• öncelikle belirteyim ki; kur'an'ın değişmemiş olduğunun ispatı bilimsel olarak mümkün değil.

    sonra yine belirteyim ki; kur'an'a iman etmiş biri için, değiştirilmiş olma ihtimalini düşünüp şüphe etmek bile mümkün olamaz.

    kur'an, kendisine inanan insanlar için, peygambere indiği şekliyle bugüne kadar korunmuş, tek harfi bile değiştirilmemiş bir kitaptır. çünkü kur'an'ın kendisinde allah, "onu koruyacağını" söylemiştir. o halde, bir müslüman kur'an'ın değiştirilmiş olabileceği gerçeğini, önüne hangi kanıt getirilirse getirilsin reddetmek zorundadır ve zaten reddeder de...

    bu anlattıklarım işin "iman" bölümüydü. şimdi iman kısmından sıyrılıp bir de "dışarıdan" biri olarak bakalım:

    kur'an, peygamberin ölümüne kadar bir kitap haline getirilmedi. bizzat islami kaynakların belirttiği gibi, sahabe tarafından ezberlendi. ayetlerin tümü veya bir kısmı ise hurma dalları, deri, taş ve kemik parçalarına yazılarak saklandı.

    peygamberin ölümünden sonra ise, yemâme savaşı sonrası vahiy katiplerinin ve kur'an'ı ezbere bilen çok sayıda sahabenin ölmesi nedeniyle kur'an'ı kitap haline getirmek akıllara gelir. bunun için hz ömer'in ısrarlarıyla hz ebu bekir, kur'an surelerinin yazılı olduğu yukarıda saydığım nesneleri toplatır, ezbere bilenlerin ise en az 2 şahit ile bildikleri ayetleri getirmelerini ister. bu şekilde kur'an bir kitap haline getirilir ve saklanır.

    islam toprakları genişleyince, hz osman 7 adet daha kur'an yazdırır ve bunları uzak islam şehirlerine gönderir. işte bugün elimizde olduğunu düşündüğümüz en eski kur'an, bu 7 kitaptan biri kabul edilir.

    şimdi, asıl tartışma şurada: kur'an'ı ezbere bile çok sayıda sahabe, ilk kitap oluşturulmadan önce öldü. aynı zamanda kur'an'ın tümü taş, deri vs parçalara yazılmamıştı. kur'an yazımı sırasında ayet bildiriminde bulunan kişilerin bir kısmı kur'an'ı doğrudan peygamberden değil, sahabeden öğrenmişti ve o sahabeler artık yoktu. getirilen taş, kemik, yaprak vs parçalarda yazılı kur'an ayetlerinin tümü peygamber döneminde yazılmamıştı. o öldükten sonra da bu yazım işi sürmüştü.

    o halde, kur'an ilk toplanırken, bazı ayetler eksik kalmış, bazı ayetler ise başkaları tarafından uydurulmuş olabilir mi?

    hz ebu bekir'den hz osman'a kadar geçen uzun süre boyunca, ilk yazılan kur'an elden ele dolaşmış, en son hz ömer'in kızı hz hafsa'da kalmıştı. oysa hz osman'ın yazdırdığı kur'an ise, hz hafsa'daki kur'an kopyalanarak yazılmamış, yeniden bir yazım söz konusu olmuştu. islami kaynaklar, hz osman'ın bu yeni yazılan kur'an'ı, hz hafsa'daki kur'anı ödünç alarak kontrol ettirdiğini ve bir farklılık görmediğini söyler. bunun üzerine bu yeni kur'andan 7 tane daha yazılıp dağıtılır.

