz şapka: objektif olmanızı gerektirir..
    olay ve olguları haber spikeri gibi algılamanız gerektiğini vurgular..

    siyah şapka: karamsar olmanızı gerektirir..
    yerine göre kurtarıcı şapkadır.. sizin bir problemin farkında olmayacağınız risklerine karşı uyarır..

    sarı şapka: iyimser olmanızı gerektiren şapkadır..
    ortamı yumuşatmak ve risk almaya açık hale getirmesi bakımından önemlidir..

    kırmızı şapka: duygusal bakmanız gereken durumları ifade eder..
    duygu gelişimi için önemli bu bakış açısında karar verme süreci ile duygusal seçimlerimiz arasındaki ilişkiyi görmemizi sağlar..

    yeşil şapka: yenilikçi bakıştır..
    ucu açıktır.. olumlu olumsuz yanlara bakmadan üretmeyi hedeflediğiniz durumlarda kullanılır..

    mavi şapka: temkinli yaklaşılması gereken durumların rengidir..
    bir nevi değerlendirici, toparlayıcı şapkadır.. sonuç kısımları için biçilmiş kaftandır..

    ve son söz: maviyi düşünme! desem de düşüneceksiniz ve hatta aklınıza ilk mavi renkteki size mavi rengi çağrıştıran bir nesne gelecek zihninize.. bu öğrencilere konuşma! deme komutuyla aynı işlevselliğe sahip bir durumdur..
    bırakın konuşsunlar, hatta her düşüncenin birlikte anlamlı olacağını ve aslında birbirlerine pek çok şey kattığını fark etsinler.. bir görüşe sıkı sıkıya bağlanmanın ve farklı bakamamanın kendi gelişimlerini nasıl etkilediğini görsünler.. farklı kişiler farklı dünyalar demektir hatta bunu monolingual olarak değil, bilingual yapsınlar..
    6 şapkalı düşünme tekniği en çok sosyo-bilimsel konuları konuşurken işe yarayan ya da bilim tarihi öğretiminde kullanılan bir tekniktir.. umarım yaygınlaşır..

    özet geç hiç diyenlere not: evet ben yeşil şapkamı taktım ve bilim konuşan çocukları hayal ediyorum.. hayali bile güzel iken, siyah şapkamı saklıyorum elbet..

  • bence burda önemli olan yarım saatte eve varıyor olması değil, saat 17:00'de işten çıkabiliyor olmasıdır.

    ağzına sıçayım onun, öyle işi nerden bulduysa beni de aldırtsın. ne iş olsa yaparım.

  • hakan şükür'ün anlattığı bir hikaye vardı: uğur tütüneker'in jübile maçından önce fatih terim kadroyu yaparken uğur'a "kaç dakika oynarsın?" diye sorup "valla bir 45 dakika oynarım hocam" cevabını alınca "oğlum 45 oynayacaktıysan bırakmasaydın?" demiş...

    son maçta 60 sayı atıp basketbol bırakılır mı lan allahsız!

  • speed datingle tanisan masum anadolulu.

    turkiye'de twitter ve ekside gundem olduysan sictin .

    ya iceri atiyorlar ya yasakliyorlar.

    tanim: bizim yobazlarin "gizlarnan ergegler degise degise siggisiyorlar laayn" diye anladigina yemin edebilecegim, alti ustu basit bir speed dating aksiyonunun yasaklanmasi mevzusu.

    lol.

    edit: burada bile iyi olmus hic mi kiskanma yok siz de , es degistirme nedir yazanlar var. eksisozlukte , 100% oraninda okuma ve anlamaya dayali bir ortamda bile, okudugunu anlayamayn okuzler var olm.

  • epic'in bedava vermesiyle uzun bir süre tekrar gündemde olacak oyun.

    bana göre oyun tarihinin en iyi 5 oyunundan birisi. kişisel zevkler tabi ki insandan insana değişir. bu oyundan nefret edene de bir şey diyemem. ancak bu oyun "ehehe kargoculuk simülatörü" denilerek aşağılanacak bir oyun değil. yazı özellikle oyuna şans vermek isteyen ya da bu kargoculuk muhabbeti yüzünden emin olamayanlar içindir.

    - oyun zor bir oyun. bu zorluk oyunun seviyesinde değil, oyuncu tecrübesi olarak ağırlığında. oyunun ilk 2 saati, oyuncunun oynadığı kısım belki 15 belki 20 dakika. geri kalanı ise sinematikler. bu oyun, eşi benzeri görülmemiş bir evren kuruyor. hop oturup oyuna başlayım olayı yok. sabırlı olmalısınız. kojima ince ince bir ağ gibi kurgulamış oyunu. o yüzden uzun sinematikleri görüp kaçmayın.

