• bir kere her şeyden önce, ismi fena halde güzel bu romanın. sırf isimden dolayı aldırıp okutuyor. bana öyle yaptı.

    eleştirildiği noktalara hakvermemek mümkün değil. fazlasıyla abartı var, yer yer iyice saçmalıyor hatta. lâkin, bunun kasıtlı olarak yapıldığı o kadar da bariz ki. yani çok belli be.

    üstadın yapmak istediği şey aşikâr: cinsiyetleri yok edip cinselliği tahayyül edebilmek. klişeleri yıkmak, farklı, bambaşka yerlerden bakabilmek. ve bunu da başarıyor.

    ayrıca mevcut dönemin izmir'ini çok güzel yansıtmış. belki o izmir'i sevebilirdim ben, harbiden. ha bir de en başta attilâ ilhan'ın kendi yazdığı not pek hoş ya:

    "bu kitapta anlatılanların
    gerçek kişilerle ve olaylarla
    hiçbir ilgisi yoktur.
    onları ben,
    büyük bir aynanın içinde gördüm.
    üstelik ayna dumanlıydı
    ve olmayan bir şehirde
    geziniyordu."

    sevdim ben. güzel.
  • attila ilhan'ın 1980'de yayımlanan romanı. kitaptaki sapkınca görülebilecek tüm cinsel faaliyetleri, kalemini bir an geri çekmeden apaçık bir şekilde ve edebi sanat diliyle ortaya dökmesine gelebilecek eleştirilere yine attila ilhan cevap versin 1974 yılından:

    "…cinsel, estetik merceğinden geçti mi müstehcenliğini kaybeder. onu hala müstehcen sayanların, müstehcenlik kendi içlerindedir (…) hele müstehceni aşmış, estetik ölçütler içersinde erotisme düzeyine ulaşmış beşeri içeriğin "ahlaka aykırılık" bahanesiyle sansüre uğratılması, koğuşturulması düpedüz ilkellik! çünkü bu kafa, siyasal özgürlüğün ekonomik özgürlükten, her ikisinin estetik özgürlükten ayrı ele alınamayacağını, hepsinin bir bütünü oluşturduğunu bilmeyen kafadır ki, tanrı adına çıplak heykeli mahkum ederken, tanrı'nın insanı çıplak yarattığını unutur…"
  • attila ilhan'ın hangi seks'inin kapı komşusu romanı. sıkı başlıyor, kısa bir süre sonra özne değişiyor, diyalektikten diyalektiğe koşuluyor - bir zaman sonra ilhan'ın erotik duyarlılığı katılıyor resme, resimden resime koşuluyor, erotizm arttıkça artıyor, tavan yapıyor, şiddetli sahneler geliyor... fakat diğer yandan, romanın örgüsü sünüyor, olaylar ve tasvirler sıradanlaşıyor: ilhan kaptırıp gidiyor; kahramanını delirme mertebesine yaklaştırdıkça, kendisi de kontrolü kaybediyor.

    ama olsun - sonuçta, erotizmi boşa harcamayan, farklı cinsel fantezi ve yönelimlerden utanmadan ve görgüsüzlüğe kapılmadan bahsedebilmeyi iyi kotaran bir kalem yazmış bu romanı: az şey değil.
  • --- spoiler ---

    - karınız sizi, annenizle aldatsa ne yapardınız?

    --- spoiler ---
  • "dinle böceğim, uzun bir seyahate çıkacağım, hareketimden evvel bazı şeyleri söylemek arzusundayım.

    yokluğum fazla uzayabilir, zaman zaman, dediklerimi dinleyerek saptarsın ki: hayatta kimse kimseyi anlayamaz, kimse kimsenin yerini tutamaz; aşk dediğimiz, ya vahim bir yanlış anlaşılmadır, ya kötü bir hayal kurma tarzı: iki kişinin ikisi de, öbürünün yerine hayal kurmaya kalkıştığından, sükut-u hayaller eksik olmaz! sen dediğime kulak ver, kendimizden başkasını sevemiyoruz; sevdiğimiz, şahsiyetimizin dışlaştırılmış, bir başkasının üzerinde somutlaştırılmış hayali; o başkası da kendisini üçüncü bir şahıs üzerinde dışlaştırır, somutlaştırır: arada ahenk kurulamaz, nasıl kurulsun, sevdiğimizle sandığımız farklı!

    muvaffak bir çift, yalnızlığa tahammülü yüksek iki insan manasını taşır: çift demek, yan yana iki yalnızlık demek, beraber bile olamamış, kesişmesi bile zor! onun için böyle bir hayatı, içine girip kurbanı olmadan yaşayacaksın, yani uzaktan. uzaktaki, soyut, hemen hemen yok bir şahsı sevmekten güzelini tasavvur edemiyorum. yakında olmayan sevgili tahayyülde yaşatılır, hayalde yaşamak az evvel açıkladığım kaideye uygun olarak, onu kendine benzetmektir; yanında bulunmayacağından, buna ne itiraz edebilir, ne müdahale: sevdiğini hayalinde değiştirdikçe, kendine benzettikçe daha çok seversin, böylece denge korunmuş olur.

