• geçtim cep telefonunu sabit telefonları bile yıllarca sıra bekledikten sonra kavuşulan bir iletişim aracıyken, deve tellal pire berber iken...

    bir ay sonra aynı şehirde* olacağımız arkadaş * ile buluşacağız ve aldığımız mektupta şöyle bir randevu talebi var: 4 kasım cumartesi günü sabah 10-12 arası on dakikada bir kızılay'da postanenin önünden geçerim. 12'den sonra yarım saatte bir geçerim. saat 18'den sonra ümidimi keser,okula dönerim. ertesi günü aynı şekilde beklerim.

    sonuç: 4 kasım günü saat tam 10'da buluşma gerçekleşir. yav, ne dakikmişim o zamanlar. şimdi hiçbir yere zamanında yetişemiyorum.
  • ekilme ihtimalinizin daha düşük olduğu buluşmalardı.
    söz vermişsinizdir bir kere, iki eliniz kanda da olsa gitmelisinizdir. çünkü o anda buluşacağınız kişiye haber verme şansınız yoktur. arkadaşınızın da saatlerce orda öylece dikilmesine gönlünüz razı olmaz.
    şimdilerdeki gibi "kanka ben gelemiycem sen evden hiç çıkma, çıktıysan da geri dön bi zahmet" deme lüksünüz yoktur.
  • bünyeye adrenalin ve akabinde de endorfin saldığından mıdır nedir, niyeyse çok daha kıymetli gelirdi eskiden buluşmak.
    şöyle ki efenim:
    sözleştikten itibaren -özellikle evden çıktıktan sonra- ola ki trafiğe takıldınız, acil bir durum oldu (burnum kırıldı şahsen), hede hödö oldu derken her daim geç kalmak -ve hatta gitmemek- için milyon tane sebep peyda olurdu. neydi: haber verme şansınız sıfırdı. o otobüs 5dk geç kaldı, bu 15dk erken gitti (oh yol açıkmış), tramvay erken geldi, kapıya yolcu sıkıştı, yarım saat onu bekledin, "havaalanından geldim abi, parfümler gıcır, oricinal bak! oğlum var edirne'de, onun yanına gitmek için para biriktiriyorum" badirelerini atlatmanın devamında eğer ki zamanında varmışsanız bir şekilde, o rahatlık anlatılmaz işte. baştaki adrenalin yerini endorfine bırakmıştır artık ve gönül rahatlığıyla sigaranızı yakabilirsiniz.
  • zamanında gerçekleşme olasılığı daha çoktu bu buluşmaların.
    şimdi, herkese istediğiniz anda ulaşma imkanınız var, bu durum beraberinde bi aleladeliği de getiriyor. buluşmayı son anda iptal etme imkanı, buluşmaya geç kalacağınızı belirtme durumu var. eskiden, geç kalmamak daha önemliydi. yarım saat bekleyen arkadaş, bi sorun olduğunu düşünüp gidebilirdi. şimdi bir mesaj atıyorsunuz ve yarım saat geç kalmayı haber veriyorsunuz. rahatça geç kalıyorsunuz.
  • annem için yakın geçmişteki buluşmalardı.

    günün birinde, her zamanki gibi evimde yemek yokken annemi görmeye gittim. yemeğimizi falan yedik, muhabbet ederken ikimizin de karşıya geçeceğimizi anladık. madem öyle, beraber gidelim dedik. benim çıkmama yakın annem de hazırlandı ve gerçekten de çıktık, ve fantastik yolculuğumuz bu şekilde başlamış oldu. kalktık beraberce kadıköy'den vapurla eminönü'ne geçtik. annemin planı eminönü'nde teyzemle buluşup beraber başka bir akrabanın evine gitmekti.

    vapur eminönü'ne yanaştı, biz indik. etrafa baktık, teyzem yok... "kaçta buluşacaksınız, erken mi geldik?" diye sordum. "bilmem" dedi, öyle bir şey konuşmadık". dedim "peki burada, iskelede mi bekliyoruz?", annem dedi "onu da konuşmadık". bunları konuşmak bir yana çıkmadan hemen önce de haberleşmediklerini biliyorum. bir ara konuşmuşlar, "şu gün eminönü'nde buluşalım da ayşanımgillere gidelim" diye, bütün olay bu.

    şimdi bize cep telefonu olmadan buluşmak imkansızmış gibi gelirken, aslında düşünüyorum da en azından çıkmadan hemen önce birbirimizi arayıp tüm detayları netleştirirdik, herşeye karşın yine de zaman zaman problemler yaşardık. oysaki annem gayet rahat bir şekilde "biz hiç nerede ne zaman buluşacağımızı konuşmayız ki, birbirimizi buluruz bir şekilde" deyip, otobüs duraklarına doğru o keşmekeşin içine yürümeye başladı.

    benim de bir yere yetişmem gerekiyordu ve bu yüzden bir anda panik oldum; annemin bu koşullar altında teyzemle hayatta buluşamayacağını, benim de onu orada yalnız bırakamayacağımı falan düşünüp kafamdan alternatif senaryolar üretirken annem birkaç dakika sonra aynı rahatlıkla o kalabalıkta teyzemi eliyle koymuş gibi buldu. ben de dumur bir şekilde gördüklerime inanamayarak yoluma devam ettim.

