• ünlü bir çeviribilimci var, adı (bkz: andre lefevere). şiir çevirisinde uygulanan yedi stratejiden bahsediyor:
    1) sessel çeviri: anlama ikincil olarak önem veren bu stratejide aslolan kaynak şiirdeki sessel özelliklerin erek metne aktarılması.
    2) sözcüğü sözcüğüne çeviri: kaynak şiirde ne deniyorsa erek metinde de o deniyor, bam bam.
    3) ölçülü çeviri: kaynak şiirdeki ölçünün ereğe aktarılmasıdır aslolan.
    4) şiirin düzyazı olarak çevirisi: sesi, ölçüyü, biçimi bırakıp anlama odaklanır.
    5) uyaklı çeviri: ölçü ve uyağın erek metne aktarılmasıdır öncelikli olan.
    6) serbest koşuk çevirisi: içeriğin biçimin önüne, anlamın ölçü ve uyağın önüne geçtiği çeviri stratejisi.
    7) yorum: anlamın korunduğu, ancak biçimin erek dilde yeni bir şiirsel biçime dönüştürüldüğü yeniden yazım ya da kaynak metnin yalnızca bir esin kaynağı olduğu nazire tarzı öykünmeci şiirler.

    soru: can yücel'in "to be or not to be çevirisi" olan "bir ihtimal daha var, o da ölmek mi dersin?" şeklindeki çevirisi, andre lefevere'nin bahsettiği şiir çevirisi stratejilerinden hangisine/hangilerine girmektedir? gerekçeleriyle birlikte açıklayınız.
  • yapması yılların deneyimini gerektirir, okuması ortalama on saniye sürer, zevki paha biçilmezdir; fakat aç bırakır. şiir çevir denize at.

    not: ukteyi pass diye biri 5 ay önce vermiş.
  • ahmet hamdi tanpınar'a göre şiir; dilin özü, lezzeti, râyihası, musikisi, çiçeği, tacıdır. şiir, yazıldığı dilin malıdır. nefis üslubu ve benzetmeleriyle şiir tercümesinin imkânsızlığını şöyle tarif etmiştir:

    "çünkü mısra dediğimiz şey, deniz köpüğü gibi, göğün maviliği gibi, kendi hazinelerinde seyredildikçe mevcut ve güzel olan şeylerdir. deniz köpüğünü dalgaların ucundan toplamağa kalkınız, avucunuzda birkaç damla tuzlu su kalır. fakat dalgaların üstünde, o çalkantıların mucizesi, tacı ve süsü oldukça size afrodit'i düşündürür, su perilerinin çıplak oyunlarını hatırlatır, kâi-natınızı bir yığın hayalle doldurur. evet, ne göklerin maviliği, ne denizin köpüğü yakalanmaz; fakat oldukları yerde kadirullahı ve aşk mabudesini doğururlar."

    tanpınar'ın içine doğduğu, sevip benimsediği ve yukarıdaki sözleriyle kastettiği klasik şiirimizdir. kendine has zengin imaj dünyası, mazmunları, söz sanatları, aruz ölçüsü, kafiyesi, musikisi ile klasik şiirimizi başka bir dile çevirmek mümkün değildir. nedim'in aşağıdaki beyitlerini hakkını vererek herhangi bir dile çeviremezsiniz.

    haddeden geçmiş nezâket yâl ü bâl olmuş sana
    mey süzülmüş şîşeden ruhsar-ı âl olmuş sana

    bûy-i gül taktîr olunmuş nâzın işlenmiş ucu
    biri olmuş hoy birisi dest-mâl olmuş sana

    sihr ü efsûn ile dolmuşdur derûnun ey kalem
    zülfü hârut’un demek mümkin ki nâl olmuş sana

    şöyle gird olmuş firengistân birikmiş bir yere
    sonra gelmiş gûşe-i ebrûda hâl olmuş sana

    fakat modern türkçe şiir için "zinhâr" kelimesini kullanamayız. pek çok başarılı çeviri vardır:

    living is no laughing matter:
    you must live with great seriousness
    like a squirrel, for example-
    ı mean without looking for something beyond and above living,
    ı mean living must be your whole occupation.
    living is no laughing matter:
    you must take it seriously,
    so much so and to such a degree
    that, for example, your hands tied behind your back,
    your back to the wall,
    or else in a laboratory
    in your white coat and safety glasses,
    you can die for people-
    even for people whose faces you've never seen,
    even though you know living
    is the most real, the most beautiful thing.

    yaşamak şakaya gelmez,
    büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın
    bir sincap gibi mesela,
    yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden,
    yani bütün işin gücün yaşamak olacak.
    yaşamayı ciddiye alacaksın,
    yani o derecede, öylesine ki,
    mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda,
    yahut kocaman gözlüklerin,
    beyaz gömleğinle bir laboratuvarda
    insanlar için ölebileceksin,
    hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,
    hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken,
    hem de en güzel en gerçek şeyin
    yaşamak olduğunu bildiğin halde.
  • metne sadakat mi, anlaşılabilirlik mi? elbette şiir çevirisinde ikisini uzlaştırmak en iyisiymiş gibi görünüyor, ya ikisinden birini tercih etmek durumunda kalsanız? 24 saat sürecek mini ankette oyunuzu kullanabilir, yorumunuzu yapabilirsiniz. >

    http://jimithekewl.com/…12/siir-cevirisine-iliskin/
    ya da
    https://twitter.com/…kewl/status/675651900004519937
  • (bkz: çeviri şiir)
  • duyguların kendilerine yer bulduğu ''şimşek hızı, keskinliği ve parlaklığındaki'' düşünceleri mısralar yoluyla bize ulaştıran şairlerin, yazanın dışında başka bir kişinin dokunmasına, ellemesine izin vermeyecek incelikteki şiirlerinin başka bir dile çevirisi..öyle ki, fransız şair, yazar ve düşünür paul valery'e göre ilk dizenin tanrı vergisi olduğu, ondan sonrasının ise şairin çabasına bağlı kaldığı bir yazım türü olduğu göz önüne alındığında; şiir çevirisinin de tam bir ustalık işi olduğu aşikardır. kıymetli.

    1972 yılında kaleme aldığı “the name and nature of translation studies” (çeviribilimin adı ve doğası) adlı ünlü makalenin yazarı; amerika doğumlu hollandalı çevirmen ve çeviri uzmanı james stratton holmes tarafından ''çeviri şiir yapan kişi: üst şair'' ve '' çevirisi yapılan şiir: üst şiir'' olarak tanımlanmakta.

    bir üst şiir olan şiir çevirisini yapan kişinin, öncelikle şairle empati oluşturabilecek kapasitede başarılı bir ruh avcısı da olması gerekmekte. bu şekilde sanatçı duyarlığı ile gerçekleştirilecek ince dokunuşlar, çeviriyi yalnızca ''gramer ve kelime'' yığını olmaktan kurtarıp; şiirsel bir biçime gönül yoluyla dökecektir. dolayısıyla da en az esas şairin harcadığı enerji yoğunluğunda bir emekle yeniden bir koza örülür şiir için. şairin duygu aralığına geçiş yaparak ''öz''ü bozmadan bunu hissettirebilmesi farklı bir yetenek şüphesiz.

    konuyla ilgili olarak, hacettepe üniversitesi ingilizce mütercim tercümanlık bölümünde uzun yıllar akademisyenlik yapan prof. dr. asalet erten'in ''şiir çevirisi üzerine'' adlı yazısında, orhan veli'nin yaşam felsefesini anlattığı eskiler alıyorum adlı şiiri örnek gösterilebilir:

    şiirin orijinali:

    eskiler alıyorum

    eskiler alıyorum
    alıp yıldız yapıyorum
    musiki ruhun gıdasıdır
    musikiye bayılıyorum
    şiir yazıyorum
    şiir yazıp, eskiler alıyorum
    eskiler verip, musikiler alıyorum.
    bir de rakı şişesinde balık olsam (bezirci 1989: 158).

    orhan veli'nin bu şiiri ingilizceye hem talat sait halman, hem de murat nemet nejat tarafından çevrilmiştir.

    önce talat sait halman'ın çevirisine göz gezdirelim :

    ''ı buy old things''

    ı buy old things
    to make them into stars.
    ıf music be the food of life
    ı adore music.
    ı write poems
    to swap them with old things
    ı swap old things for pieces of music.
    ı just wish ı were a fish in a bottle of booze. (s:47)

    ve murat nemet nejat`'ın çevirisi:

    ''ı buy old clothes''

    ı buy old clothes.
    ı buy old clothes and cut them into stars.
    music is the food of love.
    ı love music.
    ı write poetry.
    ı write poetry and buy old clothes.
    ı sell old clothes and buy music;
    ıf ı could also be a fish in a bottle of booze... (s.89).

    iki çeviri karşılaştırıldığında ilk değişiklik şiirin başlığından başlamaktadır. sait talat halman, şiir çevirisine 'ı buy old things'; murat nemet nejat ise ' ı buy old clothes ' başlığını vermiştir.

    özgün şiirin başlığı ise ' eskiler alıyorum ' dur. türk kültür ve geleneklerinde ''eski'' denince akla 'eski elbiseler' gelir. giyilmiş, ikinci el elbiseleri özellikle erkek elbiselerini satın alan eskiciler vardır. bu kişiler elbiseleri satın alıp, karşılığında az bir para verirler. bu nedenle çevirmen murat nemet nejat, başlığı yorumlayarak 'eskiler' sözcüğü yerine 'giysi' yani 'clothes' sözcüğünü koymuştur.

    talat sait halman ise bir kısıtlama yapmayarak daha genel anlamda 'şeyler' yani 'things' sözcüğünü kullanmıştır.

    ' alıyorum, yapıyorum, bayılıyorum, yazıyorum...' sözcüklerinin kullanıldığı dizelerde bir kafiye ve ritm gözlemlenmektedir. şimdiki zamanın kullanıldığı bu dizeler ingilizceye geniş zaman olarak çevrilmiş (ve kafiye olan sözcüklerde de) ancak her iki çevirmenin çevirilerinde de 's' sesi korunmuştur.

    halman 'things', 'stars', 'music'; nemet nejat ise 'clothes', 'stars', 'music' sözcükleri ile hem kafiye yapmış, hem de 's' sesini korumuştur.

