• cennetin neden bu dünyada inşa edilemeyeceğini anlatan kitap.

    insanlar 1984'e benzetiyorlar ama bu kitapta anlatılan dünya distopya falan değil baya bildiğiniz ütopya: ideal düzen tesis edilmiş; insanoğlu her anlamda gidebileceği en iyi, en üstün noktaya gitmiş; savaş yok, huzursuzluk yok, kaos yok; diktatörlüğün d'si yok, tiranlıklar yok, sömürü yok. her şey insan için en iyi olacak şekilde kurulmuş.

    ve huxley diyor ki kabaca: işte bu, korkunç bir şey olurdu.

    mesela hiç sorunun olmadığı bir dünyada adrenalin ihtiyacınızı karşılamak için haftada bir adrenalin iğnesi vurulmak zorunda kalırdınız. mutluluk o kadar olmazdı ki seratonin salgılamak için sürekli uyuşturucu kullanmak zorunda kalırdınız. bu dünyayı yaşanmaz kılan ikilikler, aslında bu dünyayı yaşanılır kılıyor.

    bu dünya böyle bir dünya ve daha iyisi olmayacak: en iyi ihtimalle bir sınav, bir eğitim yeri burası. en kötü ihtimalle bir kabus görüyoruz.

    en iyi ihtimal şu: içimize yağıp duran o muson yağmurları, bir başka hayatın baharının müjdecisi.
    en kötü ihtimal ise şu: her şey bir kozmik şakadan ibaret.
  • aldous huxley'in, orwell'in 1984'ü ile sıklıkla kıyaslanan, neil postman'ın o canım kitabı ''televizyon öldüren eğlence'' adlı kitabının sunuşunda iki distopyayı oldukça etkileyici ve yalın bir şekilde kıyaslayıp huxley'i galip ilan ettiği kitabının adıdır.

    huxley ve orwell'in kitapları birer kehanetse kesinlikle huxley'in kehaneti, ileri görüşlülüğü bakımından daha gerçekçi ve akılcı bir kitaptır. huxley'in tasvir ettiği dünya bilimkurgusal ve kısmen fantastik bir dünya olsa da, kitabın düşünsel özü, orwell'inkinden daha kapsayıcı, bütünlüklü ve mümkün bir tez ileri sürer.
    tabi ayrıca huxley'in kehanetinin edebi değerinin de hakkının teslim edilmesi elzemdir.

    şimdi postman'ın kitap sunuşuyla başbaşa bırakalım sizleri saygıdeğer okuyucular. sunuşu okuduğunuzda tezin doğruluğu ve ileri görüşlülüğü sizde istemeden de olsa cesur yeni dünya' yı okuma isteği uyandıracak.

    "gözümüzü 1984'e dikmiştik. o yıl gelip de kehanet gerçekleşmeyince sağduyu sahibi amerikalılar kendilerine usul usul övgüler düzdüler. liberal demokrasinin kökleri sağlam çıkmıştı. terör her yere sıçrasa da orwellci kábuslar en azından bize uğramamıştı.

    oysa orwell'ın uğursuz öngörüsünden başka bir öngörü daha bulunduğunu unutmuştuk: bu değişik kehanet, aldous huxley'in biraz daha eski, biraz daha az bilinen, ancak aynı derecede ürkütücü olan brave new world'üydü (cesur dünya). okumuş insanlar arasında bile yaygın olan inancın tersine, huxley ile orwell'ın kehanetleri aynı şeye ilişkin değildi. orwell'ın uyarısı, dıştan dayatılan bir baskının bize boyun eğdireceği yönündedir. huxley'in görüşüne göre ise insanları özerklikleri, olgunlukları ve tarihlerinden yoksun bırakmak için büyük birader'e gerek yoktur. huxley'e göre, insanlar süreç içinde üzerlerindeki baskından hoşlanmaya, düşünme yetilerini dumura uğratan teknolojileri yüceltmeye başlayacaklardır.

    orwell kitapları yasaklayacak olanlardan korkuyordu. huxley'in korkusu ise kitapları yasaklamaya gerek duyulmayacağı, çünkü artık kitap okumak isteyecek kimse kalmayacağı şeklindeydi. orwell bizi enformasyonsuz bırakacak olanlardan, huxley, pasifliğe ve egoizme sürükleyecek kadar enformasyon yağmuruna tutacak olanlardan korkuyordu. orwell hakikatin bizden gizlenmesinden, huxley hakikatin umursamazlık denizinde boğulmasından korkuyordu. orwell tutsak bir kültür háline gelmemizden, huxley duygu sömürüsüne dayanan içki álemleri ve tek başına iple asılı bir tenis topuyla oyalanmak gibi şeylerle ömür tüketen önemsiz bir kültüre dönüşmemizden korkuyordu. huxley'in brave new world revisited'de belirttiği gibi, tiranlığa karşı direnmek üzere daima tetikte bekleyen kamusal özgürlükçüler ile rasyonalistler, "insanın neredeyse sonsuz olan eğlenme açlığı"nı hesaba katmamışlardı.