    o gün anladım ki yıllar yılı boşuna kasageliyormuşuz. oysa ki buluşamamak buluşmaktan daha zormuş, annem de bunu çoktan beri keşfetmiş, ancak bizim haberimiz yokmuş.
  • yıllar önce annem ve bir arkadaşı buluşmak için sözleşmişler bir durakta. buluşma vakti geldiğinde biri durağın bir ucundaymış, diğeri öteki ucundaymış. uzunca süre gelmediklerini düşünmüşler, neyse ki biri akıl edip biraz öne yürüyünce görebilmişler birbirlerini.
  • o zaman da "ulan keşke bi icat olsa da direk birbirimizi arasak nerede olduğumuzu öğrensek, yanına gelsem. oha ne süper olur lan." şeklinde konuşmalar gerçekleşmiştir eminim.
  • bakıyorum "çocuğunuza 10 yaşından önce cep telefonu almayın" diye uyarı yapıyor uzmanlar. 5 yaşındaki veledin bile cep telefonu var demek. bizim zamanımızda böyle miydi... imkansızlıklar içinde büyüdük biz. yokluktan sevgilimi hesap makinesi ile aradığımı bilirim.

    üniversite yıllarında harçlığımı çıkarmak ve bedbaht aileme olan yükümü hafifletebilmek için amelelikten öğretmenliğe her işi yapardım. bu bapta iyi para bırakan işlerden biri araba sayıcılıktı. bilen bilir, trafik yükü hesaplarında falan kullanılmak üzere bir yoldan geçen araçların sayısı lazım olur. tüm gün, saat saat kaç otomobil, kaç kamyonet geçti o yoldan sayılır kayıtlanır. bu iş de öğrencilere ihale edilir işte daha çok, yol kenarına oturur sayarsın. işteki ilk gününde birinci saat dilimini süper dürüst bir şekilde tamamen sayarsın. ikinci saat diliminde bir kabullenme yapıp, yarım saat sayar 2 ile çarparsın. sonra o da çok gelir.. gide gide akşam olduğunda her dilimde sadece 5 dakika sayım yapıp adetleri 12 ile çarpar hale gelmişsindir. gözetmeni olur, yoklayıcısı olur bırakıp gidemezsin, orada duracaksın. sıkıcı da olsa 96-97'de günlüğü 50 milyondu bu işin. para peşin kırmızı meşin...

    neyse efendim sadede geleyim, işte böyle ekmeğimi yoldan çıkaracağım bir gün levent'te konuşlanıp, büyükdere caddesi'nden geçen araçları sayacaktım. yol kenarında gelip geçenin meraklı bakışlarından kurtulmak için biraz daha sote bir yer aramaya başladık. yanımda da erkek arkadaşım var bana eşlik eden. şans eseri, üç beş apartmanın arka taraflarının baktığı, yolu da bir aralıktan cillop gibi gören çimenlik bir yer bulup yerleştik. erkek arkadaşım sigara, kola falan alayım diyerek kalkıp gitti. ben de 5 dakikalık sayımımı yaptım, açtım leman'ımı okuyorum. etrafta şu çöplerden kağıt vb toplayan adamlardan biri dolaşmaya başladı. bana dik dik baktığını fark etmemle
    dikkatimi çekti ilk. önce önemsemedim ama adam işini bitirdiği halde gitmeyip, gözünü benden ayırmadan bakmaya devam edince hafiften tedirgin oldum. ben hadi gitsin artık ya da sevgilim gelsin diye beklerken, adam yalandan bir şeyleri kurcalaya kurcalaya gide gide bana yaklaşmaya başladı. ben la noliy, yok canım falan diyerek kendimi sakinleştirmeye çalışırken adam gözünü ayırmadan 1-2 metre dibime kadar gelmişti. gündüz vaktiydi, levent'teydik ama bulunduğumuz yer acayip soteydi, in cin top oynuyordu. kalkıp yürüsem herif gidebileceğim tek yolun üstündeydi, sevgilimse ortada yoktu. paniklemiştim, derhal bir şey yapmalıydım. o yıllarda cep telefonu vardı ama ortalıkta görmezdik, çok pahalı bir şeydi. sadece biliyorum televizyondan şuradan buradan. aklıma o geldi. hemen çantama uzanıp kılıfsız casio fx5500'imi çıkardım. ekranı var, tuşu var... cillop gibi cep telefonuydu işte daha ne olsun. tuşlarına bastım bilmiş bilmiş, sonra kulağıma dayayıp bağıra bağıra konuştum:

    - alo? haydar abi nerde kaldın ya! geldin mi toplanıyım mı ben? ha geldin köşedesin tamam. tamam gel hadi bekliyorum...

    heybetli olsun diye gıyabında kendisine haydar abi diye hitap ettiğim sevgilim yarılmıştı onu hesap makinesiyle aramama. ama bahsettiğim herifin, daha ben çakma telefonumu kulağımdan indirmeden tabanları yağlayıp telaşlı telaşlı gidişini hatırladıkça, kim bilir beni ne beladan kurtarmıştı diye düşünmeden de edemiyorum.

    o zamanlar takoz gibi telefonlar vardı, casio'm çok ince kaçıyordu. ama şimdilerdeki yeni nesil cep telefonlarına baktıkça, teknolojinin gideceği yerle ilgili oldukça isabetli bir öngörüde bulunmuşum diyorum. bu bahaneyle tüm casio fx serisi hesap makinelerinin bayramını önden kutlar, halen evimde duran emektar 5500'ümün de ekranından öperim.
  • zordur. boşuna beklemelerle sonuçlanabilir. her canlı bir gün bunu tadacaktır.
hesabın var mı? giriş yap