    sevmek! sevmek esasında alıp başını gitmektir, sevgiliden uzaklaşan mutlak aşka yaklaşır, sevdiğini gönlünde kendi bildiğince yeniden yaratarak..."

    denk geldiğim bu pasajı ve pek güzel adı sayesinde fark etmiştim bu kitabın varlığını. leman'ın ''okuyunca sandığınız kadın olmadığımı göreceksiniz ama, aldırmayın: hayatımızı hep yanılgılar üzerine kurmuyor muyuz?'' diye başlayarak anlattığı hikayesi, aşağı tırmananların, kaybedenlerin, beyaz zencilerin hikayesi; yer altı.
    cinsiyete ve cinsiyet algısına, sevgiye, insana, psikolojiye dair ince betimlemeler ve ifadeler dokumuş yazar, tevekkeli değil kitabın 13 yıllık bir zaman zarfında yazılması: attila ilhan o süreçte hangi olmayan şehirlerde ne aynalar gördü kim bilir?

    edit büdüt: veronica supertramp sayesinde kelime yanlışı düzeltildi, zaten şahaneydi şapşahane oldu.
  • 'sevmek' diyordu, 'alıp başını gitmektir...'
  • bu saatte çok cümbüşlü bir entry olacağı kesin...

    şimdi efem nerden başlasak bilemedim. romanı tahlil için olay örgüsünü kısaca şöyle bir numaralandırıvereyim:

    1. jeanne courtine bolşevik - yahudi evliliğinden olma bir kızdır.

    2. ikinci cihan harbinde ailesini kaybeder, babaannesinin katolik olma baskısıyla yetişir.

    3. babaanneden kaçış ve "cesur yeni dünyaya" merhaba...

    4.ekrem'le tanışıp evlenir, leman adını alır, izmir'e yerleşir.

    5.ekrem 27 mayıs'ta fransa'ya kaçar, orada ölür, leman da kocasının ölümünü araştırmak üzere oraya gider...

    6.buraya kadar bir şey yok di mi...durun daha yeni başlıyoruz zaten... leman fransa'da kocasının cecile adlı fahişeyle yaşadığını öğrenir.

    7. cecile'e ilgi duyar ve onunla lezbiyen ilişki yaşar. sarsıldınız mı? şaşırmayın dul hayatının başlangıcı bu henüz...

    8.bir de lili çıkar...ekrem onunla da fan fini fin fon... leman durur mu...o da... (tabii bu lili, muslukçu çırağı georges aslında sonradan çıkacak)

    9. cecile - lili - leman fantezyaları... lili travesti çıkar, donu indirince leman sapıtır ama ilginçtir kocasının travesti metresiyle de birlikte olur. oha falan demeyin!

    10. leman geçmişe döner, kaynanasıyla da lezbiyenlik yaşadığını itiraf eder. haco hanım da (kaynana) geçmişte kocasının kumaları tarafından bozulmuş bir kızdır bu arada...allahım ya...nip tuck senaristleri bu ultra çizgiyi yakalayamaz...

    11.leman iş ortağı iclalle de....

    12. leman travesti olur... -giyim ve ruhen-

    13. leman - lili - boby travesti üçüzlü grup faslı... vs vs. boğa yılanları...her türlü iğrençlik...ha bir de finalde cinayet var.

    şimdi hocam, romanı attila ilhan yazmasa hani diyeceğim o ki bu herif resmen kusmuş eracifi, içinde yuvarlanmış. gelgelelim kalem, usta...
    küçük iskender'e karakterleri versem böyle yazmazdı diğer taraftan...heteroseksüellik, homoseksüellik, biseksüellik, aseksüellik, pedofili her bok var içinde...attila ilhan bugün yaşasa oprah winfrey show'a çıkardı bu kitapla yalnız isim farklı olurdu: smells like shit...

    bi eşekle ilişki yok hani...yan karakterler bile mamma pellegrini, nuri uçar, iclal vs...özenle seçilmiş sıradışı figürler; yani bir adam roman yazar da bir tane mi olağan tip çizmez, bu mahallenin hepsi mi sapık, yörünge organın üzerine oturunca insan başka şey düşünemiyor demek ki...

