nobel edebiyat ödülü
-
bu yıl jean marie'e vermişler (bkz: tanırım iyi çocuktur). ama niye vermişler? amerika bok gibi, amerika am, amerika göt demiş. gerçi herif amerikalı değil, formül tutmuyo.
-
eleştiri denen olgunun önemine ve misyonuna en büyük örnektir bu ödül.
efendim edebiyat olsun, sinema olsun, müzik ve resim ve heykel ve mimari olsun farketmez, adı geçen sanat dallarının tamamı, 20. yüzyıl sendromunu fazlasıyla yaşamış dallardır. eric hobsbawm'ın tabiriyle aşırılıklar çağı olan bu yüzyıl, politikadan felsefeye, mizahtan spora, sanattan tarihe kadar birçok şeyi kökten değiştirmiştir. bu değişimdeki paylar, halk-burjuvazi-üretici sınıflarına ait olduğu kadar, yine bu yüzyılın ortaya çıkardığı ve daha çok, güçlendirdiği bir sınıfa aittir; eleştirmenlik...
düşününüz ki don kişot... fyodor mihailovic dostoyevski'ye göre yazılmış ve yazılacaklar içerisinde en güzel şey... miguel de cervantes saavedra'ya göre aylak okurları uyandırmanın bir aracı...
bu güzide romanın yazıldığı döneme gidelim şimdi...
1605-1615 yılları arasında yayımlanan bu kitap, o güne kadar yazılmış şeylerin bir parodisi idi. romans türüne ve şovalyeliğe karşı çıkan cervantes kişisi, yarattığı aptal bir şovalye karakterini maceradan maceraya sürükleyerek, tüm ortaçağ avrupası'na ayarlardan ayar seçtiriyordu. cervantes bunu yapıyordu çünkü; şovalyeliğin bile iflas ettiği bir dönemde, halen şovalyeliği öven ve enteresan kurgular ortaya çıkaran romans türünden sıkılmıştı.
kitap yayımlandığında, tüm ispanyacak yerden yere vuruldu. bu bir rezaletti, kepazeliğin daniskasıydı, şakaysa hiç komik değildi ve fakat ciddiyse çok komikti..
ve fakat, şakaydı. ve acı ki, komikti. cervantes adında biri, yazdığı uzunca bir metinle eleştirinin kralını yapmıştı.
hiç şaşırtıcı değildir ki, anlaşılmamıştı. ispanya başta, edebiyat meraklılarının tamamı, yazılmış bu kitabı görmezden gelmişti. paçavraydı, gereksizdi.
uzun yıllar geçti. avrupa'nın tozlu yollarına yağmurlar sessizce yağdı. atların toynaklarından çıkan ahenkli sesleri üç metre arkadan gelen tekerlek sesleri bozuncaya kadar, cadılar için kazanlar kaynatılmayıncaya ve şatoların arka bahçelerinde köylülerin sadakatsiz fısıldaşmaları duyuluncaya kadar bu kitaptan bahsedilmedi. kış gecelerinde şöminenin yanında uyuyan kediye arasıra göz atan korseli kadınlar, yine masallar dinlemeyi sevdi uyumadan önce, oturdukları yerde. büyükler, küçükleri yine efsanelerle aldattı. yakışıklı prensler, kırılgan prenseslerin gönlünü çalmayı, yine şovalye hikayeleri anlatarak başardı. avrupa, karanlığının içine çekilmiş, aptal şovalyeyi dışarda bırakmıştı. onun lanetli maceralarına kimse inanmak istemiyor, üzerinde düşünmeyi bile gereksiz buluyordu.
fakat bu karanlık bir gün, nihayet, son buldu. kıta avrupası'na güneş, denizin üstünden doğuyordu..
yaklaşık 1.5 asır sonra, henry fielding adında bir ingiliz, yazdığı tom jones ile don kişot'a ve cervantes'e bir selam gönderiyor, bahsi geçen bu kitabın ne denli değerli olduğunu ingiltere'ye ve cümle avrupa'ya gösteriyordu.
