• şili darbesini öyle cok suya sabuna dokunmadan, 4-5 saniye siyasal mesaj vererek, bir cocugun gozunden anlatan film.. yani makul. daha sempatik, daha acikli kiliyor. bu tüm dünya'nin yaptigi bir hadise. cocuk gozunden anlat daha acikli gorulsun falan.. su tarik akan'in oynadigi 12 eylül donemi filminde de var bu, this is england'da da var, zorlasam bir 4-5 film daha sayabilirim..

    deginmek istedigim nokta o degil.

    simdi sikko bir memleket düsünün. mesela isvicre. arkadas onca tarafsizliga ragmen, onca bilmemneye ragmen soyle toplumsal olarak "ne günnerdi ya" diyemedikten sonra ben ne anlayim o ülkeden.. yani bugun bir isvicreli allaskina oturup soyle yoresel icki masasina (bira falan iciordur onnar) ne konusuyorlar bilmiyorum.. film ceksen cekemessin, kitap yazsan yazamassin. ne anlatican allaskina "cocuk gozuyle saat yapimi" veya "bir cocugun gozunden parmagini isvicre cakisina sikistirmasi" rezalet..

    yani bu olaylar asiri boktan olsa da, bu olaylar düsündükce insanin canini siksa da toplum bilincinin olusmasinda süpper rol oynuyor bence.. yani bugun ben bir şili'li ile yan yana gelsem "vaay pinoşe gotun tekiydi ama kenan evren de az diildi" der binbir samimiyet kurarim, bacilarini tavlarim.. ama allaskina bir isvicreli ile bir belcikali ile ne yapicam ben ne konusucam..

    sirf bu yüzden ben, avrupalilarin bizi aralarina almalarinda heyecan duymadiklarini düsünüyorum.. oysa taa buradan kalkip "guney avrupa birligine katilmak istiyoruz biz" desek yeminle alirlar.. hatta almakla kalmazlar güclü kuvvetli 200-300 adam gonderip direk bir kisrak misali avrupaya uzanmis yarim adamizi batman civarindan söküp daha sicak ortamlara ada diye koyarlar.. oyle de tatli olur.. sikiim egeyi karayipler yaninda..

    ek olarak sunu demeliyim ki anasini satiim 13 yasindaki silili cocuklar düsük yogunluklu grup sekse giriyorlar biz daha oturuyoruz yaziklar olsun..
  • insani ender güldüren sahnelerinden biri de göstericilerin sokakta yaptigi zipla zipla ziplamayan tezahuratlari olan film.
  • hoş filmdi. darbe olup asker okul yönetimini ele geçirdikten sonra, gettodan gelen çocuklardan birinin okul meydanında delirerek "barakalarınıza dönün ordunun piçleri" filan diye bağırması sonrasında askerlerden dayak yemesini sınıflarının camlarına yığılıp izleyen diğer çocuklarla beraber sen de izlerken, hoca "hadi çocuklar, yerlerinize oturun" diyor, aynı anda fonda çalan o hüzünlü müzik de kesiliyor, ve herkes yerine dönerken sen de bir yabancılaşıyor, kendine gelip yerine oturuyorsun. getto ve sakinleri kadrajdan çıkınca her şey bir anda normale dönüyor, sınıfının camından izlerken böyle; o kadar şey görmene rağmen hiçbir şey olmamış gibi hayatına devam edip. durabiliyorsun.
  • herşeyden önce bıçak gibi keskin bir gerçekçi anlayışla yapılmış film, gerçeğin acısını dilinize bulayanlardan.

