• diyııır "kültürel iktidarı ele geçiremediler ama, n'aaber?" tayfası, müjde! bugün fırsat ayağınıza geldi.

    oy kullanmaya gittiğiniz okulların etkinlik panolarında neler var; çocuklara 15 temmuz'dan, ramazandan, duadan, menkîbeden başka bi'şey anlatılıyor mu, resim yaptırılıyor, şiir okutuluyor mu kafanızı az kaldırıp şöyle bi' bakabilirsiniz.

    ya da başka sinema seanslarında gösterilen film biletlerini, dijitalleşerek hayatta kalabilen dergilerin çıktılarını falan alıp günde üç vakit tok karna çiğneyip yutmaya devam da edebilirsiniz tabii. her şey olur.
  • bu aralar, havuz medyasından veya akpli belediyelerden nemalanan yandaş yazar-çizer takımının ağzındaki sakız. kendilerine ulvi bir amaç bulmuşlar onun uğrunda gaza eyleyip büyük bedeller(!) ödüyorlarmış kültür cengaverlerleri.

    pierre bourdieu olsun,foucault olsun bu kavrama katkı yapanların tek amaçı da akp'yi aklamaktı zaten canım.

    neyse hadi inşallah bu sefer istediğiniz gibi olur cnm ya. 400 olmadı, ortadoğu'nun hamisi olamadınız bari bu gerçekleşir de kültür mültür hepsini türgev'e bağlayıp milleti bu dertten/zulümden/illetten kurtarırsınız inşallah.
  • hem sanatta hem de düşünsel alanda tıkanıklık içindeki kompleksli islamcıların, çapsızlıklarına bahane olarak sundukları tamlama.
  • k 24 oldukça geniş bir dosya yapmış, hemde bedava, valla inanmazsan bi bak...

    https://t24.com.tr/k24
  • islâmcılar "kültürel iktidar"a sâhip olamadı, olamaz da. burada kast edilen kültürü oluşturan alanların tamamı dünyevî üretim alanlarıdır. bu alanlara uzun süre hâkim olan din çoktandır kenara itildi. seküler alternatiflerinin dinamizmiyle boy ölçüşemez. söyleyecek sözünü kendi döneminde söyledi ve tüketti. artık kimseye kendisini dinletemez. dinin sözü tükendiği için din kaynaklı siyasetin de söyleyecek sözü kalmadı. sinema, müzik, resim dinin ağırbaşlılığını, yasak koyuculuğunu, bin yıl önceye referans veren donmuş kalıplarını sırtında taşımaz. din de kültürün dinamizmine ayak uyduramaz. kültür dine hızlı, din kültüre ağır gelir.
  • entry başlığını "kültürel iktidarı yazamamak" olarak da düzenleyebilirdim, böylesi daha doğru olabilirdi. günlerden beri bir türlü kafamı toplayıp da konusunu belirlediğim şeyi yazamadım.

    iktidarlar yalnızca siyasal iktidardan ibaret değildir, sosyal, kültürel, ekonomik iktidarlar olarak tasnif edilebilirler.

    kültürel iktidar dediğimiz zaman önce "kültür" kavramının sahip olduğu geniş anlam yelpazesini biraz daraltmak gerekiyor. burada kastettiğimiz şey yüksek kültür, biraz bu açıdan sosyal iktidardan farklılaşan bir kavramdan bahsedeceğiz.

    kültürel iktidarın elde edilmesi ve oluşumu diğer iktidar çeşitlerine göre biraz daha zordur. ancak kültürel iktidar türkiye örneğinde düşünüldüğünde pek de iktidar nitelikleri taşıyan bir iktidar çeşidi değildir, toplum bazında önemsizdir. zaten bu önemsenmezliği de kültürel iktidar sahiplerinin bu iktidarlarını korumasında pay sahibi olmuştur.

    yıllardan beri bilinen bir gerçektir, siyasal ve ekonomik iktidar sahipleri kültürel iktidar değildirler. bunu bizzat iktidarın ağzından duyabiliyorsunuz, keza iktidar cenahından aydınlar (yoksa münevver mi demeliydim?) da bunu kabullenmiş durumda: siyasal iktidar, kültürel muhalefet.

    türkiye'de kültürel iktidar, yüksek kültürü temsil edenler sol/seküler toplum kesimidir. bunu övmek ya da yermek için söylemiyorum, burada kabul etseniz de etmeseniz de olan bir şeyden söz ediyorum.

    uzun yıllardır süren muhafazakar siyasal iktidarın kendi kültürünü, kültürü algılayış biçimini henüz kültürel iktidar yapamayışı hakikaten ilginç olmakla birlikte bunun altında yatan sebepleri irdelemek gerekecektir.
    peki çoğunluk olduğu için iktidar olanlar niçin yüksek kültürü domine edemiyor?
    müesses kültürel iktidarın taşlaşmış seçkinci yapısı mı yoksa siyasal iktidar sahiplerinin kültürel iktidar olabilecek kapasitesinin olmayışı mı?

    bana kalırsa hem ikisi, hem ikisi de değil. muhafazakar aydının kendini yüksek kültür camiasına kabul ettirememesi birincisine, bu cenahın yeni aydınlar üretememesi ikincisine giriyor. fakat aynı zamanda toplumsal alışkanlıklar, kurulan kültürel network ve çevrelerin dışarıdan görünüşleri de burada önemli. bu kültürel iktidar ve muhalefetin görünür yüzlerinin yanı sıra kitlelerin ruhunu da ele almak lazım.

    siyasal-sosyal iktidar gerçekten kültürel iktidar olmak istiyor mu? ya da istemekle birlikte bu yönde çabası var mı? çaba içinde bulunduğu halde kabul görmüyor mu? görüyorsa niye etkin değil, görmüyorsa neden?
    daha da önemli sorular şunlar olmalı: siyasal iktidarı siyasal iktidar yapan geniş halk kitlelerinin siyasal iktidardan bu yönde talebi var mı? varsa yerine getiriliyor mu, yoksa 1) böyle bir talebi olmalı mıdır? 2) talep oluşturmak için "yüksek kültürel arz" sağlanıyor mu?

    çok daha önemlisi siyasal-sosyal iktidar, yüksek kültürel faaliyetlerin gelişimi için özgür, demokratik imkanlar sunabiliyor mu yahut sunması gerekir mi? yani kültürel gelişimin sağlanması siyasal iktidar eliyle yapılmalı mıdır? yoksa altyapıdan mı ibaret kalmalıdır?

    geçmişte sol/seküler kültürel iktidarın ne derece siyasal iktidardan ve zihniyetten bağımsız geliştiği ve kökleştiği iddia edilebilir? peki eğer böyle bir iddia mümkünse uzun yıllardır sürekli siyasal iktidar olanlar kendi eliyle niçin kendi kültürel seçkinlerini yaratmadılar ya da mevcut seçkinlerini kültürel iktidar yapamadılar?

    bu soruların cevabını aramanın gerekliliğine inanıyorum.

    siyasal-sosyal iktidar kültürel iktidar da olmak istiyor, bu yönde kimilerine göre samimi çabalar içinde bulunmamakla birlikte en yetkili ağızdan da aslında itiraf edildiği üzere kültürel iktidarını kuramadığını düşünüyor. bana kalırsa son yirmi yılda kültürel iktidar olmaya çalışıldı, ancak yukarıda da dediğimiz gibi hem kabul görmediler hem de topluluk içinden yeterince beslenemeyip süreklilik arz edemediler. bugün muhafazakar seçkinler önceki on yılların yetiştirdiklerinden, muhafazakar toplum kendi kültürel seçkinini üretemiyor, eylem ve söylemlerinde belli kalıplara sıkışmış olduğu için aydın/münevver günün gereklerini anlamayı reddediyor, ayrıca önemli bir eksiği daha var, kutuplaşmanın getirdiği bir önyargısı var. bu olumsuz nitelikler etkin olmasına engel oluyor.

