• bazen içime şeytan kaçtığını düşünüyorum. yaptığım bazı eylemlerden biraz vakit geçtikten sonra "oha bunu ben yapmış olamam" tepkisi veriyorum. kesin o sırada aynadan hızlıca bi gölge geçiyordur ama ben farketmiyorum. yani şimdi onca yıllık yaşam tecrübesinden sonra uzamış saçlarımı bana göre medeniyetin ulaştığı en yüksek seviye berbere neden teslim etmedim, ne oldu da o makineyi alıp kafama vurdum anlamış değilim. yahu depresyonda değilim hadi diyelim belki depresyondayım da haberim yok, e kız değilim peki ne sikime ayna karşısında hunharca kestim saçlarımı, kafamı sikiyim. hani bunu ergenken yapmış olsam eyvalla ama yarın iş var, işe gideceğim, giderken insanların arasına karışacağım mesela metro durağında bekleyeceğim.

    şöyle ki cuma günü değişiklik olsun diye önce alman traşı misali yanlara vurdum makineyi güzel göründü bana. sonra yanlardan kulak arkası hizasında aşağıya indirdim o da fena görünmedi gözüme. sonra gaza geldim, parmaklarımı ve tarak yardımıyla üstlerden makas ile kestim hala insana benzeyiordum. en son ense kısmına geldi işte orda ne olduysa elim ters döndü ve kafamın arkadasında yarım saniyeden az bir sürede devasa ters bir nike işareti oluştu anına koyim. korku filmi başlamıştı benim için.

    ne yapacağım diye kara kara düşünürken geri adım atmamaya karar verdim mecbur o izi silmek için arkayı biraz daha kestim, kesiyorum arkayı ancak hala iz var. iz kaybolmaya başlayana kadar kestim. daha sonra yanları da aynı seviyiye getirdim ve aynaya baktım saçımın son halini görmek için. gözlerim doldu yemin ederim. kim jong un'un saç traşının birebir kopyası. yarım saat içinde normal biriyken şimdi yan ve arkası kıpkısa üst ve önleri ise uzun saçlı kim jong un'a dönüştüm.ilk icraat olarak sokağa çıkma yasağı getirdim ben de kendime. üç gündür evdeyim işte aynaya falan bakıyorum mütemadiyen. geçmiş günahlarımı sorguluyorum aynada yüzüme kiliseden aşırdığım hac işaretini gösteriyorum bişi olmuyor, bildiğim duaları okuyorum "tövbe" diyorum yine bir ses yok. insanlar depresyona girince saçlarını kesermiş, ben ise saçımı kestim diye depresyona girdim, ne çeşit bir lanet var üstümde idrak etmiş değilim. neyse siz de denemeyin evde beyler, valla bırakın istediği kadar gönlünce dayasın berber. hakkıdır.
  • bugün hayatımda ilk defa denediğim, yaparken çok eğlendiğim, sonucundan çok memnun kaldığım, bundan sonra hep yapmaya karar verdiğim size kazandırdıklarının(berbere gitmiosun, zaman kaybetmiosun, para kaybetmiosun, salak geyiklere alet ve amaç olmuosun, kendine güvenin gelio..) haddi hesabı olmayan süper atraksion...

    10 yıl sonra gelen edit: bu eylem tarafımdan bir daha tekrar edilmedi.
  • her kadinin birgun tadacagi ve kendine neseyle, zevkle girismek isteyecegi bir aktivite. en sevdigim aktivitelerden, en az yilda iki kez kendimi maymun gotune cevirmezsem, yurecigim rahat etmiyor. temporal lobla ilgili genetik bi bozukluk olabileceginden de supheliyim, ciddiyim bu savimda; zira bir anda gelen bi delilik hali, sara krizi gibi bir sey anasini satayim. banyodasin, gozun bir an makasa takiliyor, o ara film kopuyor. sonrasi iyilik guzellik, sonrasi kucuk beslemeyle peder yuannis arasi kahkullu bir cazibe. oh sviit cizis.
  • saçım asker modeli kısayken ensemin uzamasından nefret ederdim. sırf onun için zırt pırt kuaföre gitmekten bezip ensemi kendim kesmeyi öğrenmiştim. arkama koyduğum bi aynanın önümdeki aynaya yansımasına bakarak kestiğim için deliye pösteki saydırmaktan beterdi. ama zaman içinde makasın ucunu enseme batıra çıkara, orayı oyup burayı uzun bıraka bıraka elim alıştı iyi kötü. 16 yaşında alımlı bir kız olduğumu zannederken market arabasını götüme sokan küçük oğlunu “abinden özür dile hemen” diyerek azarlayan anne yüzünden bir aydınlanma yaşadığım ve artık ben de bigudi takmak istiyorum diye kokoş ablama koştuğum güne kadar da bu böyle gitti.

