hesabın var mı? giriş yap

  • ayar diyince ince gormus, zeka dolu seyler yazmis cem yilmaz sandim ama azarlamis bildigin. hakan hepcan da hayraninim abi modunda takilmis. hic zevkli olmamis, ben tatmin olmadim.

    yalniz o bu degil. ben bu tarz olaylarda en cok 'hakan kim ilk defa duyuyorum.' ya da 'muhtesem hafizama gereksiz bi isim daha kazindi* 'gibisinden seyler yazanlara bayiliyorum.

    adam butun gun ekside turk kizi, rte kotuleyerek omur tuketiyor. gelmis burda 'hanim kim bunlar yaa!!vaktimi caliyorlar' ayagi yapiyor. hahaj astronot sanki pezevenk *

  • çok sevgili hükümetimiz sayesinde artık kimsenin adımını dışarıya atamaması durumudur. gezmeye gitsen git gel en az 150-200tl yakıt parası, dışarıda yedin içtin 500tl'yi bulacak masraf. kısaca ne işimiz var dışarıda en iyisi oturalım evimizde.

  • lise zamanlarında bir kış günü çok yağmur yağıyordu, bende şemsiye kullanmayı sevmeyen bir insan olarak yine arkadaşın eşin dostun şemsiyesinin altına girmeye çalışıyordum. arkadaşlarda ya git kendi şemsiyeni getir vs. vs. dedikleri için aman be sizin şemsiyenize mı kaldım diyip önde daha önce okulda gördüğüm ama hiç konuşmadığım bir kızın pat diye şemsiyesinin altına girdim. sonra bende şaşırdım bunu nasıl yaptığıma normalde çok fırlama bir insan değilimdir. neyse şemsiyenin altına girdikten sonra aramızda şöyle bir diyalog geçti.

    ben: arkadaşım şemsiyesinin altından kovdu da bende seninkine sığındım
    şemsiyeli kız : ( gülerek ) olsun iyi yapmışsın, ıslanma çok yağmur yağıyor zaten.
    ben : teşekkür ederim. ( tabii içimden 90 +larda galibiyet golünü atmış forvet gibi seviniyorum. yağmur bereket getiriyormuş gerçekten )

    sonrası kızın sokağına kadar beraber yürümüştük, sonra okulda birbirimizi gördükçe konuştuk ettik çıktık ayrıldık, barıştık, ayrıldık.

  • mübarek biri. çünkü patatesi ilk gören kişi ben olsam muhtemelen bir ısırık alıp tükürür, "arkadaşlar yemeyin bunu rezil bir tadı var, şu karşı ağaçtaki kırmızı şeyleri bir deneyelim." filan derdim ve böylelikle patates denilen mucizevi besin keşfedilemezdi. ama işte biri bunu almış, ateşte yakmış ve tuzlamış, sonra biri yağda kızartmış, öteki haşlamış... neler neler ya. çok güzel tadı var.

  • stadyumlar siyasetin rahmidir. merkez üssüdür. anavatanıdır.

    (bkz: nika ayaklanması)

    ayrıca o stadda recep tayyip erdoğan sloganı atsalardı, işte beşiktaş taratarı! binlerce fenerbahçe taraftarının reise desteği! diye başlıklar atar övünürdünüz. işinize gelmeyince stadyumlar siyaset yeri midir?

    yok kardeş stadyumlar ananızın amıdır.

  • btk'nın derhal müdahil olarak inceleme başlatması gereken, dolandırıcılık türü.

    resmen kazıklanıyoruz ya, göz göre göre.

  • eski link ölmüş yeni linkler:

    https://youtu.be/vwny46rauci

    https://youtu.be/cvieu_c-99w

    ön edit: videoyu izleme zahmetine girmediği için olayı yanlış yorumluyanlara: adam bir sitenin kapıcısı. apartman sakinlerinden aldığı eski kıyafetleri de topluyor fakirelere dağıtıyorum diyor. apartmanda yaşayan bir öğretmen de bu durumdan rahatsız oluyor, "sen dağıtmıyorsun, satıyorsun kesin bunları" diyor. bunun üzerine kapıcıyla araları bozuluyor. bir gün kapıcı otoparkta iken öğretmen otoparka geliyor, arabasından kızını da indirip müzik açıp dansetmeye başlıyor. ve bağıra çağıra "zenginliğinin tadını çıkar kızım, bizim dedelerimiz bile zengin, fakirlik iğrençliktir, fakirlerin çocukları özürlü doğar, mezarda ölüleri kokar, bizim mezardaki dedelerimiz bile zengin" gibi laflar ediyor... amacı kapıcıya laf sokmak. çünkü kapıcının konuşma engeli olan bir kızı var. ve sonunda kapıcı da öğretmeni mahkemeye veriyor ve 5 ay hapis cezası almasını sağlıyor.

