hesabın var mı? giriş yap

  • özellikle şu kısmının altını çizmek isterim:

    "montrö, karadeniz’e kıyıdaş ülkelerin güvenliğinin temel belgesi olup karadeniz’i barış denizi yapan sözleşmedir. montrö, türkiye’nin herhangi bir savaşta, savaşan taraflardan birinin yanında istemeden savaşa girmesini önleyen bir sözleşmedir."

    akp bir şekilde bu sözleşmeyi iptal edecek veya baypas edecek bir adım atarsa suriye'de amerikayla bir olup güney sınırımızı yol geçen hanına çevirmesine benzer ama 100 katı daha vahim sonuçları olacak olaylara zemin hazırlamış olur.

  • neyi nasıl anlatsam bilmiyorum. çalıştığım iş yerinde zerre kadar huzurum ve mutluluğum yok, işimden, iş arkadaşlarımdan ve iş yerimden ölesiye nefret ediyorum. buna mecbur olmaktan nefret ediyorum. çalışmak zorunda olduğum için kpss'ye vakit ayıramıyorum. sevdiğim işi yapamıyorum. önümü, yarınımı göremiyorum. sürekli içim sökülürcesine ağlıyorum. ruhum sıkışıyor.

    -boktan bir mağazada asgari ücretle çalışan 23 yaşında üniversite mezunu satış danışmanı

  • bu pazar yaptığım eylem. dünya tatlısı bir sözlük yazarı ile tanıştım. hatta enteresandır birbirimizi neredeyse hiç görmeden tanıdık, tanıştık sıcak bir cay içtik aynı sıcaklıkta bir sohbet ettik.

    bu ilk değil aslında, gerçek hayatta görüşmeye devam ettiğim bir sürü dostum oldu. hatta geçen sene evde kızılca kıyamet kopup ben pılımı pırtımı toplayıp evi terkettiğimde, bu dostlarımdan biri öğrenir öğrenmez "ev bomboş duruyor, anahtar komşuda al, gir istediğin kadar kal" diyen jet hızında bir mesaj çekti taa londra'dan.

    bir başkası avukat dedi istediğin an. bir başkası iş dedi hatta "düşünüyorum, ne yapabilirsin diye 3 gündür, istersen buraya gel" dedi. tabi ki istisnalar vardır ama insanlar her yerde tanışıyorlar her yerde arkadaş, dost, sevgili olabiliyorlar. iyi insanlarla, kötü insanlarla karşılaşma ihtimali her yerde var. bu ihtimal galiba sizin ne aradığınızla da alakalı.

    sonuç olarak şu ana kadar, gerçek hayatta karşılaşıp, dost olduğunu zannetiğim kadar zarar görmedim henüz hiç birinden. demek ki o kadar da kötü bir şey değil.

  • ukraynalı kadın ve çocuklar köle olarak, erkekler de madenlerde çalışmak üzere teslim olsunlar maddesi eksik.

  • 1991 yılında kardeşimi lösemiden kaybettik. o zamanlar ne lösev vardı ne de tedavi ettirecek durumumuz. şimdi her ay löseve elimden geldikçe bağış yaparım. bir çocuğun bir gün bile fazla yaşamasını sağlarsa helali hoş olsun.

  • af niye var bir allahın kulu açıklayabilir mi?

    af çıkarmanın yasadışı olması lazım, önermenin bile yasadışı olması lazım. af önereni "sen de onlardansın" deyip içeri atmalıyız.

  • babama sordum açıklaması şu:

    "2009 yılında bir uygulaması olmuştu. getiri endeksli deyince o zaman hangileri olduğu açıklanan ve kar yapan belli kit lerin hazineye devrettikleri kazançlar ile bağlantılı bir şeydi. şimdi neyin getirisini endeksli olduğunu anlamadığım bir "getiri endeksli" iç borçlanma senedi veya tahvili çıkartacağız deniyor. 3 ayda bir kupon veya diyelim faiz ödemeli. amaç "parası olanın" dövize değil tl ye yatırım yapmasını sağlamak yine.

    kur garantili dövize endeksli değil bu kez tl olarak dediğim gibi bir "getiriye" bağlamak. tabi yine bir asgari getiri garantisi vereceklerini söylüyorlar. bu nasıl hesaplanacak bilmiyorum. 2009 uygulaması fazla "ses" çıkarmamıştı. başarısız kur garantili mevduat ardından yeni bir "icat". parası olana herkesin cebinden bir kar garanti edip dövize alternatif yaratma çabası yine...

