• genellikle pozitivizm ve modernizm ile onların türevlerini eleştiren bir teoridir. hatta modernizmi eleştiren post-modernleri bile eleştirir. bilginin asla objektif olamayacağını savunurlar. daha doğrusu doğa bilimlerinin bilginin tek geçerli türü olarak kabul edilmesine karşılardır. uluslararası ilişkilerde ise bu teori ilişkilerin yalnızca devletler arası ilişkilerden ibaret olmadığını anlatmaya çalışarak realizme de bir eleştiri getirirler.

    cox, linklater, horkheimer critical theory bayrağını taşıyan insanlardır fakat onlara da habermas ve gramsci gibi teorisyenler destek olmuş, bazen de yol göstermiştir.
  • frankfurt okulu'nun (adorno, horkheimer, marcuse vd.) felsefi yaklaşımının genel adıdır. frankfurtçular, aydınlanmayı "totaliter" bir olgu olarak değerlendirip eleştirel yaklaştılar. onlara göre araççıl akıl "dünyayı efsanelerden kurtarmak" adına yeni efsaneler yarattı. bu yeni yabancılaşma türü bilimi de etkiledi. her şeyi teknik yarar ve kişisel çıkara indirgedi. horkheimer'a göre akıl öznelleştirildi, bir manipülasyon aracına dönüştürüldü ve aklın özerkliği son buldu. eleştirel kuramın marks eleştirisi de akıl kavramı üzerinden gelişir. marks, kapitalizm eleştirisini yaparken egemenlik biçimlerinin maskesini düşürmüş ancak aklı bundan sorumlu tutmamıştır. horkheimer ve adorno bu nedenle marks'ın ideoloji eleştirisini kabul etmezler. çünkü marks'ın kapitalist çelişkilerin üretici güçlerin genişlemesine yol açacağı alternatif çözümle, yani bunun araççıl aklın genişlemesiyle olacağı tezini olası görmezler.

    eleştirel kuramcılar kitle kültürüne yönelik söylemler de geliştirmişlerdir. onlara göre "kitle kültürü" kendiliğinden oluşmaz. bir kültür sanayisi tarafından yönlendirilir. pasif, sorgulamayan bireyler yaratmayı amaçlayan kültür sanayi yeni olan her şeye kuşkuyla yaklaşır. ama kendi satış stratejisi, piyasaya sunduğu her şeyi yeni olarak pazarlaması üzerine kuruludur.

    eleştirel kurama yönelik en güçlü eleştiri yine bir frankfurt okulu öğrencisi olan habermas'dan gelmiştir. habermas eleştirel kuramın modernizmin kazanımlarına haksızlık ettiğini savunur. eleştirel kuramın iktidar ve egemenlik ile aklı birbirine karıştırdığını ileri sürer.
  • ----------------tanıl bora (2006):
    bu literatür şunu anlatıyordu: kapitalizm, sadece işçi sınıfını sömürdüğü ya da mazlumları ezdiği için değil, kendi mantığı içinde en iyi işleyen, en refahlı, en adil hâliyle dahi insana zararlıdır! insanlığın kendini gerçekleştirmesinin önünde bir engel, bir ‘deformasyondur’. bunun çok güçlü bir eleştiri olduğunu düşünmüştüm -hâlâ da düşünüyorum. sefalet, yoksulluk, eşitsizlik ve tahakküm ilişkileri gerilese veya nispeten gerileyecek olsa bile varlığını sürdürecek olan, daha temeldeki bir probleme işaret ediyorlardı. aslında marksizmin başından beri olan ama tavsamış bulunan, yabancılaşmayla, şeyleşmeyle ilgili eleştiriyi aslileştiriyor, derinleştiriyorlardı. radikal ve kapsamlı bir kapitalizm eleştirisi... bu beni çok etkilemişti. birçok solcu gibi orta sınıf ailelerden geliyorsanız, yoksullukla, sefaletle ilgili çelişkilere tabi olmayabilirsiniz. türkiye’de değil de batı’da bir yerlerde olsanız, hukuk devletiyle, insan haklarıyla ilgili de temel bir konfora kavuşabilirsiniz. öyle bile olsa, bu düzende insanı rahatsız eden, ‘uymayan’, ‘yanlış’ bir şeyler var... işte o şeyin ne olduğuna dair çok güçlü bir cevap sunuyordu eleştirel teori. bu cezbetti beni.
