hesabın var mı? giriş yap

  • var mısın yok musun izlerken "lan niye hep en alttaki 500.000'ler önce açılıyo, bi gün de aradaki bi 500.000'in açıldığını görmedim, vay canına lan" diye şaşırmak. saniyelik lan ama, alo saniyelik olm, olur öyle yani bence.

    edit: guijarra uyardı 500.000ler en alttan diil en üstten başlıyomuş açılmaya. ne desem bilemedim. çok komplike bi yarışma heralde bana göre.

  • her şeyin çıkarlarımızla ilgili olması. birine aşık olduğumuzda bile asıl hoşlandığımız şeyin, aşık olduğumuz kişinin bizde yarattığı his olması. en basitinden bir iyilik yaptığımızda duyduğumuz tatmin, 'ne kadar da iyi insanım ben' hissi. her şeyin aslında tamamen kendimizle alakalı olduğu. ne kadar bencil olduğumuz.

  • annemle babamın mutfak robotu diye bir şey çıktığından söz etmelerine kulak misafiri olduğumda ufkum çağ atlamıştı. düşünsenize, mutfakta bir robot ve her şeyi yapıyor!
    daha sonra dayımların mutfak robotu alıp çok memnun kaldıklarını da konuştular, iyice heyecanlandım.

    dayımlara gitmeyi iple çektim ve gittik de. girdiğim gibi mutfağa yöneldim robot arıyorum, yok. başka odalara gitmiştir(!) diye bakınıyorum, yok. sonunda yengeme robot nerede diye sordum. buzdolabının üstünde yavrum dedi. mutfağa gidene kadar, "herhalde şarj oluyorken oraya kaldırdılar" diye düşündüm.

    sonra onu gördüm o tipsiz aleti. duygularımla hayallerimle* oynadınız mühendizler, alt tarafı doğrayan makine icat etmişsin bu kadar iddialı bir isim koymak nedir?

  • " türkiye'nin 90%'ı calgon kullanıyor " dedikleri halde, calgon'un 10% için verdiği mücadeleyi takdir ediyorum.

  • bir örneğiyle frankfurt'ta karşılağım insan grubu. oy verme sebebinin eskiye kıyasla türkiye'ye daha fazla uçuş olması ve ucuz olması olduğunu söyledi. "bu mudur yani tek sebebiniz? akp iktidarı sonrası yargının, sağlık sisteminin, eğitim sisteminin çürüdüğünü göremiyor musunuz? gezi'yi duymadınız mı?" diye sorduğumda türkiye'de yaşlıları hariç kimseleri kalmadığından çok gelip gitmediklerini fakat geldikleri zaman gitgide artan gökdelenlerden ve uçuş sayısının bolluğundan etkilendiklerini söyledi. gelmediğiniz, yaşamadığınız bir ülkenin kaderini kötü yönde etkilemekten hiç rahatsız olmuyor musunuz, siz almanya'da rahat yaşayıp tek derdiniz rahat uçmakken insanların her geçen gün daha da araplaşan bir ülkede özgürlük mücadelesi vermesi canınızı sıkmıyor mu diye sorduğumda cevap veremedi. zaten pek de zeki bir şey değildi.

  • bir çare olabilir.

    1903 yılında kurulan ve merkezi istanbul'da olan firmamızın futbol şubesinde görevlendirilmek üzere aşağıdaki niteliklerde takım arkadaşları aramaktayız.

    - sağ bek mevkinde en az 5 yıl deneyimli,
    - 25 yaş ve üzeri,
    - askerlikle ilişiği ve yurtiçi-yurtdışı seyahat engeli bulunmayan,
    - iletişim becerileri güçlü, sorumluluk sahibi ve disiplinli,
    - tercihen yurtiçi-yurtdışında gerçekleşen büyük ölçekli turnuvalarda yer almış,
    - gerektiğinde stopere ve liberoya kayabilecek,
    - veli'yi görünce korkmayacak,
    - yedek kalmanın bir ceza değil fırsat olduğunun bilincinde,
    - tercihen çat pat da olsa meramını anlatabilecek kadar ingilizce bilen,
    - takım çalışmasına yatkın, başarının sinerjiden geçtiğini bilen,
    - tff, uefa ve benzeri federasyonlardan mevcut cezası bulunmayan,
    - kronik sakatlığı, disiplin, uyum, adaptasyon sorunları yaşamayan,

    takım arkadaşları aramaktayız. senelik ücret dolgun olup kahvaltı ve öğlen yemekleri tesislerimizde ücretsiz olarak verilmektedir.

    müracaat: süleyman seba tesisleri, fikret bey, ahmet nur bey, mete bey.