    böyle katekulli icatlar ile yol alabileceklerini sanmıyorum. güven sıfır! bir şeyler yapacaklar galiba diye döviz önce biraz düştü, kof projeler çıkacak yine fikri geri geldi ve döviz yine yukarı hareketlendi. bu tür "çözümlerin" etkisi sıfır olduğu gibi uçuruma yuvarlanan halka bir yansıması olacağını ummamak lazım. daha zihni sinir "tedbirler" de gelecek ardından anlaşılan. halkın cefası berdevam! ekonomik çöküşe devam! şu an gördüğüm bu"

  • sinemanin ilk zamanlarindaki dokumanter yaklasim veya bilimsel arastirma amaci olarak gorulen (lumiere kardesler cinematographe i gelecegi olmayan bir icat olarak nitelendirmisler zamaninda) ve daha cok yeni olan sinemaya kurgu kapasitesini katmis sayilir bircok sinema tarihcisi tarafindan.
    lumiere kardeslerin filmlerinde de kucuk buyuk bir takim mise-en-sceneler vardir ama bir olay butununu kurgulayarak anlatmayi amaclamazlar, daha cok kadraj, isik kaygilari yuzunden kullanilirlar. oysa melies hikayeler, olaylar, dekorlar yaratmis, uyarlamis, insa etmis ve filme cekmistir. sinemanin bugunku bir olayi anlatabilme becerisi, bir bilgi verme aracindan cok sanat halini alabilmis olmasi bu naratif kapasitenin kesfedilmesi, uygulanmasi sayesinde olmustur.

  • kapanışta :

    sinan engin : burdan fırat aydınus'a da selam gönderiyorum. bugün çok güzel eyyam yaptı.
    rok : fırat eyyamus. fırat eyyamus mu demek istiyorsun sen şimdi ?
    se: yok canım, öyle demek istemiyorum.
    rok: ertem, ertem, (ertem bu sırada twitleri okumakta, rok'u duymamazlıktan gelmekte) ertem, ertem.
    ertem: efendim rasim.
    rok: fırat aydınus'a fırat eyyamus diyebilir miyiz ?
    ertem: hayır diyemeyiz.
    rok : niye diyemiyoruz ya ?

  • okuma yazma bilmeyen cahil cuhela kesiminin herhangi bir kitap bir roman veya bir dokuman okumamis en azindan bir kac kult eski ve dolu film ve veya dizi izlememis eski sarkilari dinlemeyip eski insanlari yaşamları gormemis ve kendi karakter ve etraflarina adeta sanal masallar ve yalanlardan haleler auroralar ören bir takim sözlük kezbanlari ve bize de duserci mericler tarafından hadi arabaya binelim buralardan gidelim demeye calistigi soylenen tracy chapman ablamizin efsane şarkısı.

    fast car tam manasiyla felaketin sefaletin kahpelik ve kallesligin icinden cikilmaz derin cukurlarin merdivensiz kuyuların kimsesizlik ve çaresizliğin adeta insanin ruhunu delip geçen yalnizligin o kış o ayaz ve kar buzun şarkısı sanki bir ağıt bir aglayis bir derin dert yanma sitem ve isyan etme öyküsüdür.

    simdi motoru calistirip yeniden dinleyelim belki dinlerken uzun zamandir aradığımız uykulara kavusup teslim oluruz çocuklar başlıyoruz..

    you got a fast car
    ı want a ticket to anywhere
    maybe we make a deal
    maybe together we can get somewhere

    any place is better
    starting from zero got nothing to lose
    maybe we'll make something
    me, myself, ı got nothing to prove...

    senin hizli bir araban var bense her yere gidebilecegim bir biletim olsun istiyorum.
    belki anlasabiliriz seninle evet belki beraber bir yerlere gidebiliriz.

    burasi haric her yer güzel her yer olur yeterki burasi olmasin any place neresi olursa sifirdan baslayalim nasilsa kaybedecek bir şey yok belki bir seyler yapabiliriz ben kendim ve zaten benim ispat edecek kanitlayacak hic bir seyim yok.

    you got a fast car
    ı got a plan to get us outta here
    ı been working at the convenience store
    managed to save just a little bit of money

    won't have to drive too far
    just 'cross the border and into the city
    you and ı can both get jobs
    and finally see what it means to be living...

    senin hizli bir araban var benimse bizi buralardan alip goturecek bir planim.
    az biraz para biriktirmek icin bakkal köşelerinde çalışıyorum goruyorsun.

    fazla ileriye gitmemize gerek yok fazla sürmeyelim yeterki siniri gecip su kahpe kasabadan sefaletten cikip sehrin icine girelim.
    orada ikimizde bir is bulur ve sonunda yasamanin ne demek oldugunu anlamaya baslariz.

    see, my old man's got a problem
    he live with the bottle, that's the way it is
    he says his body's too old for working
    his body's too young to look like his

    my mama went off and left him
    she wanted more from life than he could give
    ı said somebody's got to take care of him
    so ı quit school and that's what ı did..