    başlığı ben açmadım ama sanırım birisi yazıp entrysini silmiş..

    sabah sabah sinirlerimi alt üst eden öğretmendir. yahu sen nasıl bir yaratıksın, senin çocuklarla aynı havayı soluman bile yasaklanmalı..

    mezardaki deden bile zenginmiş nasıl olsa, görevden alınıp evde oturursan bir şey kaybetmezsin, ama o çocuklar çok şey kazanırlar..

    ayrıca o nasıl cırtlak bir ses tonudur yahu.. allah'ım onun öğrencilerine sabır versin..

    edit: bu öğretmeni görünce aklıma; rencide olmasın diye fakir bir öğrenciye aldığımız montu kura çekerek, sanki o öğrenciye çıkmış gibi yapan ilkokul öğretmenim emine taşdemir geldi.. nerdeeennn nereyee...

    https://youtu.be/bvgdinbpadw

  • bazı kitaplardan ve filmlerden sonra hissettiğim duygu değişmeden öylece, olabildiğince ilk haliyle kalabilsin diye ikinci kez okumuyor veya izlemiyorum. living'i de bu kategoriye ekledim. kurosawa'nın 1952'deki ikiru'sundan kazuo ishiguro tarafından tekrar uyarlanmış 2022 yapımı bir oliver hermanus filmi living. kurosawa'yı pek severim, ikiru'yu da izledim ve sevdim; ama müzikleri ve bill nighy'nin hayranlık uyandıran oyunculuğu sebebiyle başıma bir şey gelmeyecekse living'i daha çok beğendim.

    film, antonin dvorak'ın tempo di valse' i ile başlıyor ve sonrasında akıp gidiyor. the fall filminde beethoven'ın 7. senfonisinin eşlik ettiği sahne en sevdiğim açılışlardan biriydi, şimdi buna living de eklendi.

    living; 70'li yaşlarında olan, yaşamayı uzun yıllar önce bırakan bir belediye çalışanının altı, bilemedin dokuz ayının kaldığını öğrendikten sonra hayatla, duygularıyla, korkularıyla tekrar temas etmesini anlatıyor. bir insanın en mutlu olduğu an, onu yaşamaya dair harekete geçiren an öleceğini öğrendikten sonraki bir an nasıl olur? oluyor işte. ölüm böyle bir şey.

    --- spoiler ---

    öleceğini söylediği ilk kişiye şöyle diyor mr.williams:

    “biraz nakit çektim. neredeyse tüm biriktirdiklerimin yarısı. sorunum şu ki, bu parayı çektim ve buraya geldim. hayatın tadını çıkarmak ya da biraz yaşamak için. ama anladım ki nasıl yapılacağını bilmiyorum.”
    --- spoiler ---

    yalom, varoluşçu psikoterapi kitabında şöyle diyor; kendimizi çok yoğun ya da çok hızlı bir şekilde yaşayıp hayatı tüketmekten koruduğumuzda kullanılmamış hayat, içimizdeki yaşanmamış hayat adına kendimizi suçlu hissederiz. ölüm düşüncesinin olmadığı hayatı bir hayal edin. hayat yoğunluğundan bir şeyler kaybeder. ölüm inkar edildiğinde hayat küçülür.
    aslında yalom, kendi deyimiyle hastalıklı bir ölüm meşguliyeti içinde olun demiyor. güneşe bakmak ölümle yüzleşmek kitabında kundera'nın şu sözlerine değiniyor: “ölümün farkına varmak, bir uyanış deneyimi, büyük hayat değişiklikleri için güçlü bir katalizör olabilir.”