hesabın var mı? giriş yap

  • fal, burç yorumu, rüya tabiri vb. şeyleri fazla ciddiye alan insanlar da ister istemez bunu gerçekleştirirler.
    örneğin, kahve falında sevgilisiyle kavga edeceğini gören bir kadın, o faldan itibaren "acaba niye kavga edeceğiz?" diye düşünüp, sevgilisinin her hareketini inceleyip, bu inceleme yüzünden sevgilisinin her hareketi battığı için kavga çıkartabilir. işte bu kavga da, falda görülen * kavgadır ve belki de fal baktırıldığı için çıkmıştır.
    yada * rüyasında yeşil şapka taktığını gören biri, bunun "uzun zamandır görüşülmeyen bir dostla buluşulacağı" anlamına geldiğini okuyup, "aa eski dost demişken, x'i görmeyeli uzun zaman oldu" deyip buluşabilir vs.

    başka bir örnek de; sevgilisinin ailesiyle tanışacak kişi, heyecanlanınca sakarlaşacağını, yemek yerken/bir şeyler içerken döküp saçacağına inanırsa, sakarlık yapmamak için o kadar kasar o kadar kasar ki, sonunda eli ayağı dolaşıp sakarlık yapar.

    fakat daha optimist bir beklentiyle, self-fulfilling prophecy'nin pozitif sonuçlar doğurması da mümkündür. mesela sabah kalkıp "hissediyorum, bugün çok harika geçecek" diye düşünürseniz, o düşüncenin gazıyla mutlu, huzurlu bir gün geçirirsiniz. yada "inanıyorum, ilerde çok zengin birisi olacağım" deyip, sonra zengin olmanın yollarını arayıp, çabalayıp zengin olabilirsiniz. ha oturup elini kolunu bağlayıp "ben bir şey yapmasam da para bana gelir, zengin olurum" denirse o da aptallık olur tabi.

    bu konuyla ilgili bir örnek de harry potter and the order of the phoenix'te vardı:

    --- spoiler ---

    harry doğmadan önce yapılan bir kehanette, ebeveynleri voldemort'un elinden 3 kez kurtulmuş bir erkek çocuğunun temmuz ayında doğacağı ve bu çocuğun ilerde voldemort'u öldüreceği söylendiği için, harry de bu tanıma uyduğu için *, voldemort da, "hazır bebekken öldüreyim de kurtulayım" diyerek, harry'yi öldürmeye karar vermiş. ama harry'yi öldüremeyip, ebevenylerini öldürünce harry'nin içindeki intikam ateşini daha 1,5 yaşındayken yakmış oldu. yani belki voldemort potter'ları öldürmese, harry de onu öldürmeyecekti. yani kehanetin gerçekleşme süreci, voldemort'un kehaneti öğrenmesiyle başlamış oldu.
    gerçi bu konuda aklıma yatmayan bir nokta var; voldemort kehanete o kadar inanıyorsa, harry'yi öldürme girişiminin başarısız olacağını ve gün gelip harry'nin kendisini öldüreceğine de inanmış olmalıydı. neyse, konu bu değil.

    yıllar sonra gelen edit: altheda dedi ki; "voldemort kehaneti snape'ten öğrenmişti. snape ise kehanetin tamamını duyamadan dumbledore'un kardeşi aberforth tarafından yakalanmıştı. haliyle voldemort'un bildiği kehanet eksikti ve eksik olduğunu da bedenini kaybedene kadar anlamadı. zaten geri dönünce de ilk hedefi kehanetin aslına ulaşmak oldu."

    --- spoiler ---

  • "vatanseverler ıstanbuldan samsuna yola cıkmıs" cumlesiyle dusa sokan dizi.

    atam geliyor amk.

  • korku filmlerinde monolog öldürür. kendi kendinize konuşmaya başladınız mı öldünüz demektir. "hadi çocuklar şakanın tadı kaçtı artık çıkın ortaya" diyip sağ kalabilen olmamıştır, tıpkı kazık kadar adam olup "dur şuraya saklanayım da şunların aklını başlarından alayım" diyenlere rastlanamadığı gibi. öyle şaka mı olur lan ilkokul mu burası?

    karanlık bir ormanda yürüyorsanız "kim var orada" sorusunu sormanız da salak bi monolog örneğidir. gecenin köründe sinsice ortalıkta dolaşan adamdan ne hayır gelir? kimse kim lan sana ne dümbük. kaç git işte. karanlıktan bi sesin "benim ben, maria sharapova, tenis topum ormana kaçtı da onu arıyodum" demesini mi bekliyorsun?

    bi de ismiyle arkadaşı aramak vardır, o da ayrı bi dallamalık örneğidir. gece vakti çıkın evden dışarı, sevgilinizin adını söyleyip durun. ulan o sevgili azıcık adam olsa zaten gelir bulur seni. "bill? sen misin? bill, orada mısın?" haa evet bill orada, afedersin deli sikmiş bill'i, çıkmış gecenin köründe çalı çırpının arkasına saklanmış sana bakıyo. ulan bunu görünce benim bile öldüresim geliyo seni, katil naapsın?

  • saçma sapan şekilde 9 tane lahmacun yediğim gün mide ağırları çekmeye başlamıştım. babam geldi ve anneme sordu;

    + ne oldu buna yahu!
    - lahmacun yemiş çok
    +kaç tane yemiş?
    -9!
    +bırakın ölsün allahın belası...

  • yakın zamanda bir yerli akıllı telefon şiarıyla tanıtımlara başlayan ve hükümet tarafından da göklere çıkarılan vestel'in durumudur.

    yazılımı, merkezi işlem parçası vs. amerikan yapımı bir telefon olan venus, raks'ın dışarıdan getirip üzerine kendi etiketini yapıştırdığı cep telefonu ne kadar yerliyse, o kadar yerlidir.

    yıllarca batının eski teknoloji ürünlerini amerikalı iş ortaklarıyla yaptığı anlaşmalarla ülkemizde üretip "yerli üretim" diye halkımıza kakalayanların geleneği aynen devam etmektedir.

    nasıl ki koç, vakti zamanında anadol'un motorunu ingiltere'den kent motor'dan alıp, getirtip, türkiye'de ürettiği saca takıp, yerli otomobil diye reklam yapmışsa, vestel de aynını kendi ürünlerinde yapmaktadır.

    vestel'in değil cep telefonu, ürettiği televizyonun içerisinde bile yurt dışı üretimi pek çok parça vardır. vestel'in ürettiği buzdolabının motoru bile italya'dan gelmektedir.

    koç, sabancı, zorlu vs. bunlardan yüzde yüz yerli nitelikte herhangi bir kalkınma hamlesi beklenemez. çünkü bunlar bütün yatırım ve üretim kararlarını uluslararası iş ortaklarından icazet alarak yapıyorlar ve asıl düşündükleri şey de bu ülkenin kalkınmasından önce kendi lüks yaşantılarının devamıdır.

    bu kadar basit

    emperyalizme bağımlı kapitalist türkiye'de daha fazlasını beklemek sistem değişikliği gerektirir.

  • yo yo gol atan futbolcu gibi değildir bu adamın hissettikleri, yaşadıkları. 25 metreden sert ve falsolu vurduğu şut direkte patlamış, seyirciyi gaza getirmiş, rakip defansı korkutmuştur artık bu oyuncu. vuruştan sonra şannsızlara, ezilmişlere sıcak bakan bütün insanlar bu topçuyu destekler. izleyen herkes "ah koçum bi dahaki sefere, zaten bu da harikaydı, arkandayız, seninleyiz" mesajını verirken, top direkten döndükten sonra bir saç düzeltme, bir dudak bükme, kafayı hafif yana çevirme, talihe küsme hareketleri görülür ki bu oyuncuyu daha da yüceltir.

    o şuttan sonra kafasını yavaşça öne eğip defansa doğru yavaşça hareketlenirken herkese yeni ümitler doğurur, koşmaya başladıkça siyah beyazlaşan ekranda kalan tek renk o futbolcudur. sımış olduğu yumrukları, geniş omuzları ve kendinden emin koşuşuyla görev yerine dönerken kendisine çarpan omuzları hissetmez.. kader ona vurmuştur ama yıkamamıştır... artık daha kararlı daha isteklidir. parmak uçlarında koşacak bir aslandır adeta.. o emindir herkesin kendisine baktığından ve inandığından... o sırada kendisine seslenen takım arkadaşına kulak verir:

    -pas versene ororspuuuuu çocuğuuuuuuuuuuuu