    özbekistan'da bir müzede yer alan hz osman dönemine atit 7 nüshadan biri: http://img.webme.com/…slami/ozbek.hz.osm.kurani.jpg

    ikinci tartışma da burada olur. hz osman döneminde yazılan kur'an gerçekten hz ebu bekir'in yazdırdığı ve en son hz hafsa'da kalan kur'an'ın aynısı mı? eğer elimizde hz ebu bekir'in yazdığı kur'an zaten mevcut ise niçin yeniden bir derleme işine girişildi? velev ki, bu derleme işinden sonra hz osman ilk kitabı hz hafsa'dan ödünç isteyip karşılaştırma yapıyor. niçin doğrudan bu kitabı alıp kopyalattırmadı? yoksa, hz osman'ın yaptığı söylenen bu kontrol, şüpheleri ortadan kaldırmak için sonradan uydurulmuş bir rivayetten mi ibaret?

    elimizde ne hz hafsa'daki kur'an, ne de hz osman'ın yazdırdığı nüsha yok. sadece, hz osman'ın yazdırdığı kitabın 7 kopyasından biri olduğu söylenen 2 nüsha var. bu nüshaların gerçekten hz osman dönemine ait nüshalar olup olmadığını da bilemiyoruz. peki bilgi eksikliği nereden kaynaklanıyor?

    islam'ın ilk yüzyıllarında, tarihi olayları kayda geçiren ve bunları yazılı belgeler olarak gelecek nesillere aktarmayı amaçlayan "tarihçi" bulunmuyor. yani aslında, islam'ın ilk yılları, 4 halife ve ilk emevi yıllarına ait elimizde tarihçilerce kayda geçirilmiş yazılı bir kaynak yok. bu nedenle ki, söz konusu devirlere ait tüm bildiklerimiz rivayetler ve yüzyıllar sonrasında yazılmış eserlerden ibaret.

    öyle ki; ehl-i sünnet'in en güvenilir ve en eski hadis kaynaklarından biri olan sahih-i buhari bile, peygamberin ölümenden 200 yıl sonra yazılmış.
  • bu kaynakta belirtilen akademik çalışmaya göre gerçekleştirildiği iddia edilen hadise. müslümanlar tarafından hz. osman tarafından yazdırıldığına inanılan 2 nüsha ile bugünkü kuran'ı karşılaştırarak, aradaki imla farkları dışında bir farklılık olmadığı tespit edilince, yine kaynaktaki açıklamalara göre, kuran'ın "vahyedildiği andan" itibaren bugüne kadar değişmemiş olduğu kanıtlanmış. sanırım arkadaşlar kuran'ın hz. osman'a indirildiğine inanıyorlar. ayrıca kuran'ın kendisinde defalarca, kuran'da hiçbir değişikliğin yapılamayacağı belirtildiği halde, imla değişiklikleri esası bozmadığından, hiçbir değişme olmadığı ispatlanmış oluyormuş. muş.

    şu analitik zekaya, şu bilimsel yönteme bakın hele. dünyada bu şekilde işleyen ilahiyat diye bir bilim dalının var olması, hakikaten bilimin adına hakarettir.

    düzeltme: ilahiyat yazacağıma diyanet yazmışım, kuduk'a teşekkürler..
  • "allah kuran çarpsın değişmedi" denerek ispatlanmışsa pek bir kıymeti olmaz sanırım.
  • kur'an'ın değişmemiş olduğunu gene kur'an'dan ayetlerle ispatlamaya çalışıp son derece kısır bir döngüye sokulan eylem.
  • "islam peygamberi" muhammed'in imza ve mühürü olan nüshanın bulunması ile mümkün olan şey. yani imkansıza yakın...

    "islam peygamberi"nin sakalı-terliği bile bugüne gelmiş ancak bir tane onaylı kuran nüshası günümüze ulaşamamış. neden acaba?

    e .. kuran onun zamanında yazıya geçirilmedi mi diyorsunuz. o zaman peygamberin bile eline almadığı kitabın değişmediğine nereden kanaat getiriyorsunuz?

    gerçek şu ki insana şu aklı veren yaradanın ekstradan kitap-elçi göndermeye ihtiyacı yok. bunu görelim.

    yaradanın kuralları fizik kurallarıdır. yaradanın yolu akıl ve bilim yoludur. (bkz: #62916433)
  • tayyar altikulac bir calisma yapiyor ve bu calismada eldeki en eski dort nushadan ucunu (istanbul-taskent-kahire) inceledigini bunlar arasinda ve gunumuzde basilmakta olan kur'an'lar arasinda bir fark olmadigini ortaya koyuyor. sonra milliyet gazetesi aliyor bu bilgiyi "kuran'ı kerim'in değişmediği ispatlandı" diye bir baslik atiyor. "ama benim gibi insanlar, söyledikleri şeyin yanlış olduğu aktarıldığında, iddiasından vazgeçebilen, hatalı olduğunu kolaylıkla kabullenebilen, hatta icabında özür dileyebilen insanlardır" diyen ve basligi acan arkadasimiz sirf bu haber basligina dayanarak soyle diyor:

    "müslümanlar tarafından hz. osman tarafından yazdırıldığına inanılan 2 nüsha ile bugünkü kuran'ı karşılaştırarak, aradaki imla farkları dışında bir farklılık olmadığı tespit edilince, yine kaynaktaki açıklamalara göre, kuran'ın "vahyedildiği andan" itibaren bugüne kadar değişmemiş olduğu kanıtlanmış. sanırım arkadaşlar kuran'ın hz. osman'a indirildiğine inanıyorlar. ayrıca kuran'ın kendisinde defalarca, kuran'da hiçbir değişikliğin yapılamayacağı belirtildiği halde, imla değişiklikleri esası bozmadığından, hiçbir değişme olmadığı ispatlanmış oluyormuş. muş.

    şu analitik zekaya, şu bilimsel yönteme bakın hele. dünyada bu şekilde işleyen ilahiyat diye bir bilim dalının var olması, hakikaten bilimin adına hakarettir."

    tayyar altikulac'i ramazan'da trt'de izledim. hicbir sekilde kur'an'in degismedigini ispatladigini iddia etmiyordu. bilakis bu cikarimi yapan sunucuyu uyararak eldeki kopyalarin hz. osman tarafindan yazdirilmis olanlarin birinci ya da en fazla ikinci dereceden kopyasi oldugunu, yaptigi calismanin ise bunlar arasinda ve gunumuzdekilerle bunlar arasinda bir farklilik olmadigini gosterdigini soyluyordu. bu kadar tartismanin, patirtinin ve kuturtunun bilincli ya da bilincsiz yapilmis bir gazetecilik hatasi uzerinden dondugunu gormek neden bu kadar zor? hayatini belirleyen tek enstruman olarak sectigi aklini haberin icerigini okumak yerine basligi uzerinden birtakim kustahca yargilara varmak icin kullanan insanlar icin ne dusunmemiz bekleniyor? kendi aklina gereken onemi ve dikkati vermeyenin dusuncelerini dikkate almasi ne kadar mantikli olur digerlerinin. bunu tek bir kisi icin soylemiyorum. maaselef kendisini yalin aklin yoluna kaptirmislarin pek cogu bu durumda. kusura bakmayin ben sizin hatanizi kolaylikla kabul edebileceginizi de dusunmuyorum. daha hatanizin ne oldugunu en az iki kere ve ikinciye en acik bir sekilde yazilmadan anlayamiyorsunuz bile. bir digeri de cikmis o ustun bilgisiyle halife kur'an'i degistirse kim karsi cikacak diye akil yurutuyor. araplar kadar inandigi ve dogru bildigi bir seyin kafalarindan cikartilmasi bu kadar zor ve degisime direnen bir milleti taniyip etmeden boyle bir yargiya varmak da zor degil tabii.

    eldeki bilgilere gelince; cesitli kayanaklardan bakilabilir fakat butunluluk acisindan muhammed hamidullah'tan soru cevap yaparak alalim:

    neden kur'an hz. muhammed zamaninda kitap haline getirilmedi?

    vahiylerin inisi, resulullah'in son nefesine kadar devam ettigine gore, onun sagliginda tam ve kesin bir tedvin ve kitap haline getirme hareketi mevzu bahis olamazdi.

    hz. muhammed kur'an'in kendisinden sonra degismeden bir sonraki kusaklara aktarilmasi icin nasil bir yol izledi?

    tarihi delillere bakacak olursak, ne zaman bir vahiy yani kur'an'in bir parcasini alacak olsa bunu, once erkeklerden olusan bir topluluga teblig ediyor ve sonra kadinlardan olusan ayri bir topluluga teblig ediyordu. ancak bundan sonradir ki yazicilardan birisini cagiriyor ve ona kendise vahyedilmis olan ayetleri kaydettirip yazi ile tespit ettiriyordu. katip yazi isini bitirince, resulullah ona, yazdigi ayet metnini yuksek sesle okumasini emrediyor ve boylece sayet vahiy katibi yanlis veya eksik veya ziyade yazmissa duzeltme imkani hasil oluyordu.

