• düşünün şu an bu yazıyı okuyorsunuz ama günler öyle ya da böyle geçecek ve hepimiz o yatağa düşeceğiz. (bkz: ölüm döşeği) hiçbirimiz pişman olmak istemez o vakit. işte hazır daha düşmemişken işinize yarıyacak ve hiçbir zaman unutmamanız gereken bir çalışmadan bahsedeceğim. avustralya'da çalışan bir hemşire (bkz: bronnie ware) hastaların ölüm döşeğindeki hallerine tanık olmaktadır. bronnie ware çalıştığı hastanede hastaların son 3 ayını hep birlikte geçirdiği bir hemşiredir. birçok hastanın ölümüne tanık olan hemşire farklı hastaların hayatlarında sürekli aynı şeylerden pişmanlık duyduklarını fark eder. unutmayın ki bu insanların artık ne kaybedeceği ne utanacağı bir şey kalmıştır. ondan dolayı bence bu bilgiler dikkate almamız gereken cinsten. bu pişmanlıklar arasında daha fazla sex veya bungee jumping yok. sırada o en yaygın 5 pişmanlık:
    1.keşke hislerimi söyleyecek cesaretim olsaydı--- evet aşık olup açılmaktan çekindiğiniz insanlar. birçok insan diğer insanlarla iyi geçinmek için hislerini içine atıyor. ve bundan dolayı birçok psikolojik zarar görüyor. yapmayın!!! gidin açılın en azından ilerde ölüm döşeğindeyken keşke ona açılabilseydim pişmanlığını yaşamazsınız. değer mi? bence değer.
    2.keşke başkalarının istediği gibi değil de kendim gibi yaşasaydım---bu şikayet en fazla yapılanmış. insanlar hayatlarını bitirdiklerinde bir bakıyorlar ki arkalarına istediği şeylerin yarısını bile gerçekleştirememişler. ne kadar acı! başkası beğensin diye değil kendiniz istediğiniz için yaşayın.
    3.keşke çok fazla çalışmasaydım---bunu tüm erkek hastalar söylemiş hemşireye. çocuklarının gençliğinde ve eşleriyle, çalışmak yerine daha fazla vakit geçirmek. bu herkesin dediği bir şey olduğundan fazla üstünde durmaya gerek yok. çalısmayı abartmayın ama tembel de olmayın.
    4.keşke arkadaşlarımla bağı koparmasaydım---yıllar geçtikçe arkadaşlar unutuluyor. belki bir zamandan sonra en iyi arkadaşlıklar hiç hatırlanmıyorlar bile. en azından ortaokul, lise arkadaşalarınızı düşünün. arkadaşlıklara yeteri önem vermeyen insanlar ölürken hep arkadaşlarını özlediklerini söylüyorlar.
    5.keşke mutlu olmama izin verseydim---bundan kasıt eski alışkanlıklarınızı değiştirmeyerek mutlu olmanızı engellemeyin. yani değişmekten korkmayın. rahatınızı bozun. eğer bu şekilde mutlu hissetmiyorsanız değişin. mutlu olmanıza izin verin!
    umarım hayatımızda bir şeyleri değiştiririz*
    edit: deneysel bir mevzudan yapılan çıkarım olup olmadığının teyit edilmesi açısından bi kaynak vermek gerekirse hemşirenin blogu: http://bronnieware.com/ bu da avustralya'da satılan kitabı: http://www.booktopia.com.au/…prod9781401940652.html
  • 2014 yilinda ingiltere'de erkek cocuklarina en cok muhammed ismi verilmis. hristiyanlarin sayisinin fazla oldugu ulkede boyle bisey olmasi garip geldi hoşuma da gitmedi değil
    kaynak: burada
  • hz. ömer (ra) halifeliği zamanında, yemen’i ziyarete gider. yemen valisi ziyaret ve teftişe gelen hz. ömer’i ihtişamlı bir şekilde karşılar. ve sofra kurulur, sofrada buğday ekmeği ile bal şerbeti vardır. o zamanlar lüks sayılabilecek bir gıda maddesi olarak hz. ömer’e takdim edilir. hz. ömer, sofrayı işaret ederek vali’ye şöyle der;