en önemlisi, türünün ilki olan don kişot 1.5 asırlık yalnızlığından kurtuluyordu. don kişot'tan sonra bir başarılı roman daha ortaya çıkıyordu.
süreç, roman türünün yaygınlaşması ve tüm dünya edebiyat çevrelerince geçerli bir tür olarak kabul edilmesine doğru işledi. roman türünde ayrıksı hareketler başladı. realizm diyenler bir tarafa, romantizm diyenler bir tarafa ayrıldı. yazıldı da yazıldı.. cervantes, 200 yıl kadar sonra, dehasını ele güne göstermiş oldu..
19. yüzyılın sonuna gelindiğinde edebiyat alanı o kadar hareketlenmişti ki, birileri bunun kuramsal yönüne eğilmeye ve çıkarımlar yapmaya başladı. ne, nereden, nereye doğru yol alıyordu? neyi, neye göre, ne zaman ve nerede değerlendirmek gerekiyordu? soruların cevapları bir bir çoğalmaya, bu yeni hareketlenmede de ayrılıklar yaşanmaya başladı.
20. yüzyıla girildiğinde yaşam koşulları o kadar değişmiş, toplumsal dalgalanmalar o kadar güçlenmişti ki; sanat alanı, o güne kadarki en büyük değişimlerini, arkası arkasına, her bir alanda tekrar tekrar yaşıyordu. bir tepki bir akımı doğuruyor, akım doğduğu anda bir sürü kola ayrılıyor, hareket ve değişim hiç bitmiyordu. tüm bunlara bir de halk-burjuvazi-sanatçı çatışması eklenmişti.
tüm bunlar yaşanırken, olan biteni sessizce izleyen, gün geçtikçe varlığını daha çok hissettiren bir grup vardı. daha önce de belirtildiği gibi, bu sessiz grup, eleştirmenlerden başkası değildi.. çeşitli çevreler bu gruba her geçen gün yeni misyonlar yüklemeye başlıyordu. bu çevrelerden biri de, isveç lobisi ve nobel ailesiydi. ve 1901 yılında ilk kez, nobel edebiyat ödülü, bir yazara layık görüldü..
bu tarihten sonra güçlenmeye devam eden bu sınıf, çeyrek asır kadar sonra öyle bir noktaya gelmişti ki, taraflardan biri olan burjuvazi, duruma müdahale etme gereği duydu. kendi eleştirmenlerini yetiştiren bu sınıf, birkaç yıl sonra emmyler, grammyler, oscarlar ve nobeller verir, verileni seçer oldu. artık ödüllendirilme, idealist kriterlere göre değil, çıkarcı hamlelere göre vücut buluyordu. bu içi geçmiş, kof ödüllendirme mevzuu 1953 yılında winston churchill'e nobel edebiyat ödülü bile verdirtebilmişti.
bu noktada jean paul sartre'ın ve boris pasternak'ın ödülleri reddederek (aslında pasternak'ı dahil etmemek gerek buraya); walter benjamin ve frankfurt okulu'nun çeşitli tezler yazarak bu olaya dikkat çekme girişimleri olduysa da bir işe yaramadı ve eleştirmenlik sınıfı gücünü yükseltmeye devam etti. hatta bu dönemde eleştirinin eserden daha önemli olduğunu dahi iddia etti malum ödüllendiriciler.. (bkz: postyapısalcı eleştiri)
gel zaman git zaman, başlangıcında idealist bir açıyla kurgulanan bu masum ödül, tamamiyle burjuvazinin eline geçti. eskiden olduğu gibi bir yazarın edebi başarısı kutsanmıyor, bazı yazarların tutumları ödüllendiriliyordu. zaman zaman, gerçekten başarılı edebiyatçılara ödül verilerek ödülün prestiji ayakta tutuluyordu.
