hesabın var mı? giriş yap

  • insanlığın ilk beslenme şekli. temelde ısıya maruz kalmamış çiğ besinler, meyve, kuruyemiş ve yağlı tohumlardan oluşuyor. günümüzde vegan beslenmenin bir yan kolu olarak bazı insanlar tarafından kabul görmüş durumda. genellikle yiyeceklerin 40 derece üzerine çıkmamasına dikkat ediliyor. buna sebep olarak, besinlerin bu derecenin üzerinde enzim ve vitaminlerini kaybettiğini savunuyorlar.

    blender ve dehidratör başlıca el aletleridir. dehidratör, yeri gelince meyve ve sebzelerin içindeki suyu kurutmalarına yardımcı olur ve gıdaların ömrünü uzatır. ayrıca bunun daha hijyenik olduğunu da savunuyorlar. bilimsel arenada bu beslenme biçiminin daha sağlıklı olup olmadığı hala tartışılmakta.

  • "bir daha kolay kolay cesaret edemem" diyerek listesini yaptığım ve paylaşmak istediğim şarkılardır.

    emrah - unutabilsem
    söz: şükrü kekevi / beste: emrah ipek
    90'lı yıllarda çocuk olmanın bir getirisi olarak bu şarkıların birçoğu kulağımıza çalınmış ve hatta ilk duyduğumuzda afallamamıza sebep olmuştur. arabesk kültürüne ne kadar uzak olursak olalım bir kısmıyla adını koyamadığımız bağlar dahi oluşmuştur. mesela listemin başında yer alan unutabilsem şarkısı, lise 1'deki canım sıra arkadaşım seven'in* hatırasıdır. çünkü babamı kaybetmiş olmam sebebiyle bir radyo kanalını aramış ve ismimi vererek bir şarkı isteğinde bulunmuştu. hangi şarkıyı isteyeceğini ise bilmiyordum ve çalarken çok duygulanmıştım.

    metin şentürk - sitem
    söz: sezen aksu / beste: onno tunç
    "bu yangın benle ölünceye dek yaşasın varsın, dünyanın en son günü sen beni arayacaksın." kısmıyla hafızama kazınmış olan şarkıdır. bu şarkıyı sadece bu dizeleri için sevdiğimi bile söyleyebilirim, çünkü çaresizliğini kabullenişi öyle güçlüdür ki sevdasında yalnız bile olsa sevgisine sarılmıştır. metin şentürk ise yorumuyla bunu bambaşka bir yere taşımıştır.

    hakan taşıyan - doktor
    söz: şakir askan / beste: murat şenpınar
    hakan taşıyan'ın derbeder ve iflah olmaz bir âşık olduğunu düşündürmüştür her zaman. çünkü şarkının sözleri kendisine ait olmasa da sanki kendi yazmışçasına hissederek söylemiştir. bu türde dinlediğim şarkılar arasında, sanırım ki arabeskin tanımına en çok uyan eserlerden biridir. tek düze ve basitçe yazılmış gibi duran sözlerinde adeta kora düşüp tutuşmuş bir kalbin ağırlığı vardır.

    ibrahim erkal - unutmayacağım | insafsız
    söz ve beste: ibrahim erkal
    hafızamda en çok yer etmiş olan ibrahim erkal şarkılarıdır. ne zaman denk gelsem rahmetli ibrahim erkal'ın çok duygulu bir insan olduğunu düşünmüşümdür. ayrıca unutmayacağım'ın introsu da en güzel arabesk introları arasına girebilecek kadar iyidir. ''unutma unutulanlar unutanları asla unutmazlar'' sözü ise parçaya dair en çok hatırlanan kısım olabilir.
    insafsız'daki ''kapıldım bir kere seyrine sevdanın, nefes bile almadım'' cümlesini ise her zaman çok yaralayıcı bulmuşumdur. zaten her şeyiyle çok depresif bir şarkıdır.

    emrah - belalım benim
    söz: şükrü kekevi / beste: emrah ipek
    bu şarkı da tıpkı unutabilsem gibi şükrü kekevi tarafından yazılıp emrah tarafından bestelenmiş. bu şarkı adını koyamadığım değişik bir keder duygusu uyandırıyor içimde, yine insanı üzmek için yapılmış arabesk parçalarından biri.

