• egosu büyük dinozor, nasıl girdiği belli değil üniversiteye. akıl satıyor, olmayan aklıyla. çağlar öncesi eğitim yaklaşımlarıyla, gelişimden uzak, değişimden uzak, asla özeleştiri bilmez. pohpohlanmaya bayılırken, ondan başka herkesi de aşağılayan tipsiz! bi gidin zavallı öğrencilerin başından. sen kimsin de ona buna, öğrencilere hakaret etme cüretini de buluyorsun o zift bünyende.
  • bir tek akademisyenlerde olmayan sorundur. bir tek türkiye'de değildir. bir tek oturduğu yerde göt büyütenlerde de gözükmez, bazı gerçek allame-i kallameler de ukala dümbeleği olurlar ama öylesinin arkasından sayıp dökmek biraz sıkar. işin aslı şudur gençler, her kim ki bir ortamda sorgusuz sualsiz lider ilan edilir o şahsın arka amortisörlerde bir kalkıklık oluşur. diğer misaller:

    1) subaylar: kendilerini türkiye'nin en ileri kesimi görürler
    2) doktorlar: en zorlu eğitimden geçip insan sağlığı gibi ağır bir sorumluluk yüklendiklerinden hayata dair her şeyin en iyisini bilirler
    3) akademisyenler: kafa işi yapan onlardır
    4) mühendisler: hesap kitap onlardan sorulur
    5) öğretmenler: onlar bilgili öğrenciler haylazdır
    6) devletlular: devlet onların çöplüğü ya daha ne?
    7) teknik direktörler: onlar futbol uzmanıdır, futbol ise hayattır
    8) bankacılar, borsacılar ve saire: onlar parayı, para dünyayı yönetir
    9) zenginler: bu kadar şahane olmasalar hiç para onlarda olur muydu?
    10) hacılar - hocalar: evrenin sırrı ne kelime, adam öbür dünyayı çözmüş

    işbu liste tam sıralı değildir, istisnalar kaideyi bozmaz, bizimki genelleme bile değil yakıştırmadır, lütfen örneklere takılmayınız. sadece demek istediğim kimse alınmasın ama en azından dışarıda bir şişmiş ego algısı yaratan epey bir meslek grubu var. esas anlatmak istediğim ise ego sorunu bir akademisyen veya meslek sorunu değil, bir insan sorunu. madem bu kadar götü kalkık olmalarından yakınıyorsunuz, madem o diplomalar, ünvanlar sizce boş, o zaman sıkıştığınızda da peşlerinden hocam hocam diye dolanmayın. ne gibi? mesela ne kadar cahilsin keşke ölsen diyen, veya tüm uzmanların tavsiyesinin aksine gebelere şeker yüklemesi yaptırmamayı önerenlerin peşinden "aman hocam bir tek sen biliyorsun, şu cahillere cevabını ver de görsünler" diye dolaşmayın mesela. ne zaman toplum kendi aklını bu ünvanların kölesi olmaktan kurtarır, mühim insanların da ölümlü olduğunu fark eder, onların da yanlışları olabileceğini, ünvanların tam hak edilmemiş olabileceğini, bir alandaki ünvanın başka alanda uzmanlık göstermeyeceğini anlar, o zaman o amortisörler de geri iner.

    not: yukarıda saydığım meslek gruplarından en az ikisine giriyorum, egomu da her zaman kontrol edemediğimi peşinen kabul ederim.
  • bir akademisyen;

    1. bilgisi ile değil de torpili ile akademisyenliğe başlamışsa,
    2. master programına torpil ile girmişse,
    3. doktorayı birilerinin himmetine borçlu ise,
    4. dünyanın eşek zamanında tezini sağdan soldan aşırmışsa,
    5. birilerinin lobisi, telefonları ile jürileri kafaya alıp doçent olmuşsa,
    6. kendi alanında bir tane uluslararası yayın yapamamışsa,
    7. yazdığı sandığı şeyleri kendisi bile okumamışsa,
    8. yabancı dil bilmiyorsa,

    egodan başka sahip olacak hiç bir şeyi kalmamış demektir. kendini aşmış değerli akademisyen hocalarımızı tenzih ederim.

    olayın özünü anlamak için:

    (bkz: zübük)
  • varlığıyla gerçekten barışık olmayan, öz değerinin belli koşullara bağlı olmasına izin veren, yani aslında kendini değerli hissetmek için başkalarını küçük görmeyi gerekli kılan bir egonun sorunudur. özellikle akademik hayata giriş amacı bilim yapmak değil de kariyer yapmak olan akademisyenlerde görülür. onlara göre ünvanın kadar önemlisindir.

    tezimde kullanmak istediğim iki ölçeğin iznini almak üzere biri alanında çok tanınan, yeni şeyler üretmiş amerikalı bir profesör diğeri de sayılı çalışması olan türkiyeli bir yardımcı doçent olmak üzere iki akademisyene format olarak aynı, eşit ölçüde saygılı birer mail atıyorum.
    profesör çok ilgili. uzun açıklamalar yapıyor, araştırdığım şeyi merak ediyor, bulgularını bana da gönder diyor.
    yardımcı doçent ise iki kelimeyle cevap veriyor. cevap olumlu ama üslup yakışıksız. ne bir selamlama var, ne doğru dürüst bir cümle, ne de iyi bir dilekle bitiriş. ama o iki kelime bence çok şey anlatıyor. demek istiyor ki "kullanacaksan kullan, ne halin varsa gör. zaten ben o çalışmayı yayın olsun diye yaptım, kimin ne için kullandığını merak etmiyorum, umrumda değil. seni de önemsemiyorum çünkü önemli olan benim. atıfta bulunman işime yarayacak olmasa cevap bile vermezdim."
  • bu akımdan en çok asistanlar etkilenmiştir.
  • evrenseldir. bundan bir kac sene once anti-ctla-4 (ipilimumab, bilen bilir) i kesfeden amca ile kahvalti etmistik. siz bana soru bile soramazsiniz edasi ile bakiyordu bize. sonunda bir fikir soyleyeyim dedim, ben bunu yillardir soyluyorum ama yeni anladilar, sen ne anlarsin gibi bir yanit verdi. saygi duyariz abicim deyip sustum. onemli olan bu tip adamlari "idare" edebilmektir. aslinda egosunu gosteren adam zayifir, manipule edilebilir.

    ama en acisi bu degildir. en acisi size iyi davrananlardir. onlarin gozunde kibirli davranmaya bile degmeyecek kadar zavallisindir. bir de sanirsin ki adam mutevazi, sana iyi davraniyor. aslinda adam sana 3 yasinda cocuga yaptigi muameleyi yapiyor.
  • olmayanı da vardır. sayılı üniversitelerden birinde okuyorum. sabahın köründeki derse bir dakika geç kalsan derse almayan orospunun doğurduğu pezevengler de vardır, lisans öğrencisine kendi destek verdiği proje olmadığı halde "nerede sıkışırsanız gelin çocuklar, sizin düşünmeniz bile gelecek için bir umuttur" diyen de. evet birebir bu cümleyi kuran var ve ben oldukça başarısız bir kimya mühendisliği öğrencisiyim.
  • o egonun büyüklüğü, o akademisyenlerin ürettikleri neticelerle ters orantılıdır genelde.
  • bu kadar göt yalayan öğrenci varken bu ego çok normal. sıçın ağızlarına bakın ego mego kalmaz ortada.
hesabın var mı? giriş yap