ve bugün öyle bir noktaya gelindi ki, kime neden ödül verildiği bile anlaşılamaz oldu.
bu ödülü bu hale getirenleri kınadığım başlık.. (böyle de sıçarak bitiririm işte)
bu yüzeysel yazının ana fikri şudur ki; nobel edebiyat ödülü ve buna benzer sair ödüller, takipçilerce asla ve kat'a kıstas olarak alınmamalıdır. zira bu ödüller, genellikle futbol lobilerine benzer lobilerce kararlaştırılıp verilen "aferin" ödülleridir. eleştiri güzeldir, iyidir hoştur ama, bu denli güçlü olması sakıncalıdır. charles baudelaire zamanında edgar allen poe'yu ortaya çıkararak bir eleştirmenlik başarısı sergilemiştir mesela, eleştirmenlik dediğin böyle olmalıdır.
sevmediğim ödül işte.. bana ne kim almışsa almış. ha bana verseler alır mıyım? 2 milyon dolar veriyorlar be! düşünürüm yani. ve alırım da galiba.. bana ne.. inanmayın siz de allah allah..
not: bu entryde salt orhan pamuk eleştirisi olduğunu düşüneceklere laflar hazırladım... -
-
2009 adayları, isabel allende, amos oz ve louis de bernieres'tir. nobelin adaylığı mı olurmuş demeye herkesin hakkı var, ben de göstereyim o zaman ne çıkar değil mi? evet.
amos oz efendi için "barışın hüzünlü izlerini süren yazar" denmeliydi çoktan. adam 10 yaşındayken başlayan savaş bitmedi gitti, her gün bir yeni haber alıyoruz. e böyle bir durumda, barış ve diyalog için saçını süpürge etmiş bir insan neden nobel almamalı? madem ki nobeli edebiyatın çook ötesine taşıdınız, verin gitsin bu adama... 70 yaşındaki adama nobel vermezler derdim 3 sene evvelinde olsak ya, doris lessing 87'sinde almışsa, yaşar kemal'e bile verirler artık bence.
isabel allende ablamız var bir de. aynı ülkenin aynı profilden iki yazarına vermeyiz diyebilirler neruda'ya atfen; orta parmak çekerim ben de. "zorro'nun hüzünlü izlerini süren yazar..." diyerek verin gitsin.
louis de bernieres konusunda ısrarcı değilim. eninde sonunda vereceksiniz ona zaten. yüzbaşı corelli kovalasın sizi vermezseniz, ne diyim daha! 55 yaşında olduğuna göre, nobel alma potasına girmiş demektir. çok da bekletmeden verin gitsin.
bu üçü içinde nobel'i ve yazarı bir araya getirip düşündüğümde, benim için en somut aday amos oz'dur. madem veriliyor bu ödül, bir işe yaramasa ve dahi prestiji bile kalmamış olsa da, belli idealler çerçevesinde en doğru isimlere gitsin. gerçi ideallerinizi yiyim ben sizin, o da var.
gregory house der ki;
"dinamiti bulan şu adamın ödülleri mi? kanlı paraları onun olsun, benim ihtiyacım yok!"
yürü be house! canını yirim...
edit: aslında haruki murakami'yi de göz ardı etmemek lazım. fakat paul auster'dan ne kadar farkı var ki ona versinler diyorum bir yandan. -
2009 nobel edebiyat ödülü icin:
(bkz: herta müller) -
1950'ye kadarki periyodda hiçbir türk yazar aday gösterilmemiş.