    selami şahin - ben sevdalı sen belalı
    söz ve beste: selami şahin
    bu listedeki en güzel şarkı olabilir fakat ne var ki tamamen arabesk midir ondan emin olamadım. selami şahin'in yorumu olsun, söz ve bestesindeki 'tutkulu âşık hissi' olsun gerçekten çok kıymetlidir.

    cengiz kurtoğlu - seviyorum
    söz ve beste: sezgin büyük
    bu şarkının ''duyanlara duymayanlara'' ile başlayan kısmını, metin şentürk'ün doymadım doyamadım şarkısının nakaratına o kadar benzetmişimdir ki, ikisinin de aynı şarkı olduğunu sanıyordum. arabeskçiler daha iyi bilir ama 'arabesk budur' denilebilecek eserlerden biri olduğunu düşünüyorum. zaten "seviyorum" kelimesinin arabesk hali ancak böyle olabilirdi.

    orhan gencebay - dil yarası
    söz ve beste: orhan gencebay
    beste olarak oldukça güzel bir armoniye sahip olan bu nostaljik şarkının kulaklarıma yer etmiş olmasının en büyük sebebi sanırım annemdir, çünkü annem kendisini pek severdi.

    neşe karaböcek - yağmur ağlıyor
    söz: neşe karaböcek / beste: mustafa kaya
    ve anısı annemden gelen bir başka şarkı. neşe karaböcek'i çok seven annem sayesinde bu şarkıyı ben de sevmiştim. ama o kadar kederli ki neşe hanımın yumuşacık sesi bile bu kederi hafifletmeye yetmiyor, her ''kıymetini bilemedim'' diyişi insanın kalbini acıtıyor.

    ferdi tayfur - sen de mi leyla
    söz ve beste: ferdi tayfur
    çöldeki bahtsız bir bedevi gibi hissettiren bu şarkının arabesk kelimesinin hakkını fazlasıyla verdiğini düşünüyorum. bir de ismindeki leyla'dan ve de mecnun'un ferdi tayfur hayranlığından ötürü bana leyla ile mecnun dizisinin eski zamanlarını hatırlattığını söyleyebilirim. zaten o kadar da aşina olmadığım bir şarkı olmasına rağmen listeye eklemiş olmamın sebebi de sanırım bu diziden duyup hatırlamamla ilgili. hatta hazırladığım youtube listesine bu şarkının geçtiği leyla ile mecnun sahnesinden bir klip de ekledim.

    işte arabesk müzik diyince benim aklıma gelenler de böyle oldu. araştırırken bulduğum birkaç parça ise zaten bir şekilde bildiğim şarkılardı. oturayım da arabesk müzik dinleyeyim demem (çünkü aralarında iyi yapılmış işler olsa da çekilecek acı değil) ama liste yapmayı çok seven ve melankolik yönü ağır basan bir dinleyici olarak da listesini yapabilecek kadar fikrim vardır. ama bundaki en önemli etken bir 90'lar çocuğu olduğum içindir. yani bu parçaların hafızamda bir yerlerde kayıtlı olması, eski dönemde yapılan şarkıların taşıdığı ruh sebebiyledir (sonrasında arabesk dünyasında ne oldu hiçbir fikrim yoktur mesela) ve o dönemlerin bıraktığı iz de zaten başlı başına bir sebeptir. bu yüzden de arabesk falan fark etmez dedim ve başlığa denk gelmişken -ve hazır içimden de gelmişken- özenli bir şekilde yazıp paylaşmak istedim. her ne kadar teması kederli bir yazı olduysa da umarım sıkılmadan okuduğunuz keyifli bir entry olmuştur.

    iyi dinlemeler ve sevgiler...

    travmatik nağmeler seçkisi
    ve youtube listesi

  • zamanında ronaldinho ile, messi ile muhatap olmuş, şampiyonlar ligi'ni filan kazanmış olan kendisini sivas'ta kavga ayırırken izleyeceğimi söyleseler "umut sarıkaya yazısı mı lan bu?" derdim. değilmiş.

  • güzel bir ilk bölümle sezonu açmış dizimiz.