    bunda ayri, muhammed a.s.s. yeni vahyin daha once gelen parcalar arasinda nereye ve hangi siraya konmasi gerektigine de isaret ediyordu. muhammed a.s.s. inen bu parcalari, burada izahina ihtiyac bulunmayan onemli sebepler tahtinda, vahyedilis sirasina gore bir araya getirmiyordu. yine resulullah kur'an-i kerim'in yetismis ve yetki verilmis bir muallim hocanin huzurunda ogrenilmesi icin israr gosteriyordu. boylece ilk muallim bizzat kendisi oluyor ve onun yetki verdigi diger kimseler ondan sonra geliyordu ki bu tatbikat ve usul, islam cemiyetlerinde yasana yasana gunumuze kadar ulasmistir.

    bundan ayri resulullah, ramazan ayina mahsus olmak uzere, gunduzleri yuksek sesle, o gune kadar nazil olan ayetlerden olusan kur'an metnini bastan sona kadar tilavet ediyordu. sahabiler ise yanlarina kendilerine ait ayet nushalarini da alip geliyorlar ve topluca girisilen bu mukabele (karsilastirma) esnasinda varsa kelime yanlislarini, ayet ve sure siralarini onun okuduguna gore tanzim edip duzeltiyorlardi. bu yillik karsilastirmalar esnasinda melek cebrailin de hazir bulundugunu resulullah haber vermis ve omrunun sonuncu ramazan'ina rastlayan ay icin: "cebrail bana (bir tedbir olarak) butun kur'an-i kerim'i bastan sona iki defa tilavet ettirdi ki ben bundan kisa bir zaman icerisinde vefat edecegimi anladim " demistir.

    iste bu 4 tedbir (1. itinali ve kontrol altinda yaziyla tespit), 2. yetkili bir kur'an-i kerim mualliminin yaninda ogrenim gorme, 3. ezberleme (hifz) ve nihayet 4. yillik mukabele sayesindedir ki bu ilahi metin insani tatmin eder bir bicimde muhafaza edilmis oldu.

    peki kur'an kitap haline getirilirken hz. muhammed'in biraktigi ile bir fark olusmamasi icin nasil bir metod uygulandi?

    resulullah'in vefati ile islam camiasi birkac ay suren "ridde" yahu "irtidat" adi verilen harplere suruklendi. sozde peygamber yemame(necd)'li museylime'ye karsi verilen bu savaslardan biri ozellikle kanli olmus ve bunda kitab'ul kerim'i ezberine almis ve onunla ilgili bilgileri genis olan ilk devir muminlerinden onemli sayida sehit verimisti. bu durum merkezi hukumeti alarma gecirmis ve halife ebu bekr o sirada cesitli sahabilerin elinde darma daginik vaziyette bulunan kur'an-i kerim'in butun parcalarini bir araya getirerek tam ve mukemmel bir kur'an nushasi meydana getirme kararina varmisti. bunun uzerine resulullah'in katiplerinden birisi olan ve onun sagliginda esasen ozel surette vahiylerin yazilmasi isi ile gorevlendirilmis bulunan zeyd'ubn sabit bu isle vazifelendirildi. bu vahiy katibi ayni zamanda kur'an-i kerim metnini bastan sona ezberine almis olmakla da seckin bir duruma gelmisti. hazirlanacak olan bu kur'an metninin mumkun olacan en buyuk ve genis itimat ve guveni saglayabilmesi icin halife ebu bekr zeyd'e her bir ayetin yazili bir halde metne katilabilmesi icin en az iki yazili delil ile ispatlanmasi ve katiyyen sadece hafizaya itimad edilmemesi emrini verdi; ikisi mustesna butun ayetler icin bu emir yerine getirildi ki bu iki ayet icin de sadece birer yazili delil bulunmustu, fakat bu ayetlerin dogrulugunu bir cok kimse hafizasindan olmak uzere teyid ve tasdik etmisti. boylece butun metin tek bir kitap halinde derlenip toplanmis oluyordu; buna mushaf (sahifelerin toplanip bir araya getirildigi yer) adi verildi.