  • brezilyali - turkiye'de ingilizceyi nasil boyle ogrendiniz?
    tr - universitelerde* ingilizce okutulur dersler. bazi liselerde de oyledir.
    brezilyali - anlamadim, neden ingilizce? ha misyoner okulu gibi mi?
    tr - hayir devletin resmi okullarinda
    brezilyali - ama nasil olur, nedenkine? turkiye hicbir zaman somurge olmadi ki?
    tr - ee sey...
    brezilyali - ben yok anlamak. nicin ingilizce universite olsun ki? siz aranizda ingilizce mi konusuyorsunuz?
    tr - ee sey...
    brezilyali - hadi hindistan olsa anlarim. ingiliz somurgesiydi. ha bir de lise diyorsun. ciddi ciddi dersleri ingilizce mi okudunuz simdi?
    tr - eee eyter beaa ingilizin amerikalinin kopegiz tamam mi? ondan ingilizce okuyoruz. catongggg!!! hem birgun herkes turk olacak!

  • sözlükten bir avukat ön ayak olursa, sözlükteki atatürk'ü aşağılayıcı yazıları kapsamında pazartesi suç duyurusunda bulunacağım, keza üniversitesi ve öğretim kadrosuna da e-mail ile bilgilendirme geçeceğim.

  • bir kere inkara gerek yok. bir dönem hepimizi annemiz banyo yaptırıyordu. zaten inkar edene gülünür. neyse. günlerden pazardır. (bkz: pazar gunu ailecek banyo yapma gelenegi) banyo sırası için kardeşlerle yapılan kavgadan sora sıra bize gelmiştir. anne meşgul bir kuaför gibi banyoda sıradaki müşterisini beklemektedir. önceki banyo seansının pisliklerini temizlemektedir. banyoya girilir ve soyunulur. tek başına banyo yapmaya geçiş sürecinde pek acı veren bir soyunmadır bu. yavaş yavaş davranılır. ama annenin daha işi var. çamaşırıdır, ütüsüdür. onun vakit kaybına tahammülü yok. ağırdan alan çocuğun soyunmasını hızlandırır ve tabureye oturtur. banyo taburesine oturmadan önce sıcak su dökmekten bihaberdir bu gaddar anneler. küçük bir titreme olur. iyice kamburlaşılır.

    bu sırada anne suyu ayarlamaktadır. ve nedense bu su hep kaynama noktasına yakın olur. ilk kafadan dökülen su kamburlaşan bedeni sarsar. dimdik olunur. "sıcaaaaaak" diye bağırılır ama anne o suyun sıcak olmadığını düşünmektedir. ikinci sudan sonra da "sıcaaak" inlemeleri devam ederse biraz soğuk su ilave eder anne suya.

    sonra sabun faslı. sanki kafayı değil de kirli donu çitiler gibi sabunlar anne kafayı. bir oraya bir öbür tarafa gider kafa. sonra gözlerin kapanması talimatı gelir ve tekrardan su dökme işine geçilir.

    sabunlanma işi de bitince işin en acı verici kısmına gelinmiştir. kese. sanırsın işkembe temizliyor anne. elinin altındaki incecik çocuk kolları değil de cansız bir nesne. hele o boğaz altının keselenmesi yok mu? gıdıklandığına mı yanarsın, acıdığına mı?

    kese de bitince sıra lifle vücudu sabunlamaya gelir. anne deminki yaptığı güreşten yorulduğu için sabunladığı lifi elimize verip kendi kendimize sabunlanmamızı isteyebilir.

    tüm bu işlemlerden sonra kafadan aşağıya son bir iki su dökülür ve o kaçınılmaz hareket gelir. aynen sac yikayan berberin saclari siyirttirma hareketi gibi bir hareket. ama hareket suratadır. anne, elini kafanın üstünden çeneye doğru bastıra bastıra sürter. burun ağrır, surat ekşir.