    -bu memlekette herkes bu ekmek ile bal şerbetini bulup yiyebiliyor mu?

    vali: -hayır, herkes bunu yiyemez. halkın arasında fakirlerde var.

    bunun üzerine hz. ömer, sofrayı kaldırtır ve şöyle der;

    -insanların sorumluluğunu üzerine almış bir idareci, halkının en fakirinin yediğini yemezse, giydiğini giymezse, o idareci adil değildir. zalimdir.
  • bok böceğinin yönünü belirlemek için samanyolu galaksisinin yönünü kullanarak belirlediği bilinen tek böcek olduğu.

    ufkum iki katına çıkmadı. şaşırdım.
  • hapishane parmaklıklarının neden dikey olduğunu yazmışlar. mesela yatan mahkum kendini boruya asamasın diye. 'why are prison bars vertical, not horizontal?' http://t.co/bqujcfjsjf
  • aynaya baktığımda ben ile fotoğraflarda çıkan ben arasındaki fark.

    ben aynaya bakınca http://i.hizliresim.com/mp4oq6.jpg

    fotoğrafta çıkan http://i.hizliresim.com/vq7xmo.jpg böyle bir şey.

    merak ettim, acaba dışardan bakan beni aynadaki gibi mi yoksa fotoğraftaki gibi mi görüyor.

    bunu öğrenmek için herhangi iki aynayı 90 derece açıyla kesiştiriyoruz kendimize doğru, heh işte arada kalan görüntü bizi dışarıdan gören kişilerin gördüğü.

    lan ben bana bakınca çok güzelim niye insanlar bana bakmıyor diyorsanız, cevabı burda. ben baktım, cevabımı aldım. ufkum, beni görünce uzaya fırladı henüz dönmedi. ama olsun fırladı sonuçta bu da bir şeydir.
  • ilk okumayı öğrendiğimden beri isimlerin anlamlarının nereden geldiğini merak etmişimdir. aslında herşeyin anlamının ne olduğunu merak etmek de diyebiliriz buna. insan zaten merak etmez ise yaşayamaz. herşeyi öğrenemeyeceğimizi de biliriz halbuki. neyse konumuz bu değil dostlar. hepimizin bildiği, sevdiğimiz her gün daha da çok bağlandığımız, belki de vazgeçilmezimiz dünyamız. dünyamızın ismi nereden gelmektedir. neden dünya diyoruz. eskiden neden erd, ard ve ya arz derdik. yeryüzü nedir dünya nedir. yabancı dostlarımızı neden earth, erde, jord, aarde, jorden demekte. genel olarak kendimce ve başıma birşey de gelmeyecekse yorumlarımı ve arayıp bulduklarımı derlemek isterim. hemen vurmaya başlamayın. bu bir iddia ya da şu durum böyledir demek değil sadece tespit. isteyen istediğine inansın.

    ilk olarak modern ingilizce dediğimiz dilde yaklaşık bin yıl önce "earth" kelimesi yazıma dahil olmuş durumda. anglo-sakson dediğimiz dostlar, bu yıllarda alman kabilelerinden "erda" ya da "erde" olarak bu kelimeyi almışlar. old english denen eski dil sisteminde de aynı sözcük "eor(th)e" or "ertha" olarak geçiyormuş. fonetik olarak bildiğimiz arz işte. ya da kutsal kitabımızda bu anlamda geçen "arz" ve ya "ard" ve "erd" kelimeleri ile birebir uyuşuyor. genelde "fis semâvâta vel ard" olarak gökyüzü ile birlikte geçer. misal; bakara 2/117, en'am 6/101 ve nur 24/35'te de gördüğümüz gibi. burada "ard" kelimesi "earth" ya da diğer saydığım dillerdeki söylenişlere çok benziyor. burada anlatılan aslında kültürler arası etkileşim. burada anlatılan "ard" kelimesi bildiğimiz arz yani yeryüzü ya da yerküre. latin dostlarımız ise tarihi gelişim içerisinde bu kelimeye "terra" demişler. yine fonetik bir durum. terra kelimesinin içinde "err" gibi bir bölüm var. yine "ard" ve "erd" kelimesi ile benzerlik taşıyor. italyancada falan durum böyle. aşağıda yer alan yahoo answers isimli sitemizde bir dostumuz da bu sorunun cevabını aramış.

