• şimdiye kadar hiç eksikliğini çekmediğim iş, oluş, hareket. ömrümün yarısından fazladır da kendimi bu konuda bilinçli olarak geliştiriyorum. odaklanma hızı ve yoğunluğunun bana kazandırdığı zaman inanılmaz düzeyde.

    çocukken de dikkatim dağınık değildi; ama odaklanma konusunun önemini idrak etmem orta okul son sınıfa denk geliyor. fen lisesi sınavından birkaç ay önce değişik felaket senaryoları yayılmıştı okulda. bir kız regl olmuş, ağrıdan sınava odaklanamamış, ötekinin okulunun yanında inşaat varmış, diğerinin çişi gelmiş gibi sebeplerle sınavı kötü geçen öğrencilerin acılarını konu alan müteaddit senaryolar. okulda saçma sapan bir panik havası hakim. ayılanlar bayılanlar, derdimiz azmış vaktiyle sanırım, tövbe yarab, ne abartmıştık mevzuyu. neyse düşündüm dedim, ben sınav koşullarını kontrol edemem; ama bu koşullar altında kalmaya hazırlanabilirim. dahiyane fikrimin uygulama aşamasında, regl ağrısında ders çalıştım, babamın dükkanına gidip gürültü içinde ders çalıştım, altıma işemek üzereyken ders çalıştım. hiçbir hastalık, misafir patırtısı koşulunu es geçmediğim gibi fatih kısaparmak'ın iğrenç bir kasedini son ses açıp ders çalışmaya başlamıştım. fen lisesi sınavını başarıyla atlatıp öss'ye ulaştığımda çok daha acayip koşullar da yarattım kendime, kız kardeşi yanıma oturtup sakız çiğnetmek gibi. nefret ederim sakız cakırtısından. anladığınızı varsayarak daha fazla uzatmıyorum.

    vardığım noktada canım sıkkın olsa, uykum olsa, yorgun olsam, ağrıdan kıvransam, yanımda biri davul çalsa, üst komşunun çocuğu sapıtsa vs fark etmez, odaklanır, yapmam gerekeni yaparım. hatta iç ve dış koşullar zorlaştıkça tuhaf bir şekilde kafamın içi daha derli toplu bir hal alıyor.* sanırım dengeleme eğilimimden kaynaklı. herhangi bir şeye odaklanamadığımda kontrollü bir stres ortamı yaratıyorum. en son yirmilik diş çıkarma kabusu açık öğretim sınavlarıyla çakıştı, sonuçta en düşük not olarak bb aldım.

    şunun faydalarını, hayatıma kattıklarını sabahlara kadar yazsam bitiremem. odaklanma sorununuz varsa ciddiye alıp çözün, gerekirse yardım alın. hayatınız birkaç kademe kolaylaşacaktır.
  • iş hayatında, hatta özel hayatınızda bile başarıyı getiren tek unsur.

    diğer unsurlar, odaklanamadığınız takdirde fazla bir önem arz etmeyecektir.
  • çalışırken fiilinin yanında yenilmesi gereken bir meze çeşidi.*
    çalışırken yapılması gereken çalışlar** sol yanınızda birikmeye devam ederken, ortada duran bilgisayarın sağ tarafına da bi kap odak koymak odaklanabilmek için gereken tüm enerjiyi sağlar ve böylece çalışmak için geldiğiniz ofiste çay kahve içip bağıra bağıra kalp yarası söylemek durumunda kalmazsınız. *''öyle olmuuuyooorrrrr, böyleeee de olmuyorr''.*sermiyan midyat'ın sözlerini yazmış olduğu bu şarkı mükemmele yakın bu arada. bu vesileyle şeyedelim.
    diyorduk ki, odaklanmak: çalışırken fiilinin yanında yenilmesi gereken bir meze çeşidi. peki akşam içerken ne içeceğiz? bugün cumartesi, şölenimsi bir girişle rakı sofrası mı kursak, biraya mı dadansak yine. gerçi bira göbek yapıyor belli yaştan sonra diyorlar ama, daha gideri var gibi de gelmiyo değil. ya da ne zamandır votka limon yapmadık ya la. gerçi o da mide ekşitir şimdi. pazar günü alık olmayalım. alık olmayalım. alık olmayalım da napalım peki, onu da düşünmek lazım, balığa falan mı gitsek? ama dilekçelerin bitmesi lazım. oha dilekçeler. iş.
    ne diyorduk, odaklanmak: önemli ve gerekli bir şey. gerek dedim de iki bira kapıp gelsem de öyle mi başlasam lan çalışmaya? gerek deyince aklıma kurbağa değil bira gelmesi odaklanmak fiilini nasıl başarıyla algıladığımın da esaslı bir göstergesi.
    of allahım. bi el atın.
  • insanoğlunun belki de hayatta en çok değer vermesi gereken kelime, eylem.
    öyle içi dolu, öyle önemli bir kelimedir ki odaklanmak...