    seneler gectikce kur'an nushalarinin sayisi ve kur'an'i hafizasina alanlarin miktari gitgide cogaliyordu. resulullah'in vefatindan itibaren bir yil gecmeden meydana getirilen bu resmi nusha onceleri halife ebu bekr'in kendi yaninda kaldi; sonra onun vefati uzerine halife omer'e gecti. halifeliginin son senelerinde omer kur'an-i kerim'in ozel ellerdeki nushalarini bir kontrolden gecirmeyi planliyordu. ancak kendisi bu konuda bir karar alamadan vefat etmistir. boylece onun muhafazasi altinda tuttugu resmi nusha resulullah'tan dul kalan ilimce gayet yuksek seviyede kendi kizi umm'ul mu'minin hafsa'ya gecti.

    hic suphesiz araptan gayri milletlerden olup yeni ihtida etmis binlerce, yuzbinlerce insan, hic beklenmedik meseleler ortaya cikariyor ve o sirada henuz pek az gelismis bir yazi bicimi ile bu pek cesitli milletler arasinda bu nushalarin yayilmasi kur’an-i kerim metninin katiksiz ve dogru bir bicimde ogrenilebilmesinde mes’um ve tehlikeli sonuclar doguruyordu. ucuncu halife osman, bu durumu nazari itibara alarak meselenin hallinde tesirli bir care ortaya atti: yukarida adi gecen hafsa’nin yaninda saklanmakta olan resmi mushaf’i getirtti ve yanina birtakim yardimcilar da katarak ayni zeyd’ubn sabit’e bu resmi nusha metninden 7 ayri nusha cikarma vazifesini verdi. bu hey’et mekke lehcesi esas alinmak suretiyle ayetlerin daha tam ve dogru telaffuz edilebilmesi icin yazilis tarzi ve imlasini da gozden gecirmek suretiyle kisa zaman icinde calismasini tamamladi.

    halife osman devrinde cogaltilip dagitilan yedi asil nusha ile ebu bekr zamaninda tedvin edilen nushadan hicbiri gunumuze kadar ulasamamis bulunuyor; su kadari var ki bugun istanbul ve taskent sehirlerinde teshir edilen iki nushanin da halife osman devrinden kalma nushalar olduklari mutalaa ve mulahaza olunmaktadir. eski yazarlar, bu en eski, ilk nushalarin yanip kul oldugu muhtelif devirlerde cikmis birtakim yanginlardan bahsederlerse de bugun elimizde bu ilk nushalarin henuz yok olmadiklari bir sirada bunlara bakarak istinsah edilebilmis bir cok sonraki el yazmasi kur’an nushalari bulunmaktadir. burada isaret edilmesi yerinde olur ki bu en eski el yazmasi kur’an-i kerim nushalarinin metni ile bugun elimizde bulunan kur’an’inki en ufak bir farkliliga sahip bulunmaksizin tipatip aynidir. yaziyla tespit durumunun boyle olmasi yaninda, diger taraftan kur’an’i ezberlemis bulunan hafizlar her devirde var olmus ve hatta gunumuzde mevcut bulunmaktadir.

    e peki inside the koran vs.?

    tarih kitaplarinin bazilarinda, bu eski metinlere (ilk kitap haline getirilmis mushaflara) dair bazi hatira ve ornekler verilmekte ve pek az sayida ve onemi pek bulunmasa da bugun elde olan metinden farkli oldugu anlasilan birtakim kisimlar zikredilmektedir. bu farkli metinleri daha yakinda tetkik edecek olursak, kolayca goruruz ki bunlarin cogu bu kur'an nushalarini vaktiyle elinde bulunduranlar tarafindan bazi serh ve tefsir mahiyetinde ilave kelimelerden ibarettir; muhtemeldir ki bu ilaveleri yapanlar, bunlari bizzat resulullah'tan isitmisler ve isin basinda tefsir mahiyetindeki bu fazladan kelimeleri satirlar arasina yerlestirmisken daha sonralari bilgisiz birtakim yazicilar (mustesnihler) bu ilaveli nushalari esas alarak yazdiklari yeni kur'an nushalarinda bu aciklayici ilave kelimeleri asil kur'an metni icinde gostermislerdir. bilhassa ibn'i mesud'a izafe edilen farkli ayet metinlerinde cereyan etmis olan olay boyledir.

