hesabın var mı? giriş yap

  • 80'lerde çocuk olmak geyiğini bir tarafa bırakırsak;
    1 litre kolayı depozitolu cam şişede anca haftada bir görebilmiş, varsa abisinden kalma ve paslanmaya yüz tutmuş, önünde sepeti olan üç tekerlekli bisiklete öyle binebilmiş, tek kanallı televizyon döneminde yetişmiş, voltron'ı oluşturmuş, sapanla kuş avlamış, çeşmeye ağzını dayayıp kana kana su içmiş, yiyecek ve içecekleri en lezzetli halleriyle yiyebilmiş, erik ve çağla ağaçlarına dalmış, bilye-misket oynamış, karnesinde zayıf geldi diye oto elektrikçinin yanına çalışmaya yollanmış, çamur balçık içinde patlak topla futbol oynamış, servis falan bilmeden okula-eve gidip gelebilmiş ve en nihayetinde teknolojik oyuncakların esiri olmadan, iki lafı bir araya getirebilen-medeni cesareti olan, hayatı yaşayarak öğrenebilmiş efsane olmayan ama "embesil" de olmayan bir nesiliz biz evet.*

  • su gencecik yasimda yaslandigimi hissettiren kiz. ulan dogdugun gunu biliyorum ne zaman paparazzilik oldun

  • ya bir cumhurbaşkanı neden dandik bir tv dizisini korumaya geçer, hadi geçti neden bir komedyenle atışır? bir tek bana mı bu kadar saçma geliyor rte'nin her şeye yorum yapması, herkesle kapışması?

    ben türkiye'nin muhtarıyım dediğinde gülmüştük de, bu kadarını boş boş kahvede oturan muhtarlar bile yapmaz.

  • atamın, binlerce kitabı boşuna okumadığını, günümüz siyasileri ile bir tartışmaya girse hepsini bilgisi ile döveceğini gösteren sözleridir.

  • çok fazladır. ancak en çok nefret etttiren, bitmek bilmeyen dram ve ağlaklık. tv'lerde yayınlanan hemen hemen her dizi dram ve ağlak. birbirinin kuyusunu kazan aile fertleri, bitmek bilmeyen gözyaşları. bunların dışında kalan nefretlikler ise mafya dizileri. takım elbiseler, siyah arabalar, korumalı ne idiği belirsiz tipler. ajitasyon ve magandalık sarmış sarmalamış. komedi dizileri yayınlanmaya başlıyor, birkaç bölüm sonra yayından kalkıyor (bkz: klavye delikanlıları) yani arz-talep meselesi. türk halkı seviyor ajitasyon ve maganda izlemeyi. iyi ki internet dizileri var.

    (bkz: fi)

  • başlık: oh be sonunda boş starbucks bardağı buldum

    1. biliyorsunuz beyler bunları bulmak çok zordur çünkü alan insan yıllarca bunları kullanabilir. gider evinde nescafe yapar sanki matara kullanırcasına yıllarca bunları kullanırlar.

    bugün işten gelirken yol kenarında bırakılmış grande boy bir bardak buldum. içerisinde 3-4 parmak kadar tahmin ettiğim kadarıyla mocha vardı. mochayı tek dikişte kafaya dikerek oracıkta bitirdim. az önce eve vardım direkt gidip mutfakta kenarında ki kahve lekelerini ve kapağı sildim.

    yarın ilk işim nescafe 3ü1 aradamı yaparak içine koyucam ve marlboro paketine koyduğum samsun 216'larım ile artık ben de havalı bir insan evladı olucam.

  • sanılanın aksine italyanlardan daha iyi pizza yaparız kafasından ziyade, özellikle bir katma değere odaklanmış stratejinin parçasıdır. o da: evlere hızlı ve kolay pizza teslimatı.

    düşünülen: yıl 2015. italya'da tam da italyanların tarzında ve italyanların kullandığı malzemeler ve italyan şeflerle pizza yapabiliriz, üstelik hızlı teslimat ve standart bir kalite de sunabiliriz.çünkü ortalama bir italyan ayda 7 kez pizza yiyor ve doğru düzgün bir online sipariş ve teslimat sistemi yok.

    gerçekleşen: yıl 2022. just eat, deliveroo (ki italya'da kapanma dönemi baya kullandım) vb. servisler yaygınlaştı. dominosun en büyük kozu çöktü.

    not: dominos amerikan firması olsa da italyan bir şirket tarafından italya'ya girdi ve italyanlar tarafından işletildi.

    not2: starbucks içinse çoğu avrupa ülkesinde ve havalimanında şu ana kadar boş bir starbucks görmedim. amerikada lokal kahve dükkanları kötü kahve mi yapıyordu da starbucks yükseldi? hala yeni starbucks'lar açılıyor avrupda. çünkü starbucks'ın iş modelindeki güçlü yanların çözümlenmesi daha gerçekleşmedi bence. dominos ile aynı durum değil.