    [....]
    oğuzhan taş: o kadar karamsar olduğunu düşünüyor musunuz?
    tanıl bora: hayır. bu eleştirinin her halükârda ciddiye alınması gerektiğini düşünüyorum, bir kere. ona hiç şüphe yok. karamsarlık ve sinizm bahsinde üzerinde durduğum nokta, eleştirel teori’yi ‘tüketecek’ bir şey değil. şimdi geriye baktığımda, bu aktardığım “sinizm” eleştirisinin, türkiye’de eleştirel teori’nin alımlanması bakımından 12 eylül sonrasının koşullarıyla bağlantılı olarak bir anlamı olabileceğini düşünüyorum. o zamanın ruh hâline işaret eden bir yanı var bu eleştirinin. 12 eylül sonrasında frankfurt okulu’nun eleştirisinin solda yankı bulmasının bir açıklaması gerçekten bu olabilir. o büyük çaresizlik... sisteme, rejime kahretme ve ondan fazla bir şey yapamama hâli... eleştirel teori’nin “karamsar” veçhesinin o ruh hâline denk düşmesi gibi bir özel buluşma ânından söz edebiliriz. elbette vulger ortodoks karalamalara savrulmaksızın, bir “zaaf" olarak da tartışabiliriz bunu. dediğim gibi, sonradan düşündüğümde teslim ediyorum bunu. o zaman böyle düşünmüyordum. ve tekrarlayayım: frankfurt okulu’nun eleştiri geleneğinin muhteremliğine ve lüzumuna hâlâ inanıyorum.
    ----------------kejanlıoğlu (ed.), zamanın tozu, s. 690.
  • marksizm düşünce yapısından gelişen bu metodolojik yaklaşımı neo-marksist yaklaşım olarak adlandırmak mümkündür.
    eleştirel teori, german scholars olarak adlandırılan, bir çoğu abd’ye sürülmüş küçük bir grup tarafından öne sürülmüş ve geliştirilmiştir.teorinin önderliği ve yol göstericiliğini robert cox ve andrew linklater üstlenmiştir.
    eleştirel teoristler; pozitivizm yaklaşımının temel gerçek olarak kabul ettiği 3 ana maddeyi reddederler. söz konusu maddeler şunlardır:

    1) an objective external reality -objektif harici gerçekçilik
    2) the subject-object distinction- konu-nesne ayrımı, farkı
    3) value-free social science- değer yargıları- özgür toplumsal bilim

    eleştirel teoristlere göre; sabit sosyal kanunlarla uyum içinde işleyen dünya politikaları ya da küresel ekonomiden bahsetmek mümkün değildir. her şeyin toplumsal olduğunu savunan bu teori ek olarak uluslararası ilişkilerinde tarihselliğini vurgular.
    sosyal dünyayı yer ve zamandan müteşekkil bir inşaat yapısına benzetirler ve bu benzetme akabinde uluslar arası sistemin tanımını da en güçlü devletlerin oluşturduğu daha karmaşık daha özel bir inşaat yapısı olarak nitelendirirler.
    eleştirel teorist düşünce yapısına göre siyasi, ahlaki ya da ideolojik her ne olursa olsun bilgi asla tarafsız olamaz. çünkü tüm bilgiler onu var eden gözlemcilerin sosyal ilgi alanlarına yansıyan şeylerden oluşturulur. bilgi sosyal bilimcilerin bakış açılarınca üretildiği için her zaman önyargılıdır.