    gelelim halk kitlelerinin talebine.
    bugün için şunu söylemek gerekir, siyasal iktidara destek veren geniş halk kitleleri mevcut kültürel iktidar sahiplerini reddetmekte ve onları çeşitli kalıpların içine sokmaktadır. fakat bunda büsbütün haksız da değildir, zira kültürel iktidar sahibi seçkinler de siyasal iktidar destekçisi halk kitlesine aşağılayıcı eylem ve söylemlerde bulunmakla kendi kültürel iktidarının vazgeçilmezliğini ortaya koyar. bu konu daha da açılabilir, ancak ortalama bir okuyucu yaklaşık olarak ne kastettiğimi anlayacaktır. kaldı ki bizim kültürel iktidarımızın temsilcilerinin halkın çoğunluğunun mensubiyetleriyle ilgisi yoktur, kültürel iktidarımız halkta ne varsa onun tam tersidir, belki de türkiye'de kültürel iktidar olmanın koşullarından biri budur diye düşünülebilir, bu iddia edilebilir.
    talebe dönecek olursak, içten içe kültürel iktidar sahiplerine (yani siyasal muhalefete) yönelen bir tepki olsa da kültürel bazda yeterli bir talebi bulunmamaktadır mezkur toplum kesimlerinin. yani hem kültürel iktidarın tasfiye edilmesini dilemektedirler hem de onun yerine ne getirileceğine dair somut önerileri mevcut değildir. kaldı ki kendilerinin de kabul ettiği gibi alternatif kültürel iktidarları yaratamamışlardır. "böyle bir talepleri olmalı mıdır?" sorusuna evet desek de doğrudan doğruya siyasal iktidarın dayatmasıyla yüksek kültürel arzın oluşamayacağını düşünmekteyiz. kültürel gelişimler tedrici suretle meydana gelir, düşünün ki cumhuriyet inkılapları bile henüz tam manasıyla özdeşleştirilmemişken bundan çok daha kısa süredir iktidar olan siyasal iktidarın bu kısa sürede gerek tüm topluma gerekse talepte bulunması öngörülen kültürel muhalefete "kültürel arz" yapması beklenemez.

    yüksek kültürün gelişmesi için mutlak suretle özgür, demokratik, çoğulcu bir satha ihtiyaç vardır. kültürel iktidar kendi içinde biraz da bunu sağlayabildiği, en azından kendisi sağlamasa bile bunu siyasal iktidardan talep edebildiği için kültürel iktidar bana kalırsa. bugün için konuşulduğunda yeni medyanın ortaya çıkışıyla buna daha çok ihtiyaç duyuluyor. toplumsal talepler çok daha hızlı ve yaygın bir şekilde duyulma, görülme imkanına kavuştu. bunun sakıncaları da mevcut, dezenformasyona açık bir alan. fakat kimse yeni medyanın önemini yadsıyamaz. çeşitli yollarla manipüle etmenin de imkanının olduğu düşünüldüğünde tüm iktidarlar (siyasal, ekonomik, sosyal ve kültürel) ve tüm görüş sahipleri burayı kullanmadan kendini tam manasıyla açıklayamaz artık. düşünün, şeriatçı da anarko-komünist de twitter'ı kullanıyor.
    siyasal iktidarın endişesi bence şuradan kaynaklanıyor, yeterli sathın sağlanması kitlenin mevcut konsolidasyonunu bozabilir. bu yüzden çekimser ve hatta karşıt davranışlar sergiliyorlar bu konuda. fakat bu kez kültürel gelişimin sağlanmasında sorunlar başgösteriyor. ve devam edersek, bugünkü siyasal iktidar önceki siyasal iktidarlara nazaran kendi kültürel iktidarını empoze kabiliyetinden yoksundur, zira toplumsal gelişim böyle bir empozeyi bugün reddedebilir hale getirmiştir. şehirleşme/kentleşme ve küreselleşme olgusu da düşünüldüğünde bunun imkansızlığı ortadadır. siyasal iktidar tüm meşru cebir vasıtalarıyla böyle bir şeye girişse dahi böyle bir girişim kendi siyasi meşruiyetini sorgular bir durum olacağından buna yönelmesi açıkça mümkün olamaz, ancak mevcut kültürel iktidarı tasfiye etmemekle birlikte onu işlevsizleştirmek mümkün olabilir.
  • birikim bu ay konu ile ilgili dolu dolu bir özel sayı hazırlamıştır, özellikle cins, lacivert, yeni şafak, star vb. (bkz: aktellektüel) kesimin yazdıklarına hem sıkı bir cevap verilmiş hem de konu çeşitli veçheleri ile oldukça iyi bir şekilde enine boyuna tartışılmış, arşivlik....

    http://www.birikimdergisi.com/birikim/8778/347
  • 2023 secimi kazandiktan sonra muhtemelen iktidarda olan muhafazakarların onemli hedefi.

    bu ekonomik kriz veya cokuste bile halk desteklemisse, geriye guvenle yuruyup o kulturel iktidar denilen yolun taslarini dizmek kalir. tabi varsa boyle bir istek, plan, imkan, guc. .....

    kulturel iktidar:
    - rabbim kainati ne guzel yaratmis tadında sızıntı yazıları mıdır
    -basortulu kadinlarin oynadigi tv dizileri midir
    -heykel yapmak yerine camii insaat etmek midir
    -nasıl bir gençlik yaratıyorlar,

    isanlari nasil yetistirdiklerini bilmiyoruz, o insanlar eline tablet telefon alip zaten yetisiyorlar.
  • türkiye'de kültür türk islam ve batı sentezi üçgenindedir. (daha iyi anlamak için örneğin yunanistan'da da iktidar yunan ortodoks batı üçgenindedir.) hiçbir sağ ve sol oluşum bu üçgenin haricine çıkamaz. çünkü sağ ve sol akımlar türkiye'ye "batıdan" gelmiştir ve ancak batıdaki küreselleşmeye hizmet eden damarlardan beslenerek hayatta kalır.

    sayının çokluğu ve sıradanlaştırması nedeniyle kişi bazında batının sağından bakmaya gerek yok ancak bütün papalar, derebeyler, habsburg imparatoru, düşünsel ve eylemsel bazda ise edmund burke ve thatcher vb. kişiler batının sağındaki çocuklardır. kavimler göçü, ortaçağ ve sonrası bütün batı tarihi, genelde sağ ve çağdaşlık çatışması içerisinde, evrensellik iddiası ile günden güne çağdaşlaşmaya evrilen bir yazıma sahiptir.

    bunu batının solundan bakarsak karl marx, batının öz çocuğu olarak yahudi ve hristiyan meleziydi; bu kültürlerden bağımsız yetişmedi. batının solundan gelen diğer bir vladimir ilyiç lenin ise çoğunlukla avrupa'da okudu ve fikirlerini geliştirdi. o derece ki çarlık rusya 1. dünya savaşını yürütürken o marxizmi geliştirecek entelekti ve ideolojik desteği toplama peşindeydi.

    türk dünyasının asyatik üretim sistemi, batının doğaya üstün gelen uygar üretim sistemi altında kalınca türk kültürel iktidarı bu dayatma tehdidine maruz kalmıştır. esasen türkiye'de sağ ise doğunun kendi içindeki çatışmalar tarafından geç bir zamanda yani ciddi manada 19. yüzyılın 2'nci yarısında şekillenmeye başlamıştır. bu çatışmalar daha çok türkçü ve şeriatçı (bunlar rica ederim bugünkü pejoratif kavramlar olarak algılanmasın) derişimindeki oransal farklılıkların belirlenmesi ile ilgilidir. sol zihniyet ise sınıfsal oluşumlar tamamlanmadığı için (topraksızlaşma, işçileşme, yerli burjuva oluşumu gibi nedenlerle) fikirsel ve eylemsel düzlemde emekleme aşamasını geçememiştir. sonuçta siyasal iktidarda türkçülük de şeriatçılık da %24,5 + %24,5 seviyesine indirgenmiş; %51'lik hisseye ise türkiye'yi modern batıya "şeklen" entegre edecek reformist ve küresel bir zihniyet egemen olmuştur. bu derişimi bozmaya çalışan her unsur etkisiz hale getirilmiş ve türkiye bu çizgide ilerlemeyi sürdürmüştür.

    sonuç olarak kültürel iktidar küreselleşme dinamiklerinin elinde kalmıştır. türkiye'de güçlenen ve çağdaşlaşma isteyen her iktidar, küreselleşme ile bir anlaşma yapmak amacını taşımış fakat küresel dinamiklerle zıt düştüğünde küreselleşmenin bu hegemonyasını kırmaya çabalamıştır. günümüzde de bu döngü devam etmektedir.

    peki abd neden daha farklı? yukarıda verdiğim derişime bakıldığında birleşik devletler türk islam batı gibi senteze sahip değil. bunun abd için izdüşümü, amerikan deizm batı sentezi olabilirdi. ancak kuruluş felsefesi gereği amerika batının günümüzde ta kendisidir. serbest girişim, din ve vicdan hürriyeti, ifade ve düşünce özgürlüğü sayesinde amerikan algısı, batının özünü oluşturmaktadır. bu sebeple amerikan deizm batı üçgeni oluşamaz. ancak aşırı cumhuriyetçi sağcılar izole ve trol bir amerikan ulusu yaratmakta başarılı olursa o zaman batı ile amerikan algısının denkliği kırılabilir. bu da abd'nin iktisadi sistemi çökerse mümkün olur ki ben pek olası görmüyorum.

    imla edited.
hesabın var mı? giriş yap