hesabın var mı? giriş yap

  • bunu irdelemek gerekiyor. yazı uzun olacağı için bölümlere ayıracağım.

    besinlerin kalorileri nasıl ölçülür ve bu ölçülen kalorilerle, vücudumuzun algıladıkları aynı şey mi?

    alıyorlar bir top vanilyalı dondurmayı, veriyorlar ateşe, çıkan enerjiye bakıp, "hmm 1 top vanilyalı dondurma 80 kalori" diyorlar. besinlerin kalorileri bu şekilde belirleniyor.

    peki, biz o bir top vanilyalı dondurmayı yediğimizde, vücudumuz bu dondurmayı metabolize ederken, o dondurmanın kalorisini bulmaya yarayan, "yakma işlemi" ile aynı şekilde mi çalışıyor? tabii ki hayır.

    endokrini bu kadar hafife almayın! biyokimyayı bu kadar hafife almayın! insan vücudunu bu kadar hafife almayın! basit ezberler üzerinden gitmeyin.

    zaten, evde bir tabak mercimek pişirip, bunu gramına kadar ölçüp, internette "100 gram mercimek yemeği kaç kalori" diye arattığınızda, aldığını sonuç, muhtemelen "gerçekte olan kalori miktarını" ver-me-ye-cek!! çünkü o yemeğin içeriği, kalorisi ölçülen yemeğin içeriği ile aynı bile olmayacak.

    ayrıca, o yemeği yediğinizde, vücudunuzun kullandığı kalori dahi, o yemeği yaktığınızda açığa çıkan enerji ile örtüşmeyecek!!

  • benim çocukluğum için en hasından çocuk bayramıydı. düşünsene, yılda bir günlüğüne arkadaşlarınla hava karardıktan sonra, üstelik akşam geç vakitte dışarda oynamana izin verilmiş. kibritle bile oynaman yasakken kocaman devasa ateşler yakılmış. cesaret edebilen üstünden bile atlıyor. sadece sen ve diğer çocuklar değil, büyükler de gelmiş oyununuza katılmış. mahallede sokak düğünlerini aratmayan bir kalabalık. saatlerce bitmeyen coşku. sonrasında evde aynada isten kararmış suratın, yanık lastik kokan tişörtün. derin uykularda büyüdüğünü gördüğün rüyalar.

  • bir çocuk mahkemesi'nde "kılıç ile yaralama" davası.

    hakim : (sanık içeriye girer girmez) ooo muhteşem süleyman da gelmiş.
    çocuk : ?!?!?!

  • nazım'a bile çektirmiş bu sorgu ki, adam dünyanın en ayarlı şiirini yazmış. (bkz: nuzhet berkin)

    o mavi gözlü bir devdi,
    minnacık bir kadın sevdi,
    kadının hayali minnacık bir evdi,
    bahçesinde ebruliii
    hanımeli
    açan bir ev,

    bir dev gibi seviyordu dev,
    ve elleri öyle büyük işler için
    hazırlanmıştı ki devin,
    yapamazdı yapısını,
    çalamazdı kapısını
    bahçesinde ebruliiii
    hanımeli
    açan evin.

    o mavi gözlü bir devdi.
    minnacık bir kadın sevdi.
    mini minnacıktı kadın.
    rahata acıktı kadın
    yoruldu devin büyük yolunda.
    ve elveda ! deyip mavi gözlü deve,
    girdi zengin bir cücenin kolunda
    bahçesinde ebruliiii
    hanımeli
    açan eve.

    şimdi anlıyor ki mavi gözlü dev,
    dev gibi sevgilere mezar bile olamaz:
    bahçesinde ebruliiiii
    hanımeli
    açan ev..

  • "küçükken evine atari oynamak için gittiğim arkadaşım vardı.
    5 dk oynatıp adaptör isındı diye kapatırdı. geçen arabaya aldım motor isındı deyip indirdim hıyarı"

  • biz gazeteci yaşlı bir köylüye sormuş;

    -65 yıl nasıl bir yastığa baş koydunuz?

    köylü teyze cevap vermiş.

    “bizler yırtık elbiselerin yamandığı, söküklerin dikildiği, kırıkların tamir edildiği bir zamanda doğduk, kullanılıp atıldığı ve yerine yenisinin alındığı bir zamanda değil...”

    bokunu yiyim ben o köylünün.

  • bir keresinde fabrika ziyaretinde, müşteri aniden, "sen bir makinenin üzerine çıkıp tamir edebilir misin ha? edebilir misin? bıktık kadın mühendislerden!!!" diye haykırdı. müdahale etmeseler masanın üzerine çıkıp slogan atacaktı, adam çok ani bir şekilde tek başına örgütlendi. neyinden bıktın adamım, zaten üç beş kişiyiz, nerede gördün de bıktın acaba? ben de sakince, "doğrudur" deyince iyice sinirler gerildi. sadece kadın olduğum için adamı delirttim beyler, bende bu kudret olduktan sonra neler yapmam ki?

    yalnız makinenin üzerine niye çıkıyoruz, onu hala anlamadım. makinenin altından fışt diye çıkıp, yağlı elimi alnıma sürüp, üzerimdeki mavi tulumla "buyur abim" diye karşılamayı düşünüyorum o adamı bir sonrakine.