    halife osman zamaninda, birtakim munafik kimseler tarafindan degistirilip bozulmak suretiyle elden ele dolastirilmak uzere ortaya surulmus bazi kur'an parcalari bulunuyordu; bunlari ortaya surmekten maksat, henuz dogmakta olan bu dini baltalayip karmakarisik hale getirmekten ibaretti; iste bu uydurmaci munafiklari buyuk uzuntu ve kedere bogacak sekilde halife osman bu parcalari yaktirmistir.

    kisisel not: yukaridaki alintilar m. hamidullah'in inside koran belgeseline konu olan metinler bulunmadan cok daha once yazdigi islam peygamberi isimli eserinden alintilanmistir. belgeselde bahsi gecen metinlerin mekke'ye ve medine'ye cok uzak bir yer olan san'a'da ortaya cikmasi da metnin dagilimi ve ilk islam devletinin kontrolu acisidan bu metinleri yukarida belirtilen baglamda algilama egilimine yol aciyor.

    edit: unexpected error'den konuyla ilgili bir aciklama geldi, aynen aktariyorum:

    benim yazdıklarımı doğrudan tayyar altıkulaç'a izafe ederek, doğrudan onu itham ederek yazdığımı, sırf haber başlığına dayanarak temellendirdiğimi, şekillendirdiğimi iddia etmişsin. fakat hem haberi, hem de benim bu başlıktaki iki yazımı daha dikkatle okumuş olsaydın, öyle olmadığını görebilirdin sanırım. ben doğrudan tayyar altıkulaç üzerinden bir iddiada, ithamda bulunmadım. kaldı ki haberde ekmeleddin ihsanoğlu'nun yaptığı "çalışmalar sonucunda kur'an-ı kerim'in vahyedildiği andan bugüne olduğu gibi ulaştığı, bir harfinin, bir kelimesinin ne fazla ne az olduğu tespit edildi" açıklaması doğrudan alıntılanmış. yani yalnızca haber başlığına bakarak yorumladığım, meseleyi saptırdığım doğru değil. altıkulaç'ın ramazan'da trt'de yaptığı bu araştırmayla ilgili açıklamalara da haberde yer verilmemiş.

    yani ben tayyar altıkulaç'ı tanımam etmem. yaptığı araştırmayla ilgili bu "vahyedildiği andan itibaren değiştirilmediği kanıtlandı" iddiasına bizzat sahip olduğunu ben de düşünmüyorum. yazdığım yazı altıkulaç'a ya da "tüm müslümanlara" yönelik değil. bu çok açık. ben yalnızca bu başlıktaki ikinci yazımda söylediğim gibi; insanların, milliyet'in, ekmeleddin ihsanoğlu'nun "şeyleri" ne kadar kolay kanıtlayıp-çürüttüğünü göstermeye çalışıyorum. yani senin yazındaki bana yönelik ithamlarına göre ben, ispatlandığını iddia eden yokken aslında, cümleten ispatladık diyormuşsunuz gibi konuyu çarpıtıp, sonrasında ispatın saçmalığından bahsediyorum. hayır, ben gerçekten ispatlandığını iddia eden milliyet'e, ihsanoğlu'na; yarın öbürgün gerçekten bu yazının yalnızca başlığını okuyup da "kuran'ın değişmediği ispatlandı olum" diye gelecek dangozlara yönelik yazdım.
  • denildigi gibi onemsizdir en buyuk sorunu bu olaydi? kaldi ki ispatlanmasi bir ton sacma ayeti daha vahim kilar.