    huxley, 1984'te insanları acı çekerek denetlendiğine dikkat çekerken; brave new world'de insanlar hazza boğularak denetlenmektedirler. kısacası orwell bizi nefret ettiğimiz şeylerin mahvetmesinden korkarken, huxley bizi sevdiğimiz şeylerin mahvedeceğinden korkuyordu.

    bu kitap, orwell'in değil, huxley'in haklı olduğu düşüncesiyle yazılmıştır."
  • televizyon öldüren eğlence isimli kitabın önsözünde neil postman şöyle bi şeyler der: "orwell, 1984'le bilginin sansürleneceğini, insanların denetleneceğini öngörüyordu. oysa huxley'in cesur yeni dünya'sında insanlar o kadar fazla enformasyona maruz bırakılıyordu ki artık bilgiye karşı uyuşup, duyarsızlaşıyordu... zaman huxley'i haklı çıkardı..." gibisinden, tam da böyle diildi ama... ve insan havai fişek gösterisi gibi olarak nitelenen bombardımanları tv'den izledikçe, "hakkaten bea!" demek istiyor bu görüşe
  • kurgu, betimlemeler, karakterler ve üslup olarak 1984 kalibresinde bulmasam da, gelecek tahayyülünün isabeti açısından 1984'ten çok daha başarılı olan distopya.

    orwell, 1984'te merkeziyetçi ve totaliter bir sistemin(stalinizm) hakim olduğu sefalet ve vahşetin sıradanlaştığı, insanların korku, ölüm, işkence, açlık ve dezenformasyonla silikleştirilip, hayali düşmanlarla da nefretin empoze edildiği bir dünyadan bahseder. brave new world'de ise sefalet yoktur, vahşet yoktur(ayrıkbölge'yi hesaba katmaz isek), açlık yoktur, ölüm bir korku sebebi değildir, kimse hastalanmaz, sex sıradanlanmış ve herkes tarafından yapılmaktadır, ulaşım çok hızlı ve zahmetsizdir, şayet tüm bunların üzerine yine de bir sorununuz varsa soma bunu halledecektir. iki kitapta da insanlar koyun sürüsü haline getirilmişlerdir; birincisinde sindirilerek, ikincisinde baştan çıkarılarak. kısaca, ilkinde korktularımız, ikincisinde ise sevdiklerimiz bizi esir alıyor. imdi, soğuk savaş dönemini bir anımsayalım. bir tarafta coca cola'sı, hollywood'u, michael jackson'ı, marlboro'su ve mc donalds'ı ile kapitalizmin simgesi "pespembe" amerika; öte tarafta sıkı bir merkeziyetçilikle muhafaza ve müdafaa edilen, bilgi almanın çok zor, alınanların ise muğlak olduğu, ekonomik olarak abd'nin yarı büyüklüğüne bile ulaşamayan "gıpgri" sovyetler. kırk küsur yıl devam eden bu çekişme sonucunda ise bilindiği üzere 1991 yılında sovyetler çöküyor ve işte bu noktada da 1984'ün kehanetleri cortluyor bence. fakat amerika ve rüyası; tökezlese de, tık nefes olsa da hala -globalleşme ve internetin de yardımıyla- yaşıyor(michael jakcson'un yerini justin bieber alıyor belki) ve insanlığın önüne "ideal" olan olarak konulmaya devam ediyor. amerika'ya şu an bakıldığında; yıllardır süren dünya hakimiyeti ve yüksek refah oranıyla(tabii görece yüksek) süper güç olmuş, bilimde ve teknolojide ilerlemiş bunu sağlık, ulaşım, üretim, askeriye gibi sektörlere yansıtmış, her türlü bilgiye kolayca ulaşılabilen müreffeh bir ulusa sahip olduğunu görebiliriz. madolyonun öbür yüzünde ise aynı toplumun, herşeyi kolayca elde edebilen ve bu yüzden şımardıkça şımaran, multi milyarderler, beyaz yakalılar, göçmenler, zenciler, evsizler vs. gibi pek çok sınıftan müteşekkil, sex, alkol ve uyuşturucu kullanım yaşının git gide düştüğü, dünyadan bihaber bir komüniteye doğru evrildiğini de görebiliyoruz. huxley, brave new world'te tam da bunu anlatıyor işte. eğer insanlara istedikleri herşeyi verir, isteklerinin sınırlarını da belirleyebilirsen, o insanları istediğin şekilde biçimlendirir ve kontrol edebilirsin (hasan sabbah stayla).

