• ing. düzensiz fiilgillerden olan steal -çalmak- kelimesinin past participle (verb 3) yani geçmiş sıfat-fiil / sıfat-eylem/ ortacıdır...

    steal - stole - stolen
  • dashboard confessional'in bir şarkısı. sözleri;

    we watch the season
    pull up its own stakes
    and catch the last weekend of the last week
    before the gold
    and the glimmer have been replaced,
    another sun soaked season fades away

    you have stolen my heart
    you have stolen my heart

    invitation only, grand farewells
    crash the best one
    of the best ones
    clear liqour and
    cloudy eye
    too early to say goodnight

    you have stolen my heart
    you have stolen my heart

    and from the bottle flow, we are in celebration
    one good stretch before our hibernation
    our dreams are sure
    and we all will sleep well
    we'll sleep well

    you have stolen
    you have stolen my
    you have stolen my heart

    i watch you spin around
    in the highest heels
    you are the best one
    of the best ones
    we all look like we feel

    you have stolen my
    you have stolen my
    you have stolen my heart
  • scrubs'ın hayatımıza kattıklarının sadece gülümsemeden ibaret olmadığını kanıtlayan bir şarkı.
  • başrollerinde nicolas cage ve malin akerman'ın olduğu aksiyon filmi. gösterim tarihi 2012.
  • simon west ve büyük oyuncu nicolas cage'i, con air filminden sonra tekrar sinemada buluşturan ikinci film.
  • müziği güzel jay sean şarkılarından biri. sözleri klişedir ama.
  • malin akerman için seyredeceğim kötü olacağı kesin gibi nicolas cage filmi.

    http://www.bakiniz.com/…r-serisini-bozmuyor-stolen/
  • sinema salonlarına "taken with worse actors and director" diye yollanmıştır heralde. hadi konusu benzer, insan bari ismini daha bir farklı yapar, çakma olduğu anlaşılmasın diye.
  • dünyanın en iyi hırsızının kendi öz kızını dünyanın en kötü taksi şoföründen çalmaya çalıştığı film.

    --- spoiler ---

    nicolas cage her filminde aynı karakteri oynadığı için artık onu film karakteri olarak göremiyorum. onun bütün adı nicolas cage. o hep aynı. dilden dile dolaşan standart bir efsane. daha filmin başından müzik zevklerinden birini ifşa ediyor. facebook’ta beğendiği tek grup olan creedence clearwater revival. son altı yıldır hep bu grubu dinlemiş. senaryo böyle ise, nicolas’ın gerçek hayatı da böyledir. çünkü o neyse o.

    dakika 20. maç yeni başlamasına rağmen bol gollü geçiyor. nicolas cage veryansın bir hâlde. 20 dakika içerisinde; küçük kızıyla konuşuyor, hırsız takım arkadaşları tarafından ihanete uğruyor, 3 tane polis dövüyor, 1 tane polis arabası haşat ediyor ve ellerini kaldırıp arkasını dönüyor. tabii bunların hesabı ne kadar sürede ödenecek? 8 yıl sonraya hızlıca sarıyoruz filmi. bu tarz, zamanı ileri sarma ya da geri sarma tekniği kullanan filmlerden tiksinsem de nicolas’ın hatrına izliyorum.

    bu andan itibaren nicolas cage’ye “will” diyeceğim. kıllığına. soyadı çok iyi. will montgomery. wes montgomery’nin nesi oluyor bilmiyorum ama, bir şeyi olmamasını dilerim. çünkü o benim dinlediğim en iyi cazcılardan biri.

    büyükanne harlend derdi ki: “aşk, zamanın hızla geçmesini sağlar; ama hızla geçen zaman aşkı bitirir.” ve ardından şöyle bir bomba geliyor: “birisine hayran olmak, ondan hoşlandığın anlamına gelmez.”

    will kesinlikle aşırı derecede iyi bir baba. en azından içinde o aşk var. o aşkı verememiş ama, vermeye hazır. her şey çemçük ağızlı alison’un dudaklarının ucunda. senaryo bu konuda mutlu son istiyor, yoksa film satmaz. maliyetini kurtarmaz, ki 35 milyon dolarlık bir bütçe söz konusu.

    tim harlend: “sen bir hırsız, bir dolandırıcı ve bir pisliksin, ama aynı zamanda çok da zeki bir ağaç kurbağasısın.”

    vincent, bacağını kaybettikten sonra çok değişti. her şeye bir heykel kadar hissizleşti. ve will’i suçlamaya başladı. bacağı için, geleceği için… iki tane sol bacağı olduğunu sanıyor. ayrıca hissizliği için de will’i suçluyor. yani will, geçmiş olsun will. seni tanımak güzeldi.

    taksim – bilmem nere arasındaki sarı dolmuşları hatırlıyoruz. şoför, “sana bir şey soracağım,” diyor. karşı taraftan, yani taksi terminalindeki pis heriften gelen cevap: “20 santimetre. gıdıklama ile birlikte 14 dakika sonra tekrar doldurulabilir. başka ne bilmek istiyorsun?”

    dünyanın en iyi hırsızının kendi öz kızını dünyanın en kötü taksi şoföründen çalmaya çalıştığı filmi tedirginlikle izliyoruz.

    dikkat! kelepçeden ellerini çıkartmak için –tahminim sol el- yüzük ve serçe parmağını kırma derecesinde bükerek kurtulma sahnesi bu filmde.

    “o gece soyduğumuz bankanın kasasında paradan başka en az 100 milyon dolar değerinde altın külçeler vardı, basit,” diyor will. burada izleyici iki şey düşünüyor. birincisi, aradan 8 yıl geçmiş, sanki hâlâ ve sadece altın var orada. eğer hâlâ 8 yıl önce bıraktığı gibiyse o banka, allah belasını versin o bankanın. ikincisi, tek bir tanesi 12,5 kilo ise o külçe altınların, orada çok vardı, yani taşıması gerçekten çok zor olacak. öyle 10 milyon dolar kâğıdı koşarak taşımaya benzemeyeceği kesin. senaryo zorlanıyor. hayırlısı.

    polislere ukalaca atar yapan filmlere ne yalan söyleyeyim… ne yalan söyleyeyim, nedense her zaman bayılmışımdır.

    --- spoiler ---
  • karakterleri herhangi bir derinlik içermeyen, daha çok aksiyona, adrenaline ve azalan zamanın getirdiği gerilime yüklenen bir film. cage abimiz bu tarz filmlerden düzenli olarak çekiyor. bu sefer arka planda new orleans, soygunculuk, federaller ve kaçırılan kızı var.

    http://www.rosencruz.com/…len-2012-film-incelemesi/
hesabın var mı? giriş yap