    ha oylesine yazayim islam bildiginiz gibi biat uzerine kurulu yani guclu muslumanin her dedigine he demeye, otoriter musluman yuzune tukurdugunde yarabii sukur demen gerektigi uzerine insa edildi o ogretildi. iste simdi bu kuran ezberletildi ya suna buna? peygamber oldukten sorna en guclu sahabe midir nedir hazreti midir kimse o kisi, bir ayeti bilincli bile olmasa unuttugu yanlis animsadigi icin degisik tekrar etse kimin gotu yiyecekte "sey pardon ama sen onu yanlis dedin" diyecek? hangi curretle sahabenin ezberini sorgulayacak? sorgulayanin gotunden kan almazlar mi? haliyle bir ton kisi ezberlemisti biri yanlis soylese oburu duzeltiyordu filan direk cope gidiyor. otoriter muslumanin ezberden tekrarladigi ayetler direk dogru kabul edilecek, digerleri kendilerini duzeltecek ve o ayetler yanlis olarak aktarilmaya devam edilecek. boyle de degismis olma olasiligi hayli hayli var mantiken hani.

    ha tabi birileri simdi sahabeler muhtesem varliktilar mumkun degil bu, ne bileyim olmaz canim ayet bu yanlis soylese biri duzeltir filan diyebilir tabi ki normal, yapilcak bir sey yok.

    ha onun haricinde kuranda miras bolusumu ezelden beri bir hata olarak orda durdugu gibi hala oyle hata olarak orada durmakta. matematik yeniden "yaradilmadikca" da bir hata olarak kalacak. hani o olay cozulmus aydinlatilmis gibi bir izlenim verilmeye calisiliyor da yok oyle bir sey.
  • arkadaş, birinin söylediğini aynen tekrarlayıp da farklı şeyler söylüyormuş gibi bir izlenim bırakmak, dahası mat etmiş havalarına girmek nasıl bir psikolojinin ürünü merak ediyorum. söylediğimiz şey basit; elde 2 nüsha kuran var; müslümanlar bu 2 nüshanın hz.osman tarafından yazdırılan nüshalar olduğuna inanıyorlar, kâniler; yapılan araştırma, bu 2 nüsha ile bugünkü nüshalar arasında imla farklılıkları dışında bir değişiklik olmadığını gösteriyor. hal böyleyken, diyoruz ki, gelip gelebileceğiniz nokta, söyleyebileceğinizin azamisi, "tüm bunların ışığında kuran'ın değişmiş olması pek mantıklı görünmüyor gibi" olabilir ancak.

    kuran'ın değiştirilmiş olduğuna dair birçok farklı dikkate değer iddia olduğu halde, "imla farklılıkları" bile değişmediğini "ispatlayan" araştırma tarafından itiraf edildiği halde, ben sizin söylediğiniz anlamda kuran'ın değiştirilmiş olduğunu hiçbir zaman iddia etmedim. ancak, böylesi bir araştırma ile kuran'ın indirildiği andan bugüne değişmediğini "ispatladığınızı" iddia ederseniz, kusura bakmayın, gülerim. eğer ben buna gülüyorsam, benden farklı olarak aklı başında, akıl sağlığını kaybetmemiş adamların neler düşüneceğini varın siz tahayyül edin.

    yineleyelim; ben kuran'ın sizin söylediğiniz anlamda değiştirildiğini iddia etmiyorum. ben, yalnızca sizlerin "şeyleri" ne kadar kolay, ne kadar çabuk, ne kadar saçma sapan yöntemlerle ispatladığınıza, çürüttüğünüze bakıp, şaşırıyorum, üzülüyorum, gülüyorum. kaldı ki sorun zaten başkalarının da dile getirdiği gibi kuran'ın değiştirilmesinde değil; öylesi bir metnin değişmemesinde, sabit kalmasında; sorun, öylesi bir metnin olduğu gibi tüm zamanlara hitap etme iddiasında..