    öyle kuru kuruya odaklanamaz insan. istese de olmaz zaten.
    önce bi kaybedecek. önce bir güzel yenilecek. ilk deneyişte de olmayacak haa.
    vazgeçsem mi diye de düşünecek hatta.
    vazgeçmeyecek tabi. vazgeçer mi hiç ? vazgeçerse bilecek çünkü kaybedenlerden olacağını.
    kalkacak ayağa bir daha deneyecek.
    bi daha olmayacak.
    sonra bir daha...

    gücünü toplayacak, şöyle bir arkasına bakacak.
    '' ne yaptım ben? '' diyecek.
    hatalarını görecek, zaferden ne kadar uzak olduğunu anlayacak.
    öyle bir çözüm bulacak ki, o çözümün doğruluğundan dünya vazgeçse o vazgeçmeyecek.
    rotası belli, gözü kara kaptan!
    bakma bundan gayrı arkana, doğru yoldasın. yolun açık ola.
  • bi şeyi eğer hiçbir baskı ve tesir altında kalmaksızın tamamen kendi isteğim ve arzumla öğrenmek istersem içine düştüğüm durum. farkında bile olmadan, farkında olduğumda da elimde olmadan ilgilendiğim konunun suyunu çıkarana kadar öğrenirim, bu çok önemli bir konu da olabilir, kel alaka, hayatıma hiçbir katkı sağlamayacak bir konu da olabilir. eee ne var bunda ne güzel özellik diyebilirsiniz ama işte kazın ayağı öyle değil, bu saçma bilgileri edinmeye harcadığım vakti şayet doğru kanallara yönlendirebilseydim, hayat çok daha konforlu olurdu benim için. odak noktamı kendim seçtiğimde ise; böyle bir öğrenme motivasyonu yakalayamıyorum... yani tabi ki öğreniyorum ama farkında bile olmadan öğrenmekten bahsediyorum burada...

    birkaç örnek vermek istiyorum, mesela bitki yetiştirmek; bakın şöyle anlatayım, gül aşılamaktan, budamaya, soğanlı bitkilerden orkidelere hepsinin nasıl bakıldığını biliyorum. bugün sitenin bahçıvanı işten ayrılsa yerini hiç tereddüt etmeden doldurabilirim. hatta zaten kendisi gülleri yanlış buduyor, kuruttu canım gülleri beceriksiz, kurumayanın üzerinde de iki tane gül oluyor en fazla, hayır insan bir neden sonuç ilişkisi kurar, acaba yanlış bir şey yapıyor olabilir miyim diye bir kendini sorgular, o da yok... orkide keikisi nasıl yeni saksıya alınır, soğanlı bitkiler nasıl çoğaltılır, ne zaman ekilir, soğanı nasıl saklanır, sukulentler nerede daha iyi büyüyüp çiçek verir hepsini biliyorum. peki sorun bakalım evimde bir tane bitki var mı? yok! balkonumda bile yok... yapma çiçek bile yok ki onlardan gerçekten nefret ediyorum. çiçekleri severim ama kesme çiçek seviyorum, saksıda olanlarla çok uğraşamıyorum, bizim bahçıvan işi bırakmadığı sürece bu bilgilerin bana hiçbir faydası yok.

    örgü örmek... gereksiz bulduğu için hiç örgü örmeyen birinin, 5 şiş ile patik örebilmesi ne işe yarar sorarım size? üstelik tipini de beğenmem ve hayatımda hiç patik giymedim, nefret ederim. çocuğuma örgü yelek bile giydirmedim o kadar sevmiyorum yani... ama örmeyi biliyorum, mesela vitrinde gördüğüm bir kazağın aynısını örebilirim, örneğini çıkarmam için elime almama bile gerek yok. ters, düz, haraşo, türkan şoray kirpiği, nohut örgü, saç örgüsü, selanik ve niceleri... şapka, hırka, kazak, v yaka, yuvarlak yaka, şal yaka alayını affetmem... peki bu bilgi benim ne işime yarıyor? stres atmak için bile örmüyorum, çünkü o örgü bitmedikçe daha çok strese giriyorum, dolayısıyla bu konudaki bilgilerimin de bana hiçbir faydası yok.

    makyaj yapmak; bir insana, göz kenarı ile dudak kenarı arası uzunsa göz altına rimel sürmesi gerektiği, aksi halde sürülen rimelin daha yaşlı gösterdiği bilgisi neden ve nerede gerekli olsun? hangi alt tona hangi renkler yakışır, yüzü daha ince göstermek için ne yapılır, burun kontürü nasıl yapılır, elmacık kemikleri nasıl belirgin gösterilir, hangi tene hangi ruj sürülür, oje sürerken nelere dikkat edilmelidir gibi bir sürü bilgi. e makyaj yapmıyor musun, işine yarıyor işte diye düşünebilirsiniz, iyi de ben hep aynı, sıradan, basit makyajı yapıyorum, ten rengim ve yüz oranım değişmiyor, kendime yapmam gerekeni bilmem kafiyken neden tüm cilt tipleri ve yüz şekillerine göre makyaj adımlarını bileyim ki? makyöz müyüm ben? değilim, mühendisim... bu boyama tekniklerini öğrenmek için kullandığım enerjimi teknik resme harcamam gerekmiyor mu? gözle dudak arasındaki oranı küçültmenin yollarını öğrenmek yerine, makineye koyulacak sensör sayısını azaltmanın yollarına kafa patlatsam daha iyi olmaz mı? bence olur yani...