    yıllar yılları kovalayıp üniversite bittikten sonra gittiğim bir iş görüşmesinde dikkat testi yapıcaz vırt zırt testi yapıcaz dediler. testlerden biri iç içe iki yıldız arasında oluşturulmuş 1 cm’lik bi kanalın içinde taşırmadan kalemle yolu takip etmekti ve bir aparat yapmışlar, elini ve kağıdı sadece ayna aksinden görebiliyorsun, yıldızın her köşe ve vadisinde yeniden ayna aksine bakarak yön tayin etmen gerekiyor (neskime yarar öyle bi test hala bilmiyorum). yıllarca ayna aksine bakarak kendi ensesini makasla 2 numara kesmiş bi obsesif olduğumdan şakşuk dolaştım tabii o mükemmelleşmiş anti-yansıma kalibrasyon sistemimle. testi yapan ik uzmanı dumur oldu, beni aşırı yetenekli falan zannedip hemen iş teklif ettiler. ben de sırıtıp kabul ettim tabii evet evet biraz genetik dahilik var elbet ailede diyerek, ne bozcam yok be ergenken sorunluydum diye.

    yalnız gerçekten o dönemi her hatırlayışta sosyal medya çağı öncesi o devri atlattığım için koca bir huff çekiyorum. okuduğum bi romandaki kötü karakterin gümüş rengi çok ürkütücü gözbebekleri vardı bak, hep vurgu yapılıyordu kitapta ona ve gözüne damlattığı esrarengiz bir sıvıyla gözlerini öyle yaptığı yazıyordu. sağda solda göze limon damlatınca bi şey oluyomuş diye gizemli dedikodular duyunca o romanla arasında bağlantı kurup adamın da limon damlattığı çıkarımına varmıştım 22 gram beynimle. benim de öyle renksiz ürkütücü gözbebeklerim olsun da bakan korkudan yerine mıhlansın diye gözüme yarım limon sıkmışlığım var. allah salağına göre çağ veriyor işte, sanayi devriminden önce olsa 20 yaşa zor gelirdin o zekayla.
  • 5 senedir bilfiil, ara vermeksizin gerçekleştirdiğim eylem.

    benim gibi simetri takıntısı olan insanlar için kaçınılmaz son. berbere gittiğim dönemlerde berberden geldikten sonra ayna karşısına geçip elimdeki makasla herbir saç telini simetrik hale sokmak için saatlerimi harcadıktan sonra bir gün "niye uğraşıyorum berberle falan, kendim keserim" dedim ve bu uzun serüven başladı.

    halk arasında "zevkler ve renkler tartışılmaz" diye bir deyiş var, malumunuz. öncelikle bu yanlış algı üzerine konuşmak isterim, zira yazının geri kalanında kısa saçın üstünlüklerinden bahsedeceğim.

    zevk, insanın yaptığı ya da başkalarının yapıp o insanı etkileyen eylemler sonucu ortaya çıkan hazdır. son 15.000 senedir kültürel birikimimizle diğer canlılardan sıyrılmış gibi görünsek de, biz insanların halen 2 temel içgüdüsü vardır, diğer canlılarla paylaştığı: 1- hayatta kalma içgüdüsü, 2- neslini devam ettirme içgüdüsü.

    bu hayatta güzel, çirkin, zevkli, zevksiz diye nitelediğimiz eylemleri bu isimlerle sınıflandırıyor olmamızın temel nedeni yukarda saydığım iki temel içgüdümüz doğrultusunda olmaktadır. böyle tanımsal konuşmaktan ziyade bir örnek üzerinden anlatmak isterim;

    yeşil rengini ele alalım. antep fıstığının yeşili ve çam ağacının dikenlerinin yeşili bizlere çirkin gelmez. hatta yemyeşil bir orman manzarası insana huzur verir. bu hazlar kişiden kişiye göre pek değişmez. elbette, topu çamlığa kaçmış ve bu çamlıkta birkaç sapık tarafından antep fıstığı malum bölgelerine sokularak tecavüz edildiyse bu kişiye çam ağacının yeşili de antep fıstığının yeşili de kötü anılar çağrıştırdığından dolayı ürperti verebilir, bu kişi bu yeşilleri kötü olarak niteleyebilir. ancak bu kişinin böyle bir zevke sahip olma nedeni de yine yukardaki iki içgüdüdendir. başına o yeşilleri anımsatan kötü olaylar geldiğinden, bilincimiz hayatta kalabilmek için kendisine bir savunma mekanizması oluşturur ve tehlike hissedebileceği her şeyden kaçmaya çalışır. o insan için bir süre sonra antep fıstığı iğrenç gelebilir, çünkü hayatsal içgüdüleri bu zevki oluşturmuştur.