    özetle; eleştirel yaklaşım teorisyenleri bilginin doğal olarak siyasi olduğunu öne sürerler ve bu doğrultuda sosyal bilimler ve sosyal bilimcilerin güç denen kavramın en büyük enstrümanları olduğu tezini savunurlar.
    uluslararası ilişkilerde eleştirel teori devlet ve devlet sistemlerinin sınamalarınca kuşatılabilir bir yaklaşım değildir ancak dünya genelinde var olan güç ve baskınlığın üzerinde odaklandığını söylemek daha doğru olacaktır.
  • walter benjamin tarafından kurulan, birinci frankfurt okulu olarak da adlandırılan felsefe akımı. eleştirel kuram başlı başına bir okul olarak görnülmekte ve 20'nci yüzyılda eleştirinin yeniden doğuşunu (rönesansını) gerçekleştirdiği kabul edilmektedir.

    bununla birlikte, walter benjamin'in bizzat: "eleştirinin düşüşünden şikayet edenler aptallardır. zira onun zamanı çoktan dolmuştur" demesi (einbahnstrasse adlı eserinde geçiyor) düşündürücüdür.
  • öncelikle aşagıdaki paylaşacagım metinde çok imla hataları olabilir. yıllar önce okudugum eserlerden ve makalerlerden aldıgım notlrardan oluşuyor. takdir edersiniz ki kendim anlıyacak şekilde aldım bu notları. düzeltme geregi de duymadım açıkçası.
    eğer formata aykırı oldugunu düşünürseniz de silebilirim.
    yeşillendirenler olursa da düzeltirim.

    marksizmin temel kavramları: sanayi devrimi kapitalizm tarihinde üretici güçlerin en berrak örneklerinden biridir. bu dönemde makinalaşma ve teknolojik gelişme muaazam derecede artmış. ve yeni iş bölümünün ortaya çıkmasına neden olmuştur. bu yeni ortaya çıkan iş bölümleri yeni işçilere yani emekçilere ihtiyaç duymuştur. buna karşın bu toplumsal seferberlige karşın üretim araçları az sayıdaki kişilerin elinde kalmıştır.
    maddi üretim araçlarına sahip olan azınlıkla buna sahip olmayan çoğunluk arasındaki ilişki üretim ilişkilerini oluşturur. özetle üretim ilişkileri aslen mülküyet ve ekonomik ilişkidir. kapitalizmde üretici güçler kendi ürettiği ürünleri kontrol edememekte yani bunun üzerine herhangi bir söz sahibi olmamakta. buda çatışmayı doğuruyor kendi içinde. üretici güçlerle üretim ilişkilerinin bu karşılıklı ve çatışmalı ilişkileri aynı zamanda bir dönemdeki egemen üretim biçiminide bilerler. üretim biçimi kısaca şu. alt yapı yani ekonomi üretim biçimidir. ahlak din aile gibi kurumlar da üst yapıyı oluşturur. üretim biçimleri işte bu üstyapıyıda bilirler.
    feodal üretim biçimi ile kapitalist üretim biçimi birbirinden farkli. feodalizmde kendinden önceki dönemdeki ilişkiden farkli. köleliğin yerini yarı özğür serfleer alıyor. kapitalizmde ise bunun yerini emeğini piyasaya satmada özgür olan ama mülk sahi olmayan ve o mülke sahip olan kişilere kendi rızalaı ile üretim yapıyorlardı. bunun yapılabilmesi için ekonomi ile siyasetin ayrılması devlet ile piyasanın ayrılması gerekiyor biribirinden.