    son olarak, mesele getirilip kuran'da miras bölüşümüne bağlanmış. samimi olarak söylüyorum, inançlı bir insanın, o tarz bir meseleye nasıl bakmak isteyeceğini, nasıl yaklaşmak isteyeceğini, çok iyi anlayabiliyorum, gerçekten. çünkü zamanında ben de "inançlı" bir insandım. ancak saçma ve yanlış oldukları belirtilen savunmaları tekrar tekrar farklı biçimlerde, üsluplarda yazmak, söylediğiniz şeyi doğru kılmıyor. siz bu söyleyeceğime inanmayacaksınız büyük olasılıkla; ama benim gibi insanlar, söyledikleri şeyin yanlış olduğu aktarıldığında, iddiasından vazgeçebilen, hatalı olduğunu kolaylıkla kabullenebilen, hatta icabında özür dileyebilen insanlardır. bunlar, argümanlara, yöntemlere dikkat eden, onları doğru kullanmaya çalışan ve karşısındakinden de aynısını bekleyen insanlardır. bir meselenin doğruluğuna veya yanlışlığına, sesin ne kadar gür çıktığına, doğruluğunun veya yanlışlığının yol açacağı sonuçlara, tekrarlanma sayısına göre değil, argümanlara ve onların sunuşundaki yönteme göre karar verirler. o nedenle, eğer şimdiye kadar iddianın yanlışlığını kabul eden bir tane göremediyseniz, o iddianın yanlış olduğunu gösterememişsiniz demektir.
  • bunun üstüne sözlükte tartışmak çok gerekli değil, zaten bugüne kadar binlerce başlıkta din eleştirisi yapılageldi, bazen iş tartışmayı aştı dalga geçmeye bile döndü vs.. bu yüzden artık sol frame'de "kur'an değişmedi" diye bi başlık görünce insanların (bilinçli ya da bilinçsiz) ilk tepkileri "mevzuya bi trol daha el attı galiba" oluyor. yani sözlük özelinde konuşursak artık din eleştirisi kotasını dolduralı, hatta taşalı baya bi zaman oldu diyebiliriz.

    benim asıl önemli (ve üzücü) bulduğum şey bu iddianın sözlük değil, anaakım medya orijinli olması. yani sözlüğe bakan, sözlük okuyan küsüratı dışarı tutarsan, milyonlarca insan bu gazetelerle, televizyonlarla besleniyor. ve anaakım medya en aşağılık seviyede seyretmeye devam ediyor hala..

    hatta konuyu değiştirsen, kürt sorunu, demokratikleşme gibi benzer bi kavganın sürdüğü (özetle "muhafazakarlar vs devrimciler") başka bi konuyu seçsen onda da medyanın muhafazakar kanatta yer aldığını görebiliriz. hatta bu öyle bi seviyede ki, farklı fikirler bu gazetelerde hiç dillendirilmiyor o derece. yani iki fikir de yer alıyor da muhafazakar olanı ağır basıyor değil, salt muhafazakar olanı yer alıyor.

    bu yüzden bu gazetelerle beslenen insanlar da sanki tek doğru fikir buymuş zannediyor, ona göre yetişiyorlar. bugün sözlükte "dünyada evrimi kabul eden bilimadamı kalmadı, bi tek bizim memlekette popüler hala" yazsan itin götüne sokulursun, ama gazete yorumlarında yazsan diğer okuyucuların hepsi sana artı not verir (hadi hepsi demeyelim de çoğunluk diyelim).

    bu gazeteler yüzünden insanlar dinin en ufak bi şüphe bile duyulmayacak kadar kesin olduğunu sanıyorlar (aralarından bazıları sözlükte yazar olunca abondone oluyorlar, görüyorsun daha yeni yazar olmuş ve bu tip genel ağızla konuşan tıfılları arada bir.. çok eğlenceli onların sudan çıkmış balık hallerini seyretmek)..

    onun için sözlükte şimdi bu salak saçma fikirleri çürütmeye çalışmanın bi manasını görmüyorum. yazdıklarımız milliyet'in sitesine dokunacak mı.. yok.

    orucun yararlarından bahseden ulemaların çıktığı tv programlarda entry'lerimizden alıntılar mı yapılacak.. yok.

    "hadi o zaman bu tahta neden kedi olmuyor peki" diyen yaratığın kafasına tahta mı inecek.. yok.

    e o zaman ne manası var ki.. sözlük yeterince dinsiz zaten. derdimiz o diğer milyonlara sesimizi nasıl duyuracağız o olmalı. gelin bi tv falan kuralım abi olmayacak böyle..
  • süfer olay.

    kuran'ın değişmediği ispatlandığına göre, miras bölüşümünün de bugün bildiğimiz (kimilerine göre matematiksel olarak hatalı olan) haliyle indirildiği de ispatlanmış oluyor. hatırlatayım dedim...
hesabın var mı? giriş yap