    bu garip istisnai durumdan normal duruma gelelim. çam ağacının yeşili gözümüze hoş gelirken, dışarda bir ay beklemiş bi domates salçasının üzerindeki yemyeşil küf hemen her insana iğrenç gelir. ikisi de aynı renk halbuki, peki niye bu farklı deneyimler?

    bundan 3 milyon sene öncesine gidersek, maymunsuluktan homo'luğa olan serüvenimizin başlangıcında belki de bozulmuş salçanın üzerindeki yeşili gördüğümüzde iğrenmiyor olabilirdik. (bu arada o devirde domates salçası yapmayı bilmiyorduk muhtemelen. [hatta domatesin bir amerika kıtası meyvesi olduğunu düşünürsek muhtemelen değil kesin yoktu domates salçası.{bir de domatesin evrimsel sürecine bakmak gerek, belki de daha ortada domates yoktu 3 milyon sene evvel.}])

    her neyse, teşbihte hata olmaz, o devirlerde domates salçasının üzerindeki küfü yiyen insanlar, zehirlenip ölüp gitmesiyle, bu zevk bizim evrimsel bilincimize kazınmış nesiller boyunca. hayatta kalma içgüdümüze bir tehlike oluşturan bozulmuş domates salçasının üzerindeki yemyeşil küf insanlara iğrenç gelmekte.

    zevkler, insanların nesiller boyunca edindiği ya da bireysel tecrübelerince oluşturduğu bir karar verme mekanizmasıdır. bozulmuş domates salçasına her baktığımızda hayatta kalma içgüdümüz harekete geçip acaba tehlike oluşturur mu oluşturmaz mı diye düşünemeyiz. zevklerimiz, güzel, çirkin, iyi, kötü diyerek nitelendirmemiz sayesinde çabucak karar veririz.

    işte bu yüzden, evrimsel psikolojiye göre, zevkler ve renkler tartışmaya pek âlâ açıktır.* bu konuya hallettiğimize göre kısa saçın avantajlarını gönül rahatlığıyla saymaya başlayabilir:

    saç diplerindeki yara, bere, sivilce ve yağlanmayla mücadele, kısa saçlıyken daha kolaydır. kısa saçı temiz tutmak uzun saça göre hem daha az vakit alır hem de daha az maliyetlidir. (kullanılan su, birim alana düşen sampuan miktarı, ayrıca kurutmak için daha fazla kurutma makinasını çalıştırmak zorundayız yani elektirik bedeli var)

    kısa saçı kurulamak çok daha kolaydır. ben sürekli 3 numara tutan biri olarak 2 havlu darbesiyle saç diplerimi bile kurulayabiliyorum. uzun saç daha çok emek istiyor bu açıdan ve bazen saç diplerini kurutamayabiliyorsun, bu da sağlıksal sıkıntılara kapı açıyor ancak uzun saçla kafayı soğuktan korumak daha elverişli bakın bu kısa saçın bir eksisi. ancak sıcak memleketlerde kısa saçı göm-geç. soğuk memleketlerde yaşıyorsan bere diye bir icat var, en yünlüsünden al, kafa izolasyonunu sağla.

    kendi saçınızı kendiniz kesiyorsanız saçınızı kısa kesmek daha kolaydır. makinayı 3 numaraya ayarlarsınız haşırt diye sokarsanız saçınıza. enseyi düzeltme derdi de kalmaz. yazları 3 numaradan asla vazgeçmem. kışın ise ankara soğuğunda, yanları 6 mm, üstleri 9 mm ile keserim. işte bu tarz kestiğim zaman enseyi düzeltmek biraz maharet istiyor. 5 senedir ayda 1 kez saçını kesen biri olarak artık parmak uçların kıl uzunluğunu tespit edebilecek hassaslığa ulaştı. ayna bile kullanmıyorum. neresi uzunsa çat-çut kesiyorum. deneme yanılma ile bu işler arkadaşlar, kimse anasının karnından berber olarak doğmuyor. ayrıca şu anda kolumda altın bileziğim var, istediğim an gider berber dükkanı açarım.*

    senelerdir kısa saç kullandığımdan ve çevremdeki insanlara saçlarını kısa kesmeleri yönünde lobi faliyetleri yürüttüğümden bu konu benim için objektifliğini kaybetmiştir. kadınlarda bile kısa saçı daha seksi bulur hale geldim, bunda evrimsel psikolojiden ziyade benim bilinçaltımın subjektif önyargısı da etkili.