    ilginç, tuhaf, vahim artık ne derseniz deyin şunu nakledeyim: leman, cecile'e gidip yahu bizim eko lili diye manita yapmış zamanında, seni beni onla aldatmış faşo deyu ortalığı fesada verir. cecile ağlar, sık durun, onu leman teselli eder. yani olay şu:

    bir metrese resmi nikahlı eş nşa'da napar? metres bile sevgilim beni aldatmış diye üzülürken hangi sürrealist heykeltraş defalarca ihanete uğrayan eşi mermerden davud heykeli gibi öyle tutar? metres başka metresle aldatılınca üzülüyor adamın kendi eşi üzülmüyor, leman değil ahlat armudu mübarek lüp diye mideye indiriliyor böylesine bir sadakatsizlik...hiç sinir kalmamış, yazar bu karakteri şen kasapta mı flato haline getirdi acep?üstelik kadına teselli veriyor, nerdeyse ben oraya gidip saçını başını yolcem şırfıntıların...

    yani hocam kimsede mide kalmamış bu eserde, yazarın ilkeleri, toplumsal normlar vs. berhava edilmiş 'unusual' olcam diye...çok zorlama geldi bana...

    eserde bir de ulusalcılık damarı var... o da şurada: herkesi düzüp kendine hayran bıraktıran karakter bir türk. milli mefkurenin ulaştığı mertebe biz canlıların acizane atmosferini aşmış da neptün'le uranüs arasına bir yere doğru gitmiş...breh be kardeşim...şeyimizle dünyaya nizam vermiş milletiz, paris bulvarlarında yıllar sonra namık kemal'den beridir ilk kez bir türk'ün sesi, ekrem sesleri yankılanıyor...allah allah...

    belleville'deki taşra muslukçusunun çırağından paris bulvarlarına first class şırfıntı çıkaran attila ilhan'a şapkamı çıkarıyorum, andre breton'la tristian tzara yanyana gelip teşrik-i mesai etseler bu hayalgücünü yakalayamazlardı, ya haco'ya ne demeli:

    yan odada yanık sesle kuran okuyan yaşlı lezbiyen olarak haco...
    kuran okuttuğu karaktere klitorisde ölümü reva gören bir attila ilhan...
    tamam, roman kurgusal dünyadır ama realite de bir eksendir, insan bir kez olsun bu mahrekten geçmez mi?
    aslında cümbüşlü yazacaktım, yazdıkça asabım bozuldu, sex and the city'de bile bir düzey var yahu! cinsellik bu kadar ayaklar altına alınmamıştı...
    ustaya yakıştıramadım...

    ha bir de... merhumun sağken homofobik dürtüleri olduğuna kanaatlerim vardı, bunlar zihnimde iyice pekişti....
  • şiirlerinden fazlasıyla etkilendiğim attila ilhan'ın romanlarını, düzyazı üslubunu keşfetmeye yönelik duyduğum istekle okuduğum cinsellik temalı romanı. en az şairliği kadar naif, duygu dolu yazmış... tam bir 'panseksüel' kadın karakter yarattığı romandaki üslubundan, anlatıcı olarak teknik ve sinematografik becerilerinden çok haz aldım; hemen her sayfaya sinen o lirizmi hissetmek, özellikle doğa betimlemelerinde cömertçe savurduğu 'edebi çeşni'yi duyumsamak uzun süren açlığı bastırmak kadar doyurucuydu... izmir'in semtlerini, bu semtlerle ilişkili günbatımlarını ve adeta izmir'in havasını kitapta okumak ayrı bir zevkti... çok sevdim!
  • açıkçası attila ilhan’ın en başarısız bulduğum romanı şimdiye dek. galiba en iyisiyle başlamışım (bkz: kurtlar sofrası). sonra sokaktaki adam da bir uzun öykü olarak iyiydi. allahın süngüleri desen daha önce denediği ama daha ustaca becerdiği bir jurnal romancılık.

    bu kitap hiçbiri değil. özellikle dünya edebiyatıyla hemhal yeni dönem okurlar için. sözgelimi palahniuk’un ve hatta melissa pnin dahi cinsellikle ilgili daha vurucu olduğu bariz.

    attila ilhan’ın hangi edebiyatta anlattığı o katmanlı üslup burada olmamış bir helezon. beceriksizce hayal burgacında debelenen karakterler, basit bir mekansal, zamansal akış. hiç olmamış bir roman, hem de hiç. cinsel uyartılar manasında da olsa olsa pariste iki kafede, banliyöde gördüğü farklı cinsel kimlikteki kişilerin karikatürize bir algısını resmetmiş. attila ilhan’ın bu denli yüzeysel ve beceriksiz bir iş çıkarmasına neredeyse gücendim.
  • yeni baskılarında - çoğu internet sitesinde tükenmiştir dendiğine göre basılmalı yeniden umarım - yetişen yeni nesil düşünülerek özellikle paşa nuri ve haco hanım'ın konuşmalarının günümüz türkçesiyle meali verilse editörün notu gibi bir şekilde çok yararlı olacağını düşünüyorum, hayır üç dört kelime olsa üşenmeyip bakarız anlamına ama paragraflar altından kalkılacak gibi değil. anlıyoruz anlamasına ama iyi olur gene de bu ince detay...
hesabın var mı? giriş yap