http://nobelprize.org/…ture/nomination/country.html -
işte yıl yıl kazananlar listesi:
2023 jon fosse - norveç
2022 annie ernaux - fransa
2021 abdulrazak gurnah - tanzanya
2020 louise glück - abd
2019 peter handke - avusturya
2018 olga togarczuk - polonya
2017 kazuo ishiguro - ingiltere, japonya
2016 bob dylan - abd
2015 svetlana aleksiyeviç - beyaz rusya
2014 patrick modiano - fransa
2013 alice munro - kanada
2012 mo yan - çin
2011 tomas tranströmer - isveç
2010 mario vargas llosa - peru
2009 herta müller - romanya
2008 jean marie gustave le clezio - fransa
2007 doris lessing - ingiltere
2006 orhan pamuk - türkiye
2005 harold pinter - ingiltere
2004 elfriede jelinek - avusturya
2003 john michael coetzee - güney afrika cumhuriyeti
2002 imre kertész - macaristan
2001 vidiadhar surajprasad naipaul - ingiltere
2000 gao xingjian - fransa
1999 günter grass - almanya
1998 jose saramago - portekiz
1997 dario fo - italya
1996 wislawa szymborska - polonya
1995 seamus heaney - irlanda
1994 kenzaburo oe - japonya
1993 toni morrison - abd
1992 derek walcott - saint lucia
1991 nadine gordimer - güney afrika cumhuriyeti
1990 octavio paz - meksika
1989 camilo jose cela - ispanya
1988 necib mahfuz - mısır
1987 joseph brodsky - abd / rusya
1986 wole soyinka - nijerya
1985 claude simon - fransa
1984 jaroslav seifert - çekoslovakya
1983 william golding - ingiltere
1982 gabriel garcia marquez - kolombiya
1981 elias canetti - ingiltere
1980 czeslaw milosz - polonya /abd
1979 odysseus elytis - yunanistan
1978 isaac bashevis singer - abd
1977 vincente aleixandre - ispanya
1976 saul bellow - amerika birleşik devletleri / kanada
1975 eugenio montale - italya
1974 eyvind johnson ve harry martinson - isveç
1973 patrick white - avustralya
1972 heinrich böll - almanya
1971 pablo neruda - şili
1970 aleksandır soljenitsin - rusya
1969 samuel beckett - irlanda
1968 yasunari kawabata - japonya
1967 miguel angel asturias - guatemala
1966 samuel joseph agnon - israil ve nelly sachs - almanya
1965 mihail solohov - rusya
1964 jean paul sartre - fransa (ödülü reddetmiş tek yazar)
1963 giorgos seferis - yunanistan
1962 john steinbeck - abd
1961 ivo andric - yugoslavya
1960 saint john perse - fransa
1959 salvatore quasimodo - italya
1958 boris pasternak - rusya (ödülü reddetmek zorunda bırakılmış tek yazar)
1957 albert camus - fransa
1956 juan ramon jimenez - ispanya
1955 halldor kiljan laxness - izlanda
1954 ernest hemingway - abd
1953 winston churchill - ingiltere
1952 françois mauriac - fransa
1951 par lagerkvist - isveç
1950 bertrand russell - ingiltere
1949 william faulkner - abd
1948 t. s. eliot - ingiltere
1947 andre gide - fransa
1946 hermann hesse - isviçre
1945 gabriela mistral - şili
1944 johannes jensen - danimarka
1943 ödül verilmemiş
1942 ödül verilmemiş
1941 ödül verilmemiş
1940 ödül verilmemiş
1939 frans emil sillanpaa - finlandiya
1938 pearl s. buck - abd
1937 roger martin du gard - fransa
1936 eugene o'neill - abd
1935 ödül verilmemiş
1934 luigi pirandello - italya
1933 ivan bunin - rusya
1932 john galsworthy - ingiltere
1931 erik axel karlfeldt - isveç
1930 sinclair lewis - abd
1929 thomas mann - almanya
1928 singrid undset - norveç
1927 henri bergson - fransa
1926 grazia deledda - italya
1925 george bernard shaw - irlanda
1924 wladyslaw reymont - polonya
1923 william butler yeats - irlanda
1922 jacinto benavente - ispanya
1921 anatole france - fransa
1920 knut hamsun - norveç
1919 carl spitteler - isviçre
1918 ödül verilmemiş
1917 karl gjellerup ve henrik pontoppidan - danimarka
1916 verner von heidenstam - isveç
1915 romain rolland - fransa
1914 ödül verilmemiş
1913 rabindranath tagore - hindistan
1912 gerhart hauptmann - almanya
1911 maurice maeterlinck - belçika
1910 paul von heyse - almanya
1909 selma lagerlöf - isveç
1908 rudolf eucken - almanya
1907 rudyard kipling - ingiltere
1906 giosue carducci - italya
1905 henryk sienkiewicz - polonya
1904 jose echegaray - ispanya ve frederic mistral - fransa
1903 bjornstjerne bjornson - norveç
1902 theodor mommsen - almanya
1901 sully prudhomme - fransa
edit: güncelleme -
tolstoy'a verilmeme sebebinin siyasi olduğu söylenir. başlangıçta verilmesi kararlaştırılan ödül, din konusundaki "düzenbaz" görüşleri sebebiyle kendisine verilmemiştir(denir).