    goruyorsun babamin bir problemi var icki siseleriyle birlikte yaşıyor o böyle ne yaparsın.
    calismak için cok yasli olduğunu söylüyor hep ama aslinda genç vücudu boyle bitik görünmemesi gereken yaşta.

    annem olacak kadin bizi bırakıp gitti hayattan fazlasini istiyormuş evet babamin ona verebileceklerinden fazlasini.
    boyle olunca mecburen yasli bitkin ve alkolik babama bakmak icin okulumu bıraktım evet bunu yaptim.

    you got a fast car
    ıs it fast enough so we can fly away?
    we gotta make a decision
    leave tonight or live and die this way...

    senin hizli bir araban var belki ama fakat yeterince hizli mi bizi buralardan goturmek için
    oyleyse bir karar verelim ya bu gece cekip gidecegiz veya bu sekilde yasayip öleceğiz evet bu şekilde.

    so ı remember when we were driving, driving in your car
    speed so fast it felt like ı was drunk
    city lights lay out before us

    and your arm felt nice wrapped 'round my shoulder
    and ı-ı had a feeling that ı belonged
    ı-ı had a feeling ı could be someone, be someone, be someone...

    evet hatırlıyorum senin arabanla hizli cok hizli surdugumuzu o kadar hizliydik ki sarhos gibiydim şehir isiklari onumuzde uzanip gidiyorlardı.

    ve evet senin kolların omzumda güzeldi hisler güzeldi iste tam o anda kendimi o ana oraya ait hissettim ve biri olabilirdim evet birisi olabilirdim ben de...

    you got a fast car
    we go cruising, entertain ourselves
    you still ain't got a job
    and ı work in the market as a checkout girl

    ı know things will get better
    you'll find work and ı'll get promoted
    we'll move out of the shelter
    buy a bigger house and live in the suburbs...

    evet senin hizli bir araban var.
    süzülüp gidiyor eğleniyorduk ikimiz ama senin hala bir isin yok ve bense bir markette kasiyer olarak calisiyordum evet checkout girl...

    ısler daha iyiye gidecek biliyorum sen bir is bulacaksın ve ben terfi alacağım icinde yaşadığımız bu küçük barakadan taşınıp daha büyük bir ev alip sehrin hemen dışında yasayacagiz...

    you got a fast car
    ı got a job that pays all our bills
    you stay out drinking late at the bar
    see more of your friends than you do of your kids.

    ı'd always hoped for better
    thought maybe together you and me'd find it
    ı got no plans, ı ain't going nowhere
    take your fast car and keep on driving...

    senin hizli bir araban var benimse tum faturalarimizi odeyen bir işim.
    ama sen geceleri gec saatlere kadar barlardasin ve içiyorsun tipki babam gibi.
    kendi cocuklarindan daha fazla arkadaslarini görüyorsun evet tipki babam gibi...

    ben hep daha iyisini umut ettim seninle birlikte bulacağımız daha iyi yerleri benim baska planlarim yok baska bir yere gitmiyorum
    sense o hizli arabani al ve surmeye devam et...

  • doğru.
    sadece 6 yaşındaki kız çocuğu değil.
    farklı yaşlardaki nice erkek ve kız çocuklar, kadınlar mesele.

    ve biz, neye taptığınıza bakmadan diyoruz ki
    çocuklardan kadınlardan elinizi, gözünüzü çekin artık!

  • ahmet ağa eşeğini satmaya karar verir ve 50 lira etmeyen eşek için pazarlık paylı 100 lira fiyat verir. komşu köyden acil eşeğe ihtiyacı olan mehmet ağa ise pazarlık etmeden 100 lirayı öder ve eşeği alır. ama ahmet ağa’nın içi rahat etmez ve mehmet ağa’nın neden böyle yaptığını anlayamaz. sonra eşeğini geri almaya karar verir. pazara gittiğinde ise mehmet ağa’nın eşeği 200 liraya satışa çıkardığını görür. bunu görünce kesin olarak eşeği geri almaya karar verir. pazarlık etmeden 200 lirayı verir ve eşeği geri alır. bu sefer de mehmet ağa’nın mantığına yatmaz ve eşeği geri almaya karar verir. ertesi gün eşeği 400 liraya geri alır. bu alışveriş her gün bu şekilde fiyat artarak devam eder ve bir gün farklı bir köyden gelen hüseyin pazarda karşılaştığı bu manzaraya şaşırır. yaşlı eşeğin fiyatı ise 1000 liraya çıkmıştır. yanındakine sorar; ‘hemşerim nedir bu iş? bu eşek 1000 lira eder mi hiç!’ der. adam cevap verir; ‘valla grafikler ortada, eşeğin fiyatı 1 haftada 50 liradan 950 liraya geldi. 1000 lirayı kırarsa 1500 liraya kadar yolu var’ der.