• postanede çok iyi maaşla iş bulmuş diyolla

    pul arkası yalayacakmış.
  • bilal erdoğan'ı kendisine kefilim diyerek savunan gazeteci. ulan sen kimsin?
  • göttür.
  • yalamaya nerde devam edeceği merak edilen kişi. malum yılların alışkanlığı.
  • içi boş, gereksiz yazılarından sıkıldığım şahsiyet.
    tanımak için star gazetesindeki yazılarının birkaçına bakmanın yeterli olacağı lüzumsuz gazeteci.

    30.12.2007 tarihli star gazetesinde benazir butto'nun ardından yazdıklarıyla bir kez daha kendisi hakkında yanılmadığımı kanıtlamıştır. "kadını öldürmek" başlıklı yazısında anlattığı şundan ibaret: benazir butto öldü gitti, lakin o her şeyden önce bir kadındı. hiç unutmam bir gün benazir butto'yla havaalanında karşılaşmıştık. yanında da paketler vardı. muhtemelen benazir hanım kapalıçarşı'dan alışveriş yapmıştı. butto kadınca bir sabırsızlıkla satın aldıklarını görmek istiyordu. bir ara sohbet ederken eli yanlışlıkla porselen hediyeliklere çarpıverdi. ‘ayyy...’ diye bir çığlık attı butto ve ardından yine yüzüne kadınca bir üzüntü perdesi indi. dünyanın tanıdığı bir liderdi ama sıradan şeyler karşısında herkes kadar insan, bütün hemcinsleri kadar kadındı. bir lider bir başbakan ama geçin bunları bir kadın öldürüldü"

    şimdi öncelikle kadın olmanın kıstası, kırılan porselenlerin ardından üzülmek değildir. islam ülkelerinin ilk kadın başbakanı olmuş birini kadınca üzüntüleriyle ve porselenleriyle hatırlayabilmek, yalnızca karaalioğlu hazretlerine özgü sanırım.

    misal, karaalioğlu terki diyar eylese bir gün (ki kötülere bir şeycik olmaz ama misal işte) ve tutup bendeniz bir köşe işgal etsem. olmadı kassam, çok çalışsam, süper methiyeler düzsem iktidara da, bir yayın grubunun icra kurulunun ta en tepesine kuruluversem ve şöyle bir yazı çiziktiriversem ne olur:

    “rahmetli karaalioğlu şöyle insandı, böyle insandı. çalıştı çabaladı, birilerine yarandı yaranamadı. ostim tv'lerden star medya grup başkanlığına geldi. onunki bir başarı hikayesiydi falan filan (ve süsleyici daha birkaç kelam). bir gün yolda karşılaştıydık. karısı etrafa baktı diye mi kızmıştı nedir, sokak ortasında bir "höyt" dediydi karısına. korktum, tıstım. erkekçe bir sert ifade yerleşmişti gözlerine. kıskanan bir erkekti o sevgili okuyucular. medya grup başkanıydı falan ama hemcinsleri kadar kıskanç, sıradan tepkiler veren bir erkekti.”

    mübalağa mı? sanmam. bu adam bu yazısıyla işte böyle demiş sayılır.
    oysa bunları mı konuşmak gerekir suikast sonucu ölen bir liderin (ve evet karaalioğlu bir “kadın” liderin) ardından.

    bence daha anlamlı bir şeyler yazmak gerekir. ille de konu sıkıntısı içindeyim veya ille de güncel olaylar üzerine yazacağım diye kasılıyorsa. ama karaalioğlu için zor tabii, sürekli tayyip erdoğan övgüleriyle de geçmez ki günler.

    en son yazılarında da günceli takip etmek üzere erdoğan'ın alevi politikalarından söz etmiş. tutamamış yine kendini, tarafsız yorumlar yapmış.

