• "kopuk yazı kopuk yapıt", "parçalılık ve metinlerarasılık" adlı eserleriyle türk edebiyatının ihtiyacına binaen son derece faydalı ve kuşatıcı bir çalışma hazırlamış, fena halde duacı olduğum, bir çok kuramcıyı açık ve sağlam bir bilimsel dille yorumlayan nadide bilim kişisi.
  • aynı zamanda kendisi öğrencilerin göremeyeceği bir şekilde sandalyede oturup yere bakarak dersini anlatmakta ve bunu hiç ara vermeden 3 saat yapabilme yeteneğine sahip hocamızdır.
  • metinlerarasılık kitabına, göstergelerarasılık üzerine yazdıkları da eklenmiş, daha geniş, daha büyük bir şekilde yeniden basılmış. pek güzel, pek harika.
  • şu an hacettepe üniversitesi fransız dili ve edebiyatı bölümünde dilbilim ve roman-tiyatro derslerini vermekte olan başarılı insan.

    kitabı
  • bu memleket için, öğrencileri için kendisi mücevher değerindedir. üniversite hayatım boyunca karşıma çıkmış en kıymetli hocalardan biridir. inceliği, kibarlığı, hocalığı ve en önemlisi insanlığı eşsizdir. o asla kabul etmez ama 40 yıl kölesi olunacak hocalardandır. (hocamın affına sığınarak) yıllar evvel doktora için görüşme yaptığı başka bir üniversiteden mezun arkadaşım alnı hafif geniş kubilay hocam için; hayran kalmış bir şekilde, "beyni kafasının içine sığmamış" demişti.

    hocam üstteki entrynin yazarı için bugünlük(bizim için ömürlük) bir yazı yazmış, olduğu gibi kopyalıyorum.

    "bana seslenen, kim olduğunu bilmediğim kişi; aşağıdaki yazı senin için. bugünlük.
    "facebook sayfasında çok güzel paylaşımlar yapıyordu. güncel ve politik meselelerle ilgili güzel yazılar yazıyordu. gazetelerde köşe işgal eden pek çok köşe yazarının ürettiklerinden de güzeldi metinleri. entelektüel alt yapısı olan yazılardı. hepsini silmiş. umarım üniversite yönetimi üzerinde doğrudan ya da dolaylı bir baskı oluşturmamıştır bu paylaşımlarından ötürü. sebebi ne olursa olsun çok üzüldüm. şu süreçte, bilim insanlarının susma hakkı diye bir haklarının olmadığını düşünüyorum ama 1984'ü yaşıyoruz ülke olarak.
    05.02.2017 10:41 ~ 10:43 kug
    (bkz: kubilay aktulum)

    hayır

    kimilerine göre hayır demek özgürleşmektir. özgürleşmek ise yaratıcılığa adım atmak. insan yaşamını belirleyen en temel edim budur: “hayır” demek. insanı hayvandan ayıran edim. hayvan, bedeninin söylediklerine, yani içgüdülerine göre yaşar. oysa insan, daha ileri giderek, hayır diyebilendir. bedenini durmadan “hayır” ile sarsar. bedenine reddettiği şeye “ruh” adı verilir. alain’in söylediğine bakarsanız, “ruh, bedenin hayır dediği şeydir.” bir başka yerde alain bu kez “düşünmek hayır demektir” der çıkar. ona göre evet’in göstergesi uyuyan, uyuklayan insandır. oysa uyanma kafayı silkelemek ve hayır demektir.” şu sonuca varır: “düşünmek, sandığı şeyi yadsımaktır.”

    yok demenin bin bir çeşidi var: bir yerde bulunmamak, başkaldırmak, itiraz etmek, direnmek vd. a. camus, başkaldıran insan’da, “başkaldıran insan hayır diyendir” tanımını yapar. hayır, eylemde ve düşüncede çeşitlilik kazanır. başkalarının evet dediğine hayır demek “veto” etmektir örneğin. şeytan’ın tanrı’ya hayır demesi dinsel bir başkaldırıdır; günahın doruğu sayılır. onaylamadığınız, itaat etmediğiniz, yalanladığınız, karşı çıktığınız, istifa ettiğiniz anlarda gündeme gelen hayır, dolaylı bir yadsıma biçimidir. boyun eğmemek, başkaldırmak, direnmek militanca bir yadsımadır. küçümsenen bir dizi değer adına hayır demek ise simgesel bir yadsıma biçimidir. bir de içsel yadsıma biçimi vardır; o an, kendi varlığınızı hiçe sayarsınız.

    hayır demek, özgürleşmektir. ya da istediğiniz gibi yaratmak özgürlüğüdür. nietzsche’nin sanatı, var olanı reddetmek olarak tanımlaması boşuna değil. “hiçbir sanatçı gerçeği tolere etmez” der. resim yapan, müzik besteleyen için dünya çekilmezdir. “sanat yapıtı, direnmektir” deleuze’e bakılırsa. aynı zamanda reddetmek, istediği gibi düşünmektir. hayır demek, felsefenin temel kavramlarından birisi. socrates, sofistlere, onların kendi niyetlerine uygun olarak ötekileri yönlendirme arayışlarına hayır diyerek felsefesini kurar. söyleşiye daldığı kişilere de hayır der, onların da hayır diyebilmeyi öğrenmelerini ister. descartes, gerçeklik arayışını “hayır” üzerinden başlatır. yöntem üzerine’de “insan oturduğu yeri yeniden yapmaktansa onu yıkmalıdır” derken hayır demenin yaratıcı yanına anıştırma yapar.