  • binlerce yıl boyunca suçlular ezilerek ölüme mahkum bırakıldılar. uygulamanın en popüler kullanımı salem cadı mahkemeleri döneminde gerçekleşmiştir.

    eğer ezilerek ölüme mahkum edildiyseniz felaket bir sonla karşı karşıyaydınız. zemine bağlandıktan sonra ölene kadar azar azar artan yoğunlukta bir ağırlığa mahkum bırakılırdınız.

    bu idam yönteminin en eski örneklerinden biri 4.000 yıl önce iyi eğitilmiş bir filin yetkililere itaat etmeyi reddeden bir mahkumu ezdiği güneydoğu asya'da görülmüştür.

    bu şekilde idama mahkum olan kişi şanslı ise fil kendisini bir çırpıda, bözek gibi ezerdi. eğer şanssız ise, fil eğitiminin hakkını vererek yavaş yavaş baskıyı arttırır ve maksimum acı ile ölmenizi sağlardı.

    ağırlık bir fil ya da insanlar tarafından uygulansın sonuç her zaman aynıydı; ölüm.

    pers imparatorluğu (bugünkü ırak), kartaca (bugünkü tunus) ve antik roma gibi ülkelerde kullanıldığına dair anekdot niteliğinde kanıtlar vardır. dünyadaki hemen hemen her ülkede ezilerek ya da preslenerek idam yöntemi uygulanmıştır.

    güneydoğu asya'da, özellikle hindistan'da filler kullanıldı ve uygulamanın son kaydedilen kullanımı 1914 yılında gerçekleşti. kartacalılar ve antik romalılar da uygulamayı kullandılar ancak eğitilmeleri daha kolay olduğu için aslan ve ayıları kullandılar.

    ingiltere'de bu uygulama işkence yöntemi olarak kullanıldı. yöntem, kişilerim suçlu veya suçsuz olduğunu kabul etmeyen sanıklara uygulandı. mahkeme, yeterli baskıyla - kelimenin tam anlamıyla - karşılaşınca sanıkların suçu itiraf edeceğini, suçsuzlarsa sessiz kalacaklarını düşünüyordu.

    basit bir itiraf sonucu işkence son bulabiliyordu ancak birçokları için ölmek, işlemedikleri bir suçu üstlenmekten daha kabul edilebilirdi.

    yöntemin amerika birleşik devletleri'nde salem cadı mahkemeleri sırasında kullanılan tek örneği 1692 yılında uygulanmıştır.

    massachusetts'in, danvers kasabasında başarılı bir çiftçi olan giles corey, yerel kadınlar tarafından büyücülükle suçlandı. suçlamalar genellikle toplulukta pek sevilmeyen insanlara karşı yapıldı ve corey, hüküm giymiş bir elma hırsızını öldüresiye dövdükten sonra bu kategoriye dahil edildi. corey de dahil olmak üzere yaklaşık 200 kişi büyücülükle suçlandı.

    corey'in iki seçeneği vardı. ya kangaroo court*'da büyük olasılıkla suçlu bulunacağı bir yargılamaya savunma verecekti ya da savunma yapmayı reddedecek ve sessiz kalacaktı. sessiz kalması durumunda ezilerek suçu itiraf etmeye zorlanacağını biliyordu ancak güçlü bir duruş sergileyerek onurlu bir şekilde ölmeyi ve akrabalarının topraklarını ellerinde tutmasını sağlamayı seçti.

    hakim samuel sewall günlüğünde idamı şu şekilde anlattı:
    "giles'ın çırılçıplak soyunması ve yüzü yukarı bakacak şekilde yere uzanması istendi. daha sonra üzerine bir tahta yerleştirildi ve tahtanın üstüne şerif george corwin tarafından birer birer büyük taşlar yerleştirdi. corey'in sessiz kaldığı iki günlük işkencenin ardından itiraf etmesi istendi ancak bu gerçekleşmedi. 19 eylül 1692'de ağırlık altında geçirdiği 3. günün ardından öldü."

    son sözleri “daha fazla ağırlık” oldu. corey'in ezilerek idam edilmesi, salem cadı mahkemelerinin yerel halk tarafından işleme şeklinin değiştirmesine neden oldu. görsel

    ingiltere'nin sözde "aydınlanma çağı", ezerek idam pratiğine yeni bir bakış açısı getirdi. uygulama 18. yüzyılın başlarında yasal iken 1772'de yasa dışı ilan edildi.

    ancak uygulamanın yasaklanması daha büyük mağduriyetlere neden oldu. savunmayı reddeden bir sanık direkt olarak suçlu kabul edildi ve mahkum edildi. mülklerine kraliyet tarafından el konuldu ve ailesi sefalete sürüklendi.

    uygulama yürürlükteyken kişi suçu kabul etmese de ölümü tercih ederek mallarının ailesinde kalmasını sağlayabiliyordu.

    kaynak