  • - aşkım şarjım az, kaya beni bırakacak, sabah ararım.
    - bak yavrum, iyi dinle: facebook'u açıyorum. önce arkadaş listende kaya adında kimse var mı kontrol ediyorum, öyle birini bulamıyorum. sonra, çalıştığın şirketin linkedın hesabını beğenmiş herkesi tek tek tariyorum, kaya diye birini bulamıyorum. sonra, akşam gideceğini söylediğin barın ismini twitter'a yazıp orada check-in yapanların arasında kaya adlı birinin olduğunu görüyorum. tüm tweet'lerini okurken, nikimyok caddesi'ndeki trafikten şikayet ettiği bir tweet'ine rastlıyorum. bu bilgiyi cebe koyup, kaya'nın instagram hesabına tıklıyorum. fotoğrafları tararken, bir arabanın önünde çektiği bir selfie görüyorum. bu bilgiyi de cebime koyuyorum. az önceki check-in olayına geri dönüp foursquare'de paylaştığı yer bildirimi fotoğraflarına bakıyorum. bi kahvecide çektiği fotoğrafı görüyorum. o kahvecinin sayfasına tıklıyorum ve tahmin ettiğim gibi kaya yavşağının o mekanda en çok check-in yapan kişi olduğunu görüyorum. nikimyok caddesi yakınlarındaki kahvecinin adresine bakıp o bilgiyi de cebe koyuyorum. evden çıkıp kahvecinin olduğu sokağa gidiyorum. o sokakta ve yakınındaki sokaklarda, fotoğraftakine benzer bir araba arıyorum. iki sokak ötede söz konusu arabayı buluyorum. arabaya tekme atıp alarmın ötmesini sağlıyorum. az sonra bi apartmanın ikinci katındaki bi dairenin penceresi açılıyor ve beyaz atletiyle kaya beliriyor. bi iki bakınıp alarmı susturuyor ve pencereyi kapatıyor. apartman kapısına gidip o dairenin bi üst katının ziline basiyorum. kim o diyor bir ses, "ya ben kaya'ya geldim de zili çalışmıyor sanırım, kapıyı açabilir misiniz?" diyorum kibarca. kapı açılıyor, ikinci kata çıkıyorum. kaya'nın dairesinin kapısını çalıyorum. kapıyı açıyor sormadan. kimsiniz diyor. dairenin içine adımımı atıp "ben meltem'in sevgilisiyim, şarjı bitiyormuş da şarj aleti getirdim" diyorum. aletin kablosunu kaya'nın boynuna dolayıp sıkmaya başlıyorum. gürültüyü duyunca sen geliyorsun, üzerinde bornoz var. kaya'yı bırakıyorum, suçun büyüğü sende çünkü. beni görünce korkup odaya kaçmaya çalışıyorsun. peşinden geliyorum. yüzüne tükürüyorum. yazıklar olsun diyorum, niye yaptın bunu diyorum. ağlıyorsun, açıklayabilirim diyors...
    - ay tamam, tamam! bitmiyor şarjım. of, taksiye binip eve geliyorum hemen. bişey lazım mı? yoğurt felan?

    edit: niye bu kadar sevildi anlamadım ama beğenen, paylaşan herkese eyvallah... 3 vakte kadar, bu entry'yi temel alan bi kısa filmle karşınızda olacağız inşallah. haber ederim.

    seneler sonra edit: hala mesaj atıp kısa film n'oldu diye soranlar oluyor. bir şey olmadı tabii ki, olacağı da yoktu. "abi izin ver ben bunu kısa film yapayım" diyen sayısız genç sinemacının ayağını kesmek için yazmıştım bu notu. işim gücüm vardı ve kısa filmcilerle uğraşmak gündemimin en son sırasında bile değildi. uğraşılır mı lan?