    "başbakan’ın o iftara katılması cesur ve olumlu bir harekettir. kesinlikle iyi niyetli bir adımdır. erdoğan’ın gözü alevi oylarında değildir; onları asimile etmek gibi bir niyeti de yoktur. ülkenin kronik problemlerinin hallolmasını istemekte; bunun için bir zemin yaratmaya çalışmaktadır, o kadar." diye buyurmuş.

    yine daha önceki bir yazısında da demiş ki: "başbakan erdoğan’ın 5 kasım’da beyaz saray’da abd başkanı bush’la yaptığı görüşme yeni dönemin start'ıdır. türkiye cumhurbaşkanı da muhatabıyla ortadoğu siyasetini konuşmakta, birlikte ufuk turu yapmaktadır. "

    amanın da ne güzel şeyler oluyormuş ülkede yahu. uyuyormuşuz biz.

    bir diğer yazısında şöyle demiş. buyuralım burdan yakalım: "son zamanların fotoğraflarına bakın ‘devletin zirvesi’nin verdiği fotoğraf daha mütebessim, daha mesafesiz ve daha içtendir"

    kendisinin ve bağlı olduğu kuruluşun da gayet bağımsız olduğunu sıkça ifade eden karaalioğlu, ne hikmetse hükümet ne yapsa beğenmiş, ipe sapa gelmez yazılarla köşesinden sinsi sinsi tebessüm etmiş durmuştur.

    hayır bir kere doğru düzgün nesnel değerlendirmeler yaptığı bir yazı okusam (olmaz ya hani olsa keşke) şaşırsam, hayretlere gark olsam, atsam kırsam en kıymetli porselenlerimi de sonra kadınca üzüntüler içinde yine ‘kadınca’ ağlasam ağlasam...

    o ve onun gibiler iktidarı şad etmeyi görev bilmekten vazgeçmedikçe kütahya porselenler, güral porselenler topunun kafasında patlasa. hayat bayram olsa...
  • her an, cildini boydan boya geçen bir fermuar açılıp, içinden birdenbire tayyip erdoğan çıkacak hissi veren balo kostümü.
  • kuresel isinma konulu iskele sancak programinda ,bakani neresinden yalasam diye sasiran ,sunamayan adam.
  • star grubunun son 2 yıldır kâr ettiğini söylemiş tayyib'in eski gözağrısı. yalnız star grubunun kar etmesinin kendi üstün yeteneği değil, gruba devlet teşekküllerinin reklam yağdırması. örnek1 örnek 2

    mesela sözcü gazetesine devlet teşekküllü kurumların verdiği reklam geliri, sadece türk telekomdan var. boru değil ( hedef kitle geyiğini geçiniz ) 360 bin tiraj var gazetede. hedef kitle diyorsak benzer hedef kitlesiyle bir milyon tirajlı zaman gazetesi var sadece reklamı yine türk telekomdan almış.

    örnek 3 ( turkcell'in reklam payı dağılımı. )

    360 bin tirajlı sözcü % 0.4 pay alıyor, 1 milyon tirajlı zaman ise %2.1. aslan payı kime ait; %14.8 ile star gazetesi.

    2 yıl evvel mustafa karaalioğlu'nun reklam gelirleri konusunda serzenişi.

    gazeteyi reklam payına dayalı kâr ettirmek cumhurbaşkanı, başbakan, bakan çocuklarının iş hayatında başarılı olmaları kadar beceri gerektiriyor. geçmişte uzan'ların yancısı ahmet özal'a*, dandik bir alışveriş sitesi kuran abdullah gül'ün oğluna "ticari zeka" muamelesi yapılması gibi. "ufuk güldemir, abdi ipekçi gibi tirajı ( dolayısıyla tiraj geliri ) yerlerde sürünen gazeteyi kâra geçir görelim" demezler mi adama.

    2007'de star gazetesinin başına geçmiş bu zevat, tirajlara bir kuruş faydası olmamış, bilakis geri gitmiş rakamlar. sözcü gazetesi 2007'de kurulmuş 80 binlik ilk gün satış rakamından, 360 binli rakamlara çıkartmış satışını.

    kendi ifadesiyle "hükümeti eleştirerek para kazanan gazeteciler var" olduğu gibi, hükümet yancılığı yaparak da para kazananlar var ve var olacak, mesela tayyib konuşurken boşalan birleşmiş milletler salonunu gazetede manipülasyonla dolu göstermek. bu bir sektör gazetecilik içinde bir bölüm artık. yarın chp iktidar olsun yılmaz özdil'de chp yancılığı yapacak köşesinden. mesela konu abd olduğunda bunu beyaz saray'a yakın kaynaklar diye ifade ediyoruz.