    4, tarihin maddeci kavrayışı
    tarihsel materyalizm marxist yaklaşımın temel analiz yönetimidir. bu toplumların değişimini anlamada ana düşünce ve kavrayış biçimidir. tarihin maddeci kavrayışı insanlığın doğuşundan bu yana toplumsal yapının şekillenmesinde kimi temel yasaların olduğuna dikkat çeker. insan toplulukları yaşamlarını sürdürebilmek için maddi üretimde bulunmak zorundadır.
    marksizimin temelinde yatan şey diyalektik materyalizimdir. buna göre tüm gerçekliğin özü maddedir. bilinç maddeyi değil madde bilinci oluşturmaktadır. diyalektik materyalizimin tarihe ve insan ilişkilerine uygulanması marksist görüşün toplum ve insan anlayışını ortaya koymaktadır.

    marksist düşüncenin önemi onun tarihsel analize yaptığı vurguda yatmaktadır. marx özellikle üretim sürecinin tarihi üzerinde durmuş ve üretim sürecinin feodalizmden kapitalizme evrilme sürecinde yeni sınıfların ve sosyal ilişkilerin ortaya çıktığını belirtmiştir marx ve friedrich engels (1820-1895) komünist manifesto adlı eserde toplumların tarihinin, sınıf çatışmasının tarihi olduğunu belirtmişlerdir. marx’a göre insanlık tarihindeki en temel sosyo-ekonomik değişimler iki temel sosyo-ekonomik sınıfın çatışmasının sonucu olarak ortaya çıkmıştır: üretim mallarına sahip olan kapitalist burjuva ve üretim araçlarına sahip olmayan ancak burjuva için çalışan proletarya sınıfı. bu iki sınıf arasındaki çatışma proletarya devrimi ve sonuç olarak burjuva diktatörlüğünün yıkılması ile sonuçlanacak ve ileriki aşamada üretim araçları üzerinde özel mülkiyetin olmadığı ve bu yüzden de sosyoekonomik sınıfların ortadan kalktığı, komünist bir düzene geçilecektr.
    marksist yaklarımlar marksist teoriler, yirminci yüzyıl’ın büyük bölümünde, yukarıda açıklanan uluslararası ilişkiler teorilerine karşı en radikal alternatifi oluşturmu?lard›r. büyük ölçüde karl marx’ın (1818-1883) düşüncelerinden etkilenen bu teoriler temel olarak uluslararası› ekonomik yap› üzerinde durmuşlar ve uluslararası politikaya ekonomik faktörler açsından incelemişlerdir. fakat burada belirtilmesi gereken nokta ?udur: karl marx kendisi bir uluslararas› politika teorisi yazmam›?t›r. daha sonra marksizmden etkilenen yazarlar onun dü?üncelerinden esinlenerek marksist uluslararası politika teorileri geliştirmişlerdir. dolay›s›yla, bu teorileri kavramak, kısaca marksist düşünce üzerinde durmamız gerektirmektedir.

    5, tarihsel materyalizme göre insanlar tarihi kendileri yaparlar ancak tarihi yaparken maruz kaldıkları koşulları kendileri bilerliyemezler. bu açıdan tarihsel materyalizm tarihin belli bir güzergahı veya bir yüönü olduğunu kabul ederler. bunun sonucunda kapitalizminde ortadan kalkmasının kaçınılmaz ve zorunlu olduğunu söylerler. ama bunun kendiliğinden gerçekleşmesinin zor ve nedenle toplumsal mücadelenin gerekli olduğunu söylerler.
    7, her aşama kendi içinde bir sonraki aşamanı barındırır ve onun gelişmesini saglar. her aşamadaki iç çelişkiler başka bir deyişle diyalektik çatışma tarihin bir sonraki aşamasına yol açar ön aşaması yaşanmayan herhangi bir aşamanın ortaya çıkıp gelişmesi mümkün değildir. marksa göre tarih, sosyal sınfların ortaya çıkması ile harekata geçmiştir. asya tipi üretim tipine sahip olan toplumlara marks o yüzde tarihsiz toplum demiştir. mülkiyet önemli çünkü, sınıfın ortaya çıkması için mülkiyetin ortaya çıkması gerekiyor. özetle tarihin her aşaması kandi içindeki çelişkilerden doğar. atüt ülkelerinin sosyalizme geçebilmeleri için öncelikle kapitalizme geçmeleri gerekmektedir. osmanlıya bakışıda bu yüzden olumsuzdur markısın. bunlar sömürgeleştirilebilir demektedir.