-
ladbrokes'ta 2010 için bahisler açılmış ve ilk beşte şimdilik şu isimler var:
tomas tranströmer 5/1
adam zagajewski 8/1
adonis 8/1
ko un 8/1
antonio tabucchi 10/1
tabi adaylar resmen açıklanmıyorken ladbrokes'a noluyor diyebiliriz ama geçen sene allahın kulunun tanımadığı herta müller birkaç hafta öncesinden üst sıraları zorluyordu ve kazandı. içerden ladbrokes'a tüyo gittiği söylentileri var.
adonis'in adı yıllarca geçer ve bir türlü kazanamayınca en çok özdemir ince üzülür. bir iskandinavyalı nobel almayalı uzun yıllar oldu ve tranströmer o sebepten her zaman favoridir. ko un, dünyanın öte taraflarını da kaale alalım kontenjanından orada. tahmin yapmak, akademi bunu hep yapıyor türünden bir çıkarıma varmak zor ama ben sallayayım, bu yıl bir şairin alacağını sanıyorum ama romancıya verirlerse kadınlardan alice munro, joyce carol oates ve margaret atwood, erkeklerden antonio tabucchi, cees nooteboom ve claudio magris nobel profiline uyan yazarlar. -
hayatimda okudugum en guzel kitaplardan birinin yazari olan llosa* diyor ki, "komunizmin yerini islami koktendincilik almistir." komunizmi de islami koktendinciligi de bati kulturunun dusmanlari olarak goruyor.
bu adam peruludur, bati kulturunun onun ulkesinde yasattigi acilardan; kendinden olmayanlari nasil disladigindan; beyaz adamin paranoyalarinin esiri oldugundan; o dongunun "komunizmin yerini islami radikalizmin almasindan" ibaret olmadigini, o isin icinde insandan sayilmayan afrikalilarin, vahsi guney amerikalilarin, allahsiz kuzey amerikalilarin, cekik gozlu cinlilerin de oldugundan; batinin illa bir dusmana ihtiyaci oldugundan bihaberse ben simdi ne diyeyim?
zaten bu cumleden okunmasi gereken ne bati kulturudur, ne de koktendinciliktir. bu cumleden okunmasi gereken islam'dir...
bu cumle ile yazar sunu demiyor, "koktendincilik kulturun dusmanidir"; sunu diyor, "kultur batida vardir, islam da onun dusmanidir..."
bu cumle orhan pamuk'un referans vermeden soyledigi, "turkler bir milyon ermeni, otuzbin kurt oldurdu.*" cumlesine benzemiyor mu?
orhan pamuk, "savasi durdurun, insanlar oluyor" dememisti; "turkler onu bunu olduruyor" demisti.
ah nobel, ah!
sen adami maskara edersin...
ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap