hesabın var mı? giriş yap

  • olum adam kasap kasap.
    kasabin yaraticisi, vizyonlusu, yeteneklisi, caliskani, basarilisi, kendi alaninda en iyisi
    ama kasap...

    edit; kasap diyerek nusret’i asagiladigim anlamini cikarmis bazi yazarlar. kesinlikle oyle bir niyetim yok bizatihi eski bir kasap olarak nusr-et ile ilgili goruslerim asagidadir.
    isinde iyi olan herkese saygi duyarim...
    #113586567

  • tipik muvazaalı boşanmadır. adamın mallarını korumak ve hacze kaptırmamak için ve kendilerini garantiye almak için, borç içinde yüzen ve alacaklılardan kaçmak için usulen boşanan 23458676543245432 türk vatandaşı gibi davranmışlardır sadece.

  • 38 de abd'ye gelerek yaptığım ve üzerinden 2 buçuk sene geçen eylem.

    evliyim, çocuğum yok, eşimle aynı şirkette çalışıyoruz. böyle söyleyince insanlar zor bir şey yaptığımı düşünüyor. ama gerçekte zorluklarıyla, kolaylıklarını teraziye koyduğumda, kolaylıkları çok daha ağır basıyor. ilk olarak türkiye'de iken yerleşmiş olan “ne yaparsam yapayım olmayacak” düşüncesi çoktan geçti gitti. artık çok rahat şekilde “neler yapabileceğimi” planlayabiliyorum. hatta bana en acı gelen şey “keşke daha önce gelebilmiş olsaydım” düşüncesinin ara ara aklıma gelmesi.

    amerika özelinde, bu eylemi kimlere tavsiye etmem dersek, aile bağları çok kuvvetli, gelenksel kişilere tavsiye etmem. filmlerle, müziklerle, kitaplarla amerikan kültürüne maruz kalmamış, sinemada sadece türk filmleri izleyen kitleye de tavsiye etmem. bunu sınıflandırma yapmak için, aşağı göstermek için demiyorum, bulunduğum yerdeki arkadaşlarımın yaşadığı zorluklara bizzat şahit olduğum için diyorum. sorumululuktan kaçan, tembel ve hayat görüşü kazandığı parayı yemek olan kişilere de tavsiye etmem.

    bunların dışında, dil bilmiyorum, orada ne yapacağım, yeni hayat kurmak çok zor vb… bahaneler gerçek anlamda birer bahane. kendinize koyduğunuz engeller. dil öğrenebilirsiniz. yeni hayat kurmak, bozuk olana devam etmekten çok daha kolay ve bence insan psikolojisine iyi gelen bir şey. hepimiz doğamız gereği kendimize hedefler koyarız. türkiye'de 37 yıl yaşadım. en son lisedeyken kurduğum hayallere inancım vardı. büyüyünce dünya kirlenmeye başladı. küçülttüğüm hedeflere bile ulaşmam imkansız hale geldi. burada ise her şey mümkün ve yaşın bir önemi yok. benden daha yaşlı olup, daha geride olan insanlarla karşılaşınca ve onların umutsuz olmadıklarını, boşa mücadele etmediklerini bilmek bile insanı motive ediyor.

    yukarıda bahsettiğim domestik kişiler de, bırakın başka ülkeyi mahallenin dışına çıktıklarında bile afallıyorlar, çünkü tüm dünyayı kendi küçük dünyaları zannedip, gittikleri yerdeki insanlardan da aynı şeyi görmeyi umuyorlar. sonra olmuyor tabii ki.

    fırsat bulabiliyorsanız demeyimleyin derim ben.

  • ingilizce konuşurken, değil "interneyyşınıl" demekten çekinmek, "enternasyonal" bile diyebilirim. ağzıma o sırada ne geldiyse. allahın italyanı "internatzionaaalleeee" filan gibi bişey deyince sevimli oluyo, ben türkçe sesleriyle ingilizce konuşunca hıyar mı oluyorum. benim tek amacım en yakındaki ucuz oteli bulmaktır, varsın bana yol tarif eden kişi içinden mükemmel ingilizce telaffuzuyla "hıyara bak hotele otel dedi" diye düşünsün. düşünmüyosa da ne ala, yeter ki gönüller hoş olsun, insanlar kardeş olsun, hayat bayram olsun...

  • hakkında küçük bi nüansa dikkat çekmek istiyorum, tarihe not düşülsün, ileride baktıkça hatırlansın diye.

    gezi olaylarında "polise taş ve molotof ile saldıran göstericilere polis müdahale etti" (ortada molotof kokteyli olmadığı, ve tarihin en medeni eylemlerinden biri olduğu halde) şeklinde haber yapan sevgili türk medyasının mısırdaki müdahaleleri yayınlama şekli:

    "güvenlik güçleri, biber gazı ve plastik mermi kullandı. mursi taraftarları ise kendilerini taş ve molotofkokteyleriyle savunuyor."

    yorum yapmaya değmezsiniz.

  • insanlari anlamiyorum.

    bir futbol takimi dusunun, 50bin kisilik stadyum yaptirip, 400bin kisiye kombine bilet satsin. sonra bir de stadyum onunde 80bin bilet satsin. tepki gostermez misiniz? 'senin 480bin kisi icin yerin yoksa neden bu satisi yapiyorsun?' demez misiniz?

    peki internet servis saglayicilar, milyonlarca insana abonelik satip, aboneler bu hizmetten faydalanmaya calisinca 'yalniz hepiniz birden tam kapasite kullanamazsiniz, biz sistemi oyle kurduk' deyince neden tepki gostermiyorsunuz? neden 'aa evet adil kullanim olmali' diyerek kabulleniyorsunuz? mal misiniz la siz?

    milyonlarca insana 'saniyede 8mbit'e kadar' veya 'saniyede 8mbit' diyerek satilmis paketler icin uygun altyapi olup olmadigini denetlemeyen devlet, sirketin gotu sıkısınca caymasina neden goz yumuyor? utanmaz bakanlar cikip 'birileri somursun, digerlerine bant genisligi kalmasin, oh ne ala' dediginde cok mu normal. ulastirma bakaninin cikip 'hizmet satiyorsan, dayanagi olacak arkadasim' demesi gerekmiyor mu?

    adil kullanimmis, kicimin adilleri sizi...

  • babası 5 doktorun yanlış teşhisi ve 15 yıllık doktorunun ihmali sonucu öl(dürül)müş biri olarak, babamın semptomlarını google'a bakıp şak diye aylarca konulamayan teşhisi bulmuştum.

    neden 5 doktora (gata, international, acıbadem, çeşitli profesörler vb.) gittik de aklıma google'a semptomları yazmak hiç gelmedi diye çok ağladım.

    siz siz olun hiçbir ama hiçbir doktora güvenmeyin. kendiniz araştırın. en azından araştırdım yanlış bulmuşum dersiniz, kendiniz etmiş olursunuz, bir başkasının yanına kar kalacak hatasının sonucu ile yaşamanız gerekmez.

    (doktor nefretimi cehaletime bağlayacak doktorlara bir anımı anlatayım ki olayın duygusal kısmını kabullenip kendileri için "ex" ya da "hasta" olan "şey"lerin birilerinin canı olduğunu iki gıdım idrak etsinler.
    bir hastane odası, doktora en sevdiğiniz insanın durumunu soruyorsunuz, tedavi nasıl olacak, hangi aşamada vb.
    elindeki mektup açacağı ile o esnada faturalarını açmakta olan prof bölüm başkanı bilmemne doktor, (ki kendisini 10 yıldır tanımaktasınız)

    -yavrum çekirge bir sıçrar iki sıçrar, senin baba bu sefer gidici.

    diyor.
    o mektup açıcağını onun böğrüne saplamadığınız için her gün pişmanlıkla yaşıyorsunuz senelerce... ve hala bazen keşke diyorsunuz, keşke ilk duyduğumda google'a yazsaydım belirtileri, doktorlardan medet umacağım yere)

    (bu arada doktor nefretime laf edecekler için:
    babamın pilot olduğunu ve geç teşhis sebebiyle kanserden öldüğünü belirteyim.
    pilotların düzenli kontrolden geçmeleri gerektiğini yani hani 10 yılda bir hastaneye giden bizler gibi olmadıklarını hatırlatayım.
    kanseri kemik metastazı yapana kadar teşhis edemediklerini ve fıtık olabilir dedikleri için metastaz ağrısı çeken hastaya aylarca egzersiz yaptırdıklarını (3 doktor birden farklı egzersiz programları verdi) ileteyim.
    ailede kanser öyküsü olduğunu da (hem babaanne hem dede de kanserden "gitmişti") çekirge esprileri yapan 15 yıllık kişisel doktorunun bilmemesinin söz konusu olmadığını belirteyim.
    babam doktoruna "abi" derdi, doktoru onun için kızına "çekirge" dedi.
    benim hikayem budur.)