    --- spoiler ---

    son sahnede yılmaz ve örgüt lideri arasında geçen konuşmada çok hoşuma giden bir şey fark ettim. yılmaz, örgüt liderinin övgülerine kapılır gibi olduğu sırada kafasında ilkkan'ın sesi yankılandı. ilkkan'ın yılmaz'ı övdüğü çeşitli anlardan cümlelerin yankılanmasıyla gerçeklere dönen yılmaz, örgüt liderine posta koydu ve ilkkan'ı kurtarmaya gitti. bu sahne üzerinde biraz düşünmek istiyorum. yılmaz ve ilkkan birbirlerinin en yakın arkadaşı. ilkkan bir şekilde bir örgütün eline düşüyor ve bu duruma göz yummayan yılmaz, ersoy'u da alıp ilkkan'ı kurtarmaya gidiyor. sonra aynı örgüt yılmaz'ı ele geçirmeye çalıştığında ise yılmaz'ı kurtaran şey ilkkan'ın cümleleri oluyor. bu sahnede arkadaşlıklarının kuvvetine şahit oluyoruz. bu çok güzel. ama bir şey daha var ki acayip hoşuma gitti.

    örgüt lideri yılmaz'ı överken yılmaz, ilkkan'ın övgü dolu cümleleriyle gerçekliğe döndü. sonrasında örgüt lideri “ben iradesi senin kadar güçlü birini görmedim” minvalindeki cümleyi kurdu ve yılmaz da ona “ama ben senden daha etkileyici şekilde öveni gördüm” gibi bir şey söyledi -kastettiği kişi ilkkan'dı-. ilkkan'ın övgü cümleleri eşi benzeri bulunmaz cümleler değildi aslında. ilkkan'ın cümlelerinin yılmaz'ı etkilemesinin sebebi ilkkan'ın onun en yakınlarından biri olması ve yılmaz'ın ilkkan'a gerçekten değer vermesi. hem ilkkan'ın kendisini tanıdığını biliyor hem de kendisi ilkkan'ı tanıyor ve nerede samimi olup nerede olmadığını anlayabiliyor. dolayısıyla ilkkan'dan gelen övgü'nün bir anlamı ve değeri var. yılmaz arkadaşları tarafından sık sık yobaz olmakla itham edilse de kendi içinde oldukça tutarlı bir karakter ve anlamlı bulmadığı hiçbir şeyi kabul etmiyor.

    övülmek, iltifat almak dünyadaki birçok insanın zaafıdır muhtemelen. insan kendini tanıdıkça yani büyüdükçe, gelen övgüyü karşılamayı ve yönetmeyi öğreniyor. bunu öğrenirken de en büyük yardımcıları samimiyetle bağ kurduğu yakınları oluyor. bu bölümde yılmaz ve ilkkan'ı kurtaran şey aralarındaki bağın kuvveti oldu bence.

    ayrıca bu bölüm üç karakterimizi de artık net bir şekilde tanıdığımız bir bölüm oldu. örgütün eline düşen karakterin ilkkan olmasına şaşırmadık çünkü ilkkan çizmeye çalıştığı aklı başında, olgun ve tutarlı karakterin aksine çelişkilerle dolu ve bu çelişkileriyle yüzleşmekten kaçınan bir karakter. yazı boyunca ersoy'dan hiç bahsetmedim çünkü bence ersoy henüz ilişkiye tam manasıyla dahil olmuş değil. çocuksu, sorumluluk almayan ve ilkkan ya da yılmaz'ın sözünü dinleyen bir konumda. dolayısıyla, örneğin ilkkan ve yılmaz kavga ederken ersoy ikisi tarafından da azarlanan ama aynı zamanda merhamet de gösterilen bir yerde duruyor ya da yılmaz'la birlikte ilkkan'ı yermek ve övmek üzerinden yaptıkları planda aşırıya kaçıyor çünkü sınırlarını bilmiyor. örgütün eline ersoy düşmüş olsaydı bölümün cazibesi olmazdı çünkü ersoy bence henüz bir karakter değil. yanındaki kişiye göre şekillenen bir “tip”. bu sezon belki onun karaktere evrilişini izleriz.

    bu bölüm rolleri net bir şekilde gördüğümüz ve kendi adıma arkadaşlık üzerine bir kere daha düşündüğüm güzel bir bölüm oldu.
    --- spoiler ---