    son kertede buluttan nem kapan bazı sosyalistlerin dediği gibi bu kitapta eleştirilen sistem sosyalizm değil kapitalizm'dir. smurfs'te ne kadar komunizm propogandası olabilirse bu kitapta da ancak o kadar sosyalizm eleştirisi olabilir. tabii sen zorlarsan o başka.
  • brave new world bir kehanet romanidir aslinda. 1938 yilinda yazilmis roman gelecekte gecmektedir ve romanda klonlama olayi vardir (bokanowskilestirme diye gecmektedir). o tarihte "klonlama" kavraminin bile ortada olmadigini dusunursek huxley nin boyle bir olayi yazmis olmasi karsisinda onunde egilmek gerekir. ayrica genetik muhendisligi de cok gelismis, aile kavrami ortadan kalkmis, insanlar deney tuplerine benzer tuplerin icinde yetistirilmektedir romanda. gunumuze donecek olursak, gunumuzde ozellikle gelismis ulkelerde evlenme orani ile bosanma orani neredeyse ayni gitmektedir ki bu huxley in ongorusunu destekler. baska birsey ise, her gecen gun dunyamizin dogal kaynaklarinin tukenmesi ve ayni anda da dunya nufusunun hizla artmasidir ve bu durum karsisinda bircok devlet hicbirsey yapamamaktadir. sonucta gelecekte birgun nufusu "kontrol altina" almak geregi dogacaktir devletlerin. gunumuzde klonlama ve genetik muhendisligindeki devrim niteligindeki atilimlari da dusunecek olursak huxley nin bu ongoruleri -kendisi romani 1938 de yazmis olmasina ragmen- korkutucu bir sekilde mantiklidir.
  • huxley'in kitabindan bazi parçalar:

    "bundan 20 yıl sonra, yaptıkların değil yapamadıkların için üzüleceksin. dolayısıyla halatları çöz. limandan uzaklara yelken aç. rüzgarı yakala, araştır, düşle, keşfet. "

    "yapabileceğin kadar söz ver. sonra söz verdiğinden daha fazlasını yap. "

    "oturarak başarıya ulaşan tek yaratık tavuktur. "

    "dalın ucuna gitmekten korkma. meyve oradadır."

    "günün sonunda kendini bir sokak köpeği kadar yorgun hissediyorsan, bu belki bütün gün hırladığın içindir."

    "başlamak için en uygun zamanı beklersen hiç başlamayabilirsin. şimdi başla!. şu anda bulunduğun yerden, elindekilerle başla. "

    "gülümsediğinde güzelleşmeyen bir yüz hiç görmedim. "

    "kimi zaman içindeki sessiz sese uzmanlardan daha fazla güven. "

    "aerodinamik yasalarına göre, o tombul ve tüylü arının hiç uçmaması gerekiyordu. herhalde bunu ona hiç kimse söylemedi ki, uçuyor... "

    "zamanlarının büyük bir kısmını para kazanmak ve saklamakla geçiren insanlar sonunda, en çok istediklerinin satın alınamayacak şeyler olduğunu anlarlar. "

    "öteki insanlardan daha akıllı ol. yalnız bunu onlara söyleme!"

    "mutlu olmanın en garantili yolu bir başkasını mutlu etmektir."

    "hayatta ya tozu dumana katarsin, ya da tozu dumani yutarsin."

    "iyi çalışan, sık gülen ve çok seven başarıyı elde eder. "

    "insanın tüm evrende kesin olarak düzeltebileceği tek bir şey vardır: kendisi!"
  • öncelikle kitabın adının çevirisiyle ilgili hassas tenlerin sevgilisi'nin daha evvel söylediklerine* eklemek istediklerim var. ''brave new world'' ifadesi aslen şekspir'in the tempest adlı eserinde

    ''o wonder!
    how many goodly creatures are there here! how beauteous mankind is! o brave new world! that has such people in it!''