    ezcümle gazete okuyan çoğunluğun nefret ettiği birinin yaptıklarını savunan gazete çıkarıp satmak zor iş. tayyib'de bunu düşünecek kadar fikir sahibidir. kovulma nedeni tiraja dönük başarısızlıktan çok, sair sebepler.

    ben feto'nun yerinde olsam zaman gazetesine karaalioğlu'nu yayın yönetmeni yaparım. (bkz: kovulan kişinin eski işyerinden intikamını alması)
  • yazmak bu döneme nasipmiş.

    yıl 2005 yeni şafak binasındayız. tvnet henüz açılmış değil. hatta açılacak olan televizyon kanalının adı art olarak belirlenmişti ki zaman zaman bu ismin de değişebileceği konuşuluyor.

    henüz test yayınları bile yapmaya doğru dürüst başlamamış o dönemde kanalın haber merkezinin başında mustafa hoş, program departmanının başında da ali genç var. kadro, show tv ve star'da çalışmış haberci/programcı deneyimli insanlardan kurulu olsa da bir kaç kanal 7'den gelen kişi de pozisyon sahibi.

    program taslaklarının tamamında her görüşten gazeteciler/yazarlar ekran yüzü olarak da belirlenmiş durumda. zaten mustafa hoş ve ali genç de duruşları itibarıyla herhangi bir yandaş kurumun bünyesinde isimlerinin kullanılmasına itiraz eden profildeler ve yapılanma da son derece dengeli gidiyor.

    genel yayın yönetmeni mustafa karaalioğlu'nun toplantıların çoğunda "bu kanal, akp yanlısı bir yayın politikası izlemeyecek arkadaşlar. ama akp muhalifi bir yayıncı olarak da algılanmamalıyız. bültenlerimizde de programlarımızda da tarafsızlığımızı korumaya özen göstermeliyiz..." vurgusu özellikle yöneticilerin belleğine yerleşiyor..

    şahit olduğum için gelişmelerin ve editöryel çalışmaların bu eksende ilerlediğini rahatlıkla söyleyebilirim.

    personelle de saygın, babacan, sempatik ilişkiler kurmaya özen gösteren karaalioğlu'nun beni kolladığı şöyle de bir anekdotum var: ramazan ayı ve televizyon katında çalışanların neredeyse hiç biri benim gibi oruç tutmuyor. fakat hepimiz, öğle yemeklerinin iptal edildiği ve iftar saatine kadar büfenin de -misafirlere hariç- yarı kapalı olduğu bu dönemde yeni şafak çalışanlarının hassasiyetini takip ediyoruz. işte o günlerden birinde öğle saatinde bomboş kafeterya katında türbanlı ve oruçlu bir arkadaşımızın da olduğu 4-5 kişilik masada oturuyoruz. aramızda çay kahve içen de var ki oruçlu arkadaşımızın rızası kadar içten tavrı da doğallığımızı destekliyor. aralarında sadece sigara içen ben olduğum için masaya yakın açık pencerenin dibinde kendi halimde tüttürüyorum. dumanı dışarıya üfleye üfleye tabii, üstelik de ayaktayım. bu arada kapalı mekanda sigara yasağının henüz devrede olmadığını anımsatayım. bir kaç dakika sonra binanın idari işler sorumlusu peydah oluyor -adını hatırlamıyorum- hışımla üzerime yürüyüp "rahatsız oluyoruz sigara içmenizden, geliyor kokusu işte taa odalarımıza..." diye hönkürünce "beyfendi bağırmadan konuşmayı beceremiyor musunuz siz?... sakin olun... söndürürüz olur biter..." cevabını veriyorum. "bak bak bak.. sen beni tartışma zeminine çekmeye çalışıyorsun, di mi... oruçlu olmayışınıza itirazım yok ama..." fesuphanallah... aramızda oturan eski kanal 7 çalışanı arkadaşımızın rencide olmaması için kestirip lanet olsun diyerek atıyorum sigarayı dışarıya ama o türbanlı arkadaşımız hızla ayağa kalkıyor ve dizginliyor: "amcacığım, ben de oruçluyum.. uzatmayın artık... tamam.. çıkıyoruz zaten buradan..."