  • bir duvar.
    duvara sırtını veren güzel bir kız.
    kızın ayağında bambi çoraplar ve tokalı siyah pabuçlar.
    adımların sıklaştığı tenefüs koridoru.
    koridorun sonundan gelen çingene esanslı kahkahalar.
    kahkahaların sahibi üstü mürekkep olmuş bir çocuk.
    çocuğun suratında aptal bir gülümseme.
    gülümsemeyi bozan müdür yardımcısı.
    müdür yardımcısının dikkatini çeken duman.
    tuvalet kapısından sızan sigara dumanı.
    dört bir tarafa kaçışan tiryaki öğrenciler.
    kaçışan bir öğrencinin ayağına rast gelerek ileriye yönelen madeni para.
    madeni parayı yerde bulan duvara dayalı güzel kız.
    aynı anda parayı almaya yönelen ben.
    göz göze gelişimiz.
    gülümseyişimiz...

    ilk aşkım...

  • yilmaz ozdil'den biraz bilmeceli bulmacali yazi yazma dersi almaliydi. oyle direkt yazilmaz soyle yazacaksin:

    onu sattilar...
    bunu sattilar...
    sunu da sattilar...
    bunlari da sattilar...
    onlari da sattilar dogru...

    ... (sayfa boyu satilanlar tek tek bu sekilde listeleniyor) ....

    geriye satmadiklari ne kaldi?

    * * *

    merak etmeyin onu da satarlar bunlar!

  • bir arena polis baskını:

    polis fuhuş yapıldıgı iddia edilen bir eve baskın yapıyor. ev travesti kardeşlerimizle dolu. ince bir ses duyuluyor:

    -sevcan kalk polis!

    sevcandan ses yok

    -sevcan uyan polis baskını!

    sevcandan yine ses yok

    -ahmet abi kalk uyan polis geldi

    ahmet abi bir kalkıyor ki o ne kalkış rööah noluyo lan diye. işte bunun videosunu bir türlü bulamadık. gören beri gelsin.

  • istanbul ahl'den yurtdışına gitmek üzere havalanındayım. sırada hemen önümde kara çarşaflı bir kadın ve bir adam, kabindeki polisle aralarında bişeyler oluyor, konuşmalar falan, neyse sonra geçiyorlar. sıra bende pasaportu uzatıyorum.
    kabindeki memur başlıyor söylenmeye.
    - heryerini kapatmış sadece gözleri var, yüzünü görmem lazım, kontrol için, uğraştırdılar bir sürü.
    - açtı mı sonra?
    - müslim falan bişeyler dedi, e ben de müslümanım dedim, açtı sonra.
    - nerelilermiş?
    - türkmenistan*, ya ben çok meraklıyım sanki senin karının yüzünü görmeye. zaten buradan ne ruslar, ne ukraynalılar geçiyor!!!!
    - ee evet siz de haklısınız tabi.

  • rezil olmaya doymuyorum.

    bugün yeni aldığım kulaklığı telefonuma takıp, 45 dakikalık otobüs yolculuğum boyunca müzik dinledim. dinlediğim şarkılarla moda girdim, kendimi klipte gibi hayal ettim, sesimi çıkarmadan mırıldanarak eşlik ettim, arada bir camdaki yansımamdan kendimi izledim, pek karizmatik buldum kendimi. ta ki ineceğim durağa yaklaşırken kulaklığın tekini kulağımdan çıkarana dek...

    kulaklığı çıkardığımda ve müziğin hala oldukça yüksek bir şekilde çalmaya devam ettiğini fark ettim. her ne kadar hala inanmak istemesem de aptal telefonum kulaklığı takmamı umursamamış ve sesi dışarı vermeye devam etmiş. bense yol boyunca bağırta bağırta birbirinden tuhaf şarkılar dinleyen, herkese dinleten, dahası bunu yaparken de kulaklığı kulağında olan ve sallana sallana şarkıya eşlik eden bir embesil tablosu çizmişim.

    ölmek istiyorum...

  • kahkaha krizine sokan tarihi karikatürün sahibi.

    osmanlı dönemi kıyafetleri ile fesli sarıklı 4 kişi;

    - hay mına koyiim yararlı cemiyette takılıyorum diye haftalardır zararlı cemiyette takılıyormuşum lan. oğlum niye uyandırmıyorsunuz adamı vicdansızlar...

    + abi valla biz de karıştırıyoruz hep... zararlılardan birtek mavri-mira'yı biliyorduk... biz de mi zararlıymışız?...