    10. bagımlılık okulu : bağmlılık teorisi 1960’lardan sonra liberal modernleşme teorisinin bir eleştirisi olarak geliştirilmiştir. özellikle, latin amerikalı düşünürlerin, kendi ülkelerinin gelişmiş ülkelerin zenginliğine ulaşamamalarının sebeplerini araştırma gayretleri, teorinin ortaya çıkmasında önemli bir faktör olmuştur. modernleşme teorisi, toplumların ekonomik olarak gelişmesinin aynı zamanda sosyal, siyasi ve kültürel gelişmeye de yol açacağını belirterek modernleşme için kapitalist ekonomik sistemin gerekli olduğunu savunmaktadır. fakat modernleşme teorisine karşı geliştirilen eleştiriler, bu durumun emperyalizmin yeni bir türü olan neokolonyalizmin ortaya çıkmasına sebep olduğunu belirtmişlerdir.
    11.eleştirel teorilerin temel özelleikleri toplumsal formasyon: örneğin feodal dönemde lord ile lord için karın tokluğuna üretim yapan serf yanı köylü arasında yada kapitalist dönemde emeğini satarak sermayadar için üretim yapan işçi ile bu ürünleri üretim maliyetinden çok daha fazlasına satarak kar elde eden sermayedar arasındaki ilişki bir husumet ilişkisidir. her iki ilişkidede sömürü vardır. ancak her sömürünün biçimi ve yarattığı siyasal sistem bir öncekiden farklıdır. ilkinde ilişkiyi çıplak güç yanı lordun kılıcı düzenlerken ikincisinde iş sözleşmesi yani yasa düzenlemektedir. yani üretim biçimlerinin şekillendirdiği toplumsal formasyonu anlamadan o formasyona ev sahipliği yapan kutumların kurluşların kuralların insan ilişkilerinin nitelii anlaşılamaz.
    12. emperyalizm marx’ın düşüncelerini uluslararası alana uygulan ilk kişilerden biri lenin’dir. lenin emperyalizm terimini, 19. yy.da dünyanın sömürgeci imparatorluklar arasında paylaşılmasını anlatmak için kullanmıştır. emperyalist devletler, daha fazla ucuz hammadde ve işgücü elde etmek ve kendi ülkelerinde ürettikleri fazla mallar için pazar yaratmak amacıyla daha zayıf ülkeleri işgal ederek sömürgeleştirmişlerdir. dolayısıyla lenin marx’ın sınıf çatışmasını uluslararası alana taşımış ve emperyalist devletlerle sömürülen devletler arasında bir çatışmanın başlayacağın öngörmüştür. lenin’e göre, emperyalizm, kapitalizmin en son aşamasını oluşturmaktadır. lenin’e göre bu aynı zamanda kapitalist sistemin çökşünü de beraberinde getirecektir çünkü yeni pazar ve hammadde arayışları hâli hazırda kapitalist ülkeler arasında çatışmaların ortaya çıkmasına da sebep olmaktadır. lenin ı. dünya savaşı’nın temel sebebi olarak bu durumu göstermektedir. lenin’e göre, esir halklar, kapitalist ülkelerdeki işçi sınıflarıyla beraber, kapitalizme karşı birleşecek ve kapitalistlerin üstünlüğüne son vereceklerdir.
    13. kapitalist emperyalizmin lenine göre 3 asıl ögesi vardır. bunlar tekelleşme, finans, sermaye ihracatı.
    tekelleşme ile birlikte küçük özel işletmelerin giderek yok olması, piyasa rekabetinin ortadan kalkması. devletinde bu tekellerin önünü açacak politikalar üretmesini getirecek.
    kapitalistleşme beraberinde demokrasiyide getirir anlayşına tepki gösteriyor.