    bu ve bunun gibi daha bir sürü şey, içlerinden kendimi en az rezil edecekleri seçtim, beni sevin istiyorum, beni yargılamayın, benimle dalga geçmeyin, bana gülmeyin*... yok la yok ne isterseniz düşünün anasını satayım, ne yapalım yani sanki siz vaktinizi hep gerekli bilgiler peşinde koşturarak mı geçiriyorsunuz, hayır nedir yani siz mükemmel misiniz?

    şimdi gelelim son ilgi alanıma; ekonomi... birkaç aydır kafayı kırdım, 33 yaşıma kadar cebimdeki para bitince anlayan ben, sardım abiciğim... şaka yapmıyorum "aaa param bitmiş, artık bir şey alamam." şeklinde döndürdüğüm bir iç ekonomim vardı benim... paramı param bittiğinde farkediyordum yani, geldiği kadar harcıyor, gelmediğinde harcamıyordum, kafam rahattı, bulunduğum kabın şeklini alıyor karaktersiz bir duruş sergiliyordum bu konuda... amma velakin bu odak noktamı diğerlerinden ayıran bir şey var, diğerlerinde bilgimi pratiğe döktüğümde başarılı olurken, ne bileyim çiçek yetiştirmek istersem komşulara fide verir hale gelirken, ördüğüm bir şapkadan her arkadaşım bana da örsene diye isterken, makyaj tekniği verdiğim biri ya sağol, süpersin falan derken, iş ekonomi olunca işler pek öyle olmadı yahu... hayır önemli konulara odaklandığım da olmuştur, herhalde hep böyle goygoy konulara odaklanmadık hayatımız boyunca, saksı değilim ben*! ama başarısız olduğum hiç olmamıştı ya... normalde paramı ikiye katlamam falan gerekiyordu yani... peki ne oldu? dolar, aldığım günden beri düşüyor; borsada yükseleceğini düşündüğüm kağıtlar, borsa durmadan yükselirken bile bir gelişim sergilemiyor, hatta düşüyor; diğer yatırım araçlarına girmek bile istemiyorum... hayır normalde bu konular eşimdeydi, ben ekonomiyle ilgilenmeye başlayınca çok mutlu olmuştu, benden bir başarı bekliyor, bana güveniyordu ama bu iş hiç tahmin ettiğimiz gibi gitmedi, "artık düşünceni söyleme." dediği halde kendimi tutamıyor yorum yapıyorum, o da her seferinde söylediğimi dikkate alıyor ve sonuç hep hüsran... allahım ya bu işin sonunda inşallah homeless olmam. bir şişe köpek öldüren ne kadar acaba? dur ben bir şarap fabrikalarının kağıtlarına bakayım... hayır o değil, adam boşamasa bari*.

    neyse son olarak; yatırım tavsiyesi değildir.
  • bugünlerde başımın belası. yapamıyorum, odaklanamıyorum. bir sunu hazırlamam gerek. belki endişelerim her şeyin önüne geçiyor ve o yüzden erteliyorum. * kendimi sabote ediyorum.

    odaklan sto odaklan..
  • zihinsel becerilerin (zeka, hafıza, beceri, tecrübe) kısıtlı zaman diliminde spesifik olarak bir ya da birkaç konu üzerine eğilebilme becerisi.

    ortada çözülmesi gereken bir sorun yoksa, hayattan anlam çıkartmayı, ufacık şeylerden keyif almayı sağlar.

    yaradan'ın biz insanlara lütfu, hediyesi.
  • "konukseverlik kişinin dikkatini kriz anlarında bile canlı tutma şeklinde ortaya çıkıyor. dikkat cömertliğin en nadir ve en saf biçimidir."*
  • herşeyi bir kenara bırakıp, tek bir düşüncenin peşinden gitmek.
  • başarılı olmanın altın şartıdır. insanlar multitasking yapmanın zor olduğunu düşünür ama gerçekte odaklanmak çok daha zordur. uzun bir şeye sadece o ve siz olacak şekilde odaklanmanız gerekmekte. dikkatinizi hiç bir şey dağıtamamalı ve aklınıza başka hiç bir şey gelmemelidir. 40 dakikayı aştığımda dikkatim dağılmaya ve verimliliğim düşmeye başlıyor. o yüzden her 40 dakikada belirli aralar verip konuyu değiştimeyi tercih ediyorum.

    odaklanmamı geliştirdikçe okuduğum kitapları daha iyi anlamaya, dinlediğim insanları daha iyi anlamaya başladım. her şeye odaklanabiliyorum belirli süreliğine ve bu sayede verimliliğimde yüksek oluyor. odaklanmayı geliştirmek için çabalamak, meditasyon ve spor yapmak gerekiyor.
hesabın var mı? giriş yap