• bazen sadece bir kitabın olması yeterlidir. eğer o kitap sizi bulunduğunuz ortamdan çekip kopartıyorsa ne gürültü umrunuzda olur ne de ışık.
  • depresyonda olmamak.

    bir ara depresyondaydım. tedavi ilaç milaç atlatınca, ne kadar uzun zamandır oku-ya-madığımı farkettim. açıp film-dizi de izleyemiyorsun. bi bok yapamıyorsun depresyondayken. canın istemiyor. başlayasın gelmiyor. heyecanlanamıyosun bişey için. gulemiyorsun. mal gibi geziyosun öyle ama onun da farkında değilsin.

    atlatınca anliyosun
  • açlık.
    elin gider, kafam gider, kalbin gider, gider oğlu gider. bir şeylere açsındır. merak edersin, öğrenmek istersin, yanıt ararsın.
    başka bir dünyaya özlem duyarsın.
    alışkanlığındır. sigara gibi, içki gibi, başka bir ten gibi. uzanasın gelir, kabul görmek istersin, dahil olmak, ben de varım demek istersin.
    kitap iyi bir arkadaş kadar düşmandır da sana. ihtiyacın vardır ve sana asla hayır demez.
    okuyamayasaydım ölürdüm.
    yazmasaydı delirecek insanlara şükürler olsun.
  • "kâşâne, sedir, sırma, ışık onların olsun;
    bir köhne kitap, bir sarı kandil neme yetmez?"
  • doğru ışıklandırma ve boş, istekli bir zihin. en asgari iki şart bunlardır.
  • çorba karıştırırken, af buyrun tuvalette ve mahkeme salonu önünde duruşma sırası beklerken bile kitap okuyabilen biri olarak dışarıdan "gösterişçi!" yaftası yemeye aldırmadan; boş boş etrafa bakacağıma ya da telefondan milletin paylaştığı güncellemelerini okuyacağıma, o an neyi okuyorsam ona devam etmeyi her fırsatta daha çekici buluyorum. bazen otobüste falan ergonomik şartlarım müsait değilse sizi de okuyorum hergeleler, hadi yaşadınız ama otobüs yolculuklarında yanımda kitap yoksa huzursuz bile oluyorum. asgari şartım da kitabımın el uzanma mesafesinde olması oluyor haliyle. fakat hakiki okurlar arasında benim dahil olduğum grup dışında bir de "bu bölüm bitsin öyle bırakayım..." kitlesi de var, bıçakla kesilir gibi okuduğu şeye ara vermeyi sevmeyen, okuduğu romanda bir bölüm arası olmadan kitaba ara vermekten hoşlanmayanlar da var ki onların kitap okumaya ayıracakları belli bir zaman olmadan bir şey okumaktan kaçınma kaygısını da anlayabiliyorum, herkesin okuma zevki ve alışkanlığı ayrı. (gerçi onlar da bölümlere ayrılmamış kitapları nasıl okuyorlar onu da anlamıyorum ama açıklamaları tatmin edici bence.)

    ancak, kitap okumak için belli bir mekana gitmeyi, yanında belli bir içecek bulundurmayı, müzik dinlemeyi, belli bir koltukta oturmayı falan zorunluluk haline getirenleri ise asla anlamıyorum çünkü bana bir şey beklediğim herhangi bir yerde, durakta, resmi kurumlarda falan kitap okurken şekilci diyenlerin esas bu insanlara şekilci demesi gerekir diye minik isyanlar ediyorum. içimden ediyorum, çok da önemli değil, bu tarz anketlerde şekilcilere laf sokmayı yirmili yaşlarla beraber arkamda bırakmış olmayı umuyordum, yine de bu kadar dayanmışım, bu da bir şey. kendinizi eğlendirmek ve kendi vaktinizi geçirmek için yaptığınız şeyleri ritüel halinde kendinize sunmaya başladığınızda o şey hayatınızda sıradan bir olgu olmaktan çıkar çünkü, bir kitabı özel bir törenle, belli bir koltukta, belli bir şeyler içmeden, starbucks'a gitmeden falan okuyamayacaksanız kitap okuma alışkanlığınız yok da, kendinizi kitap okumak için zorluyorsunuz demektir, o iş için kendinize bir ayin yaratıyorsunuz, o işi herhangi bir gündelik işmişçesine yapamıyorsunuz, demek ki gerçek bir okur olmak doğanızda yok, "şu an kitap okuyorum..." diye kendinize bunu göstermeniz gerekiyor. bakın başkasına göstermekten de geçtim, kendinize bile göstermeniz gerekiyor.
  • sahne çekiyor sanki gebeş. yok nizami ışık yok yeterli ışık falan ne saçmalıyorsunuz ibneler
  • çocukların uyuması...
  • kedi.

    zaten ben aramasam veya istemesem de sayfa hışırtısını duyduğu anda damlıyor, kucağıma yatıyor. ona da mı okumamı istiyor anlamıyorum, ama son 8 senedir böyle yani.
  • bir kitabinin olmasi ve harfleri gorebilecek kadar hafif isik. okudugunu anlamak icin ise salim kafa gerekiyor ama onu bulmak biraz zor iste.
hesabın var mı? giriş yap