    14. wallerstain. kapitalistler sınırsız genişliikte pazara ihtiyaç duyarlar ve aynı zamanda devletler çokluğuna da ihtiyaçları vardır. bu nedenle kapitalist dünya sisteminde genel işbölümü içersinde işleyen bir çok devlet bulunur.
    kaynak dağılımının kime ne düştüğü ve bu bölüşümünün kurallarını kimin belirlediği soruları dünya sisteminin temkelinde yatan ana meseledir. dünya tarihinin farklı dönem ve sitemlerden oluşmasının sebebi salen kaynak dağıtımı mekanizmasındaki değişimlerdir. örneğin imparatorluklar döneminde temel mekanizma çevreden yağan vergi ve harçlar iken dünya ekonomileri döneminde kaynaklar merkezi otoritenin genelgesiyle değil piyasa aracılığıyla dağtılır. dünya sitemi analizinde her dönemde kaynak dağılımı mekaniziması farklı olsada sonuç hep aynı. çevreden merkeze kaynak aktarımı.
    tarihsel materyalizimden farklı olarak dünya sistemi analizinin kapitalizm tanımı farklıdır. üretimin yerini metaların dolaşımı alır. kaptalist dünya ekonomisinin temel özelliği pazardan azami kar elde etmek oldugu için wallerstain analizini ortaçağa kadar götürüyor.
    yarı cevre kavramını literatüre ekleyen wallerstain yarı cevre ülkeler merkez ülkeler için emek gücü kaynağıdır. yani merkez ülkelerdeki ücret artışlarını dizginlemek için bunları kullanırlar. kaarlılıgı düşen endüstrülerede ev sahipliği yapar. refah çevreden merkeze doğru gittikçe yoğunlaşır.
    cox wallerstainin merkezin çevreyi sömürme iddiasına merkezin hem merkezdeki çevreyi hemde çevrenin çevresini sömüryur diye katkı veriyor.
    16.cox. hegemonya : eleştirel teorinin uluslararası ilişkiler disiplinine girmesi 1980’li yıllarda robert cox’un çalışmaları ile olmuştur. italyan komünist düşünür antonio gramsci’den büyük ölçüde etkilenen cox, gramsci’nin hegemonya kavramını uluslararası ilişkilere taşımıştır. gramsci (1891-1937) marx’ın sanayileşmiş ülkelerde gerçekleşeceğini öngördüğü proletarya devriminin sovyetler birliği gibi bir tarım toplumunda gerçekleşmesi üzerine klasik marksist düşünceyi eleştirerek hegemonya kavramını geliştirmiştir. gramsci’ye göre hegemonya siyasi bir güç türüdür (rupert, 2010: 167). gramsci, sanayileşmiş ülkelerdeki kapitalist sınıfların egemenliklerinin devam etmesini bu sınıfın diğerlerine benimsettigi ideoloji ve fikirlere bağlamıştır. bu tür hegemonya, baskıdan çok rızaya dayanmaktadır ve kapitalist sınıf kendi ideolojisini çalışan sınıflara benimseterek güce başvurmadan hegemonyasını devam ettirebilmektedir. sivil toplumun en güçlü olduğu gelişmiş demokratik ülkelerde bu hegemonya, popüler kültür, eğitim, medya, edebiyat, sanat ve siyasi partiler aracılığıyla yürütülmektedir. dolayısıyla, kapitalizmle mücadele sadece siyasi ve sosyal mücadeleyi değil aynı zamanda alternatif değerler ve ideolojiler yaratmayı gerektirmektedir.