    şeklinde geçer. ve o dönemde -hatta kısmen hâlâ- brave sözcüğü 'cesur' ilk anlamının dışında güzel, mükemmel, renkli gibi anlamlara da gelir. zaten kitabın fransızca*ve almanca* versiyonlarında sözcüğün bu anlamları dikkate alınarak çevrilmiştir. öyleyse türkçesinin de güzel yeni dünya, mükemmel yeni dünya gibi bir şey olması kanımca daha münasiptir. *

    bu bilmiş girizgahtan sonra biraz da kitabın içine girecek olursak; benim nazarımda da muhteşem bir totalitarizm ve hatta teknik siyasi doktrin kalıplarının dışında çıkıp daha genel düşünürsek -düşünelim evet- muhteşem bir ''mutlak güzel'' eleştirisidir, bir masterpiece'tir bu kitap.

    aslında şahsen başta anakronizmin ağına düşüp huxley'in iğne oyası gibi ince ince işlediği bu yeni dünyayı hiç orijinal bulmadığımı itiraf ederim. ivf ile doğmuş ilk bebek bugün 32 yaşında kazık kadar kadın* olmuş ve yapay rahim fikri -hiç uygulamaya geçmese de- artık eskimişken; elbise yamalamayı geçtim, düğmem düşse dikmeye üşenen*** ve gattaca türevi öjeni konulu sci-fic filmleri okulda fi tarihinde ders* diye izlemiş bir bünye olarak başta hak ettiği takdiri edemediğimi düşünüyorum kitaba.* 1932 için fazla iyi bile diyorum şimdi bu kitabın bilim-kurgu içeriği***** için. ve bunda huxley'in yarım bıraktığı tıp eğitiminin etkisi yadsınamaz şüphesiz.

    yalnız kitapta naçizane kestiremediğim bir husus var. insanın üreme güdüsü en iyi dölü seçerek* (bkz: eşeyli üreme) ve her şeyden de önemlisi kendi dölünü vererek (bkz: the selfish gene) en iyi nesli oluşturmaksa bu sistemde seksi üremeden ayırdıktan sonra salt şartlandırma yoluyla bu içgüdünün gerçekten tam olarak ortadan kaldırılıp kaldırılamayacağından emin olamadım bir türlü. bu güdü genlerimize kodlanmış bir şeyse salt postnatal şartlanma nasıl üstesinden gelecek bunun? bana o kısmı biraz şüpheli geldi açıkçası. yani kitapta arada normal yollarla üremeye çalışan anarşikler olmalıydı sanki tüm şartlanmalara rağmen.*

    aslında tam bu noktada ''halihazırdaki içgüdülerimiz, şartlanmalarımız hatta genlerimiz bile özgürlüğümüz önünde engel değil mi?'' itirazı gelebilir. bu ''doğa doğal mıdır?'' sorusu kadar sinir bozucudur ve sanırım bu soruya verdiğiniz yanıta göre halihazırda özgür olup olmadığımıza -kısmen- cevap verebiliriz. yalnız kesin olan bir şey varsa o da varolanın üstündeki herhangi bir iradenin (brave new world sisteminde olduğu gibi) insanın özgürlüğüne bir perde daha ket vuracağıdır.

    bütün bunlar dışında bir de bu kitabın ütopya mı distopya* mı olduğu tartışması var. ben şiddetle distopya tarafındayım. zira homo sapiens dediğimiz tür eğer özbilinci, özgür iradesi, hayal gücü ve vicdanı sayesinde insan sıfatını almış ise (bkz: insan/#20371204) bu özellikleri elinden alınan bir insanın özgürlüğünü geçtim insan olduğundan bile bahsedemeyiz. böyle bir canlı, sadece iki ayağı üstünde yürüyen bir primattır. öyleyse brave new world dünyasını beğenen haz manyaklarını şempanzelerle dolu bi kafese atıp düzenli muz ve süt atmak suretiyle mutlu edebiliriz sanıyorum.**

    aslında bu dünyayi pek de olumsuz bulmayan görüşlere çok da şaşırmamak gerekiyor. çünkü huxley'in dünyası diğer birçok ünlü distopyadan farklı olarak hazcı bir yaklaşım üzerine bina olmuş, haliyle de çekici geliyor. oysa sırf tüp içinde dünyaya gelmenin kastedildiği 'independent existence' tabiri bile başlı başına bir oksimorona; iş bölümü denen şey muğlak bağımlığa dönüşmüş durumda bu düzende. hala anlamamaya inat edenler için tamamen kontrol edilemeyen sebeplerle bu sistemin dışına düşme ihtimalini -örneğin kitapta linda böyle bir şeyi tecrübe eder- ve bu sistemin dışında bireyin koca ve deli gibi mutsuz bir hiç haline geldiğini hatırlatırım. en nihayetinde this book should have never made it to the hands of an epsilon minus semi-moron* der lafımı ortaya koyarım, isteyen alır istemeyen bırakır.*