    ertesi gün öğreniyorum ki o idari işler müdürü beni mustafa karaalioğlu'na şikayet ediyor. şikayetinde sigara içmemden çok, saldırmaya yeltendiğim, hakaret ettiğim, bir dizi terbiyesizlik yaptığım filan dile getiriliyor... şahitlerim olmasa beni yeni yeni tanımaya başlayan mustafa karaalioğlu'nun müdüre inanması yüksek ihtimal. fakat öyle olmuyor.. dialogda yanlarında olan asistanından öğreniyorum sonra: karaalioğlu "ben konuşurum kendisiyle, öyle çocuk değildir... bundan sonra dışarda içerler sigaralarını.. tamam?" diyerek olayı noktalıyor.. bana da hem ali genç'ten hem kendisinden aynı tonda rica geliyor: "sizden ricam ramazan ayı boyunca sigaralarınızı bina içinde içmemeye çalışmanız... idare edelim birbirimizi arkadaşlar...."

    yaklaşık 8 ay süren toplantı üstüne toplantı, stüdyo çalışmaları, dış çekimler, şunlar bunlar derken mustafa karaalioğlu'nun hepimizin üzerinde bıraktığı izlenim saygın, alçakgönüllü, içten, ölçülü ve bir o kadar da sakin tavrından ibaretti.

    lakin 8 ayın sonunda ekonomik nedenlerden dolayı yeni şafak binasında alt yapısı kurulan art projesi rafa kaldırılınca yollarımız ayrılıverdi.

    2 sene sonra tvnet adıyla farklı bir kadroyla yayına çıkılsa da kurucu ekip başka yayıncı kuruluşlarda zaten çalışmaya başlamıştı.

    bu kadar uzun uzun yazmamın tek nedeni 'aslında karaalioğlu şöyle adamdır, iyidir, hoştur, falan filan' değil... akp iktidarının kendi mahallesindeki dürüst kalemleri ve gereğinde muhalefetlerini birebir kaldıklarında esirgemeyen isimleri bile kolayca harcayabilecek duruma gelmesindeki vehamet gerçekten de tez konusu... mesela ibrahim karagül'ün o dönemki tevazusunun bugün nasıl hırçın bir tavra dönüştüğü de ayrı bir entry malzemesidir...

    mustafa karaalioğlu, gözü kararmış recep tayyip erdoğan'ın hiddetine direnme gücü gösteremeyen, göstermekten vazgeçen, göstermeyi artık düşünmek dahi istemeyen onlarca gazeteciden sadece biridir. tek nedenin maaşla, maddi kazançlarla açıklanabileceğine inanmıyorum. arka planda bilmediğim, bilmek de istemediğim değişik sebepler, tuhaf hesaplar olmalı diye düşünüyorum.. yanılıyor da olabilirim ama mevcut değişime empati yapmakta çok zorlanıyorum..

    kanaatimce akp iktidarı sadece karşısında duranları değil, doğalında yakın olduğu sınıf arkadaşlarını da yok etme noktasına çoktandır varmış görünüyor.. düzlüğe çıkmaksa, bu saatten sonra bazıları için son derece imkansız...

    yıllardır karşılaşmadığım karaalioğlu için çok üzgünüm. daha da ötesi akp ile olan bağından dolayı kendisini, yalnızlığımda bile kollayamayacak kadar oldukça kırgın ve kızgınım...

    zamanla gelen edit: koşulsuz savunduğu düzenin mağdurlarından olarak dönem itibarıyla karar tv'de ve gazetesinde çalışıyor. bazı yayınlarına bakıyorum da yalnış söylediği hiç bir şey yok neredeyse. keşke bu nesnelliğini hiç rafa kaldırmasaydı ve hafızalarımızdaki asil duruşunu hiç bozmasaydı.
  • kanal 24'ün seçim özel yayınında pek tarafsız! yorumlarını hayretle izlediğim, dinlediğim şahsiyet. seçim zaferinden sonra tayyip erdoğan'ın açıklamalarını "olağanüstü bir konuşma", "mükemmel bir yaklaşım" şeklinde değerlendiren; yorumlarını neredeyse "pek de şahane, pek de mükemmel bir değerlendirme, aman da benim başbakanım" cıvıklığında sergileyen gazeteci. kendine has olağanüstü nesnel bakış açısıyla, akp ne eylerse güzel eyler mesajını vermiştir.
    bir de hala üstüne basa basa tarafsızız diyorlarmış.
    (bkz: yersen)
hesabın var mı? giriş yap