11 entry daha
  • köpeğimden öğrendim. ne zaman mutfağa gitsem fıtı fıtı peşimden geliyor. haliyle mutfağa hep poflayarak gidiyorum. halbuki benden istemese benim onsuz boğazımdan zaten lokma geçmez. hatta merhamet duygum kabarır, ona kendi ellerimle hoşuna gidecek bir şeyler veririm. kemirdiğim şeyin köşesinden değil, kendi sevdiği mamalarından.

    buhara'da bir emir varmış bir sadrı cihan. hangi dilenci bir şey istese o dilenciye bir şey vermezmiş. bilgili bir yoksul bunu unutup ondan bir şey istemiş, emir yüz çevirmiş. yoksul her gün başka bir hileye başvurmuş, yine de hiçbir şey alamamış. konuşmayanlara ise ihsanını eksik etmezmiş. eli açıkmış. yasası; "sizden kim susarsa, bir şey söylemezse kurtulur!" sözü imiş. onun sofrası da, kesesi de susanların, ondan ağızla bir şey istemeyenlerinmiş. yoksul hiçbir hilesi işe yaramayınca en sonunda bir kefenci ile anlaşmış. beni kefene sar yolun kenarına at belki ölümü görüp bir kefen parası atar yarı yarıya kırışırız, demiş. gerçekten de emir geçerken üstüne bir altın kesesi atmış. yoksul kafasını çıkarıp "gördün mü bak bana vermediğini senden nasıl aldım?" demiş. emir de "aldın aldın ama ölmeden bir şey alamadın"

    şimdi demeyin ki ölmemişti, buradaki ölmek mecaz. "ölmeden önce ölünüz" dedikleri, yani nefsi öldürmek. de, işte, idraki bu kadar meşakatli değilmiş gibi uygulaması daha zor. tam yahya kemal'in şiirinde dediği gibi

    (bkz: #3033650)
6 entry daha
hesabın var mı? giriş yap