    https://answers.yahoo.com/…id=20101029104624aas4onx

    o şarkıdan yola çıkmış ben ise kutsal metinlerden. zaten kutsal kitabımızda ilgili söz öbeği yeryüzü ve gökyüzü ile genelde beraber kullanılmakta. ayrı kullanıldığı zaman ise söz konusu kelime "dünya" haline geliyor. yani gelip geçici ya da geçici zamanı tanımlayan bir kavram. haliyle osmanlı zamanı dil nedeniyle dünya kelimesini kullanmış olduğumuzu düşünmekteyim. belki de islamı kabul etmemiz ile bu kelime literatürümüze girdi. bu durumu bilmek zor. ancak gerek geçmişte anadolu, balkanlar ve ortadoğu coğrafyasında olan etkileşim, gerekse endülüs devletinin varlığı ile avrupa'ya bir nebze de olsun geçmiş olan islam kültürü neticesinde ard kelimesi ecnebi dostlara da yerleşmiş. şimdi demeyin islam'dan önce başka dinler vardı diye. benim tespitim arkadaş vurmayın demiştim baştan. dünya kelimesi ise başlı başına bir araştırma konusu. mesela kadim dillerden hintçede "duniya" olarak geçmekte. genelde welt, world, verden, wereld, värld olarak geçmekte. bunlar da hint-avrupa dillerinde geçen kelimeler.

    sonuç olarak tüm insanlık binlerce yıldır etkileşim içerisinde. meşhur babil kulesi hikayesinde dillerin nasıl oluştuğu anlatılmakta. işte insanlar dilleri kendine göre yorumladığı için modern zamanlarda dillerin de farklılaşması neticesinde ülke sınırları ortaya çıkmış. neden hepimiz bir gün aynı yerde toplanacaksak -en azından inancıma göre- bu sınır ve sınıf ayrımı neden. neden bir arada olup gerçek cenneti dünyada yaşamak varken hayatı cehenneme çeviriyoruz. asıl dinlerin anlattığı bu bence. herkes aslında tamamen eşit. önemli olan yaşarken bu eşitliği korumak. keşke herşeyin gelip geçici olduğunu anlasak -ben de dahil- bak şimdi nereden nereye geldik. bu durum benim ufkumu iki katına çıkardı açıkçası.
  • esasen açılış amacı pek ulvi olmakla beraber benim için takip etme miadını doldurmuş olan başlıktır. olay yeşillendiğinde heyecan duymaz oldum lan allahsızlar.

    yapacağınız işi sikeyim ben gidiyorum.

    not: geride kalanlara bir hayrımız dokunsun. bilgi vermeye, şaşırtanı başkalarıyla paylaşmaya hevesli iyi niyetli suser'lar için geliyor;

    (bkz: öğrenildiğinde vay amına koyim denen şeyler)
  • elmasın ardındaki kan ve gözyaşını görmek

    oradaki insanların hayatlarının clarityleri yok. colourları siyah.
    bu yüzyılda süs eşyasını matah bişiy gibi pazarlamak da iq'nuzun kaç karat olduğu konusunda ziyadesiyle fikir veriyor. ama siz yine de sevgilinize bu dramın izlerini taşıyan ve elmas talebini artırıcı küçük tüyolar yazabilir, öğrenebilir ve sonra comolokko kuyumculuktan sözde kazık yememek için yırtınabilirsiniz. kazığı yemişsiniz haberiniz yok.
  • öncelikle (bkz: zemzemle ampul yakan türk bilim kadınları)

    sizi bilmem ama benim ufkumu ücle carpti. bunca yildir elektrikciyim diye geciniyorum bir de. demek hamidiye suyunu yere döküp versek elektrigi carpilmicaz. yine de benim önerim zemzem de olsa bir regülatör sart. dalgalanma var gibi cünkü. olmadi aritalim, bir nevi filtre olur.
hesabın var mı? giriş yap