    elleştirel teori uluslararası politika disiplininde en çok ses getiren marksist teorilerden bir diğeri de eleştirel teoridir. eleştirel teori, 1920’lerde almanya’nın frankfurt şehrinde bir araya gelen entelektüellerin çalışmaları üzerine inşa edilmiş bir teoridir. öncüleri arasında antonio gramsci, max horkheimer, theodor adorno, walter benjamin, herbert marcuse, erich fromm, leo lowenthal ve jürgen habermas’ı sayabiliriz. çok farklıı görüşleri içinde barındıran ve zaman zaman frankfurt okulu olarak anılan eleştirel teorinin temel varsayımları genel olarak şöyle özetlenebilir:
    • dünyayı anlamamız için öncelikle kapitalizmin yarattığı temel ekonomik ve sosyal güçleri anlamamız gerekmektedir.
    • devletler ve kurumlar, öncelikle evrensel kapitalizmi desteklemede yerine getirdikleri işlevler açsından incelenmelidir.
    • gerçek dünya vardır ancak onu anlamamız eleştirel düşüncenin ve yansımanın ürünü olan fikirler, kavramlar ve teoriler aracılığı ile olur.
    • tüm bilgi ideolojiktir. bilgi belli sosyal grupların değerlerinin, fikirlerinin ve özellikle de çıkarlarının bir yansımasıdır. (frankfurt okulu)
    • kültür ve ideoloji var olan ekonomik ve sosyal düzeni desteklemede ya da meydan okumada kullanılabilecek önemli ve güçlü araçlardır.
    • uluslararası politika statükoyu destekleyen veya ona karşı çıkan farklı sosyal gruplar arasındaki bir mücadeledir. (cox)
    • siyasi eylem yoluyla bireyler var olan yapılara meydan okuyabilirler.
    • teori değişimin önündeki engelleri ortaya çıkarmaya yönelik olmalıdır. aynı şekilde bilgi de insanlığın kurtuluşuna adanmalıdır.
  • çok farklı görüşleri içinde barındıran ve zaman zaman frankfurt okulu olarak anılan eleştirel teorinin temel varsayımları genel olarak şöyle özetlenebilir.
    1. dünyanı anlamamız için öncelikle kapitalizmın yarattığı temel ekenomik ve sosyal güçleri anlamamız gerekmekde.
    2. devletler ve kurumlar, öncelikle evrensel kapitalizimi desteklemekde yerine getirdikleri işlevler açısından incelenmelidir.
    3. gerçek dünya vardır ancak onu anlamamız eleştirel düşünceninve yansimanin ürünü olan fikirler, kavramlar ve teoriler aracılığı ile olur.
    4. tüm bilgi ideolojikdir. bilgi belli sosyal grupların değerlernın, fikirlernin ve özellikle de çıkarlarnın bir yansımasıdır.
    5. kültür ve ideoloji var olan ekenomik ve sosyal düzeni desteklemde ya da meydan okumada kullanılabilecek önemli ve güçlü araçdır.
    6. uluslararası politika statükoyu destekleyen veya ona karşı çikan farklı sosyal gruplar arasındaki bir mücadeledir. (bkz: robert cox)
    7. siyasi eylem yoluyla breyler var olan yapılara meydan okuyabilirler.
    8. teori degişimin önündeki engelleri ortaya çıkarmaya yönelik olmalıdır aynı şekilde bilgi de insanlığın kurtuluşuna adanmalıdır.
    (bkz: hegemonya)
    (bkz: antonio gramsci)
    (bkz: jürgen habermas)
    (bkz: erich fromm)
  • adorno,marcuse ve horkheimer tarafından oluşturulan akım. (bkz: frankfurt okulu)
  • uluslararası ilişkiler disiplininde robert cox ile birlikte anılır. cox'a göre uluslararası ilişkilerin en çok atıfta bulunduğu temel teoriler (realism,liberalism, marxism ve neo'ları) küresel sistemi şu anki haliyle kabul eder ve sistemi kökten değiştirmeyi değil üzerinde değişiklik yapmayı hedefler. oysaki cox'a göre sorunlu olan düzeni komple değiştirecek yeni bir sisteme ve bu sistemi temel alan bir eleştirel teoriye ihtiyaç vardır.
hesabın var mı? giriş yap