    son olarak kitap açısından küçük bizim memleket için büyük bir noktaya daha parmak basmak isterim. efenim, daha evvel de belirtildiği üzere kitaptaki bilumum karakter ve kavram üzerinden devrin ileri gelen devlet, düşünce, bilim insanlarına, kanaat önderlerine göndermeler yapmıştır huxley. misal kitapta malthusian kemeri denen bekaret kemeriyle kontrolsüzce artan nüfusun ihtiyaçlarını var olan kaynakların karşılayamayacağına dair sayısız karamsar teori ortaya atmış ingiliz nüfus bilimci ve ekonomi politik teorisyeni thomas malthus'a; herbert bakunin'le* sosyal darwinist* herbert spencer ve rus anarşist mikhail bakunin'e göndermeler vardır. sistemin başındaki kilit karakter mustapha mond ise mustafa kemal atatürk ve siyonist sanayici ingiliz baronu alfred mond'a göndermedir. bence mustapha mond üzerinden yapılan bu iki gönderme brave new world sisteminin modernleşme, sekülerleşme ve sanayileşme görüntüsü altında nasıl da tepeden inmeci, lider kültüne dayanan ve en nihayetinde faşist bir yapı olduğuna dair pek zekice bir işarettir.**

    demezsem çatlarım notu: bu kitabın bir sosyalizm eleştirisi olduğunu ve huxley'in aile dostları dolayısıyla bir cia ajanı olduğunu iddia eden* zevatın önce komünizm ve sosyalizm arasındaki farkları iyi bir bellemesini (bkz: sosyalizm ile komünizm arasındaki farklar) sonra bu kitabı baştan okumasını salık veriyorum. bir de bu kadar paranoya ve fesatlık bünyeye zarar. yapmayın etmeyin arkadaşım, yazıktır, günahtır.* ve evet kapitalizme, faşizme, lider kültüne olduğu kadar komünizme de bir eleştiridir bu kitap.

    bitirirken bittabi;

    viva izlanda!!!*
  • insanlarin belirli gruplara ayrildigi bir dunya* herkesin kapasitesi kadar gorevi var..dunyada alpha plus sadece 10 insan var ve bunlara world controllers deniyo.. sadece bu insanlarin eski bilgilere (bkz: shakespeare) (bkz: dante)(bkz: chaucer)(bkz: plato) vs. vs. ula$abilme yetkisi var..
    tarih kavrami yok (bkz: history is bunk) maksimum tuketim toplumu dayatilmi$ (bkz: ending is better than mending)
    ve aile kavrami olmamasi icin kurallar konulmu$ (bkz: everyone belongs to everyone else)
    insanlar tuplerde yeti$tiriliyor ve belirli bir sure sonra bu insanlar tuplere kar$i sevgi duymaya ba$liyorlar hatta $arki bile yapiliyor bu konuda (bkz: oh bottle my bottle)
    ve tabi ki soma var.. sistem herhangi bir bug gosterdiginde somayla bunun etkisinden kurtulunabiliyor..
    ama tabi ki her sistemde oldugu gibi bir de savage reservation diye buna tam kar$it, shakespeareokuyan, sexual intercourse yoluyla cocuk sahibi olan insanlari barindiran bir anti-sistem mevcut..
    ve bir gun bu iki sistemden farkli dunyalar caki$iyor..
    i$te bu noktadan sonra sistem ele$tirileriyle alip goturuyor aldous huxley.. gercekten cok ba$arili bir yapit..
  • dinin yerini daha rahat kontrol edilebilir bir uyuşturucuya, somaya bıraktığı, fordun temellerini attığı varsayılan hayali dünya. cinayetin, suçun olmadığı, buna rağmen sınıf ayrımının, hatta cinsiyet ayrımının tepeye vurduğu bir dünya. seçim yapamadığınız, sizin yerine herşeyi seçen insanların bulunduğu*, buna rağmen her zaman mutlu olduğunuz yer*. herkesin herkesi elde edebileceği, rekabetin 0 olduğu bir çevre.(bkz: her getirinin bir götürüsü vardır)
    mükemmelin altı her şeyin uzaylı gibi bakıldığı, tüm çarkların yerine cuk diye oturduğu bir sistemin kitabı. 1984 lite da diyebiliriz.
  • aldous huxley nin romanı, insanların yapay yollarla üretildikleri brave new world de kast sistemi vardır, alpha,beta,gamma,epsilonlar. oh lord demezler oh ford derler, henry ford bu dünyanın tanrısıdır(seri üretimi başlattığı için), m.ö., m.s. kavramları da aynı şekilde forddan önce forddan sonra şeklini almıştır.
hesabın var mı? giriş yap