    - oyunu zor yapan diğer unsur size serbestlik tanındıktan sonraki 3-4 saat. burada kargo taşıma işlerini hiç bir ekipman olmadan yapıyoruz. haliyle de zor oluyor. a noktasından b noktasına bir eşya taşımak çoğu kimsenin ilgisini çekmiyor. zaten oyunu bırakan insanların çoğu bu noktada bırakıyor.

    - şimdi çok konuşulan kargo muhabbetini biraz açayım. kojima öyle bir oyun yapmış, öyle bir hikaye yazmış ki, ben bu oyuna farklı bir oynanış mekaniği getireyim demiş. oyunun hikayesinin en üst çatısı "bağ kurmak" üzerine. bu bağ kurma olayı, bir felaket yaşayan toplumdaki insanların fiziksel olarak iletişimlerini tekrar sağlamaktan tutun da duygusal olarak bağ kurmaya kadar pek çok alt metni içeriyor. oyuna dair spoiler vermeyeceğim, ancak bu bağ kurma olayının önemini kavrarsanız, küçümsenen kargo mekaniklerini daha iyi özümsersiniz.

    - şimdi "bağ kurma" teması sıradan gelebilir insanlara. işin ayağı o şekilde değil. biz kargoları görünürde bir "elektronik ağın" tamiri için teslim ediyoruz. yani a noktasındaki insanlarla b noktasındaki insanların tekrar iletişim kurabilecekleri "bağ kuruyoruz". yalnız bunu yaparken yaptığımız iş sadece kargo taşımak olmuyor. bb isimli küvezde taşıdığımız bir bebeğimiz var. mutsuz olduğunda, korktuğunda onu sakinleştirmemiz gerekiyor. bizim asıl kurduğumuz bağ bb ile.

    - oyun mekanikleriyle ne alakası var diyeceksiniz bu anlattıklarımı. şöyle anlatayım. kojima öyle bir sistem kurmuş ki oyuna. madem benim bağ kurma temam bu kadar önemli, ben bunu oyunun en temel mekaniği haline getireyim. oyunda merkez şehire bağlamanız gereken bölgeler var. işte onlarla "elektronik" bağ kuruluyor. bunu yaptınız mı? elektronik ağ açıldı mı? o da ne. sağda solda yapılar belirliyor. bu yapılar yollardan tutun merdivenlere, yağmurlardan saklanmak için yapılan barakalardan tutun içi araç dolu garajlara kadar başka oyuncular tarafından yapılan yapılar. işte kojima burada çok az oyunda olan belki de olmayan bir şey yapıyor. siz bu oyunu oynayan diğer oyuncularla aynı dünyayı şekillendiriyorsunuz. diğer bir oyuncunun yaptığı yapı sizin dünyanızda belirliyor. böylece o ilk 3-4 saat çile çekerek yaptığınız kargo taşıma işi inanılmaz kolay hale geliyor. bu esnada bir de fark ediyorsunuz ki başka oyuncular için yapı yapmaya başlamışsınız. çünkü oyun "bağ kurma" olayını aşılıyor.

    - bunca yazdığımdan sonra hala bu oyunun a noktasından b noktasına eşya taşımaktan ibaret olduğunu düşünüyorsanız sizin kendi tercihiniz. bu kadar bütünlüklü bir hikayeyi, sırf hikaye dokusuna hizmet etsin diye insanların burun kıvıracağı bir konseptle getirmiş kojima. yoksa bu oyunda kargo taşımayıp, sağa sola motorla da gidebilirdik. o zaman ne olurdu. o ilmek ilmek işlenmiş hikaye bok olurdu. "bağ" kurma olayı sanal ortamda kalırdı.

    - işin hikaye kısmına gelelim. öyle bir dünya yaratmış, öyle bir hikaye anlatmış ki kojima, bu bir oyun değil film olsa ciddi anlamda uzun yıllar konuşulurdu. zaten film gibi oyun. kadro inanılmaz. oyunculuk performansları inanılmaz. hikaye ise emin olun hiç bir oyunda göremeyeceğiniz kadar şahane. hani oyunu oynamak istemiyorsanız da izleyin derim hikayesini. aynı etkiyi vermez ama yine de ucundan da olsa bu harika hikayeye şahitlik edersiniz.

    - peki kötü tarafları yok mu oyunun. tabi ki var. zaten kusursuz bir oyun değil bu. hiç bir oyun kusursuz değildir. mesela silah mekanikleri zayıf, "gerilim" unsurları olması gerektiğinden zayıf vs. ama lütfen ne olur "heheh kargo simülatörü" yorumlarına kanıp eşsiz bir tecrübeden mahrum etmeyin kendinizi.