    peki, hayır demenin tehlikesi yok mu? olmaz olur mu (elinde silahla referandumun sonucunu beklemeye koyulan, oluk oluk kan dökeceğini söyleyen mafya tipler her yerde). var olan bir şeye hayır demenin güçlüğünü bilmeyen mi var? bilinmeyene, hiç olana hayır diyenle statükoyu sürdürmek isteyenler için hayır demek ne zordur! bir sistemin düşünsel olarak çöktüğü anlarda birinin yerine ötekini koymak kimilerinin işine gelmediği için hayır demek güç iştir. xvı. yüzyılda, batı’da bilimsel gelişmeye engel olan skolastik düşünceye karşı çıkmak yasaktır. yasaktır ya o dönem, montaigne gibilerinin doğmasına engel olamamıştır. hayır demenin kısa tarihini bile yazmak neredeyse olanaksız.

    bitireyim. ulysse, calipso’nun ölümsüzlük teklifine hayır der. tek istediği evine dönmektir. sartre, hayırların adamıdır. “şimdiye kadar reddedemediklerimizi reddettiğimizde özgür olacağız” diyen odur. nobel’i reddeder. bağımlılığı reddeder. asıl gerçeklik adına hayır diyenlerin sayısı bitimsizdir. luther, hayır diyerek var olur. papa, kitaplarını yaktırır. o da “yalan söyleyen ve kandıran papa’ya inanmıyorum” der gider mahkemeye. “kendimi inkâr edemem” derken bedensel ve düşünsel olarak varlığına inancını ortaya koyar.

    ben, evimize dönmek istiyorum. yıllardır sürgün yaşadığım memleketimde evimize dönmek. hayırın ve evetin yıktığı, yarımızın varlığının hiçe sayıldığı, ağzından nefret salyalarının aktıdığı kişilerin olmadığı ülkemize. yalnızca evimize. ulysse’i yaşama bağlayan eşsiz ülkeye."
  • hacettepe üniversitesi , fransız dili ve edebiyatı bölümünde görev yapmaktadır. alanında (metinlerarasılık) son derece yetkindir. bu yetkinliği metinlerarasılık üzerine yazılmış herhangi bir makale,tez ya da kitabın kaynakçasına bakarak anlayabilirsiniz. muhakkak ismi vardır o kaynakçada. fransız dili ve edebiyatında görev yapmasına rağmen edebiyatın diğer alanlarına fransız kalmamıştır. "folklor ve metinlerarasılık" kitabı buna örnektir. bu kitabın nasreddin hoca, posta pulları ve istanbul üzerine olan inceleme kısımları çok akıcı ve eğlencelidir. kendisinden ders almış biri olarak şunları söyleyebilirim: iş ahlakına sahip, dersine bir dakika bile geç kalmayan, 1,5 saat hiç durmadan konuşmasına rağmen zerre bunaltmayan, ders anlatırken verdiği güncel örneklerle konuyu adeta beyne kazıyan, notla ya da bağırıp çağırmayla değil asil duruşuyla 1. sınıfın o azgın öğrencilerini susturan nadide bir insandır. kibardır, ses tonunda, duruşunda, odasına geleni karşılama ve ağırlamada ya da yolda karşılaşırken verdiği selamda bile. bir erkeğin bu kadar zarif olabileceğine inanamayacak kadar hoşluğa sahiptir. bir de fransızcanın etkisinden mi yoksa kendiliğinden mi bilmiyorum ama "olur" kelimesini inanılmaz tatlı telaffuz ediyor. "oluğ" la "olur" arası bir söyleyişi var. bazen bu kelimeyi duymak için cevabının "olur" olacağı sorular sorardım kendisine. velhasıl-ı kelam iyi ve yetkin bir hocadır. metinlerarasılık ve göstergebilim gibi konularda çalışmak isteyenlerin kendisinden ders almasını tavsiye ederim.
  • oturduğu yerde ellerini iki yana açıp masanın üstüne koyduktan sonra 3-4 saat durmadan konuşabilen şahane adam. bir ara ''bizim toplum metalcileri pek sevmez, ben de sevmez serseriler olarak nitelerdim. geçen gün neydi o, iron maiden falan dinledim adamlar gayet satirik ve felsefi sözler yazmışlar. boş adamlar değillermiş'' diyen adam. sonra sınıfın penceresinden bakar ''şu apartmanlara bak bu ne zevksizlik, barok dönemde......'' diye devam ettiğini hatırlıyorum. bir de favori konusu o zamanlar torpille henüz yeni profesör olmuş osman adlı kişiydi. derste olmasak çok pis giderdim bakışı atardı konuyu ne zaman osman'a getirse.
  • 'metinlerarası ilişkiler' kitabını kendi rızasıyla internet ortamında yayınlayan akademisyendir.

    facebook aracılığıyla paylaştığı düşünce yazıları hesabımı kapatmama nedenimdir.
  • süleyman demirel üniversitesinde ders aldığım değerli hocam.

    o dönem geri kafalı bir "sürü" öğretim elemanı arasında bilgisi, dünya görüşü ve beyefendiliğiyle pırıl pırıl parlayan, bir üniversitede olduğunuzu hissettiren tek kişiydi.
hesabın var mı? giriş yap