    sözün özü, insanın zevklerinde etkili olan birçok parametre var, öyle tartışılmaz diyerek kestirip atmamak gerek. son olarak bir de sakal konusuna girecektim ancak entry okunulabilitesini kaybetmek üzere uzunluğundan dolayı. başka zamana artık. herkese şimdiden sıhhatler olsun.*
  • bir kıvırcık saçlı insan klasiğidir. kimse farkına varmaz.
  • süper olay.

    insanı maymuna çevirmeye yeminli, yetenek fukarası geberesice kuaförler yüzünden hayatım boyunca kuaförden mutlu çıkamadım. bu yüzden kuafördeki her şeyi kendi kendime yapmayı öğrendim. en sona saç kesimi kalmıştı onu da çözdüm.

    youtube veya instagram'a cutting own hair / own haircut / own hairdress falan yazıp videolardan ders alabilirsiniz. saç omuz altı-bel üstü aralıkta uzunsa çok kolay. sadece ince uçlu bir saç makası lazım.

    ilk kesişlerinizde hata payı bırakın. mesela saç 4 parmak kısalsın istiyorsanız 2 parmak kısaltın, yamuk olursa düzeltirken daha da kısalmamış olur.

    saçlarınız dalgalıysa daha sanşlısınız hem makas izleri hem de muhtemel yamukluk belli olmaz.

    saçı kesmeden düzleştirin, ıslatmayın. ıslanan saçta hem fazla makas izi kalıyor hem de ıslakken uzun görünen saç kuruduğunda kısalıyor. ıslak saç kesmek daha zor.

    saç gürse ve uçları çok kalın kaldıysa makası dik tutup saçın içine çentikler atın, ara makas etkisi yapıyor ve düşüşü daha güzel oluyor.

    kendi kendine saç kesmek göründüğü kadar zor değil, kuaförlerin kölesi olmayın, kendi saçınızın efendisi olun aasdfjklş.
  • bunu yapabilen insan iyi insandır.

    dur açıklayayım, karışık biraz.

    insan yapı olarak bedenini bir bütün olarak korumayı istemsiz olarak hisseder. en basitinden tırnaklarını kesmek bile -rutine bağlanmış olsa dahî- insanın beden bütünlüğünün eksilmesidir ki, çocukların tırnaklarının kesilmesinden genellikle kaçınmasının nedeni de buna dayanır.

    "kendi saçını kesmek ve bir kuaförün senin saçını kesmesi arasındaki farktan bunu nasıl çıkardın?" diye sorarsanız; kuaför sandalyelerinin neden ihtişamlı ve rahat şekillerde olduğundan girer, o koltuğa oturan kişinin neden stress yapıyor olduğundan çıkarım.

    kendi saçını kesebilen insan; bedenini kendisi eksiltebiliyor demektir. ve belli ki bu konuda hiçbir tereddüt duymuyordur. bilinçaltında da, bir metayı sahiplenmeye değer vermiyor olduğu ortadadır. tabii ki bu, kendini sevmediği anlamına gelmez.

    buraya kadar gelmişken bir de iyi olmak tanımı yapayım;

    iyi olmak, paylaşabilmektir. ve neyi paylaştığın çok da önemli değil.
  • şu başlığı baştan sona okumanın akabininde gerçekleştirmiş olduğum eylem.
    tüm entryleri okumam, kendimi tansaşta elimde saç kesme makinesi ile bulmam ve akabinde kafanın geri dönüşümsüz bir şekilde .mna koymam arasında saniyeler vardır heralde.
  • hemen her sene yakismadigini bildigim halde kahkul (percem) keserim ve her seferinde onlari tokayla ve zorla tutturmaya calisirim.. bi daha kesersem soyle oliym, boyle oliym derken bi dahaki sene belki bu sefer umuduyla tekrar....
hesabın var mı? giriş yap