    çevirmenlerce aynı fiil için kullanılan sözcüklerin seçimi de değişiktir. örneğin çok hoşa gittiğini belirtmek üzere seçilen 'bayılmak' fiili için 'adore' ve 'love' kullanılmıştır.

    'yıldız yapmak' için 'to make into stars' ve 'cut into stars'; 'vermek' fiili için 'swap' ve 'sell' tercih edilmiştir. her iki çevirmen de rakı için 'booze' sözcüğünü kullanmıştır.

    ilk bakışta şiirin çevirisi, sanki şiir düz yazıya çevriliyormuş havası vermektedir. aslında şiirde yansıtılan konuşma tarzıdır ve bu tarz çeviride de yansıtılmıştır, şiir sanki konuşuluyormuş gibi yazılmıştır.

    diğer bir örnek ise, shakespeare'in 18. sonesinin ingilizceden türkçeye çevirisidir.

    üst şairler ( çevirmenler): talat sait halman ve haluk bilginer.

    sonnet 18, william shakespeare:

    shall i compare thee to a summer's day?
    thou art more lovely and more temperate:
    rough winds do shake the darling buds of may,
    and summer's lease hath all too short a date:
    sometime too hot the eye of heaven shines,
    and often is his gold complexion dimmed,
    and every fair from fair sometime declines,
    by chance, or nature's changing course untrimmed:
    but thy eternal summer shall not fade,
    nor lose possession of that fair thou ow'st,
    nor shall death brag thou wander'st in his shade,
    when in eternal lines to time thou grow'st,
    so long as men can breathe, or eyes can see,
    so long lives this, and this gives life to thee.

    talat sait halman çevirisi:

    18. sone, william shakespeare;

    seni bir yaz gününe benzetmek mi, ne gezer?
    çok daha güzelsin sen, çok daha cana yakın:
    taze tomurcukları sert rüzgârlar örseler,
    kısacıktır süresi yeryüzünde bir yazın:
    ışıldar göğün gözü, yakacak kadar sıcak,
    ve sık sık kararı da yaldız düşer yüzünden;
    her güzel, güzellikten er geç yoksun kalacak
    kader ya da varlığın bozulması yüzünden;
    ama hiç solmayacak sendeki ölümsüz yaz,
    güzelliğin yitmez ki asla olmaz ki hurda;
    gölgesindesin diye ecel caka satamaz
    sen çağları aşarken bu ölmez satırlarda:
    insanlar nefes alsın, gözler görsün elverir,
    yaşadıkça şiirim, sana da hayat verir.

    haluk bilginer çevirisi:

    18. sone, william shakespeare;

    bir yaz gününe mi benzetsem seni?
    çok daha güzelsin çok daha sıcak
    sert rüzgarlarla savrulur ya bahar çiçekleri
    ve yazın miadı dolar çabucak:
    kavursa da bazen güneş bizi
    zaman zaman soldursa da bedenimizi
    her çiçeğin solar bir gün yüzü
    zaman acımasız büker belimizi.
    ama hiç bitmez sende sonsuz yaz
    sendeki güzellik her zaman baki
    ölüm bile alamaz seni gölgesine.
    sendeki güzellik her zaman baki
    senin yüceliğinle kurulan bu mısralar
    zamanı aşıp sonsuzluğa varacak
    nefes aldıkça insan, gördükçe gözler
    bu şiir sana daima hayat verecek.

    ve güzel bir 18.sone yorumu david gilmour'dan...

    keyifli dinlemeler
  • çok zorda kalmadıkça yapılmaması gereken, insanı epeyce zoryalan iş. günlere yayılabilir; yine de orijinalinin verdiği tadın büyük kısmı kaybolur, bir halta benzemez. çok başarılı örnekleri yok mu, ender de olsa var ama ben bunu iyi yapabilen insanlardan değilim.
  • şiir çevrilemezse, çevrilemiyorsa, o zaman müzik de anlaşılamaz madem.

    (avrupa şiirde ritme kafiyeyi eklediğinden beri, dizedeki güzellikler artık başka bir dile aktarılamaz oldu; buna karşılık düzyazı bir eserin aslına sadık çevirisi zor ama mümkündür; romanların dünyasında devlet sınırları yoktur; rabelais'yi referans alan büyük romancıların neredeyse hepsi onu çevirisinden okumuşlardır.) milan kundera - le rideau
  • yapabilecek suserler yeşillendirirse çok iyi şiirler okuyabilirler.*yabancı bir platforma göndermem için ingilizceye çevirtmem gerekiyor.

    tanım: kötüsü çok kötü olan hatta belki de şiirin doğası gereği olmaması gereken; fakat şu sıra çok ihtiyacım olan hede.
  • acemi bir denemesini yaptığım uğraş.

    bakınız da bakınız
hesabın var mı? giriş yap