    --- spoiler ---
    muhallebi çocuğu, ezik gonzaloyla gecekondu çocuğu bıçkın machucanın, kurtuluş teologu (bkz: kurtuluş teolojisi) irlandalı kızıl müdürün okulundaki bir sınıfta arkalı önlü oturmasıyla başlıyor her şey. çocuklar birbirlerine yaralarını göstererek arkadaş olurlar demişti bir arkadaşım, aynen böyle oluyor burada da. birbirlerinin yaralarını iyileştirerek devam ediyorlar, machuca gonzalo'ya sınıftaki puştlardan korkmaya gerek olmadığını gösteriyor, gerekirse yumruklarını kullanabileceğini.gonzalo da machuca sayesinde ilk kez bisiklete biniyor, bambaşka bir hayatı ucundan da olsa görebiliyor.ama işte sınıf farkı aralarında kaskatı bir şekilde duruyor.allende'nin sosyalist reform süreciyle giderek keskinleşmiş sınıf kavgaları.machucanın yoksul ailesi allendenin doğal destekçisi, korkunç burjuva anneyse devrimden korkan orta sınıflarla birlikte soluğu faşistlerin yanında alıyor.siyasal ortam gerginleştikçe iki arkadaşın arası da geriliyor. gonzalo annesinin kokoşluklarından bıkmış olsa da onun dilinden kurtulamıyor. sıkışınca pis bitliler lafı çıkıveriyor ağzından. ayrıcalıklarını sonuna kadar paylaşmaya yanaşmıyor ve yanaşamayacak asla. darbe geliyor. gonzalonun nezih muhitinde sukunet ve huzur hakimken, başkanlık sarayındaki çatışmalar televizyondan ferah bir merakla izlenirken, gecekondu mahallesinde askerler terör estiriyor.gonzalo yakapaça götürülen, sesini çıkardığı takdirde sorgusuz sualsiz gözden çıkarılan yoksulları sadece izleyebiliyor. bir asker onu da götürmeye çalıştığında yine sınıf refleksi giriyor devreye, utana sıkıla da olsa "üstümdekilere baksana, ben onlardan değilim" deyiveriyor, engellenemez bir dil sürçmesi. machucayı gözü yaşlı halde bırakarak kaçan gonzalo, hayatı boyu taşımak zorunda kalacağı utanç duygusuyla, tiksindiği ve artık asla ait hissedemeyeceği burjuva yaşantısına dönüyor. darbenin ardından gecekondu mahallesi yerle yeksan olurken, gonzalonun ailesinin daha da lüks yeni evlerine daha da lüks yeni mobilyalar almakta olduğunu görüyoruz. darbenin hangi sınıfın çıkarı adına yapıldığından kuşkumuz kalmıyor.ayrı dünyaların, ayrı sınıfların insanlarının arkadaş olamayışlarını, olamayacaklarını anlatıyor film. .1900deki iki çocuğun hikayesini andırıyor biraz. birinde kazanan yoksullar,emekçiler diğerinde ise burjuvalar ve faşistler olsa da ikisinde de burjuvaların sınıf konumlarından ötürü önünde sonunda kahredici bir utanca mahkum oldukları, olacakları söyleniyor.

    --- spoiler ---
  • filmin son sahnelerinde, pinochet'in darbesinden iki ay kadar sonra, gazetelerin birinci sayfa başlıkları dikkat çeker bir ara: "fifa şili'de herşeyin normal olduğunu açıkladı". estadio nacional'daki kan lekelerinin temizlenmesini beklemiştir anlaşılan, fifa ...
    bu konuyla ilgili olarak tekrar tekrar (bkz: 21 kasım 1973 şili sscb maçı).
  • 1973 sili darbesini, farkli toplumsal seviyelerden iki ortaokul ögrencisinin gözünden anlatan enfes bir film. diarios de motocicleta ile birlikte, 2004 senesinde gösterime girip latin amerika'yi anlatan, sosyal ve politik icerkli bir andrés wood filmi.
    filmde sahnelenen sokak mitingleri, yürüysler, kavgalar, dövüsler ve ölümler, atilan sloganlar yillar önce ülkemizde gerceklesen benzerlerine, simdi belgesellerde izlediklerimize oldukca benzemektedir. sili yakin tarihini anlatirken dünya yakin tarihini, ve dolaysiyla türk yakin tarihini de anlatmaktadir bu film.
    konusun ve mesajinin yani sira, görüntü, müzik ve cekim kalitesi gibi özellikleri de on numaradir. niye hakettigi gibi izledikten hemen sonra degil de, unutup da aylar sonra bu yazilari yazdigimi bilmedigim bu mükkemmel film, mutlaka izlenmelidir.
  • hazır pinochet'in ölümüyle şili darbesi yine gündemde konuşulurken, izlemeye değer bir film.
  • filmin sonunda los jaivas'tan mira ninita isimli güzel bir parça çalar.

    http://www.youtube.com/watch?v=nygxgelambe

    not: bu şarkıyı ve grubu birkaç yıl önce linkteki video sayesinde keşfetmiştim.
  • hak ettiği ilgiyi ülkemizde görmemiş, çok az salonda gösterimde olan, şili'de 1973 sonbaharını iki (hatta bazen üç ve daha çok) çocuğun gözünden beyaz perdeye yansıtan film. umut, çaresizlik, saf sevgi, yetişkinlerin saçmalıklarına karşı isyan, sosyal ayrımcılığı kınayış; hepsi küçük gonzalo ve - filme adını veren - pedro machuca'nın masum gözlerinde...
  • başlangıç olarak: 2004'ün en iyi filmi.
    ------

    zannedersem, film tanıtım ve özetlerinde, filmin sosyalist devrimi konu aldığı söylenmektedir ki, gene yanılmıyorsam, film şili'deki iç savaş sonucu allendenin !kendini öldürmesi! sonucu faşist rejimin iktidara gelmesiyle sonuçlanmaktadır. yani sosyalist devrim değil, askeri darbedir filmde konu edilen.

    filmin en güçlü yönlerinden biri, çocukların bakış açılarını kullanarak birçok klişe ve olanaksız gibi görünen olguyu gerçekçi bir temaya sokması. film genelde hoş olmakla birlikte, romantik idealist tavrı da ön plana çıkmakta, filmde birçok olay gerçekçilikten ziyade duygusallığı vurgulamak için, tesadüfi ya da abartılı bir şekilde gösterilmekte. çocukların -hatta 3. ana karakter olan kız çocuğun- başına gelenler, gonzalo'nun bir anda machuca'yla yakınlaşması ve iki "tarafın" da birbirine oldukça toleranslı yaklaşması açıkçası, -belki de biraz paranoyak ve kötümser bir yaklaşım sonucu- olası görünmeyen şeyler.

    fakat bütün bunların küçük çocujkların başlarına geliyor olması, çocukların ideolojik kaygıdan ziyade, kendilerine oyun arkadaşları arıyor ve dolayısıyla ideolojik "taraflar" ve kaygılar arasında gidip geliyor olmaları, ve bu sayede yönetmenin sıkmadan iki tarafı da gösterebilmesi, birçok klişe ve gerçeküstü gibi görünen şeyi gerçekçi ve samimi kılıyor. benzer bir şekilde yönetmen, bazı ufak numaralarla, rahatsız etmeden eleştirmiş ve yansıtmak istediğini yansıtmış. vermek istediğini verirken belli başlı özeleştirileri de ihmal etmemiş (örneğin, pederin kavga eden çocukları azarlarken machuca'ya da "kavga ettiğinde eline ne geçecek, saygı mı kazancaksın" sözleriyle çok da önemli ve gerçekçi olmasa da ufak bir ayar vermesi).

    city of god da kanımca genç fotoğrafçının gözünden olayları yansıtarak başarılı bir boyut yakalamıştı. benzer bir şekilde machuca da seyirciyi kendi yanına çekmeyi başaran ve tahminimce benim gibi birçoklarının biraz rahatsızlık ve film sonrası epey düşünmesine, her gün rafa kaldırmaya kendimizi zorladığımız iç çatışmalarımıza geri dönmemize neden oldu!
hesabın var mı? giriş yap